Yüzyıllarca özelde Müslümanlara genelde ise tüm insanlığa eman, güven, huzur, adalet, gibi kavramları hayatın merkezine indirgeyerek ve dahi herkesin bilfiil yaşamasına vesile olan İslâm ideolojisi ve onun yönetiminden olan Hilâfet’ten bahsediyoruz.
Bu koca çınarın kökü Ortadoğu’nun kalbi olan bu topraklara öylesine nüfuz etmişti ki bu mümbit arazilerde toprağın derinliklerine indikçe iniyor ve üzerindeki yükselecek gövdeyi sağlam bir şekilde ayakta kalması için adeta asırlar sonrasına hazırlıyordu. Böylece bu gövdeden neşet edecek dallar tüm insanlığın üzerine huzur dolu bir gölgelik olması için toprağın tüm minerallerinden beslenmiş oluyordu. İşte böyle verimli bir arazide büyüyen bu çınar; dalları doğuda Çin sınırlarına, batıda Endülüs’e, güneyde Afrika Kıtasına, kuzeyde Kafkaslara Kırım’a kadar uzanan muazzam büyüklükteki bu çınar, dallarıyla insanlığı gölgesinde ferahlatıp insanlığa huzur ve refah sağlarken, Müslümanlara ve insanlığa gelen tehditler, saldırılar yine bu koca çınar tarafından savuşturulup azgınlar, hak ettikleri karşılığı en adil şekilde almış oluyorlardı. Düşünün, 14 asır boyunca hem Müslümanlar hem de bu çınarın altında hayatını idame ettiren insanlar kanlarının, canlarının heder edilmeyeceğinden emin, ırzlarına hiçbir şekilde halel gelmesine fırsat verilmeyeceğinden emin, mallarının, ticaretlerinin hiçbir yağma, talan ve tuğyana uğramayacağından emin, nesiller gelecek kaygısını akıllarının ucuna dahi getirmekten uzak, bu çınar altında yetişen toplum bozgundan ifsattan emin bir halde yaşamaktaydı. Ordular da bu çınarın altında gücüne güç katıp dünyanın diğer bölgelerine İslâm’ın hidayet ve nurunu taşımakla meşgul idi. Böyle yüce bir çınarın dalları düşmanların, kâfirlerin gözüne öylesine batıyordu ki onları kör ve şaşkın hale getiriyordu. O kâfirler yüzyıllarca uğraşmasına rağmen o koca çınarın en fazla birkaç dalına zarar verebiliyordu lakin o dalların yerine çok daha güçlü sürgünler hemen yeşeriveriyordu. Dallarıyla uğraşarak bu çınarı deviremeyeceklerini anlayan azgın kâfirler nihayet bu çınarın gövdesine hamle yapmaya başladı ki bu hamleleri yaklaşık 200 yıl sürdü. O kirli düşünceleri, çirkin amaçları, azgın amelleri ile nihayet Hicri 28 Recep 1342- Miladi 3 Mart 1924’te nihai hedeflerine ulaşmış oldular.
Hakikatte eğer bu koca çınarın altında yaşayan hain, satılmış, ahlaksız, Müslüman görünümlü gavur zihniyetli zevatlar olmamış olsa idi yine kafirler bu amaçlarına asla ulaşamayacaktı ama nerden bilinebilirdi ki düşmandan daha aşağılık bu güruhun, hem bu toplumun ekmeğini yiyip suyunu içip eman ve güveninden istifade edip hem de kafire yaltaklık yapıp tüm Müslüman ve insanlığın altında huzur ve sakinet bulduğu çınarı devirmeye cürret edeceği…
Önce sahte zaferlerle, sahte kahramanlıklarla parlatılan M. Kemal ve taifesinden olan zevat, sonrasında –sözde- milleti temsil eden Meclis’te tehdit ve baskılarla tüm ümmetin kalkanı olan Hilâfet’i kaldırmak suretiyle efendileri olan İngilizlere en büyük hediyeyi vermiş oldu. Düşünün, bu kâfirlerin saldırısına yüzyıllarca direnen, cadde cadde işgal edilecek olsa dahi Hilâfet’in kaldırılacağına inanmayan başta İngilizler olmak üzere tüm ecnebiler, Hilâfet içerdeki hainlerin eliyle yıkıldığında dahi bu koca çınarın devrildiğine inanamamışlardı.
