Allah (svt) insanı yarattıktan sonra başıboş bırakmamış aksine herkese belirli sorumluluklar yüklemiştir. Devletin, Cemaatlerin, fertlerin ayrı ayrı sorumluluk ve görevleri vardır. Sorunların çözülmesi, hükümlerin tatbik edilmesi için Rabbimizin bir düzenidir bu. Şayet insanlar bu düzenin dışına çıkar devlet halkın, halk devletin görevini üstlenirse bugün olduğu gibi hiçbir sorun çözülemeyecektir.
Kuşkusuz bir toplumu düzelten ya da ifsat eden iki grup vardır: Alimler ve yöneticiler. Bugün muzdarip olduğumuz da iki kesim var; Alimler ve yöneticiler.
İdeal bir yönetici yani devlet başkanı yani Halife nasıl olmalıdır sorusuna Hasan Basri’yi yad ederek cevap verelim.
Mü’minlerin Halifesi Ömer ibnu AbdulAziz (ra), Hasan-ı Basri’den adaletli İmam’ın özelliklerini yazmasını istediğinde ona şunları yazdı:
“Şüphesiz Allahu Teâlâ âdil İmam’ı her sapanı doğrultan, her zalimi hizaya getiren, her sapığı düzelten, her zayıfın destekçisi, her zulme uğrayanın yardımcısı, her yardım dileyenin sığınağı kıldı. O Allah’la kulları arasında kaimdir. Allah’ın kelâmını dinler ve insanlara duyurur. Allah’a boyun eğer ve halkı da Allah’a boyun eğdirir. O efendisinin kendisine güvendiği mal ve evlâdü iyalini korumasını istediği köle gibidir. O Allah’ın kullarına cahiliye kanunlarıyla hükmetmez. Onları zalimlerin yollarına sevk etmez. Zayıfları kuvvetlilere ezdirmez. O yetimlerin vasisi, fakirlerin hazinedarı, küçüklerin mürebbisi ve büyüklerin geçimini sağlayandır.”
Kaf dağının anlatıldığı bir masal gibi geldi değil mi? Görmedik göremedik böyle yöneticiler. Sadece satır aralarında kaldı. Bir de yöneticileri bu hizada tutan kırmızı çizgileri aşmasını engelleyen halktan insanlar vardı o satırlarda. Özellikle hanım kardeşlerimiz bilir, hani herkesin tir tir titrediği Halife Ömer bin Hattab’ın karşısına dikilerek hakkı haykıran isimsiz kahramanı.
Halife Ömer (r.a) hutbede “Kadınlara mehir verirken aşırı gitmeyin. Eğer onlara çok mehir vermek dünyada hayır ve Allah katında takva göstergesi olsaydı, bunu sizin en üstününüz olan Hz. Peygamber yapardı.” deyince o sırada bir kadın kalkıp şunları söyledi: “Ey Ömer, Allah bize veriyor, sen ise bize haram mı kılıyorsun? Yüce Allah kitabında şöyle buyurmuyor mu: ‘O kadınlardan birine kantar kantar mehir vermiş de olsanız, (boşama durumunda) ondan hiçbir şey almayın.” Kadının bu sözleri üzerine Hz. Ömer (r.a), “Kadın doğru söyledi, Ömer yanıldı. Ey Ömer, tüm insanlar senden daha anlayışlı!” dedi.
Kitaplardan çıkıp bugüne gelelim. Başımızda bir iktidar var. Allah’ın indirdikleriyle hükmetmiyor. İnsanları Allah’ın hükmüne boyun eğdirmiyor. Zalimleri hizaya getirmiyor. Zayıfların güçlüler tarafından ezilmesine seyirci kalıyor. Sapkınlığın yayılmasını kanunlarla koruma altına alıyor. Filistinli kardeşleri ambargo altındayken hiçbir yardım kendilerine ulaşmazken limanlarından katil “İsrail’e” yakıt, yiyecek vb. gönderilmesine seyirci kalıyor. Ordularını kışlalarda bekletiyor. Kınamakla, bir daha kınamakla, sonra bir daha kınamakla yetiniyor.
Ve biz Müslümanlar onu öylece seyrediyoruz. İçimizden birileri çıkıp iktidarı eleştirdiğinde “hain”, “bölücü”, “terörist”, “fitneci” diyerek linç edilmeye çalışılıyor. “Ordular Aksa’ya” denildiğinde “zaten oradayız sizin haberiniz yok” deniliyor. Ya da “hadi o zaman siz gidin” gibi aşağılayıcı cümleler kuruluyor. Masadaki kalemden, süs eşyasından, ayak hareketlerinden, el hareketlerinden, mimiklerden mesajlar çıkartılarak iktidara kalkan olunuyor.
Öyleyse sormak lazım; bugünkü iktidar Halife Ömer’den daha mı değerli! Halife Ömer’e (r.a) karşı çıkan ve hesap soran o kadın kahraman mı yoksa fitneci miydi?
İktidara bu dokunulmazlığı İslam vermemişken siz neden veriyorsunuz? Nasihat almalarının önüne geçtiğinizin, onları ateşe sürüklediğinizin farkında değil misiniz?
Ayağa kalk ey Müslüman! Allah’ın sana yüklemiş olduğu sorumluluğu unutma. Bugün sen yöneticileri hesaba çekmezsen yarın hesap gününde Allah seni hesaba çekecek. Bunu unutma!