Yargıya “Adil Olun” Çağrıları Bağımsız Olmadığının Bir Nişanesi Mi?
02 Temmuz 2021

Yargıya “Adil Olun” Çağrıları Bağımsız Olmadığının Bir Nişanesi Mi?

Köklü Değişim Medya

Köklü Değişim Medya

Kamuoyunda yargının bağımsız olup olmadığı şiddetli bir şekilde tartışılırken, 15. Dönem İdari Yargı adaylarının ödül töreninde konuşan Adalet Bakanı Gül, yargı mensuplarına “adil olun” çağrısı yaptı. Kısa süre önce Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Zühtü Arslan da yargı bağımsızlığına ve adalete vurgu yapan bir açıklamada bulunarak yargının bağımsızlığına halel geldiğine işaret etmişti.

Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Türkiye Adalet Akademisi tarafından hakim savcı adaylarının eğitimlerine yönelik düzenlediği yarışmalarda dereceye giren 25. Dönem Adli Yargı ile 15. Dönem İdari Yargı adaylarının ödül töreninde konuştu.

Hiç kimsenin dosyanıza, aklınıza ve vicdanınıza tesir etmesine asla ve asla müsaade etmeyiniz” çağrısında bulunan Gül, yargıçlara şöyle seslendi:

Ne olursanız olun, her şey olabilirsiniz ama dünyada adil olmaktan daha değerli hiçbir şey yoktur. Hukuk devleti, her türlü kamusal faaliyetin sınırını hukukun belirlediği bir devlettir. Hukuk devleti, hakların ve yükümlülüklerin öngörülebilir güvenceye bağlandığı devlettir. Yasama kural koyar, yürütme onu hayata geçirir; yargı da onu uygular, denge ve denetim işlevi görür.”

Yargının dışında adalet aranamayacağını belirten Gül, “Adalet, mahkeme salonlarında tecelli eder, hakimin hükmünde hayat bulur. Bunun dışında her türlü arayış beyhudedir. Her karar doğrudur diye iddiada kimse bulunamaz. Hukuki yollar açıktır. İtirazların, eleştirilerin hepsi de yargı kararına saygı çerçevesinde olmalıdır” ifadeleriyle AYM Başkanı Zühtü Arslan’ın açıklamalarını eleştirmiş oldu.

Zühtü Arslan eleştirisinde şu ifadelere yer vermişti:

““Unutmayalım ki, fikri ve vicdanı hür olmayandan hâkim olmaz. Aklını ve vicdanını başkalarına kiralayan veya iradesine ipotek konmasına izin veren kişiden hâkim olamaz. Hukuk devletinde, uzaktan kumandalı yargı da, yargıç da düşünülemez.

Hukuk devletinde adaletin yegâne adresi mahkemelerdir. Mahkemelerin adalet arayışına cevap veremediği, bağımsız ve tarafsız yargılama ilkelerine uygun bir şekilde uyuşmazlıklara çözüm üretemediği bir yerde hukuk dışı arayışların ortaya çıkması kaçınılmazdır**."**

Karşılıklı bu açıklamalar özetle; hükümetin yargıya baskı yaptığını, hükümetin ise baskı yok işte “adil olun çağrısı yapıyoruz” diyerek bu eleştiriyi cevap verdiği bir tartışmaya dönüştüğü gözlemleniyor.

