Vücudun en önemli organlarından biri olarak kabul edilen gözlerde oluşan rahatsızlıklar sonucu kimi zaman optik lensler kimi zaman da gözlükler kullanılır.Miyop olan insanlar uzaktaki nesneleri ve işaretleri görmede zorluk çeker, ancak yakın olan nesneleri açıkça görebilirler.Uzağı görememek, hayatımızdaki günlük aktivitelerimizi yerine getirmemizi zorlaştırır.Fiziksel olarak insanda arizi oluşan bu durumlardan dolayı gözlerin olağan şekilde görmesi için mercekler bulunmuş ve bununla beraber uzağı görme problemi çözülmeye çalışılmıştır.Yine insanlık aciz ve eksik bir mahluk olduğu için merak duyduğu gökyüzündeki yıldızlar grubu hakkında bilgi sahibi olmak için de teleskopları icat etmiştir. Bu icatlar insanda,arizi bir hastalıktan olsun veya insanın merakını gidermek için bulutlar ötesini görmek isteği olsun, araştırma yapmaya ve bu konuda çözüm arayışı hissetmesini sağlamıştır.Uzak görünen cisimler mercek ve teleskop yoluyla yakın olmuştur.Fiziksel anlamda, insanlar uzağı net bir şekilde göremeyebilir.Bu da insan yapısı ile alakalıdır.
Konuya buraya kadar, insanın fiziksel görme kaynaklı uzak-yakın sorunsalı üzerinden değindik.Şimdi ise insanda olması gereken görmenin, basiret ve feraset üzere bir bakma şeklinde olması konusuna değineceğiz. Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir hadisi şerifinde şöyle buyurmaktadır: “Müminin ferasetinden sakının. Çünkü o, Allah'ın nuruyla bakar.”
Feraset üzere olmayan bir bakışta ise ''Uzağı görmemek'' sorunsalı, kişilerin geleceği, büyük resmi veya uzun hedefleri anlamakta zorlanmasına veya gerçeği görememesi anlamına gelir.Böyle bir durum kişinin hayatında kısa planlı düşünme, anlık hareket ve eksik bir vizyona sebebiyet verir.
İşte burada iki görme şekli ortaya çıkmış oluyor.
1- Maddeci bir gözle bakan kişi,
2- Vahyin gözüyle bakan kişi.
Dün ve bügün açısından yaşanan problemler üzerinden vakaları incelediğimizde, insanlık ya maddeci mercekten ya da vahyin merceğinden bir durum tespiti yapmıştır.
Efendimiz (s.a.v), sahabesi ve ondan sonraki müslümanlara birçok müjdelerde bulunmuştur. Risaletin ilk yıllarında, müslümanlar bir avuçken, zayıf ve hor görülüyorken; Efendimiz, Rum, Kisra,Yemen gibi süper güçlerin fethini müjdeliyordu.Hiçbir inanmış sahabe de tereddüt oluşmuyordu.O günün dünyasına seküler mercek üzerinden baktığımızda, böyle bir durum çok uzak ve imkansız görünüyordu.Seküler bir hayatları olan o günkü inkarcı toplum da bu durumu alay konusu yapıyordu. Ama vahyin merceğinden bakan sahabeler açısından Rum, Kisra,Yemen gibi fetihlerin müjdeleri yakın görülüyordu.
Risaletin ulaştığı topluluklardaki azabı uzak gören kavimlerin sosyolojik durumuna baktığımızda, ''Öncekilerin Masalları'' ifadesi ile de alaya aldıklarını görüyoruz. Uzak gördükleri azab, onlara yakın oldu. Buradan çıkaracağımız sonuç: Uzak-Yakın ilişkisi, insanların görme şekillerine göre farklılık oluşturmakta olduğudur. Zayıf ve garib olan inanmış müminler her zaman İslam'ın iktidar olacağını yakın olarak gördüler. Karşı taraf seküler mercekten baktığı için bunu uzak gördüler. Geçmişte müjdelediği her ne varsa gerçekleşen Efendimiz (s.a.v), bügün de bizlere bakan bir durum tespiti yapıyor.Tekrar İslam'ın İktidar olacağını müjdeliyor.
Hz. Huzeyfe (r.a) anlatıyor: Resulüllah (s.a.v);
“Nübüvvet içinizde, Allah’ın dilediği kadar devam eder; sonra dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra, nübüvvet sisteminde bir hilafet olacaktır. Bu da Allah’ın dilediği kadar devam eder, ardından Allah onu da -dilediği zaman- ortadan kaldırır. Sonra ısırıcı bir saltanat olur. O da Allah’ın dilediği kadar devam eder, sonra Allah dilediğinde onu ortadan kaldırır. Daha sonra ceberut bir saltanat/bir krallık/zalim yönetimler başa gelir; o da Allah’ın dilediği kadar devam eder, ardından Allah dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra, nübüvvet sisteminde bir hilafet olur.” buyurdu ve sonra sustu. (bk. Ahmed b. Hanbel, 4/273)
Müjdeyi veren Alemlere Rahmet olarak gönderilen Muhammed (s.a.v)...
Bizler bügün ''Râşidî Hilâfet Devletini'' uzak mı, yoksa yakın mı görüyoruz?
Vahyin merceğinden bakan her mümin yakın görecektir.
''Onlar için belirlenen zaman, sabah vaktidir. Sabah da yakın, değil mi?''(Hud-81)
Şüphesiz Allah'ın vaadi ve Resül'ün müjdesi yakındır.