AK Parti, İstanbul Sözleşmesi’nin İzinde Yürüyor
16 Haziran 2022

AK Parti, İstanbul Sözleşmesi’nin İzinde Yürüyor

Köklü Değişim Medya

Köklü Değişim Medya

AK Parti’nin nesilleri ifsat eden, aileyi yok eden İstanbul Sözleşmesi’nin izinde yürüdüğünü Bakan Yanık, “İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararımız, sadece kullanılan yöntem ve araçların değişimidir” ifadeleriyle beyan etti.

İsviçre’nin Cenevre kentinde gerçekleştirilen Kadınlara Yönelik Ayrımcılığın Önlenmesi (CEDAW) Komitesinin 82’nci oturumuna katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararının, sadece kullanılan yöntem ve araçların değişimi olduğunu belirterek, “Türkiye’de mağdurun korunması ve şiddetin önlenmesi mekanizması olan 6284 sayılı Kanun halen yürürlüktedir” ifadeleriyle yürüdükleri yoldan sapmadıklarını Batılı dostlarına anlattı.

Bilindiği üzere 1971 yılında Birleşmiş Milletler’in laik, liberal ve feminist standartları empoze etmek için ortaya attığı bir sözleşme. Batı’nın bozuk değerleri ile toplumu ifsat etmeyi amaçlayan CEDAW gereği, ‘Taraf Devletler, kadınlara karşı ayrımcılık oluşturan mevcut yasaları, hukuki düzenlemeleri, gelenekleri ve uygulamaları değiştirmek veya kaldırmak için gerekli her türlü tedbiri almak zorundalar. Bunların yerine dine dayalı gelenek ve uygulamalar, örneğin evlenme, boşanma, miras, çocuk velayeti veya çokevlilik gibi konularda uluslararası hukukun uygulanması istenmektedir. Hatta çocukların zihinlerini yıkamak için okullardaki ders kitapları ve eğitim metotları CEDAW ile uyumlu hale getirilmesi zorunlu kılınmaktadır.’

Toplantıda Bakanlık koordinasyonunda hazırlanan Türkiye raporuna ilişkin bilgi veren Bakan Yanık, Türkiye’nin 1986 yılından beri tarafı olduğu CEDAW’ın 8’inci Dönemsel Ülke Raporuyla Yapıcı Diyalog Sürecine katılmaktan memnuniyet duyduğunu ifade etti.

Türkiye’nin, insan haklarını sağlam anayasal ilkelerle koruyan güçlü bir ülke olduğunu belirten Bakan Yanık, “Temel bakış açımız, ‘hiçbir ayrımcılık yapmadan herkes için insan haklarıdır’. Ülkemiz, haklar ve eşit fırsatlardan yararlanma konusunda kalıcı çözümler sunan kurumsal düzenlemelerle bu alanda geliştirdiği politikaları güçlendirmektedir. Başta Anayasamız olmak üzere temel kanunlarımızda eşitlik ilkesi kadınlar ve engelli vatandaşlarımızla ilgili olarak güçlü bir şekilde tanınmış hatta bu gruplara yönelik pozitif ayrımcılık anayasal güvence altına alınmıştır” dedi.

“İstanbul Sözleşmesi’nden Çekilme Kararımız, Sadece Kullanılan Yöntem ve Araçların Değişimidir”

Çalışmaları hakkında detaylı bilgi veren Yanık, en dikkat çekici açıklamasını İstanbul Sözleşmesi hususunda yaptı.

Kadına yönelik şiddetle mücadele kararlılığından tek bir adım geri atılmadığının altını çizen Bakan Yanık, “İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararımız, sadece kullanılan yöntem ve araçların değişimidir. Odak noktamız kadına yönelik şiddetle mücadeledir. Bu odağın değişmesi söz konusu dahi edilemez. Türkiye’de mağdurun korunması ve şiddetin önlenmesi mekanizması olan ve 2012 yılından bu yana yürürlükte bulunan 6284 sayılı Kanun halen yürürlüktedir. Söz konusu kanun, şiddet mağdurunun akut şiddetten korunmasını, can güvenliğinin sağlanmasını, şiddet uygulayanın cezalandırılması veya rehabilitasyonunu, mağdura sunulacak destek hizmetlerinin koordine edilmesini, tedbirlerin elektronik yöntemlerle izlenmesini sağlamaktadır. Ayrıca Mart 2021 tarihinde kamuoyu ile paylaşılan İnsan Hakları Eylem Planında ‘Aile İçi Şiddet ve Kadına Karşı Şiddetle Mücadelenin Etkinliğinin Artırılması’ hedefi yer almaktadır” dedi.

Söz konusu hedef başlığı altında “Eşe karşı işlenen suçlarla ilgili kanunda öngörülen cezayı artıran sebepler, boşanmış eşi de kapsayacak şekilde genişletilecektir” kararına yer verildiğini dikkat çeken Bakan Yanık, “Bu tedbirler, kadına ve kadın haklarına verdiğimiz önemin göstergesidir ve bu konudaki irademizin tam olduğunu ortaya koymaktadır. Aile içi şiddeti önleme ve sağlıklı aileler kurulması amacıyla erken yaşta evliliklerle ilgili tedbirler de yasal düzenlemelerimizde güçlü bir şekilde mevcuttur” ifadelerini kullandı.

