Köklü Değişim Medya
HTŞ Lideri Ebu Muhammed Cevlani, Suriye bölgesinde verdikleri mücadele ve bölge üzerinde cereyan eden siyasi hadiseleri içeren bir konuşma yaptı.
“Onların tuzakları size hiçbir zarar veremez” adlı konuşmasının tam metnini ilginize sunuyoruz:
“Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Resullerin en hayırlısı olan peygamberimize, ailesine ve tüm sahabelerine salat ve selam olsun.
Tüm mekânlardaki Müslüman kardeşlerim, değerli Şam ehlimiz, cihad aslanları ve savaşların kahramanları, esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuh.
Zaferleriyle, yenilgileriyle, sevinçleriyle ve hüzünleriyle geçirdiğimiz devrimimizin yedinci senesinin sonlarına yaklaştığımız bir günde size sesleniyorum.
İlk günden itibaren sizlere, Allah’ın izniyle zafer gelene kadar sizinle birlikte devam edeceğimize, mübarek devrimimizin, mücrim rejim ve destekçilerinin düşürülüp şeriat-ı garra’nın hâkim olması hedefini gerçekleştirmek için gücümüz yeten her şeyi sunacağımıza dair söz vermiştik.
Bizler bugün kendi ırkımızdan olan insanların da iştirak ettikleri toplantı ve entrikaların hazırlamış olduğu zor bir süreçle karşı karşıyayız.
Daha önce devrimin akamete uğratılması girişimlerine karşı defalarca uyarılarda bulunduk. Dışarıda çalışanların uyanması, devrimin pazarlıklar bataklığına sürüklenmesi ve Şam ehlinin uğruna ayaklanmış oldukları hedeflerinden tamamıyla uzaklaştıracak girişimlere karşı tedbir alınması ümidiyle sözlü ve fiili olarak bunu engellemeye çalıştık.
Bu akımların en tehlikeli olanı ise, sözlü ve fiili olarak reddettiğimiz ve bundan dolayı o gün kınandığımız, bugün ise birçoklarının dün söylediklerimize döndükleri Astana akımıdır.
Astana girişimi, işgalci Rusya’yı meşrulaştırmada, Şam’da siyasi çözümün bir parçası olarak kabul edilmesinde; hatta cani rejimin cürümlerinin en birinci destekçisinin, cürümleri durdurmada garantör olarak kabul ettirilmesinde başarılı oldu. Böylece Rusya ve İran, teşvik ve korku ile birçok grubu cephelerini soğutmaya mecbur bıraktı. Hatta iş, yürüttüğümüz tüm askeri operasyonlarda bize karşı propaganda kampanyaları yürütülmesi kadar vardı.
Rejime karşı yürüttüğümüz askeri operasyonlar, bazılarının, -ne aklın ne de dinin razı olmayacağı bir şekilde- medya üzerinden düşmana doğrudan savaşın malumatlarını ve belirlenen hedeflerini açıklayıcı mesajlar iletmelerine neden oldu. Tüm bunlar olurken, cani rejim de, Rus ve İranlı müttefikleriyle yan yana askeri operasyonlarını devam ettiriyordu.
***
Günlerin geçmesiyle, 1. Astana toplantısından sekizincisine kadar toplantılara katılanlar, kuzey bölgesinin ‘Türkiye nüfuzunda olan bölgeler’ ve ‘Rusya nüfuzunda olan bölgeler’ şeklinde taksim edilmesine razı oldular. Tren yolunun doğusunda kalan bölgelerin tümünden vazgeçilerek, bu bölgeler ‘gerilimin azaltılması’ bölgelerinin haricinde tutuldu. Bunu, ittifak haritalarında gördük. Mücrim rejim ve müttefiklerine, bu bölgelere saldırma, katliam yapma ve bombardıman gibi her türlü vesileyle ele geçirme hakkını doğuran şey, Astana ile doğan haktır. Toplantıya katılan grupların ise, o bölgede bulunmaları, savaşmaları ve savunma yapmaları yasaktır. İlan edildiğinden itibaren biz bu ittifakı reddettik ve bunu, hem Türkiye tarafına hem de bizi savaşsız bir şekilde barış yoluyla tren yolunun doğusundan çekilmeye ikna etmeye çalışan gruplara ilettik. Medya yoluyla Astana ve neticelerini tamamıyla reddettiğimiz ilan ettik.
