Başlığımıza "Bir TBMM Tiyatrosu Klasiği" dedik zira hatırlayanlar iyi bilirler; Mahmut Abbas, 2007 ve 2012 yıllarında konuşma yapmış olup 15 Ağustos 2024’te de yapacağı konuşma 3. TBMM konuşması olacak. Bu TBMM daha başka kimlere kapısını açtı derseniz de riyakar ve içten pazarlıklı malum kesim tarafından katil "İsrail'in" Cumhurbaşkanı Şimon Perez’e de kapılarını sonuna kadar açmıştı. Hülasa bu davet TBMM için klasikleşmiş davetlerden bir davettir.
Filistin davasını anlatmak üzere sözüm ona “Ümmetin Lideri(!)” Erdoğan tarafından Netanyahu’nun ABD meclisinde yaptığı konuşmasına misilleme olarak 3. defa TBMM’ye davet edilmesi kimi kesim için sevindirici, kimi kesim için şaşırtıcı iken feraset ve basiret nazarıyla bakan kimseler için ise bir ihanetin meşrulaştırılma hamlesi olarak görülür. Belli bir takım gerekçeleri sıraladıktan sonra en sonda söyleyeceğimiz şeyi başta söylemiş olduk. Evet bu bir ihaneti meşrulaştırma hamlesidir. Olaylara kayıtsız ve umursamaz davranan bir kesim daha vardır ki bunların insanlıklarını kaybetme gibi bir durumları söz konusu olduğundan bu mesele üzerine konuşmayacağız.
Bu davete iki yönden bakılabilir ve bu yönleri de iki soruyla açabiliriz?
1-Daveti neden TBMM yaptı da halkı Müslüman olan diğer devletler yapmadı?
Bu sorunun cevabını verebilmek ve meselenin netlik kazanması için sözünü ettiğimiz bu devletlerin siyasi, tarihi ve coğrafik etkilerinin yakın tarihlerine ve sosyolojilerine bakmakta fayda vardır. Nispeten derin bir mesele olduğundan yüzeysel bir şekilde değinilmesi daha isabetli olacaktır yazının hacmi açısından. Örnek olması açısından halkı Müslüman Araplardan oluşan ve güçlü olarak kabul edilen Mısır ve Suudi Arabistan ele alınırsa bu devletlerin süregelen diktatörlük ve zulüm geçmişleri baskılanmış ve sindirilmiş bir halk sosyolojisi ortaya çıkardı ki neredeyse Batı'nın her yerinden Filistin lehinde gösteriler yapılarak kendi hükümetlerine baskı yaparlarken bu türden bir tepkiyi maalesef bu devletlerin halkından görmedik. Haliyle ajan ve işbirlikçi olan bu devletlerin yöneticileri suyu bulandırmamak ve siyasi ömürlerini de uzatmak adına görünürde tarafsız durmaya fakat arka planda ise katil "İsrail’e" koruma kalkanı olmaya devam etmektedirler. Zira Altı Gün Savaşı buna örnektir.
Türkiye’de ise durum nispeten farklı olması Türkiye’nin demokratik ve laik bir çizgiyi takip etmesinden dolayıdır. Müslüman olan Türkiye halkı fikri zaafiyetlerine rağmen, İslami duygularla seslerini çıkararak bu zulme tepki göstermeleri hükümet üzerine muazzam bir baskı oluşturmadır ki hükümetin buna tepkisiz kalması düşünülemez. Zira son seçimlerde iktidarın almış olduğu hezimet buna örnektir. Türkiye’deki Müslümanların kahir ekseriyeti "İsrail" sorununa fikirden uzak ve duygusal bir şekilde yaklaştığından dolayı iktidar bunu fırsata çevirerek görünürde lehte sanılan fakat basiretli gözlerden kaçmayan bir dizi ihanet adımları atmasının önünü açmaktadır. İşte Filistin davasını anlatmak üzere Mahmut Abbasın bu daveti bu türdendir. Bu Türkiye’nin iç kamuoyuyla ilgili yönüydü. Göz önüne alınması gerek bir diğer yönü ise Türkiye’ye dış siyasette biçilen misyondur. Buna da en isabetli örnek olarak da Türkiye’nin Müslümanlar nezdindeki müspet imajını kullanarak Suriye devrimini akamete uğratmasıdır. Ve keza İran’ın durumu da benzerdir. Bunlara ek olarak daha fecaat bir durum ise iktidara yakın kalemşörlerin “Arap olan” Filistinlilere ve Filistin davasına “Arap olmayan” Türkiye’nin ve İran’ın sadece sahip çıktığını(!) söylemeleridir. Yüz binlerce Filistinli şehit olmuşken ve olmaya devam ederken, açlık ve susuzlukla cebelleşirken hangi yardım ve sahip çıkmadan bahsediliyor acaba?