Bağımsız olması gereken yargının, üstü örtülü bu tartışmayla bağımsız olmadığı fikri kuvvet kazanmış oldu. Atama, terfi, görevden alma ve tayin kılıcı ile etki altına alındığı dillendirilen yargının bağımsız hareket edemediği eleştirisi kamuoyunda yaygın bir şekilde konuşuluyor. Ayrıca ideolojik saplantıyla hareket eden yargı mensuplarının da karşıt görüşlü sanıkların davalarında ortada bir suç olmamasına rağmen gayrı adil kararlara imza atarak mahkûmiyet kararları verdiği bilinen bir gerçek. Hizb-ut Tahrir yargılamalarının delil ve ispattan yoksun, uydurma iddianamelerle terör kapsamında değerlendirilmesi gazeteci, yargı mensupları, kanaat önderleri ve STK’lar tarafından eleştirilmişti. Cebir ve şiddete bulaşmadığı emniyet ve MİT raporlarıyla kanıtlanmışken sırf savunduğu İslami fikirler yüzünden terör örgütü olarak tanımlayıp, hapis cezası verebilmek için yargıçlar uyduruk içtihad kararlarını ileri sürerek yargı zulmüne imza atmıştı. Bu kararları veren hakimlerin nerdeyse tümü FETÖ’den firari, tutuklu ve hükümlü olmasına rağmen aynı kararlar alınmaya ve zulüm sürdürülmeye devam ediliyor. Adalet Bakanı yargıya “adil olun” çağrısı yaparken, kısa süre önce 2017’de İstanbul’da yapılması planlanan ancak mülki idarenin izin vermemesi sebebiyle gerçekleşmeyen Hilafet Konferansı sebebiyle başlatılan hukuksuz yargılamada, 4 kişi hakkında toplam 31 yıl 3 ay ceza hapis cezası verilerek yargının bağımsız olmadığı ve adil kararlar vermediği görülmüştü. İfade özgürlüğünden bahsedilip, bırakın konuşmayı, konuşmadığı bir konferans için konuşmacılara hapis cezası verilmesi “adaletsizliğin zirvesi” tanımlaması ile eleştirilmişti.

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar, bu hukuksuzluğu mahkeme çıkışından şu şekilde ifade etmişti:

“Faile Değil Fiile Bakın”

Yargı mensuplarından ‘sanığın kesin hüküm olmadan damgalanmama hakkını’, mağdurun da ‘mahremiyet ve ifşa edilmeme hakkını’ benimsemelerini isteyen Gül, şöyle devam etti:

Adalet figürünün gözü bağlıdır. Meslek hayatınız boyunca asla ve asla bu gözün açılmasına müsaade etmeyin. Hangi suç kim tarafından işlenirse işlensin faile değil fiile bakarak karar verin. Dosyadaki delillere bakarak karar verin. Adalet figürünün gözünü açmayın ki faillere değil de dosyadaki delillere bakarak karar verebilin.

“Kampanyalar Kararınızı Engellemesin”

Dosya ve delilden haberi olmayanların oluşturduğu kampanya, sizin adil kararınızı asla engellemesin. Bu kampanyaların yargıyı yıpratma gayreti yürüttüğü açıktır. Kampanya ile oluşan açık hüküm, gerekçe ve delile dayanan hükmün yerini asla tutmaz. Dosyadaki deliller bunu gerektirdiği için, ne şekilde olursa adalet için karar verilir. Aleyhine bile karar verilmiş olan kişiye, duruşma salonundan çıkarken ‘Ey hakim, kararı ben dinledim, dosyadaki tüm delillere bakmışsın, ben de olsam aynı kararı verirdim’ dedirtiyorsak, adaleti sağlamışızdır.”

Milletin yegane beklentisinin adil kararın makul sürede verilmesi olduğunu kaydeden Gül, gerekçeli kararın önemine dikkat çekerek, kararın içeriğinin tatmin edici olması gerektiğine dikkat çekti.

Gül, Türkiye’deki insan hakları konusunda da açıklamalarda bulundu. “İnsanı adaletin nesnesi değil öznesi haline getirmek temel misyonumuzdur” diyen Gül, insanı merkeze alarak yargısal faaliyette bulunulmasını nasihat etti. Yeni adliye binaları yapıldığını anımsatan Gül, “Artık toplumun adalet duygusunun tecelli etmesi adına teknik anlamda hiçbir mazeretimiz bulunmamaktadır” diyerek konuşmasına son verdi.