Mükemmelliyetçilik, herhangi bir işin ya da durumun en yüksek kalitede, en üstün olarak eksiksiz bir şekilde gerçekleştirilmeye çalışılması anlamına gelir. Mükemmelliyetçilik, sürekli olarak yüksek standartlara ulaşmaya, hatalardan kaçınmaya ve mükemmel sonuçlara odaklanmaya dayanan bir düşünce ve davranış biçimidir. Mükemmelliyetçilik, bireyin kendisinden ya da başkalarından sürekli olarak mükemmel olma beklentisine ve bununla birlikte yoğun bir çaba sarf etmesine dönüşür.Bu durum, birçok insanın hayatında sık sık karşılaşılan bir davranış modelidir. Ancak, mükemmelliyetçilik bireyleri aşırı bir şekilde takıntılı hale getirerek stres, kaygı ve mutsuzluğa sürükleyebilir.Beklentilerin altında kalma duygusu kişi de memnuniyetsizlik oluşturur. Kapitalist nizamın oluşturduğu iş dünyasındaki rekabetçi ortam, ebeveynlerin yüksek beklentilerine bağlı olarak eğitim kurumlarındaki öğrenciler arasındaki seviye belirleme yarışları, toplumun belirlediği standartlar, bireyde başarılı olma baskısını hissettirir.Sosyal beklentiler, bireyin başkaları tarafından önemsenmek ve onay görmek istemesine, ebeveynlerin kendisini hep başka yaşıtlarıyla kıyaslaması, kişide eleştirilme korkusu gibi nedenler davranışlarında mükemmel olma faktörünü tetikler.
Mükemmelliyetçilik her ne kadar çoğu insan tarafından takdir edilen bir özellik gibi gözükse de, aslında birçok olumsuz etkisi olan bir düşünce tarzıdır. Bu kişiler, kendilerini ve yaptıkları her şeyi eleştirel bir gözle sürekli olarak değerlendirirler ve en küçük bir hatada dahi kendilerini eleştirirler. Asla başarısız olmamalıyım, her zaman her konuda başarılı olmalıyım, eğer yeterli bir şekilde yapamayacaksam onu yapmamalıyım, iyi olmak için defalarca kontrol yapmalıyım gibi sorunlar görünür.Kişiler de mükemmel sorunsalı; hiçbir eksiğin, kusurun bulunmaması anlayışını getirir. İşte burada bir soru sorulması gerekiyor. Herhangi bir davranışta ya da durumda, hiçbir eksik ve kusurun bulunmaması gibi bir şey olabilir mi? Tabii ki hayır!
İnsan kendisine bakıp bir okuma yaptığın da sınırlı, aciz bir canlı olduğunu görücektir.O zaman insandan çıkan her türlü davranışın da mükemmel olması olanaksızdır.Çünkü mükemmelik yani eksiksizlik, her türlü noksan sıfatlardan münezzeh olan ALLAH Subhanehu ve Teala'ya aittir. Eksikli olan insanoğlunda mükemmellik aramak hatadır. Mükemmelliyetçilik şeytanın insanoğluna kurduğu tuzaklardandır.Örnek verecek olursak; Kişi iman ediyor ve imanın gereği olarak bütün amelleri veya bütün ilimleri öğrenmek istiyor.Her türlü ibadeti yapmak, hatta bunu üst seviyede yapmak istiyor.Bu nedenle farz amellerinin yanında bütün nafileleri yapmak istiyor ya da fıkıhta, siyerde, tefsirde her ayrıntıyı öğrenmek istiyor.Ama bir süre sonra bu istek, insanın, freni patlamış kamyon misali duvara toslamasına neden oluyor.İlk zamanlarda bu yükün altında kalıyor.Bu yüzden Muhammed s.a.v bir hadisi şerifinde şöyle buyurmaktadır; “Amellerin Allah Teâlâ’ya en sevimli olanı, az da olsa devamlı yapılanıdır.” (Müslim, Müsâfirîn, 218)
Şeytan insana sağından yanaşıp ibadetleri bir bütün şeklinde yapmayı telkin ederek bunun altında kalmasını ve sonrasında ben bunları yapamıyorum anlayışı vermek ister.O yüzden bazen duyarsınız ''İslam'ın'' isteklerini bizler yapamayız diyenleri. Mükemmeliyetçilik anlayışı kişide ''Ya hep, Ya hiç'' mantığı oluşturur.Bir ibadeti ya tam yaparım ya da hiç yapmam.Bizlerin eksikli canlılar olması ve bununla her anımızın bir olmayışı gibi durumlar insanda farklı hallere sebep olur.Mükemmelik anlayaşı bizleri eylemsizliğe itiyor.Her şeyin en iyisini yapmaya çalışıp, yapamadığımızda bizler artık eylemsiz canlılara dönüşüyoruz.
