Gözle, hatta normal mikroskopla dahi görülemeyen Koronavirüs (KOVİD-19) tüm dünyayı sarmış vaziyette. Bilimsel düşünceyi ve bilimi her şeyin üstünde tutan Profesörler, doktorlar, uzmanlar, bilim adamları, sağlık bakanları, devletler, yani aklınıza gelebilecek yetkin ve ilim sahibi olan herkes bu minnacık virüse karşı çaresiz kaldığını söylüyor. Alınan tüm önlemlere rağmen bu salgını durduramadıklarını söylüyorlar. Her gün dünyada virüsten ötürü binlerce insanın hayatını kaybettiğini söylüyorlar.
Son birkaç aydır dünyanın gündeminde sadece bu virüs yer alıyor. Bu virüs nasıl ortaya çıktı, nasıl yayıldı veya devletlerin virüse karşı aldığı tedbirler ve neticelerinden 7/24 bahsedildiği halde kesin bir bilgi dahi vermekten acizler. Ancak insanları yeterince korkutup bunaltmaya yetti. Oluşturulan korku atmosferine öyle daldık ki, Koronavirüsün adı geçtiğinde aklımızda olması gereken, düşüncelerimizin merkezinde durması gereken bir meseleyi unuttuk: “Ecel!” İşte bu yüzden ecel konusunu tekrar hatırlamakta fayda var diye düşünüyorum.
Gözlemlediğim kadarıyla virüs salgınına karşı tepki veren üç sınıf insan var:
Bu üç sınıf insanı ele almak istiyorum. Birinci insan grubundan başlayacak olursak; sizler de haberlerde veya çevrenizde bu tarz sözlere mutlaka şahit olmuşsunuzdur. Bu grup insanlar için zihniyetleri karışık insanlar diyebiliriz. Evet, virüs canlı bir mikroorganizmadır ama virüsün dini, ırkı veya bir inancı olmadığı gibi dostu ve düşmanı da yoktur. O bulaşırken insan seçmez. Bu Türk buna yaklaşmayalım, bu ecnebi buna bulaşalım veya bu kişi abdestinde namazında, Allah’a ibadet eden iyi bir insan ama şu kişi Allah’a kulluk etmeyen kötü biri ona bulaşalım diye adam seçmez. Her canlının olduğu gibi bakteri ve virüslerin de bir yaratılış gayesi ve özellikleri vardır. Virüsler insana bulaştığında hastalık yapacak şekilde yaratılmışlardır. Dolayısıyla insan ayırt etmez. Olay bu kadar basit aslında.
İkinci insan grubu korku ve endişe ile dolu dolayısıyla en çok mutsuz olan insanlardan oluşuyor. Çünkü bu insanlar ölümün, hastalığın ve sağlığın Allah’tan olduğunu unutmuş olan kimselerdir. Ölümün sebebinin ecel olduğunu değil de virüs olacağına inanan insanlardır. Bu inanç insanın mutsuz olması için başlı başına yeterli bir sebeptir. İşte burada unuttuğumuz eceli hatırlatmakta yarar var.
Müslümanların zihninde yanlış anlaşılan birçok kavram gibi ecel konusu da yanlış anlaşılmıştır. Birçok insan ölümün sebebini gerçeğinden kopararak bu konuda yanlışa düşmüştür. Mesela; trafik kazası, zehirlenme veya salgın bir hastalığa yakalanmasını ölümün sebebi olduğunu düşünmekteler. Oysaki bu ve buna benzer örnekler ölümün sebepleri değil, ancak ölüm hallerinden birer haldir. Velev ki kişi trafik kazasında ölse dahi bu kaza olayı ölmesine bir sebep değildir. Çünkü sebep kesin neticeye götürür. Yani ölümün sebebi trafik kazası olsa idi eğer o halde aynı arabada kaza geçiren iki kişiden birinin ölmesini, diğerinin ise burnu kanamadan kurtulmasını izah etmemiz imkânsız olurdu. İşte bu örnekte kazanın hayatın sona ermesine sebep olmadığını göstermesi açısından yeterlidir.