2- Neden Mahmut Abbas davet edildi?
Filistin davasını anlatmak maksadıyla Mahmut Abbas'ın davet edilmesi bir kavmiyetçilik refleksidir. Zira Abbas'ın etkisiz bir figür olduğu malum olmasına rağmen Filistin meselesini anlatma ve nihayete erdirme işinin Abbas’a devredilmesi akla ziyan bir iştir. Zira aynı mecliste daha önce iki kere konuşma yapan bu adam -ihaneti dışında- şimdiye kadar ne yaptı da bundan sonra onu yapsın? Mahmut Abbas'a yapılan bu davet aynı zamanda zımnen ve nezaketen(!) bu sorumluluğun kendisine ait olduğunu hatırlatmak ve kamuoyuna da böyle benimsetme çabasıdır. Şayet bu kavmiyetçilikten gelen bir refleks değilse aklı başında olan her bir birey Filistin davasının anlatılacak bir yönü varsa eğer bunu yine en iyi Erdoğan'ın anlatacağını bilir. Fakat böyle bir şey de olmadı. Dolayısıyla Erdoğan burada kendi halkına bunun bir Arap-İsrail meselesi olduğunu benimsetme gayreti içine girerek örtülü bir şekilde sıyrılmanın peşinde olduğu görülür. Zira iç kamuoyunda kendisini rahatsız eden ve siyasi kariyerine zarar veren bir meselesinin kendisidir Filistin davası. Başta da belirttiğimiz gibi davet edilme saiki misilleme olduğu için Abbas'ın konuşmasından çözüm adına bir şey beklemek abestir.
Davetin diğer yönü ise ihanetin boyutudur. Hatırlayın bir kaç gün önce Erdoğan Rize’de AKP il toplantısında Mahmut Abbas'ın davet edilmesi gerektiğini söyleyen Y. Refah Partisinden bir milletvekilinin sözleri üzerine :
"Bazı siyasi partiler diyorlar ki 'Hükümet Filistin Başkanını Türkiye'ye davet etsin ve Parlamentoda konuştursun.' Size davet etmediğimizi kim söylüyor? Biz kimleri kimleri davet ettik bu meclise…" Erdoğan sözlerini şöyle sürdürmüştü: "Davet ettiğimiz halde gelmeyen Sayın Abbas, kusura bakmasın önce bizden ayrıca özür dilemesi lazım. Davet ettik gelmedi. Bekliyoruz bakalım gelebilecek mi?" Evet çok iyi hatırlıyoruz,12 Kasım 2007’de kendi iktidarında gasıp Yahudilerin eli kanlı Cumhurbaşkanı Şimon Perez'i davet edenler ve elini sıkıp ayakta alkışlayanlar da yine kendileriydi. Müslüman kasabı Netanyahu’nun, ABD meclis konuşmasına kızmış(!) olmasına anlam vermek güç!
Evet Mahmut Abbas da gelebilecek çünkü efendileri ona bu izni verdiler ve 15 Ağustosta TBMM’de konuşma yapacak.
Ve Erdoğan sözlerine devamla: “Biz çok güçlü olmalıyız ki, bu İsrail Filistin’e bu akara makarayı yapamasın. Biz nasıl Karabağ’a girdiysek, nasıl biz Libya’ya girdiysek bunun benzerini aynen onlara da yaparız. Yapmamak için hiçbir şey yok…” Her fırsatta iç kamuoyuna süper güç olduklarının imajını veren Erdoğan'ın bu ifadeleri düşündürücüdür.
