“İsrail” İle Sözde Düşmanlık
31 Mayıs 2020

“İsrail” İle Sözde Düşmanlık

Köklü Değişim Medya

Köklü Değişim Medya

Gasıp Yahudi varlığının Gazze’ye insani yardım götürmek için yola çıkan filoya uluslararası sularda gerçekleştirdiği katliam 10. Yılında. Silahsız Müslümanları katleden “İsrail” ile ilişkilerde siyasiler düşman gibi gözükse de ticarette rekor kırılıyor.

Silahsız Mavi Marmara korkak Yahudi komandolarına haddini bildirirken, Akdeniz’de vatandaşları katledilen Türkiye, bu saldırıya müdahale etmedi. Gemi, gecekondu oluşumun denizlerdeki korsanları tarafından limana çekilip el koyulurken de ordular kışlalarda tutuldu ve zulme göz yumuldu.

Türkiye, normalleşme adına İsrail’den özür, katledilen Müslümanların ailelerine tazminat ve Gazze’ye yönelik kısıtlamaların kaldırılmasını talep edip, katilleri ödüllendirirken, bu istekleri bile yarım yamalak gerçekleşmesi yıllar aldı. Katledilen Türkiye vatandaşlarının ailelerine 20 milyon dolar tazminat ödenmesine karşılık Türkiye de saldırıya müdahil olan “İsrailli” askerlere ve olayın diğer sorumlularına yönelik hukuki süreç başlatmamayı resmen kabul etmiş oldu.

Ayrıca imzalanan anlaşmada Türkiye’deki imzanın Ankara’da, Yahudi varlığının ise Kudüs’te attığını gösteren ibare başkent olarak kabul edildiğinin de ilanı denilmişti.

“Biz ‘İsrail’in Parasını İstemedik”

Ancak 2016 yılı, iki devlet açısından olduğu gibi, aile veya yakınlarını uluslararası sularda “İsrail” kurşunuyla kaybedenler için normalleşmenin başlangıcı sayılamadı. Vahşice katledilen 10 ve yaralanan onlarca gönüllünün yakınlarının isteği tazminat değil hukuki sürecin işlemesiydi. “İsrail” saldırısında hayatını kaybeden Cengiz Akyüz'ün oğlu Furkan Akyüz, yaşadıkları süreci “İsrail” yaptığı zulmün üstünü kapatmayı seven bir devlet. Bunu parayla, zorbalıkla veya lobi gücüyle yapar. Türkiye’ye, şehit ailelerine, İHH vakfına da birçok kez para teklifinde bulundular. Yani “İsrail”, konuyu el altından kapatmak istedi. Ama biz Türkiye’den çıkan karara kadar Mavi Marmara davasının arkasında olduğumuzu ve “İsrail”in parasını istemediğimizi kararlılıkla ifade ettik” diyerek özetledi.

Hukuki Süreç Durduruldu

Hukuki mücadele süreçlerinin o zaman Türkiye’deki ‘bir el’ tarafından sürekli sekteye uğratıldığını söyleyen Akyüz “Mavi Marmara saldırısıyla, “İsrail”in bir terör devleti olduğunu ve yaptıkları fütursuz saldırıların artık bir son bulması gerektiğini bütün dünyaya göstermiş olduk. Yani “İsrail”, affedersiniz, büyük bir aptallıkla uluslararası sularda sivil insanlara saldırı gerçekleştirdi ve bunun elbette yargıda ve adalette bir karşılığı olacaktı. Bu yüzden Mavi Marmara avukatları ve şehit aileleri olarak “İsrail”e dava açmak için müracaatlarda bulunduk ama Türkiye'deki o zamanki yapılanmanın engellemeleriyle karşılaştığımız için davalar ancak 2012'de açılabildi. Mücadelemizi sürdürdük ve saldırıda bulunan komutanlarla emri veren üst düzey yetkililer için kırmızı bültenler çıkarıldı. Ama Türkiye’de birileri bu kırmızı bültenlerin Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne ve İnsan Hakları Mahkemesi’ne gönderilmesine engel oldu. 2016’ya gelindiğinde ise “İsrail” artık tüm yargılamaların önünü resmen kapatmıştı” dedi.

Ticaret Hız Kesmedi

Bu yaşanan katliamlara rağmen Yahudi varlığı ile ticaret hiç hız kesmedi. Açıklanan rakamlar, ticarette yeni rekorlar kırıldığını ortaya koydu.

İç siyasete dönük Erdoğan’ın popülist “İsrail” karşıtı söylemlerine rağmen iki ülkenin ticareti hiç hız kesmedi. “İsrailli” bir bakanın ‘Sözler önemli değil, biz ticaret devam ettikçe Erdoğan’ın bize düşmanlığına razıyız’ açıklaması, üstü örtülü süreci özetliyor.

“Bana mı Sordunuz?”

Seçim konuşmalarında İHH’yı eleştiren muhalefeti vandal diyerek eleştiren Erdoğan, Mavi Marmara’nın o gün Filistin’e yolculuğunu överek anlatıyordu. İzni kendisinin verdiğini de 2014’teki konuşmasında şöyle dile getirmişti:

Mavi Maramara’dan dolayı bu yardım kuruluşuna kini var. Pensilvanya’nın da aynı sebeple bu kuruluşa kini var. Ne diyordu? Otoriteden izin almalılardı. Otorite kim? Güneydeki sevdikleri mi? Yoksa biz mi? Eğer otorite Türkiye’de biz isek, biz zaten izin verdik. Ama bunlara göre “İsrail

Daha sonra söylemlerinde büyük bir değişim gerçekleştiren Erdoğan 2016 yılında ise “Bana mı sordunuz?” diyerek İHH’yı eleştirmişti:

Kalkıp da Türkiye’den böyle bir insani yardımı götürmek için günün başbakanına mı sordunuz? Biz zaten oraya gerekli yardımı, Gazzeye’ye yaptık yapıyoruz. Filistin’e yaptık yapıyoruz. Ama bunları da yaparken bizler, bir yerlere gövde gösterisi olsun diye değil, herşeyin uluslarası diplomasi neyse bu diplomasi içinde yaptık yapıyoruz. Ve bundan sonra da yapacağız. Ve bunları davul zurna çalarak değil, edebi adabı içinde yaptık yapıyoruz

O dönem 15 AK Parti milletvekili Mavi Marmara’ya binmek istediğinde güvenlik gerekçesiyle izin verilmediği de basına yansımış ve Bülent Arınç konu hakkında açıklamada bulunmuştu.

Söylemlerde “İsrail”in her katliamı sonrası tıpkı İİT (İslam İşbirliği Teşkilatı) gibi gasıp Yahudi varlığı kınanarak Müslümanlar teskin edilirken, ilişkiler güçlendirilerek ticarete devam ediliyor.

Yahudiler ile yapılan anlaşma sayesinde, Müslümanların katilleri ödüllendirilip tüm hukuki süreç durdurulmuş, önüne AK Parti hükümetinin imzasıyla bir set çekilmiş oldu.

Bugün kınamaların bir etkisi olmadığını ve bunun artık normal bir süreç olduğunu kavrayan gasıp Yahudi varlığı, Kudüs ve kalan diğer toprakları da işgale hazırlandığını alenen açıklıyor. “İsrail”i koruyan ve destekleyen küstah Trump’ın başında olduğu ABD ile de dost ve müttefikliğe hevesle devam edildiği her fırsatta AK Parti hükümetinin yetkilileri tarafından beyan ediliyor.