Astana anlaşmasına göre, ‘gerilimin azaltılması’ ittifakını delmediği için, rejimin tren yolunun doğusunda bombardıman ve katliam suçlarını işleme hakkı doğmuştur, zira rejim Astana haritasında kendisine verilen yerler için savaşmaktadır.
‘Gerilimin azaltılması’ adı altında basit kimseleri aldattılar, zira bu, hiçbir şekilde bazılarının zannettiği gibi savaşın durdurulması ya da sonlandırılması anlamına gelmiyordu. Maalesef buna imza atanlar, bir dönem silah taşımış olan kimseler. Astana ittifakına meşruiyet elbisesi giydirenler, atılan bu imza ile ümmetin düşmanlarına kanuni bir kılıfla bombardıman ve katliamlar yapmaları hakkı vermiştir.
Biz ve ehlimiz bunun pahasını, onlarca şehid, yüzlerce yaralı, rastgele düzenlenen bombardımanların neticesinde -birçoğu yıkılmış- yerlerini, yurtlarını, mallarını ve rızıklarını terk eden yaklaşık iki yüz bin kişinin göç etmesiyle ödedik. Oraya gidip imza atanların hatalarının bedelini herkes ödedi. Uygulamada imza attığı kalemin dışında hiçbir şeye sahip olmayan, hatta bölgede yaşaması ve ittifakın neticelerine katlanması bir tarafa, yıllarca Suriye’yi ziyaret etmemiş kimselerin muvafakatinin bedeli…
***
Yine Astana süreci, özgür kuzey bölgelerinde yayılma ittifakı üzere, Türkiye gözlem noktalarının sokulmasını da kapsamıştır. Tarafımızdan yürüttüğümüz bir ictihad gereği bu kararı kabul etmedik. Çünkü bu karar, Şam cihadının devam etmesi maslahatına hizmet etmeyeceği gibi bilakis gruplardaki devrim ve savaş ruhunu zayıflatmaya ve topraklarını savunmakta gevşemeye sevk edecekti. Ayrıca bu bent, yeni ittifaklara binaen bölgenin gelecekte mücrim rejime teslim edilmemesiyle ilgili bir garanti de içermemektedir.
Ancak Allah’ın fazlı ile bizler, şer’i sabitelerimize halel getirmeyecek ve Şam cihadının gücünü zayıflatmayacak şekilde, özgür bölgelerdeki halkımızı Müslümanların maslahatına hizmet etmeyecek olan bir savaştan korumaya muvaffak olduk.
Türkiye’nin girmesi sorununu aşmada başarı kaydetmemizle, mücrim rejim ve İranlı müttefikleri bu duruma içerlendiler. Şöyle ki, bizim Türklerle çatışmamızı değerlendirip ortamın boşalmasıyla rahat bir şekilde İdlib’e ilerlemeyi umuyorlardı. Çabalarının başarısızlığa uğraması sonrasında ise, birincisinden daha çirkin bir adıma başvurdular: Geçen ekim ayı başlarında yeni bir savaş için Harici Devle cemaatine bağlı büyük birliklerin, silahları, mühimmatları ve araçlarıyla birlikte Doğu Hama kırsalına girmelerine izin verdiler. Özgür kuzey bölgesini savunma amacıyla Hey’et Tahriru’ş-Şam bu hamlenin karşısında durdu. Rejim güçleriyle birlikte yan yana Devle cemaatine karşı yürütülen bir savaş! Bu savaşlarda da, büyük maddi kayıpların yanında onlarca şehid, yüzlerce yaralı verdik. Bu çeteler, rejimin yedek birlikleri konumundaydı. Bu bölgelerin rejim ve destekçilerinin eline geçmesinin doğrudan sebebi oldular. Sahada olup savaşları ve gelişme süreçlerini gözlemleyen herkes bunu bilir.