Genç Yaşta Evlilikler Önlenmeye Devam Ediyor

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesinin (CEDAW) 82'nci oturumu kapsamında Türkiye raporunun değerlendirildiği toplantının kapanışında yaptığı konuşmada ise şu açıklamayı yaptı:

"Erken yaşta evliliklerin önlenmesine yönelik kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları dahil olmak üzere ilgili tüm tarafların katılımıyla yürütülen çalışmalar doğrultusunda, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımız da erken yaşta ve zorla evlilik oranlarının yüksek olduğu illerde çalışmalarını sürdürüyor."

Yanık, 15 yaşın altındaki cinsel istismar vakalarının, evlilik sebebiyle olsa dahi resen soruşturulması konusunu suç olarak tanımladıklarını belirterek, "Dolayısıyla şikayet edilmemesi durumunda cezasızlık burada söz konusu değildir. Yani 15 yaş altında ise ve eğitim ve sağlık kurumlarında bireyler bunu fark etmişse kamu kurumlarına ve kolluk güçlerine ihbar etmek ve gerekli süreci başlatmakla yükümlüdürler." dedi.

Türkiye'nin CEDAW kaynaklı yükümlülüklerini yerine getirmekte oldukça kararlı olduğunu belirten Yanık, ayrıca genç yaşta evliliklerin önüne geçtiklerini de istatistiki sayılar vererek övüne övüne anlattı. Türkiye’de bahsedilen kanunlar uygulandığında bu yana evliliklerde ciddi azalma, boşanmalarda ise yükseliş yaşanıyor. Zina artık sokaklarda alenen yapılırken, gençlerin yaptığı zina flört adıyla anılıp meşrulaştırılıyor.

“Kadına Şiddet” CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi’nin Maskesi

Sözde “Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi” ya da CEDAW, 1979'da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen uluslararası bir anlaşma. İslam Devleti’nin yıkılmasından sonra Batı savdalısı yönetimler tarafından Müslümanlara dayatılan bu kanunlar ile ahlâk yok edilirken, ailenin de yıkılması hedefleniyor. CEDAW’ın devamı olan ve 2011 yılında imzaya açılan İstanbul Sözleşmesi de aileyi yıkmayı, eşcinselliği yaygınlaştırmayı ve ahlakı yok etmeyi amaçlıyor. Bu sözleşmeye bazı Hristiyan ülkeler imzalamayıp şerh koyarken, Türkiye ilk imzalayan ülke olmuştu. Daha sonra kamuoyunun tepkisi üzerine İstanbul Sözleşmesi fesh edilse de uyum yasaları (6284) aynen uygulanmaya devam ediyor.

2011 yılında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Sözleşmesi'nin imzalanmasını "Kadına Şiddet Artık ‘İnsan Hakkı İhlali’. Sözleşme, Türkiye'nin öncülüğünde hazırlandı” ifadeleriyle göğsünü gere duyurmuştu.

KADEM de açıklamasında sözleşmenin amacını “Kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak” ifadeleriyle tanımlamıştı.

İstanbul Sözleşmesi’ni fesh eden Cumhurbaşkanı Erdoğan bu karar sonrası katıldığı bir programda, “İstanbul Sözleşmesi uygulaması itibariyle maalesef ne ülkemizde ne de dünyada özellikle kadın haklarına saygıyı getirmedi. Ve şu anda Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ülkelerinden de 11 tanesi bundan çekilme arefesinde. Kadına şiddeti bizim anayasamız reddediyor mu? Reddediyor, kabul etmiyor. Burada bizim üzerinde durmamız gereken 6284 sayılı ailenin korunması ve kadına şiddetle ilgili yasa. Şimdi bu zaten var. Biz burada öyle bir medeniyetin, öyle bir dinin mensubuyuz ki, bizim dinimizde bir defa kadına şiddet haramdır. Eğer bizim böyle bir sözleşmeye illa ihtiyacımız varsa biz bu sözleşmenin daha adilini, daha güzelini, daha güçlüsünü kalkarız biz Ankara sözleşmesi diye bir sözleşme yaparız. Onunla birlikte yola devam ederiz.” demişti.

Hükümet Batı’ya ayrı iç siyasette ise Müslümanların oylarına alabilmek için bu şekilde açıklamalar yapsa da Batı’dan ithal kanun ve sözleşmeleri uygulamaya devam ediyor. AK Parti, 2004 yılında Avrupa Birliği’ne uyum sürecinde zinayı suç olmaktan çıkarmış hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan hata yaptık demesine rağmen bu yasayı kaldırmak için en ufak bir girişimde bulunmamıştı.

İstanbul Sözleşmesi, her konuda ayrı düşen, çatışan iktidar ve muhalefetin ortak çalışmasıyla Meclis’ten geçmişti.

Bu kapsamda Köklü Değişim, Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanıp, kanunlara uygulanması sonucu ortaya çıkan toplumsal bozuklukları, hızla yok olan ahlakı, boşanmaların çoğalıp, evliliklerin azaldığını, gayrı meşru ilişkilerin arttığını ve ailenin yıkıldığını anlatan “Aile, Nesil ve Toplum İslâm ile Korunur” başlıklı bir kampanya düzenlemişti. Bu kampanya kapsamında toplumun her kesimine binlerce kitapçık dağıtılarak bilgilendirmeler yapılmış ve konferanslar düzenlemişti. Büyük şehirlerdeki konferanslar ise yerel yönetimler tarafından engellenmişti. Daha sonra oluşan kamuoyu ile ciddi baskı altında kalan hükümet, Batı’dan ithal ettiği “İstanbul Sözleşmesi”ni fesh etmişti. Her ne kadar hükümet tabanını teskin etmek için bozuk anlaşmayı fesh etse de yürürlükte olan sözleşmenin uyum yasaları, aileyi yıkmaya, ahlakı yok etmeye devam ediyor.