
Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu’nun 28 Ekim 2025 Salı günü gerçekleştirdiği Gündem Değerlendirme Toplantısı’nda, 29 Ekim kutlamaları üzerinden 102 yıllık cumhuriyet tarihinin dünü ve bugünü ele alındı. Toplantıda ayrıca PKK’nın Türkiye’den çekilme süreci ile CHP’ye yönelik yolsuzluk davaları değerlendirildi.
Toplantıda konuşan Medya Bürosu Üyesi Muhammed Emin Yıldırım, 29 Ekim kutlamalarında devlet erkanı tarafından dile getirilen cafcaflı sözlerin hakikati gizleyemeyeceğini; 102 yıllık Cumhuriyet tarihinin derin bir toplumsal çöküşün, ağır ekonomik krizlerin, şiddetli düşmanlıkların, sömürgeci devletler karşısındaki acziyetin ve zilletin tarihi olduğunu ifade etti.
“Şöyle geçmişe ve günümüze bir bakın! Övünülecek, kıvanç duyulacak ne var elinizde?” diye soran Yıldırım, cumhuriyetin 102 yıl sonra ülkeyi getirdiği noktaya dikkat çekerek şunları kaydetti:
“Ekonomik olarak krizler ülkesi… Para birimi en değersiz ülkeler arasında… Enflasyonun canavara dönüştüğü, hayat pahalılığının hiç eksik olmadığı bir ülke… Gelir dağılımında uçurumların olduğu, servetin bir avuç zengin etrafında döndüğü, halkın kahir ekseriyetinin geçim sıkıntısı çektiği bir ülke… Döviz kurundaki, altındaki, borsadaki yükselişlerle zenginlerin servetlerini katlayarak büyüttüğü bir ülke. Suç oranlarının korkunç boyutlara ulaştığı bir ülke. Cezaevlerinin yetersiz kaldığı bir ülke. İçki ve uyuşturucuyla zehirlenen gençlerin ülkesi. Eğitim seviyesinin yerlerde süründüğü bir ülke. Kitap okumanın unutturulduğu, sosyal medyaya ve sanal aleme bağımlı hale getirilmiş bir ülke. Ana muhalefet partisi liderinin İngiltere’den yardım beklediği, Cumhurbaşkanı’nın küstah Trump’ın gölgesinde meşrutiyet aradığı bir ülke… Ve çok daha fazlası…”
“Cumhuriyet kuruyoruz’ diyerek verilen kan, bedenle uyuşmamaktadır”
“Neden bu haldeyiz?” sorusuyla devam eden Yıldırım, Cumhuriyet ile millet arasındaki kan uyuşmazlığının altını çizdi:
“Çünkü ‘Cumhuriyet kuruyoruz’ diyerek verilen kan, bedenle uyuşmamaktadır. Ortada bir kan uyuşmazlığı vardır; saptırmaca, aldatmaca vardır. Her şey ‘Efendiler, yarın Cumhuriyet ilan ediyoruz’ sözüyle başladı. Her ne kadar laik Kemalistler tarafından gururla söylenen meşhur bir söz olsa da, bu ifade aynı zamanda dayatmacı bir tavrın göstergesidir. Bir ülkenin temellerini sarsacak olan bir değişiklik—yönetim şekli değişikliği—‘yarın Cumhuriyeti ilan ediyoruz’ denilerek gerçekleştirilmiştir.”
Yıldırım, Cumhuriyetin kurucu kadrosunun sistem değişikliğine gitmiş olmasına rağmen yeni sistemin nasıl olacağına dair ciddi bir çalışmaya sahip olmadığını söyledi:
“Onlarda var olan tek şey batı hayranlığı, batılara karşı sarsılmaz sadakat ve güvendi. Dolayısıyla ‘modern bir devlet olmak için batılı devletler gibi olmalıyız’ fikri ağır bastı. Yeni sistemin her şeyini Batı’dan almakta bir sakınca görmediler. Tüm kanunlar, herhangi bir tahsis işlemine tabi tutulmadan ve halkın kültürüyle, değerleriyle uyumu dikkate alınmadan olduğu gibi—noktasına virgülüne dokunmadan—ithal edildi.”
“Asıl mesele, Batı kültürünün tartışmasız doğru ve üstün kabul edilmesidir”
Asıl meselenin, Batı’dan kanun almanın ötesinde, modern Batı kültürünün ortaya koyduğu her şeyin tartışmasız doğru ve üstün kabul edilmesi olduğunu; hatta Türk milliyetçiliğinin bile sahibinin Batı olduğuna vurgu yapan Yıldırım, karşılaştırmalı örnekler sundu:
“Mesela, niçin demokrasi güzel, hilafet kötü sayılıyor? Neden başörtüsü baskıcı bir zihniyetin alameti olarak görülürken açık giyinmek özgürlük kabul ediliyor? Kız-erkek karma eğitimi neden doğru kabul edilirken saf ayrımı gericilik sayılıyor? Neden kapitalist ekonomi tüm eksikliklerine rağmen ‘iyi’ iken İslam iktisat nizamı çağdışı addediliyor? Neden Batı’nın dayattığı kariyer sahibi kadın profili doğru olmak zorundadır? Neden rol modelleri Batı tarafından belirlenmektedir? Hırsızın elinin kesilmesi neden kötü; zina eden evli kadın ve erkeğe recm cezası uygulamak neden barbarca addediliyor? Bir şeyin kötü ya da iyi, güzel ya da çirkin olduğunu neden modern Batı dünyası belirlemektedir? Bunun adı kölelik değil de nedir?”
“Kalkınmanın tek yolu, İslam hadaratına sarılmaktır”
Konuşmasının sonunda doğru kalkınmanın yolunu işaret eden Yıldırım sözlerini şöyle tamamladı:
“Cumhuriyet ile birlikte Batı hadaratı—yani Batılı yaşam tarzı ve Batı’nın hayat hakkındaki mefhumları—Müslümanların yaşam tarzı ve mefhumları haline getirilmek istendi. Böylece topraklarımızla birlikte kimliğimiz de çalındı. Müslümanlar olarak bugün yapılması gereken tek şey, Batı hadaratını terk ederek insanlığın yegâne kurtuluşu olan İslam hadaratına sarılmaktır. Zira İslam hadaratı, insanı kalkındıran eşsiz bir hadarattır. Bu yaşam tarzı insana hayat verir ve düşmüş olduğu karanlıklardan onu kurtarır. İslam hadaratının hayat bulması ise elbette İslami bir devletin, Hilafetin varlığıyla mümkündür. Çalışanlar da işte bunun için çalışmalıdır.”
Konuşmanın tamamını toplantı videosundan izleyebilirsiniz.