Tüm bunlar, arka hatlarda bulunup silah taşıyan diğer bazı askeri teşkilatların kasıtlı bir görmezden gelmesi gölgesinde gerçekleşmiştir. Allah’ın bize onların güçlerini kırma ve bitirilme imkanı vermesiyle; bir kez daha rejim, Doğu Hama kırsalı cephelerine düzenlediği askeri hamleleri ve günlük ortalama sorti sayısı yüzü bulan işgalci Rusların hava saldırılarıyla onlardan arta kalanları kurtarmak için destekte bulundu.
Üç aydan fazla bir süredir karşılıklı çatışmalar sürmekte. Tüm gücümüzle bölgeleri savunduk, savaşın vakıası ve askeri taktikler gereği geri çekilmelerde bulunduk. Lakin bir an bile elimizdeki silahımızı ya da kalbimizdeki akidemizi bırakmadık. Kalma gücümüz olduğu müddetçe bir karış topraktan bile ödün vermedik. Tren yolunun doğusunda verilen şehidlerimizin temiz kanları bunun şahididir. Bunun üstünde, yeryüzünde ve semada zerre miskali hiçbir şeyin kendisine gizli kalmayacağı Allah buna şahittir.
***
“Nice peygamberle birlikte birçok Rabbani (alim)ler savaşa girdiler de, Allah yolunda kendilerine isabet eden (güçlük ve mihnet)den dolayı ne gevşeklik gösterdiler, ne boyun eğdiler. Allah, sabredenleri sever.” (Ali-İmran: 146) Yüz gündür tüm sahanın en şiddetli çatışmalarına giriyoruz. Bu süreçte rejime çok acı kayıplar verdirdik: Yaklaşık 1000 rejim askeri öldürüldü, onlarca zırhlı aracı imha edildi, hava savunma silahıyla iki uçak düşürüldü. Ve tüm bunlar medya sessizliği ve bölgesel rıza ile gerçekleşti. Tüm bu savaşlar ve mücrim rejimin tren yolunun doğusunu ele geçirme girişimleri, ittifak edilen hususlardır. Orada yaşanan savaşlar ve bombardımanlar ise ittifakın bozulması ya da çiğnenmesi olarak kabul edilmemekte, bilakis “gerginliğin azaltılması” bölgeleri olarak adlandırılan anlaşmanın uygulanması olarak kabul edilmekte.
Kuşkusuz geçen olayların açıklanması, sabreden ve karşılığını Allah’tan bekleyen bu halkın haklarından bir parçadır. Böylece herkes hakikatleri öğrensin ve hepimiz sorumluluğumuz farkına varalım.
Son savaş bize, bazı grupların aşmalarının yasak olduğu kırmızıçizgileri olduğunu gösterdi. Bu, kendi gözlerimizle gördüğümüz ve müşahede ettiğimiz bir durumdur. Buna rağmen saflarımızın kenetlenmesi ve düşmanımızı püskürtme amacıyla herkese karşı dostça davrandık ve yumuşak olduk. Sadık muhacir ve Ensarlarla ve bu ittifakı kabul etmeyen bazı gruplarla, omuz omuza bu savaşın tüm yükünü üstlendik. Tüm bunlar, Allah’ın fazlı ile Şam cihadının devam edeceğini ve devrimin bitmeyeceğini ispat etmektedir.
Son günlerde bazı grupların, rejimin saldırılarını geri çevirmek için savaşa katılmaları övülecek bir durumdur. Bunu güzel karşılıyor, tek bir mermiyle bile olsa katkı da bulunanlara teşekkür ediyor ve bunun devam etmesini ümit ediyoruz. Bizim için bu, bölgelerin fethedilmesinden daha büyük bir zaferdir. Hatta rejim özgürleştirilen bazı yerleri yeniden ele geçirse bile, önemli olan iradelerin yeniden özgürleşmesi ve savaş ruhunun geri dönmesidir. Yeniden savaşa dönün, ard arda saldırılar düzenleyin, bizim de sizin de yardımcınız Allah’tır.
Tek el ve kenetlenmiş saf halinde yeniden meydana inelim. Biz herkese elimizi uzatıyor ve hiç kimsenin önünde engel olmak istemiyoruz. Dış proje ve yönlendirmelerden uzak bir şekilde, içeri merkezli bir çıkış olduğu sürece, her şeyi silmeye hazırız. Vakıamızdan, sıkıntılarımızdan, şeriatımızdan ve dinimizden kaynaklandığı sürece, sahanın maslahatına yarayacak her girişime hazırız.