Peygamberimiz bir hadisi şerifinde amellerimizdeki bu duruma dikkat çekiyor ve çözümünü de sunuyor. Peygamber'imiz (sav) şöyle buyurur: “Her amelin bir canlılık dönemi, bir de fetret/bıkkınlık dönemi vardır. Amellerin bıkkınlık döneminde benim sünnetime yapışmaya devam edin.”
Bu konuya ışık tutması açısından bir rivayet bizlere doğru öğretiyi sunacaktır. Hanzala b. er-Rebi el-Üseydi kendi başından geçen bir hadiseyi şöyle anlatır: _“Bir gün Ebû Bekir ile karşılaştım. Bana: Ey Hanzala nasılsın? dedi. Ben: Hanzala münafık oldu dedim. O: Subhanallah sen ne diyorsun?! dedi. Ben: “Rasulullahın huzurunda bulunuyoruz. O bize cenneti ve cehennemi hatırlatıyor, sanki (cenneti ve cehennemi) gözlerimizle görüyoruz. Fakat Onun huzurundan çıkınca, hanımlarımızla, çocuklarımızla meşgul oluyoruz. Onların işleri ile meşgul oluyoruz. Çok (şeyi) unutuyoruz.” Bunun üzerine) Ebu Bekir (r.a) şöyle dedi: “Vallahi mutlaka bizler de bunun (söylediklerinin) benzeri ile karşı karşıya kalıyoruz.” Hanzala (r.a) anlatmaya devam ederek: “Ben ve Ebû Bekir (Rasulullaha) koşup Resulullah’a gittik. Nihayet Resulullah’ın huzuruna vardık.”: “Hemen ben, Hanzala münafık oldu, Ey Allahın Rasulü dedim. Rasulullah (s.a.v) bunun üzerine:”
Hanzala (r.a) da bir müminin korkusunu dile getirmiş.Her durumda tamamen İslam'ı hissetmediğini itiraf ediyor ve Peygamber s.a.v de olması gerekini açıklıyor. İnsan bir ibadeti tam olarak yapamam diyerek ya da kendi nefislerinde olan canlılık ve bıkkınlık dönemlerini geçirdiğinde şeytanın vesveselerine kapılabiliyor.Örtünmenin hakkını veremem diyerek, namazın hakkını veremem diyerek şeytanın vesvesesine kapılabiliyorlar. Her zaman huşulu bir namaz kılamıyor oluşumuz namazın kılınmayacağı anlamına gelmez. Bu nedenle Peygamberimiz s.a.v, güzel bir söz söylememizi, tebessüm etmemizi, iyiliği emredip kötülükten nehy etmemizi tavsiye etmiştir. Hatta ''yarım hurma'' ile bile olsa kendimizi cehennem ateşinden korumamızı tavsiye etmiştir. Mükemmel değiliz, hiçbir zaman da mükemmel olmayacağız.Mükemmellik sadece ALLAH'a mahsustur.Bizler bu dünyada en iyi kul olmaya çalışan müslümanlarız.Eksiklerimiz,hatalarımız hep olacak ve mükemmel olan ALLAH'tan yardım isteyeceğiz.
Evet, Bizler noksansız sıfatlara sahip olan ALLAH Subhanehu ve Teala'nın aciz, eksik kullarıyız. Bunu böyle bilip vahiy gözetiminde bir hayat anlayışına sahip olmalıyız. ALLAH, bizleri KURAN ve SÜNNET üzere yaşayanlardan eylesin. AMİN...