Safa Tepesi'nden Günümüze: İslami Değerleri Yeniden Kazanma Çağrısı; ''Ya Sabahah, Ya Sabahah''
12 Haziran 2024

Safa Tepesi'nden Günümüze: İslami Değerleri Yeniden Kazanma Çağrısı; ''Ya Sabahah, Ya Sabahah''

 Allah Resulü Muhammed aleyhissalatu vesselam, risaletin gelmesiyle beraber davet dönemine başlamış ve insanları tek olan Allah'a çağırmıştır. Ayetlerin inmesi, onun yol güzergahını belirliyor ve bu metot üzere insanlara dokunuyordu. Hicr 94 ayeti kerimesinde "Sana emrolunanı açıkça söyle ve ortak koşanlardan yüz çevir!" inmesiyle Allah'ın Resulü Muhammed aleyhissalatu vesselam, o günkü Mekke toplumuna açıktan bir ilan için Safa Tepesi'nin üzerine çıkıyor. Buradan "Ya Sabahah, Ya Sabahah" çağrısı yapıyor. "Ya Sabahah" o günün Mekke dünyasında çok acil bir mesele, önemli bir hadise için insanların derhal toplanmasını gerektiren bir olayda kullanılan bir çağrı kelimesiydi. İnsanlar, "Ne oluyor? Bizi kim çağırıyor? Önemli olan hadise nedir?" diye aralarında konuşmaya ve Safa Tepesi'ne doğru koşuşturmaya başladılar. Safa Tepesi'nde gördükleri Muhammed'ül Emin'di.

Ne oldu Ey Muhammed? Bizi ne diye çağırıyorsun? Bir saldırı mı var? Bu sorular üzerine Efendimiz aleyhisselam onlarla konuşmaya başladı:

"Ey Kureyş cemâati! Ben size, şu dağın eteğinde veya şu vadide düşman atlıları var; hemen size saldıracak, mallarınızı gasbedecek desem, bana inanır mısınız?"

Onlar da hiç düşünmeden:

"Evet inanırız! Çünkü şimdiye kadar seni hep doğru olarak bulduk. Senin yalan söylediğini hiç işitmedik!" dediler.

Efendimiz aleyhisselam:

"O hâlde ben şimdi size, önünüzde şiddetli bir azap günü bulunduğunu, Allah’a inanmayanların o çetin azâba uğrayacaklarını haber veriyorum. Ben sizi o çetin azaptan sakındırmak için gönderildim. Ey Kureyşliler! Size karşı benim hâlim, düşmanı gören ve ailesine zarar vereceğinden korkarak hemen haber vermeye koşan bir adamın hâli gibidir. Ey Kureyş cemâati! Siz uykuya dalar gibi öleceksiniz. Uykudan uyanır gibi de dirileceksiniz. Kabirden kalkıp Allah’ın huzuruna varmanız, dünyadaki her hareketinizin hesabını vermeniz muhakkaktır. Neticede hayır ve ibadetlerinizin mükâfatını, kötü işlerinizin de ceza ve şiddetli azâbını göreceksiniz! Mükâfat ebedî bir cennet; cezası da daimî bir cehennemdir. Bu işi benimle üstlenmeye ve bana yardım etmeye var mısınız?" dedi.

Ardından, "Ey Abdülmuttalipoğulları! Ey Abdümenafoğulları! Ey Zühreoğulları!" diye seslendi.

 Efendimiz aleyhisselam Safa Tepesi'ne çıkıp bunu söyledi, biz de bugünün araçlarıyla "Ya Sabahah, Ya Sabahah" diyoruz. Evet, acil toplanalım! Derhal buna kulak verelim! Çok önemli bir olay var!

 Kardeşlerim, tehlike gerçekten çok büyük, acil ve derhal toplanmamızı gerektiriyor. Çünkü Gençliği kaybediyoruz. Tehlikenin farkında mısınız? Aileler parçalanıyor. Tehlikenin farkında mısınız? Toplumsal çöküntü yaşıyoruz. Tehlikenin farkında mısınız? İslami değerlerden uzaklaşıyoruz. Tehlikenin farkında mısınız?

 O günün Mekke dünyasında yapılan bu acil anonsu, bizler de kendi beldemizde "Tehlikenin farkında mısınız" anonsu ile yapıyoruz. Gençlik ateizm, deizm, demokrasi gibi batıl inanç ve fikirlerin peşinde giderken, aile kurumu günden güne zayıflıyorken, suç oranlarının arttığı ve ahlaki değerlerden uzaklaşmış toplumsal bir çöküntü halindeyken ve bizi izzetli, şerefli kılan İslami değerlerimizden uzaklaştığımızın farkında değil miyiz?

 O zaman asıl suçlu kim? Efendimiz aleyhisselam suçluyu özelde Mekke, genelde tüm insanlığa gösterdiği gibi, bizler de diyoruz ki! Asıl suçlu, insan aklının ilahlaştırıldığı, vahyi devre dışı bırakan, kendi heva ve heveslerine göre bir yaşam dizayn eden beşeri nizam olan demokrasidir. Müslüman olarak girdikleri okullarda, ateist-deist çıkan gençliğin asıl suçlusu laik eğitim-öğretim programı değil midir? Evliliklerin azalması, boşanmaların artması, erkek ve kadının birbirine bir meta olarak bakması, maddi lezzet ve zevklerden pay alma üzerine kurulan sekülerizm sonucu aileler parçalanmıyor mu? "Ben" bazlı bir öğreti içinde, sadece kendini düşünen her olaya faydacılık gözüyle baktıran, bunun sonucu olarak da ahlaki değerlerden uzaklaşmış toplumsal bir çöküntünün suçlusu kapitalist anlayış değil midir? Zulüm üzerine bir yaşam bina edilen "Allah var ama dünyada hükümleri geçmez" fikri ile bütün İslami değerler yerine, öncekiler gibi insan eliyle yapılmış helvadan putlar gibi bize sundukları helvadan putlar (demokrasi, laiklik, cumhuriyet) yüzünden İslami değerlerimizden uzaklaşmıyor muyuz? Çözümsüz müyüz? Tabii ki hayır. Evet, bir yangın ile karşı karşıyayız. Bu yangın diğer evlerden bize de sıçrıyor. O yüzden "Bana ne" diyemeyiz. Allah Subhanehu ve Teala Enfal-25'de şöyle buyuruyor: "Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz (umuma sirayet eder ve hepsini perişan eder). Biliniz ki, Allah'ın azabı şiddetlidir." Evet! Allah'a sunulacak bir mazeretimiz olması için, İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışmalıyız. Şüphesiz ki çözüm, hayatlarımızı modern cahiliyeden, asrı saadete çevirecek nübüvvet minhacı üzere Raşidi Hilafettir. O zaman çalışanlar bu şerefli dava için çalışsınlar, hem dünyaları hem de ahiretleri için.

De ki: “Çalışın, yapın. Yaptıklarınızı Allah da, Resûlü de, mü’minler de göreceklerdir. Sonra gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah’ın huzuruna döndürüleceksiniz. O da size bütün yapmakta olduğunuz şeyleri haber verecektir.” (Tevbe 105)