***
Buradan hareketle, şu hususları belirtmek isteriz:
Bizler Şam ehlinin devriminin maslahatına ve uğruna çıkmış oldukları şeye hizmet etmeyen hiçbir toplantıya katılmadık ve kararlarına imza atmadık.
Bölgede Ehl-i Sünnet’in himayesi için şer’i olan tüm vesileleri kullanacağız. Bunların başında ise, mücrim rejim yıkılana kadar Allah yolunda cihad etmek vardır.
Gücümüz yettiğince Şam ehlini koruyacağız ve onlara güçlerinden fazla bir şey yüklemeyeceğiz. Bizler onlar içiniz ve onlardanız. Hey’et Tahriru’ş-Şam sadece Şam ehlinin devriminin bir parçasıdır, vesiledir gaye değildir. Ve Allah’ın izniyle Şam ehlinin maslahatları önünde bir engel oluşturmayacaktır.
Bizler, Şam ehlinin istediğini isteyen, ifrat ve tefrit içerisinde olmayan her bir direnişçi ve her bir gruba ihtiyaç duymaktayız. Herkesle barışmaya ve sulh celseleri düzenlemeye, ittifak ve sözleşmelerin gerçekleşeceği kapsamlı bir barış yoluyla yeni bir sayfa açmaya hazırız. Saha genelinde anlaştığımız üzere, genel haklar korunduğu müddetçe engellerin aşılması yolunda hakkımız olarak gördüğümüz şeyleri vermeye hazırız.
Sahip olduğumuz askeri ve siyasi kozlarla tüm gücümüzle esirlerimizin kurtarılması için çalışıyoruz ve çalışmaya da devam edeceğiz.
Tehcir edilenlerin ve sürgünde olanların üzerimizde hakkı vardır; bu uğurda kanlarımızı, canlarımızı ve gücümüz yeten her şeyimizle onları evlerine ve topraklarına döndürmeliyiz.
Cihad yolundan başkasına yönelmeyiz ve menhec olarak Allah’ın şeriatından başkasına razı olmayız. Zulümsüz, zorlamasız ve tefrite düşmeden bu esaslar üzere yürüyoruz.
***
Hey’et Tahriru’ş-Şam askerlerine de şunları söylemek isterim: Allah çabalarınızı, cihadınızı, sebatınızı ve çektiniz sıkıntıları mübarek kılsın.
Kiralık kalem sahipleri, sizi, kanlarınızla koruduğunuz bölgeleri satmakla itham etseler de, sabredin. Ecriniz Allah katındadır. Allah amellerinizden ve niyetlerinizden haberdardır. Sizler Onun yolunda amel etmekte ve Onun için cihad etmektesiniz. Bundan sonra, kınayanların kınaması, yüzüstü bırakanların soğutması ve aşırıların aşırılığı size bir zarar vermesin. Onların sattıklarını siz satmadığınız için sizin beri olup kendilerinin düştüğü durumu size nispet etmeye başladılar.
Eğer son aylarda sizin tren yolunun doğu bölgesini savunmanıza bir değer verilmediyse ve yaptıklarınıza bir ışık tutulmadıysa, Allah’ın sizden haberdar olması sizin için yeterlidir. Tren yolunun doğusundaki bölgelerde akan temiz kanlar, kıyamet günü sizin Allah ile olan akdinize sadık kaldığınıza şahitlik edecektir. “Hiç şüphesiz Allah, mü’minlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler.” (Tevbe: 111)
Buradan Der’a ve Kunaytra’da direnen mücahidlerin sebatını, doğu ve batı Ğuta’daki ve Meyamin’de ortaya konulan yiğitlikleri takdir ediyoruz. Allah’a yemin olsun ki, kalplerimizi sevindirdiniz, Müslümanların yüzlerine tebessümü yeniden döndürdünüz. Allah size yardım etsin ve katından bir destek ile sizi desteklesin. Şam’ın Ğuta’sının ana unsurlarından birisi olduğunuzu ve Allah’ın izniyle sizin ellerinizle fetholunacak Dımışk’ın kapısı olduğunuzu ispat ettiniz. İşte Ğuta ehlinin yetimlerinin, dullarının, miskinlerinin, yaşlılarının ve çocuklarının intikamını aldınız. Muhasarada ve zor durumda olmanıza rağmen rejime acı bir ders verdiniz. Bu aynı zamanda her mücahid için de bir ders olmalıdır: Allah azze ve celle’ye tevekkül ve imkân nispetince güç hazırlandıktan sonra, canlı bir savaş iradesi mücahidin ana sermayesidir. En zor şartlarda ve koşullarda bile olsa, fetih ve zafer bununla gelir. Allah sizi hayırla mükâfatlandırsın ve ellerinizle yeni fetihler versin.
