Türkiye’nin “Basiretsiz” Filistin Politikası
29 Temmuz 2017

Türkiye’nin “Basiretsiz” Filistin Politikası

Filistin meselesi bugünün en önemli sorunlarından biri olmasıyla birlikte, yeni bir mesele değildir. Osmanlı Hilâfeti’nin sona ermesinden sonra, Orta Doğu halkları sahipsiz, yetim bırakılırken, İslâm ümmeti bir bütün olarak öksüz kaldı. İslâm Devleti’ne ait Anadolu toprakları üzerine kurulan laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti, tek parti döneminde Türkiye’deki Müslümanların diğer Orta Doğu’lu Müslümanlarla iletişime geçme korkusuyla ilişkiler neredeyse durma noktasına getirildi. Bu süreç, özellikle Müslümanların birbirleriyle bağlarının kopartılarak “ümmet” anlayışından, “ulus” anlayışına geçişin hâkim olduğu dönem olarak değerlendirilir.

Halkı Müslüman olan ülkeler arasında laik Türkiye, 1948 yılında Orta Doğu’nun kalbine saplanan gasıp Yahudi varlığı “İsrail”i tanıyan ilk ülke olmuştur. O tarihten sonra da ilişkiler düzenli olarak gelişerek devam etti. Öyle ki, kamuoyuna karşı açıklamalarında gasıp Yahudi’ye esip gürleyen yöneticiler, “İsrail”in işgal edip Filistinli Müslümanlara karşı gerçekleştirdiği saldırılara karşı süt dökmüş kedi misali tavır sergilediler. Kurulduğunda Filistin topraklarının % 6'sını elinde bulunduran gasıp Yahudi varlığı, zamanla işgallerini genişleterek bugün Filistin topraklarının % 85’ine el koymuş durumda. Filistinli Müslümanlar ise kendilerine ait bu toprakların sadece % 15'ini kullanabiliyorlar.

İşgal edilen Filistin'de yaşanan trajedi, Müslümanların hatta tüm insanlığın bir imtihanıdır.

Mahzenlerde çürüyen cesetler, tank mermileriyle yerle bir edilen evler, doğuma giderken eşlerini kaybeden kadınlar, gözleri önünde babaları öldürülen çocuklar ve genç yaşta zindanlara atılan bedenler karşısında tutumumuz nasıl olmalıdır? Onlara yaşadıklarını unutturmak için onlarca ton ağırlığında gemiler dolusu gıda göndererek sorumluluktan kurtulmuş mu olacağız? Ya da, gönderdiğimiz gıda yardımlarıyla Filistinli Müslümanların “İsrail” mermileri karşısında tok ölmelerini mi sağlayacağız? Türkiye’nin Filistin meselesine yönelik çözümü bu mudur?

Evet, budur! Zira Türkiye, işgal altındaki Filistin meselesine dair kendine özgü bir projeye maalesef sahip değildir. Türkiye “Fırat Kalkanı” harekâtı ile Halep’in düşmesindeki ihanetinde olduğu gibi, işgalci Yahudi varlığının menfaatlerini koruyan Sömürgeci kâfir devletlerin “iki devletli” sözde çözümünü savunarak aynı basiretsiz tutumunu Filistin’de de sürdürmektedir. Bu da gasıp Yahudi varlığı “İsrail”in elini rahatlatmakta, baskılarını ve yerleşim yerleri hususundaki saldırganlığını artırmaktadır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Davos’ta “one minute” çıkışından sonra gerilen siyasi ilişkilere karşılık Türkiye-“İsrail” ticari hacmi artarak devam etmiştir. Yine Erdoğan’ın, Yahudi varlığına hitaben; “”İsrail” terör devletidir.”, “Siz öldürmesini iyi bilirsiniz”, ““İsrail”in mazlum Filistin halkına yaptıklarının hesabını soracağız.” demesi lakırdıdan öteye geçmemiş, gasıp Yahudi varlığı öldürerek, evlerini başlarına yıkarak hesabı Filistin halkına kesmiştir.

Daha geçen gün, “İsrail” Dışişleri Bakanlığı tarafından “Osmanlı İmparatorluğu günleri geride kalmıştır. Kudüs geçmişte de Yahudi halkının başkenti olmuştur, hâlihazırda başkentidir ve gelecekte de öyle olacaktır.” denilerek gerçek niyetlerini ifade eden gasıp Yahudi varlığı, kutsal Mescid-i Aksa’nın kapılarını kilitlemiş, metal detektörler yerleştirmiş, mescidin dışında namaz kılmaya gelen Filistinli Müslümanlara saldırmıştır.

Söyler misiniz Türkiye bunların hangisine engel olabildi? Bölgede “İsrail”e ihtiyacımız var. diyerek, dünyanın en korkak insanları olan gasıp Yahudilere bu sözleri söylemeye ve bu icraatları yapmaya cesaret veren, Türkiye’nin ve bölgenin aciz yöneticileri değil de kimdir?

İslâmi hükümlerin uygulamadan kaldırılmasıyla büyük devlet olma özelliğini kaybeden laik Türkiye, uluslararası arenada Batılı sömürgeci devletler ve Yahudi varlığının yörüngesinde hareket eden bir uydu devlet mesabesinde kaldı. Batı kökenli demokrasi ve laikliğin Türkiye’de uygulanmaya başlanmasıyla İslâm’ın kutsallarını gözeten, Müslümanın canını kendi canından aziz bilen yöneticiler dönemi de sona erdi. Müslüman kardeşleri zulüm ve esaret altındayken ordularını seferber eden, Filistin’in bir karış toprağını dahi gasıp Yahudi varlığına satmayan, Allah için, Rasulü için ve Müslümanlar için canını ve koltuğunu feda etmeye hazır yiğit liderler de maalesef geride kaldı...

Kim, İsra ve Miraç topraklarının işgal edilmesine “yarım kelime dahi olsa” yardımcı olur ya da bu duruma sessiz kalırsa, dünyada rezil rüsva, ahirette ise şiddetli azaba maruz kalacaktır. Keşke bilselerdi!

Bugün sahipsizliğin bedelini ödediğimiz acının ve zilletin tavan yaptığı günlerdeyiz. Filistin davası; Türkiye’deki demokrat yöneticiler tarafından dünya menfaatleri, reel politik ve konjonktür hesaplarına kurban edilerek ihanet edildi. Filistin hâlâ işgal altında. Kutsal belde Kudüs, Mescid-i Aksa, Irak, Afganistan, Doğu Türkistan, Suriye işgal altında inim inim inliyor. Kendilerine sahip çıkacak, ordularını seferber edecek izzetli komutanlarını, yeni Selahaddinlerini beklemekte!

Ne Bağdat’ın, ne de Mescid-i Aksa’nın, Râşidî Hilâfet olmadan işgalden kurtulamayacağı gün gibi ayan-beyan açıktır. Çünkü Hilâfet, tüm İslâm ülkelerindeki sömürgeci kâfirlerin nüfuzunun kökünü kazımaya, gasıp Yahudi varlığının işgalini sona erdirmeye istekli ümmetin ordularını harekete geçirecek güçlü İslamî liderliktir. İşte o gün müminler Allah’ın zaferiyle sevinecekler, kâfirler ise zillete düşeceklerdir.

وَاللَّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

“Allah, işinde galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.”[1]

@Kadir_Kasikci


[1] Yusuf 21