Bir gece ansızın "İsrail’e" de gireriz diyen Erdoğan gasıp "İsrail'in" bir gece ansızın İran’a girip Hamasın lideri İsmail Haniyeyi şehit etmesine şahitlik etti.
İsmail Haniyye, Filistinliler başta olmak üzere dünya Müslümanları nezdinde meşru ve sembolik bir liderdi. Şehadet aşkıyla yanan yürekleri tahrik eden capcanlı bir direnişin lideri! Haniye: "1967 sınırlarını kabul edebiliriz ancak İsrail’i tanımayacağız” gibi ABD projesi iki devletli çözüm açıklamaları yapmış olsa bile hem ifade olarak hem de sahada Hamas'ın eylemleri gasıp "İsrail’i" rahatsız etmeye yetiyordu. Ve öyle ki, siyasi birkaç hesaptan sonra suikaste uğrayıp şehit oldu.
Peki ya Mahmut Abbas? Abbas, Filistinliler ve duyarlı Müslümanlar nezdinde meşruiyeti olmayan ve de tescilli bir hain! Hatırlayın Mahmud Abbas, "İsrail'in tam güvenlik elde etme hakkı vardır ve bu bizim görevimiz" dedi. Ve yine Abbas bunca katliamın ve zulmün sanki şerrin başı ABD'nin mühimmat desteğiyle yapılmamış gibi konuşarak : “İsrail’in" saldırılarını sadece ABD durdurabilir” demesi zillet ifadeleriydir. Ve keza mazlumları zalimlerin insafına terk edip zalim ABD'nin güçlü oluşana dem vurarak şirinlik etme peşinde. Dolayısıyla Abbas gasıp "İsrail" için tehlike arzetmeyen bir işbirlikçi. Zira öyle olmasaydı evvela Abbas'a suikast yapılır ve ortadan kaldırılırdı. Halen yaşıyor oluşunun sebebi efendileri tarafından kullanışlı bir maşa olmasından dolayıdır.
Mahmut Abbas'ın hain olduğunu sadece biz mi biliyoruz? Elbette hayır! Zira bu hainliğin bile nizamını kurmuşlar. Öyle ki Mahmut Abbas'ı davet edip arka çıkıyorlar. Toplantılar tertipliyorlar. Mahmut Abbas'ın hain olduğunu lider düzeyinde 56 kişi daha biliyor. Çünkü aynı masa etrafında toplanmışlıkları çoktur ve hem sima olarak hem de ümmete ihanet olan anlaşma ve eylemler yönünden birbirlerine aşinalıkları vardır. Gayet iyi tanırlar birbirlerini. Her biri kendisine verilen rolü oynuyor.
Mahmut Abbas 100 bine yakın Filistinli katledilirken ne yaptı da şimdi farklı bir şey yapsın?
Peki bu hain tüm bunlara rağmen neden halen davet ediliyor?
Mahmut Abbas'ın TBMM davetinin maksadı İsmail Haniyyenin yerine geçmesinin önünü açmak, Filistinliler nezdinde meşrulaştırmak ve imaj sahibi bir lider(!) kılmaktır. Bu misyon da Türkiye ve “ümmetin lideri” olan Erdoğan'a verilmiş. Çünkü saf ve temiz yürekli Filistinliler ve Müslümanlar nezdinde bir müspet bir imajı var Erdoğan'ın. Böylelikle hem siyasi olarak hem de sahadaki fiili mücadele akamete uğratılabilecek. Ve ardından da sonu gelmeyen ihanetler… Tıpkı Suriye devrimi gibi. Nasıl başladı nasıl bitti…?
Nitekim bu denklemde en çok zarar görenler ise her zamanki gibi yine bilinçsiz Müslüman kitlelerdir. Çünkü duyguları, enerjileri, dinleri ve her şeyleri sömürülüyor. Bu tiyatroların misyonu ise bu ihanetleri örtmek ve kendi siyasi bekalarını sürdürmektir.