***
Ey mücahid: Sen en şerefli olan ibadetle meşgul olmaktasın: Savaş, ribat ve cihad ibadeti. “Allah yolunda bir sabah vakti yürüyüşü ya da akşam yürüyüşü, dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır.” Söylentileri, cedeli, ağırlaştıranların ağırlaştırmasını ve oturanların soğutmalarını bırakın. Allahu Teâlâ’nın şu buyruğunu düşün: “Gerçekten Allah, içinizden alıkoyanları ve kardeşlerine: “Bize gelin” diyenleri bilir. Bunlar, pek azı dışında zorlu-savaşlara gelmezler. (Geldiklerinde de) Size karşı ‘cimri ve bencildirler.’ Şayet korku gelecek olsa, ölümden dolayı üstüne baygınlık çökmüş kimseler gibi gözleri dönerek sana bakmakta olduklarını görürsün. Korku gidince, hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek sizi keskin dilleriyle (eleştirip inciterek) karşılarlar.” (Ahzab: 17-18)
Şiddet ve zorluklara sabret ey mücahid. Allah seni, dini, ırzı ve canı koruyanların konumuna getirmiştir. Seni, İslam’ın zirvesinin makamına getirmiş, başkasını ise soğutup ağırlaştırmıştır. Onlara üzül ve Allah’tan afiyet dile. Oturulan zamanda seni cihada muvaffak kıldığı için Allah’ın üzerindeki nimetine şükret.
Allah azze ve celle’nin seni dininin hamisi, Müslümanların ırzlarının, diyarlarının ve mallarının müdafisi olarak kullanmasını düşün. Ve yine cihad kervanından geri kalmak için tüm özürleri öne sunanları düşün. Savaşa çıkmamak için bahaneler öne sürenin hakikati, “Eğer savaş olduğunu bilseydik, size uyardık” diyenlerle aynıdır.
Allah’ın sizi itaatine ve cihadına nasıl muvaffak kıldığını ve bunda size nasıl yardımcı olduğunu düşün. Allahu Teâlâ kendi yolunda cihad edenlerle ilgili şöyle buyurur: “Allah (yerine) kendisinin onları sevdiği, onların da kendisine sevdiği mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı ise ‘güçlü ve onurlu,’ Allah yolunda cihad eden ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir.” (Maide: 54)
Allah’ın, nasıl başkalarının sizinle birlikte olmasını istemediğini ve onları sizi seferberlikten nasıl ağırlaştırdığını düşün. Allahu Teâlâ şöyle buyurur: “Eğer (savaşa) çıkmak isteselerdi, herhalde ona bir hazırlık yaparlardı. Ancak Allah, (savaşa) gönderilmelerini çirkin gördü de ayaklarını doladı ve; “(Onlara) Siz de oturanlarla birlikte oturun” denildi. (Tevbe: 46)
Size, ‘eğer başından beri Astana’ya muvafık olsaydınız, tüm bu ölümler olmazdı, Müslümanları çektikleri bu sıkıntılardan sakındırırdınız’ diyenlere aldırış etmeyin. Daha önce onları selefleri de böyle demişti: “Onlar, kendileri oturup kardeşleri için: “Eğer bize itaat etselerdi, öldürülmezlerdi” diyenlerdir. De ki: “Eğer doğru sözlüler iseniz, ölümü kendinizden savın öyleyse.” (Ali-İmran: 168)
