Hamd, el-Âlim olan Allah’a, salât ve selam Allah’ın Resulüne ve onun izini hayatının her alanında takip ve tatbik edenlerin üzerine olsun.
Bu yazımızda, eğitimin ve öğreticinin önemine vurgu yapmak istiyorum. Evvela eğitim ve öğretimin mahiyetini sahih bir şekilde idrak etmeliyiz. Eğitim olgusu insanların hayatlarında önemli bir konuma sahiptir. İslâm nazarında da bu böyledir, ilim öğrenmek, öğrendiği ilmi de hayatına tatbik etmek mühimdir. Eğitim-öğretim işi sadece bilgi aktarımından ibaret değildir, bu işi asıl mühim kılan o bilgilerin sağlam amellere ve fiillere dönüştürülmesidir. Fakat günümüzde bilgilerin sahih ve sağlıklı olmadığından mütevellit insanların davranışları ve amelleri de sağlıklı olamıyor. Türkiye’de eğitimin genel amacı;
“İyi insan yetiştirmek, vatanını, milletini seven vatandaş yetiştirmek.“ şeklinde anlaşılıyor. Pekâla kimdir bu iyi insan? Vasat vatandaş nasıl olunur? Maruf (iyilik) ve münker (kötülük) neye göre tartılır? Elbette ki biz bu ölçümü yaparken referans aldığımız yegâne kaynak Kur’an ve sünnettir.
Hakiki mânâda eğitim; “İslâm ideolojisini ve kültürünü müslüman gençlerin kalplerinde ve zihinlerinde muhafaza etmenin yolu ve metodudur.“ Bir medeniyeti inşa eden, hedeflerini ve gayelerini belirleyen ve yaşam tarzını diğer milletlerden ayıran “eğitim-öğretimdir.” Hülâsası her kim karşısında iyi ve maruf bir kimseyi görmek istiyorsa, sağlam “vatandaş“ yetiştirmek istiyorsa bunun yöntemi İslâm ideolojisinin o gençlerin kalplerine ve zihinlerine nakşedilmesidir. Bunun dışında kalan diğer eğitim yöntemleri temelden hasarlıdır. İşte gözlerimizle yakinen şahitlik ediyoruz. Bu köhnemiş sistem 100 yıldır çocuklarımızı, gençlerimizi uzun yıllar eğitim merhalesinden geçiriyor ve kendi bâtıl ideolojilerini onların zihinlerine yerleştirmeye çalışıyor. Ey müslümanlar! Siz söyleyin! Bu sistem “iyi“ insan yetiştirebildi mi? Hayır! Bunun nedeni ise net ve açıktır;
“Batıl yollar ile iyi insanlar yetiştirilemez…“ Onların derdi “bilgiyi laikleştirmekti.” Bakınız, şeytani oyun ilk etaplarda İslâm dünyasının kalbi mesabesindeki Arap beldelerinde şöyle bir sinsilik ile başladı; Güya “ علمانيةً“ yani “laiklik” kelimesinin kökünde “ علم” yani “ilim, bilim“ olduğunu ve laikliğin ilmi çok çok önemsediğini öne sürdüler ve bu yöntem ile de onu şirin göstermeyi hedef edindiler.
Türkiye’de dahi, yıllarca müfredatlarda kendi sapık ve sapkın fikirlerini meşrulaştırmak amacı ile “laiklik” kavramını “dinimizi yaşamamızda bizim için bir garantidir” diye tarifte bulundular. Daha birçok sinsilik ile kendi eğitim metotlarını İslam beldelerine sızdırmaya çalıştılar. Elbetteki vahiy kaynaklı olmayan bu sistem gençleri pasif, üretemeyen ve vasıfsız kimseler profiline düşürdü. Bir eğitim sistemi düşünün ki o müntesiplerine bazı olguları benimsetmek adına yalanlar ve sinsiliklere başvuruyor, insanlar bu karanlığın içerisinde bırakın üretmeyi artık yollarını şaşırmış haldeler. Türkiye’deki eğitim sisteminin bozukluğunun yegâne müsebbibi ise bu batıl sistemin ta kendisidir. 100 yıllık cumhuriyetin ömründe, 70’e yakın bakan değişti, dikiş tutmadı, yüzlerce müfredat ve program değişti keza yine dikiş tutmadı. En temel hasar ve en net sebep;
Halkı Müslüman olan bir ülkede “gayri İslami” bir eğitim vermeye kalkıştılar. Ortaya çıkan tablo ise kafası karışık binlerce genç.
Hakeza bu sistemin öğretmenlere yüklediği misyon ise aydan aya gün sayan bir insan profilidir. Lâkin İslam medeniyeti öyle mi? Bilakis, İslam’ın bu mesleğe yüklediği misyon çok çok âlâ bir mevkiidir. Allah celle celalühu ayetinde şöyle buyurdu:
هَلْ يَسْتَوِي الَّذ۪ينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَۜ
“_De ki hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”-
Bu ayeti kerimeden mülhem İslâm medeniyetinin altın çağını inşa eden muallimlerdi. Onlar ki öğrencilerinin zihinlerine İslâm ideolojisini ve kültürünü yerleştirmek için ve topluma iyi insan kazandırmak için çabalayan kimselerdi. Çünkü onlar biliyorlardı ki; bugün eğittikleri gençler yarın fetihlerin başında komutanlar, insanlar arasında toplumun sorunlarını tespit edip topluma yön veren allameler, bilim insanları olacaklardı. Bu denli etkili bir müessese, bugün batılıların çıkarları için batı gibi düşünen, batı gibi yaşayan ve batıya özenen insanlar yetiştiriyor. Umarım İslâm’ın ve laikliğin bu kuruma yüklediği misyonu ve aralarındaki farkı açıklayabilmişimdir.
Son olarak ey muallimler! Öğretim görevlileri! Öğretmenler! İslam nizâmının sizlere yüklediği o âlâ misyonu ve profili hatırlayın, laik ve seküler eğitim sisteminden yüz çevirin. Bu lâik sistemin tertemiz zihinlere kirli fikirlerini aktarma çabalarına aracı olmayın, öğrencilerinize bu sistemin gayri İslâmî olduğunu ve batıl ile hiçbir yere varılamayacağını benimsetin. Eğer bizler gençlerin zihinlerinde ve kalplerinde İslam ideolojisini ve kültürünü parlatırsak işte o vakit bu kapitalist, laik sistem yıkılmaya mahkumdur biiznillah…
Haydi hep beraber İslâm’ın altın medeniyetini ihya etmek için canla, başla çalışalım. Sonra da Rabbimizden nusretini (yardımını) göndermesi için niyazda bulunalım.