30 Ocak Salı günü sabah erken saatlerde Adana Emniyet Müdürlüğü tarafından Furkan Vakfı’na bir operasyon yapıldı. Vakfın başkanı Alpaslan Kuytul ve yöneticilerinin de içinde bulunduğu 23 kişi evlerine operasyon yapılarak gözaltına alındı. Adana Valiliği vakfın tüm faaliyetlerine geçici olarak men kararı koydu ve bunun üzerine vakfa kayyum atandı. