Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu’nun 02 Temmuz 2024 Salı günü gerçekleştirdiği "Gündem Değerlendirme" toplantısında Suriyeli muhacirlere yönelik saldırılar ele alındı. Toplantıda ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Sayın Esed” ifadesi ile Başbağlar ve Urumçi katliamlarının yıl dönümü hakkında değerlendirmelerde bulunuldu.
Toplantıda konuşan Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar, Kayseri’de yaşanan adli olay sonrası Türkiye’nin bazı şehirlerinde ve sonrasında Suriye’de yaşanan üzücü hadiseler üzerine Hizb-ut Tahrir Türkiye olarak bazı hususları kamuoyu ile paylaşmak ve önemli noktaların altını çizmek istediğini söyledi.
"Bu yaşananlar apaçık bir fitne ve provokasyondur" ifadeleri kullanan Kar, vermek istediği mesajları şu şekilde sıraladı:
“Birincisi; öncelikle Türkiyeli ya da Suriyeli fark etmez hangi uyruğa sahip olursa olsun, Türk, Kürt, Arap kim olursa olsun biz bütün Müslümanları bu fitneden uzak durmaya çağırıyoruz. Çünkü ırkçılık ve Milliyetçilik Müslümanların başındaki büyük bir beladır. Tarih, ibret alındığında anlam kazanır… Bundan yaklaşık yüz yıl önce çağ açıp çağ kapatan, imparatorları dize getirip karşısında diz çöktüren, mazlumların hamisi zalimlerin korkulu rüyası olan Osmanlı Hilafet Devleti tam da işte bu ırkçılık zehriyle hastalanmış ve sonrasında yıkılıp gitmiştir. O zaman da batılı sömürgeci güçler bir yandan Türk milliyetçiliği fikrini yayarken diğer taraftan da Arap milliyetçiliği fikrini yaydılar. Osmanlı tebaasını bu fikirle böldüler. Bağlılıkları bu fikirle zayıflattılar… İşte bugün yine aynı fitne ortamıyla karşı karşıyayız. Müslümanların arasında ayrılık tohumları ekilmeye ve birbirine düşman edilmeye çalışılıyor. Bu fitnenin kaynağı elbette ırkçılık zehridir. Irkçılık, toplumsal kalkınmayı gerçekleştirmez! Bilakis toplumsal çöküşü hızlandırır.
İkinci husus şudur; suç, şahsi bir fiildir. Suç işleyen cezalandırılır ama ailesi ve kavmi bu suça ortak edilmez! Ve bu cezayı halk değil yargı makamları verir. Şayet böyle olmuş olsaydı 2017’de Sakarya’da, Suriyeli hamile bir kadına tecavüz eden sonra da başını taşla ezerek öldüren, 10 aylık bebeğini de boğarak öldüren caniler Türk’tü. Bu canilerin işledikleri suç sebebiyle Sakarya’da yaşayan Türklerin evleri mi, işyerleri mi basıldı? Bu canilerin suçu ailelerini, akrabalarını aynı ırktan olan diğer insanları suçlu yapmaz. Dolayısıyla Suriyeli bir kişinin işlediği taciz tecavüz suçu bütün Suriyeli muhacirleri suçlu göstermeyi gerektirmez…
Üçüncü hususa gelince; Bazı siyasi partiler, kapitalist sisteme, bu kapitalist sistemin ürettiği ahlaksızlığa karşı söyleyecek bir şeyleri olmadığı için ırkçı söylemlerle prim elde etmeye çalışmaktadır. Suriyeli ve Afgan sığınmacılara karşı fütursuzca, kin kokan söylemlerle saldıran bu partilere, lider ve yöneticilerine itibar edilmemelidir… Onların samimiyetleri sahtedir! Onların fikirleri sahtedir! Onların kendileri de sahtedir! Bu siyasi partilerin ve liderlerin sömürgeci efendilerini razı etmekten ve ceplerini doldurmaktan başka bir dertleri yoktur!
Dördüncü husus ülkenin içindeki ekonomik krizin faturasının haksız yere mültecilere kesilmesidir. Laik kapitalist sistem bu halkı sömürmekte, fakirler daha da fakirleşirken zenginler daha da zenginleşmektedir. Tüm bu kötü gidişatta Suriyeliler, Afganlar günah keçisi ilan edildi. Sanki tüm suç onlarınmış gibi gösterildi. İstatistiklere bir bakın! Suriye’den göçler başlamadan önce de işsizlik vardı, enflasyon vardı, ahlaksızlık vardı. Bunlar mültecilerin değil; laik kapitalist sistemin acı meyveleridir.
Beşinci hususa gelince Mültecilere karşı yürütülen bu linç kampanyasının asıl sorumlusu elbette iktidardır. İktidar, Suriyeliler üzerinden yürütülen asılsız söylentileri kaldırmak için hiçbir adım atmamıştır… İktidar, daha en başta, mültecilere karşı yürütülen saldırgan tavırlara gerekli tepkiyi vermiş olsaydı, ırkçı söylemlere müsaade etmeseydi, gerekli yaptırımları uygulamış olsaydı bugün bu olaylar elbette yaşanmazdı. Ama iktidar her meselede olduğu gibi mülteci meselesini de iç ve dış siyaset aracı olarak kullanmaktadır. Menfaatine nasıl geliyorsa o şekilde hareket etmektedir. Dolayısıyla iktidarı bazen mültecileri savunurken bazen kovarken görüyoruz.”
Konuşmasının sonunda kavimlerin birbirinden üstün görülemeyeceğini, üstünlüğün bireysel olduğunu ve ancak takva ile elde edileceğine dikkat çeken Kar, sözlerini şöyle tamamladı: “İnsanların en hayırlısı takvası en üstün olan kişidir. Irkçılık, İslam ümmetinin birleşmemesi için sömürgeci güçlerin pazarladığı zehirli bir fikirdir. Bu zehirli fikrin neticesi olan ulus devletler ise kötülüğün kaynağıdır. Şayet bugün Gazze Müslümanların gözleri önünde öldürülüyorsa bunun başlıca müsebbibi ulus devlet anlayışıdır. Ha keza bugün Hilafetin önünde duran en büyük engel de yine ulus devlet anlayışıdır. İslam ümmetini birleştirecek ve eski ihtişamlı günlerine döndürecek olan ise kuşkusuz Raşidi Hilafet Devletidir. Çalışanlar da işte bunun için çalışmalıdır.”
Konuşmanın tamamını ve diğer gündem konularına ilişkin değerlendirmeleri toplantı videomuzdan izleyebilirsiniz.