Oturarak cihaddan geri kalan, seni ve kardeşlerini fedakârlıktan ve atılganlıktan ağırlaştıranlara üzülmeyin. ‘Eğer sizinle olsaydı, bizim ve cihadımız için daha hayırlı olurdu’ deme. Bilakis Allahu Teâlâ’nın onların selefleri hakkındaki buyruğuna bak: “Sizinle birlikte çıksalardı, size ‘kötülük ve zarardan’ başka bir şey ilave etmez ve aranıza mutlaka fitne sokmak üzere içinizde çaba yürütürlerdi. İçinizde onlara kulak verecekler vardır.” (Tevbe: 47)
Zaferlerine ve düşmanın kırılmasına üzülen ve senin için hayır istemeyenlerin, düşmanının sana üstün gelmesine sevinmesine şaşırma. Bunlarla ilgili Allahu Teâlâ şöyle buyurur: “Size bir iyilik dokununca tasalanırlar, size bir kötülük isabet ettiğindeyse buna sevinirler. Eğer siz sabreder ve sakınırsanız, onların ‘hileli düzenleri’ size hiçbir zarar veremez. Şüphesiz, Allah, yapmakta olduklarını kuşatandır.” (Ali-İmran: 120)
Bilakis Allahu Teâlâ, bir kereliğine bile olsa dünya metaı hazzını isteyerek basit özürlerle cihaddan geri duranları; cihada çıkmaması, düşmanlara karşı cihad etmemesi ve böyle büyük bir ecirden mahrumiyetle cezalandırmıştır.
Allahu Teâlâ şöyle buyurur: “Bundan böyle, Allah seni onlardan bir topluluğun yanına döndürür de, (yine savaşa) çıkmak için senden izin isterlerse, de ki: “Kesin olarak benimle hiç bir zaman (savaşa) çıkamazsınız ve kesin olarak benimle bir düşmana karşı savaşamazsınız. Çünkü siz oturmayı ilk defa hoş gördünüz; öyleyse geride kalanlarla birlikte oturun.” (Tevbe: 83)
Muhacir kardeşlerimize de şunları söylemek isteriz: Sunduklarınız ve fedakârlıklarınız sebebiyle Allah sizi hayırla mükâfatlandırsın. Şam halkı, ehliniz ve dayanağınız olarak kalacaktır. Kalbinizi hoş tutun, soğutanlara ve karıştıranlara aldırış etmeyin. Sizin varacağınız yer, bizim de varacağımız yerdir. İman ve cihad kardeşliği bir araya geldikten sonra, muhacir ve Ensar arasında hiçbir fark yoktur.
Ey Şam topraklarındaki mücahidler, Filistin ve Aksa’ya kurulan tuzakları görmektesiniz. Suriye’deki İran projesinin bu planlara nasıl hizmet ettiğini de… Şam cihadının devam etmesi, Aksa’ya kurulan tuzakların başarısızlaştırılmasının temeldir. Boynunuzdaki sorumluluğunuz büyük, yük ağır. Azmimiz ümmetin bizden beklediği ve sahanın geçirmiş olduğu büyük meydan okumalar düzeyinde olsun. Gelin saflarımızı birleştirelim, kalplerimizi yakınlaştıralım. Bizler kendi tarafımızdan ellerimizi herkese zelil bir şekilde açıyoruz. İhtilaflarımızı bir kenara bırakalım. Gelin dinlerini ve ırzlarını muhafaza etmede Ehl-i Sünnet’in maslahatını önceliğimize alalım. Kendi kendimizle ve ihtilaflarımızla meşgul olmamızdan çok düşmanlarımızla meşgul olalım. Allah’ın Ehl-i Sünnet’e verdiği güç, -Allah’ın izniyle çabalar birleştiğinde ve saflar kenetlendiğinde- bu sıkıntıları aşmaya kadirdir.
Son olarak, kendime ve tüm kardeşlerime, samimi bir yönelme, tevbe, istiğfar, duada ısrar, zaferi ona nispet ederek ve huzurunda aczimizi arz ederek, Allah’a tevekkülün ve niyetlerin düzeltilmesinin zorunluğunu vasiyet ederim.
Allah’ım, bize müminleri aziz kılıp kâfirleri zelil edecek bir rüşd ver, ey âlemlerin Rabbi.”
Çev: Muhammed Atta