Futbol aslı itibarıyla bir spor müsabakasıdır. Ancak onu diğer spor dallarından ayıran en belirgin özelliğinin ekonomik boyutu olduğunu söylesek yanlış olmaz.
Futbol, ilk olarak 1860’lı yıllarda İngiltere’de ortaya çıkmıştır. 11 futbol kulübünün bir araya gelerek 1863 yılında Futbol Birliğini oluşturması, modern futbolun miladı olarak kabul edilir. Futbol Birliği ilk kurulduğunda kasasında 5 sterlin vardı. Ancak müsabakaların izlenme oranlarının artması futbolu gitgide ciddi bir kazanç kapısı hâline getirecekti.
Kapitalizm, keşfettiği tüm argümanlar ile sınırlarını her geçen gün geliştiriyordu. Futbolun yükselen çıtası ise kapitalistlerin dikkatini celp etmeye başladı. Ancak televizyon sektörünün çok çok kısıtlı olması ona istediği fırsatları bir türlü vermiyordu. İlk başlarda ülkeler bazında ilerleyen futbol 1930 yılında ilk dünya kupası organizasyonu ile birlikte dünya sahnesine adım atmış oldu. 1956 yılında İtalyan RAI TV’nin Serie A maçlarını düzenli bir şekilde yayınlamaya başlamasıyla istediği alanlar yavaş yavaş açılmaya başladı. Ancak aradığı fırsat 1980’lerden sonra oluştu. Her ne kadar daha öncesinde “Endüstriyel Futbol” kapitalizmin iştahını kabartsa da televizyon sektörünün dar ve kısıtlı bir alanda olması onu hep engelliyordu. Nihayet kapitalizm istediği fırsatı 90’lardan sonra başlayan dijital yayıncılık ile buldu.
Televizyon kanalları, futbolun yayın hakları için ciddi paralar ödediler. 1992 yılında İngiltere Premier Lig için ödenen yıllık yayın hakkı 51 milyon sterlindi. Bu rakam Futbolu yönetenlerin dahi beklemediği şekilde yüksekti. Her geçen gün artan bu tutku bilgisayar, internet ve cep telefonu teknolojilerinde yaşanan gelişmeler ile birlikte endüstriyel bir boyuta ulaştı.
Günümüzde ise futbol, tükenen kapitalizmin en başarılı projelerinden biri hâline gelmiştir. Gerek ülkeler bazında oynanan lig müsabakaları gerekse uluslararası arenadaki Dünya Kupası, kıta turnuvaları, Şampiyonlar Ligi gibi prestij sahibi organizasyonlar, futbolu küresel ekonomik bir güç hâline getirmiştir. Mafya liderlerinin, petrol sahibi Arap şeyhlerinin ve silah tüccarlarının kulüp satın alarak hem kazançlarını katladığı hem de para akladığı kirli bir ticaret hâline dönüşmüştür. Bu ticaret öyle bir hâl almıştır ki futbolda dönen yıllık kazanç toplamı 30 milyar euroya ulaşmış durumda ve bu rakam her geçen gün artmaktadır. Tabii ki bu ticaretin baş aktörleri ise futbolculardır. İlk futbolcu transfer rakamının sadece 600 sterlin olduğunu düşünürsek bugün konuşulan rakamlar dudak uçuklatan cinstendir; bugün bu rakam 300 milyon euro seviyesine kadar gelmiştir.
Futbolun gelirleri sadece izlenme oranları, bilet satışları ya da sponsorluk anlaşmaları değil tabii ki. Futbol, küresel bir bahis ve kumar organizasyonudur. Bugün dünya devi Real Madrid, Bayern Münih, Milan ve daha birçok kulübün ana sponsorları uluslararası bahis şirketleridir. Bu ise burada dönen gayrimeşru kazancı gözler önüne sermektedir. “Masa asla kaybetmez” anlayışına sahip olan kumar sisteminde, masanın her zaman kazanabilmesi için futbolda; skandallar, yolsuzluklar, şike ve daha birçok usulsüzlük yapılmaktadır. Turnuvaların oynanacağı ülke, statların belirlenmesi, hangi kişi ve kurumların söz sahibi olacağı ve medyanın gücüne kadar belirlenen bir sistem ile masa asla kaybettirilmez.
Futbolun kazananları belli, peki kaybedenleri kimler? Kapitalizmin doğasında olduğu gibi yine toplumun alt tabakasında yaşayan insanlar. Gerek bilet satışları, forma ve lisanslı ürünlerin ticareti gerekse şifreli set üstü cihazlarının abonelik kampanyaları vasıtasıyla halkın gelirleri futbol tutkusunda tüketilmektedir. Ayrıca, bizzat devlet kontrolünde yürütülen iddia ve bahis tarzı kumar sistemi, küçük yaştan itibaren insanların servetlerini tüketmekte hem zaman hem de kazançlarını aslı haram olan kumar sisteminde heba etmektedir. Medya gücü ile birlikte holiganizm ve anarşi boyutlarına kadar uzanan bu kirli oyun ne yazık ki toplumları sömüren en güçlü argüman hâline gelmiştir. Ülke siyasetlerinde de önemli bir yere sahip olan futbol, tıpkı Arjantin ve Portekiz örneklerinde olduğu gibi kriz zamanlarında halkları kontrolde tutmak için de kullanılmaktadır.
Sonuç olarak futbol, masum bir spor müsabakası olmaktan çıkalı 100 yıla yakın zaman oldu. Bu endüstriyel ticaret, her geçen gün tükenen ve çıkış yolu arayan kapitalizmin başarılı bir projesi olup ona can suyu olmakta ve hatta onun için adeta “hayırlı evlat” konumunda bulunmaktadır.