Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla...
Günümüz dünyasında kafirler ve maalesef Müslümanlar üzerinde dolaşan ırkçılık söylemleri artmış ve bu ırkçı söylemlerin bir gereği hatta parçası olarak -bilhassa insanlık suçu işlenen Müslüman- beldelerde katledilen çocuklara karşı dahi kör, sağır, dilsiz rolünü oynamayı gerektirmiştir. Mesele Müslümanın malı, canı, ırzı olunca varlığını kafirlere göstermesi gereken Müslümanlar yine milliyetçilik söylemleri ile Ümmet olmanın tüm gerekliliklerini ayaklar altına almışlardır. Oysa Rasulullah efendimiz (s.a.s)’in ayaklar altına almış olduğu şey Ümmetçilik değil milliyetçilik, ırkçılık, kavmiyetçilikti. Şöyle buyurdu: "Dikkat ediniz, cahiliyeden kalma bütün adetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır.”
Evet! Hiç şüphesiz milliyetçilikte, yaşadığımız bu modern cahiliyenin bir adetidir. Ümmet'in birliğine tahammülü olmayan azgın bir güruh tarafından Türkiye ve diğer sair İslam beldelerinde Müslümanların, Müslüman olan din kardeşlerine karşı sırf kavminden ötürü kini, nefreti körükleniyor bir de yetmezmiş gibi tarihten birkaç yazılan düzmece senaryo ile ektikleri nifak tohumlarının filizlerine can veriyorlar. Zalimlerin bizi ayrımak için verdiği bu çaba maalesef Ümmetin bağrında bir hançer gibi durup günbegün kan kaybı yaşamamıza sebep olmaktadır.
Kâfirlerin gayretleri neticesinde içimize yerleştirdikleri sözde "Türkçü" özde ise Ümmet düşmanı azgın kimseler sayesinde Türkiye’de son zamanlarda ırkçı söylemler daha da artmış ve tahammül edilmesi güç seviyelere ulaşmıştır. Koç Üniversitesi öğrenci yurdunda iki öğrenci arasında geçen ırkçılık söylemleri Türkiye’de gençler arasında milliyetçiliğin ne hale geldiğini adeta özetler nitelikte. Gencin söylemleri şöyle: -“Türkiye’nin, belli bir noktadan sonra ki Doğusu olduğu gibi ateşe verilmeli...” devamında ise karşısında bulunan ve kendisi gibi öğrenci olan Kürt arkadaşına şu şekilde hakaret ediyor: -“Alt ırksınız. Köle olduğunuzu kabullenmeniz lazım. Buradan gitmezsen seni öldürürüz..!”
Allah Teala’nın bize koymuş olduğu sınırlardan dışarı çıktığımız yani şeytanın esiri haline geldiğimiz zaman, etnik kökenini seçmek gibi bir ihtimali olmayan insanlara karşı, etnik kökenini elinde olmayarak seçmiş kişiler sözde bir üstünlük sahibi olduğunu iddia etmeye nefsinde kuvvet bulabiliyor. Kavmiyetçilik ne yazık ki bugün geldiği nokta ile alakalı yapılan ufak araştımalarda kapsamı dar olan sonuçları şunlardır: 2020 yılında 14 ırkçı saldırı olayında 3’ü Suriyeli çocuk olmak üzere 7 kişi öldürüldü ve bu vakıalar neticesinde en az 32 kişi yaralandı. Derin bir araştıma olmaksızın bu sonuçlar dahi ürkütücü olmaya yeterken aslında ahvalimizin bu sayılardan daha ileri bir seviyede olduğunu biliyoruz.
Oysa ırkçılık bizlere hem Allah’ın kelamı hem Rasulullah efendimizin sözleri ile açıkça haram kılınmıştır. Bir Müslüman olarak, iman etmemizin bir gereği olarak Allah’ın bizi nehy ettiği şeylerle iştigali artırmak değil bitirmek bu dinin müntesibi olan Aziz Müslümanlar üzerine bir Vazifedir. Yaşadığımız dönem, konum ve olaylar bu meseleye dair farklı bir içtihadı ortaya çıkaramaz. Allah Teala şöyle buyurur: "Ey insanlar! Sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Hem de sizi şubeler ve kabilelere ayırdık ki, birbirinizi tanıyasınız. Şüphesiz ki, Allah katında en şerefliniz, takvaca en ileride olanınızdır." (Hucurât Sûresi, 13)
1400 yıl evvel kainata rahmet olarak gönderilmiş efendimiz (s.a.s) veda hutbesinde bizlere şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar! "Rabbiniz birdir. Babanızda birdir. Hepiniz Ademin çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Arap'ın Arap olmayana Arap olmayanında Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi kırmızı tenlinin siyah üzerine siyahında kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allahtan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız Ondan en çok korkanınızdır. "Azası kesik siyahi bir köle başınıza amir olarak tayin edilse sizi Allah'ın kitabı ile idare ederse onu dinleyiniz ve itaat ediniz. "
Peki bugün Zişan efendimiz (s.a.s) hayatta olsa bize bu meseleye dair ne söylerdi? Vallahi Ebu Zer’e ne söylediyse bize de onu söylerdi: Ashab-ı Kiramın önde gelenlerinden Ebu Zer ile Bilal-i Habeşi arasında bir tartışma yaşandı. Tartışmanın etkisiyle Ebu Zer kendine hakim olamadı ve Bilal'e "Ey siyahın oğlu" deyiverdi. Bu söz renginden dolayı hor görülen Bilal'i derinden yaraladı. Yara gün geçtikçe büyüdü ve Bilal bu yaraya dayanamadı ve Efendimiz (s.a.v.)'e geldi ve şikayetini söyledi. Efendimiz (s.a.v.) son derece rahatsız oldu ve hemen Ebu Zer'i çağırttı. Ebu Zer geldiğinde Peygamberimiz (s.a.v.): "Ya Ebu Zer! Sende hala cahiliye kalıntıları görüyorum. Kişi hiç anasından dolayı kınanır mı?'
Milliyetçilik meslesine dair İslam’ın hükmü bu kadar net olmasına rağmen bugün bizleri bu tür söylemlerle ayırmaya gücümüzü kırmaya çalışan zalimler ve piyonları elbet Allah’ın azabını tadacaklardır. Zira hiçbir zalimin yaptığı yanına kar kalacak değildir. Zalimleri hesap etmeli ki: İslam, köşe başlarında biribirlerini öldürmek için bekleyen Evs ve Hazreçlileri kardeş kılmıştır; onları birbirlerinin malını, canını, ırzını koruyucuları haline getirmiştir. O gün bunu yapmaya muktedir olan İslam bugün yine muktedirdir...