Evet, bu kara günün, bu koca çınarın 28 Recep 1342’de devrilmesi üzerinden bu yana Hicri olarak tam 97 yıl geçmiş oldu. Ve ümmet, insanlık o günden bugüne değin tarihte görülmemiş bela ve zorluklara duçar olmaya başladı.
Bakın, ümmetin üzerinden bu çınarın eman ve güveni kalkınca İslâm Beldeleri işgal üzerine işgal yaşamaya başladı. Kâfirler, 1400 yıl boyunca Müslümanların yaşadığı huzur ve güvenden intikam alırcasına katliam üzerine katliam gerçekleştirdiler. Afganistan, Bosna Hersek, Doğu Türkistan, Irak, Libya, Suriye, Filistin, Keşmir, Çeçenistan, Arakan vs. beldelerde on milyonlarca Müslüman katliama, kıyıma, talana maruz kaldı ve hâlâ da kalmaktadır. Birbirimize vatan, millet fitne taassuplarıyla o kadar yabancı hale getirildik ki birbirimizin acısını hissedemez olduk. Yine bizlere yabancı olan demokrasi vb. saptırıcı fikirlerle o kadar meşgul edilir olduk ki hakkı görmeye kör edildik. Başımıza getirilen, bizden görünen gerçekte ise onlardan olan yöneticilerin İslâmi bir takım argümanlar kullanmak suretiyle bizleri aldattıklarının farkına dahi varamaz olmaya maruz bırakıldık. Sonuçta ümmet ve insanlık üzerinden kaldırılan o çınarın gölgesi, kalkanı düştüğünden bu yana insanlık uçurumun kenarına sürüklenirken, Müslümanlar ise yaşanabilecek her türlü zilleti yaşar oldu.
Kafirler, yüzyıllardır gerçekleştirmek istedikleri rüyalarını gerçekleştirdiler fakat unuttukları bir şey var ki o çınarın kökleri hâlâ bu ümmetin topraklarında diri halde durmaktadır; her ne kadar bu çınar gövdesinden devrilmiş olsa da…
Bugün ümmet, bu ulu çınarı yeniden ayağa kaldırıp eskiden olduğu gibi sağlam ve dallarını tüm insanlığın üzerine yayacak şekilde, bir daha yıkılmamak üzere yeni sürgünler vermesi için bu kökü sulayıp beslemeye başladı bile. Bugün dünyanın dört bir tarafında bu arzu, özlem, istek, kararlılık, zihniyet Hizb-ut Tahrir önderliğinde ümmette barizleşmeye başlamıştır. Nasıl başlamasın ki? Bugün ümmeti koruyan gücün yokluğunu tüm Müslümanlar iliklerine kadar hisseder olmuşlar… Korkak yöneticilerin, Müslümanların değerlerini korumaktan acizliklerini tüm benliklerinde hisseder olmuşlar… Fertlerin, toplumların uçuruma sürüklendiğini bizatihi yaşar olmuşlar… Kutsallarına Kur’an’a, Peygamber’e yapılan hakaretlere, Mescid-i Aksa’nın işgal edilmesine engel olamamanın acısını yüreklerinin en derinlerinde hisseder olmuşlar… İşte tüm bu ve benzeri acıların sebebinin 28 Recep 1342’de Hilâfet çınarının devrilmesi olduğunu gören ümmet, şimdi bu çınarı tekrar sürgün vermeye zorlamakta.
Bu ulu çınarı devirenler aynı şekilde bu çınarın yanına demokrasi, laiklik, kapitalizm ağacını diktiler. Unutulmamalıdır ki bu ağaç ne gölgesi ne de bir faydası olan kaktüs ağacı gibidir; ondan faydalanmak isteyene sadece eza verir. O, Hilâfet çınarı yükseldiğinde onların zillet ağacı olan kaktüsleri başlarına devrilecektir inşallah. Bizler artık bunun vaktinin geldiğini haykırıyor ve bu 28 Receb’in Hilâfetsiz son Receb olması için ümmeti bu hayra davet ediyoruz…