IŞİD' in elinde rehin olarak tutulan Musul’daki Türk Konsolosluğu personeli serbest kaldı ve Türkiye’ye döndü. Başbakan Ahmet Davutoğlu Azerbaycan seyahatini yarıda keserek kurtulan rehineleri karşılamak için Urfa’ya gitti.
Medya ise film senaryolarına benzer tarzda detaylarla süslenmiş şekilde rehine “kurtarma operasyonu” nu sundu. IŞİD’e yakın olduğu söylenen Takva Haber aracılığıyla Türkiye’nin ABD’nin oluşturmaya öncülük ettiği “IŞİD’le mücadele koalisyonunda yer almadığı gerekçesiyle rehinelerin uzun müzakereler sonucu serbest bırakıldığını duyurdu.
Rehinelerin ne şekilde serbest bırakıldığı, kapalı şekilde geçen “operasyon” ve “müzakere” kavramları çerçevesinde tartışılmaya başlandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sonuç odaklı bir açıklamayla “velev ki müzakere edilmiş olsun sonuçta rehineler sağ salim ülkelerine döndü” şeklindeki ifadesi akıllarda yeni soruların oluşmasına neden oldu. Acaba müzakerede nelerin tartışıldığı ve neye karşılık rehinelerin teslim edildiği konuşulmaya başlandı.
Bu konuda somut bir şeyler ortaya koyabilmek için son birkaç hafta içindeki gelişmeleri yeniden gözden geçirmek gerekir. Çok ta sözü uzatmadan gelişmelere NATO Galler zirvesinden start vermek istiyorum.
- Bu zirvede IŞİD’le mücadele için çekirdek bir koalisyon oluşturulması kararlaştırılmıştı ve bu koalisyonda Türkiye’nin de adı geçiyordu.
- Söz konusu zirvenin akabinde ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel Türkiye’ye gelmiş, Türkiye’nin IŞİD’le mücadeledeki rolü üzerinde görüşmeler yapılmıştır. Türkiye, rehine meselesini öne sürerek bazı çekincelerinin olduğunu muhatabına iletmiştir.
- Ancak aynı günlerde çok dikkat çekici aynı zamanda rehinelerin serbest bırakılmasıyla da ilişkili bir gelişme daha yaşandı. O da Suriye İslam Devrimi’nin samimi kitlelerinden Ahrar’uş Şam’ın, liderlerinden Hasan ABBUD’un da aralarında bulunduğu 45’ten fazla üst düzey komutan şehit edildi.
- Söz konusu koalisyona şekil verilmek üzere düzenlenen Cidde’deki bir toplantı sonrası ABD Dışişleri Bakanı John Kerry de Türkiye’ye geldi. Türkiye’nin Cidde’deki mutabakatı imzalamamış olması üzerinden yine Türkiye'nin rolünün ne olacağı üzerine birtakım görüşmeler yapıldı. Görünüşte Türkiye mutabakatı imzalamamakla “dik” bir duruş sergilemişti!!
- Amerikan Wall Street Journal gazetesinde Türkiye'nin IŞİD'e karşı politikasını ve ABD önderliğinde oluşturulan koalisyondaki tutumunu değerlendiren sert bir yazı yayımlandı.
- ABD senatosu dış ilişkiler komitesinde konuşan John Kerry IŞİD’in bölgedeki kuyulardan elde ettiği petrolü Lübnan ve Türkiye üzerinden pazarladığını öne sürdü.
İşte alt alta sıraladığımız bu gelişmelerden sonra rehineler serbest kaldı. Rehineler, koalisyonda aslında yer almak isteyen ya da IŞİD’le mücadele konusunda kendisini baskı altında hisseden !? Türkiye’nin ayak bağıydı. Artık ABD’nin öncülük ettiği koalisyonda daha rahat yerini belli edebilir. Hatta Cephet’ünNusra’nın da vurulduğu operasyona destek açıklamaları gelmeye başladı bile. Başbakan Davutoğlu söyle diyor; “Kalıcı barış sağlanmadıkça sınırlı müdahalenin sonuç vermeyeceği” yani bunu şöyle okumakta mümkün “IŞİD bahanesiyle” oradaki direnişin tamamen yok edilip “ılımlı muhalafet” in işbaşına gelişine kadar operasyon sürmeli!!! Erdoğan daha dürüst ve net bir açıklama yapıyor; "Olumlu karşılıyoruz, ara vermeden devam etmeli"
IŞİD’le yürütüldüğü söylenen müzakereye gelince; yoksa Ahrar’uş Şam’ın 45’in üzerinde yetkilisinin yerlerinin istihbarat olarak verilmesi karşılığında rehineler serbest bırakılmış olmasın. Bir taşla birkaç kuş. Hem rehineler burnu bile kanamadan kurtarıldı?, hem ılımlı muhalefetin önündeki en büyük engel olan İslami Cephenin Başkanlığı’nı da yapan Hasan ABBUD ve beraberindekilerden kurtulmuş olundu!! Hem de koalisyon mutabakatını imzalamayarak “dik” duruş gösterildi!!
49 veya daha fazla ”radikal” direnişçi lidere karşılık 49 rehine kurtarıldı(?) Tabi iz bırakılmaması için rehinelerin gelişi 10 gün gecikmeli oldu.