Yine Koronavirüse yakalanıp vefat eden insanlar virüsten değil, kendilerine verilen ömür sona erdiği yani ecelleri geldiği için ölmüşlerdir. Eğer Koronavirüs ölüm hallerinden bir hal değil de ölümün sebebi olmuş olsaydı bu durumda virüse yakalanan herkesin ölmesi gerekirdi. Oysa Türkiye’de şuana kadar 100 bin’in üzerinde kişi bu virüse yakalandı ve bunlardan 25 bin 500’ün üzerinde insan iyileşti. Kişinin direncine göre hafif veya şiddetli bir grip ile atlattılar. Yine yaşlı insanlar için ölümcül bir hastalık olduğu söylenmesine, binlerce yaşlı insanın vefat etmesine rağmen 80 yaşın üzerindeki bazı hastaların iyileşip hastaneden taburcu edildiğini de gördük. Neden? Elbette, Rabbimin kendileri için takdir ettiği ecel gelmediği ve ömürleri henüz sona ermediği için.
İşte biz bu hassas noktayı unuttuğumuz için korku ve panik içinde kaldık. Aslında ölümün sebebinin ecel olduğunu unutmasaydık tedbirlerimizi alıp hayata kaldığımız yerden huzurla devam edecektik. Yukarda zikrettiğim 3. maddede yer alan insanlar her konuda olduğu bu konuda da Allah’a dayanıp güvenen, ölümün bir virüs ile değil de Allah’ın takdir ettiği ecelin sona ermesi ile gerçekleşeceğine iman eden kişilerdir. Aynı zamanda bu kişiler Allah’a güvenmenin yanı sıra yine Allah’ın emri üzerine tüm tedbirlerini alan ve Allah’ın şu ayetinden haberdar olan bilinçli insanlardır.
Allah’u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Yazılı bir ecele bağlı olarak Allah’ın izni olmadan hiçbir nefis ölecek değildir.” [Âli İmran 145]
Öldüren ve tekrar dirilten Allah olduğu gibi şifayı veren de O’dur. Ama ne acıdır ki, insanlar bunu da unutmuş durumdalar. Hastalığa yakalandığında ölüm korkusu ile karşı karşıya kalan insanoğlu Allah’a iyileşmesi için yalvarırken, iyileştiği zaman ise iyileştirenin Allah olduğunu unutup dans eşliğinde hastaneden çıkıyor ve Koronavirüsü yendim diyor. Subhânallah! Şâfi olan Allah’tır! Esirgeyen ve bağışlayan Allah’tır! Öldüren ve dirilten Allah’tır! İnsan ise aciz bir kuldan başka bir şey değildir!
Esasında şifa verenin Allah olduğu gerçeğini yakından hissetmesi gerekenler sağlık personelleridir. Zira onlar bu hakikati her gün her an yaşamaktadırlar. Buna rağmen resmi açıklamaların hiçbirinde şifa verenin Allah olduğunu, bizim elimizden geleni yapmakla mükellef olduğumuzu söyleyen resmi bir açıklama duymadık. Mücadele tamam ama bu mücadelenin Allah’ın izni ve yardımı olmaksızın hiçbir anlamı yoktur.
Değerli kardeşlerim,
Evet, ölüm bir haktır ve hepimiz bir gün öleceğiz bunun nasıl ve ne şekilde olacağı ise gaybdır. Bu, salgın bir hastalıktan ötürü olabilir veya bir trafik kazası veya hiç bilmediğimiz bir yerde ve hiç tahmin dahi edemeyeceğimiz bir şekilde geçekleşebilir. Bunu Rabbimizden başkası bilemez. Bizler ne şekilde öleceğimizi bilmiyoruz ama öleceğimiz konusunda hiç kimsenin şüphesi yok. O halde nasıl öleceğimize değil de ne hal üzerine öleceğimize, Allah için neler yaptıklarımıza bakalım. Yarın öldüğümüzde Allah’a nasıl hesap vereceğim diye düşünelim.
Allah’ın Rasulu Sallallahu Aleyhi Vesellem buyuruyor:
“Ölümü en fazla ananlar ve ölüm için en fazla hazırlık yapanlar.. İşte onlar akıllıların ta kendileridir. Onlar dünyanın şerefini ve ahiretin kerametini elde etmişlerdir.” [İbn Mace]
Unutmayalım.. Bizi ölümden ecelimiz korur!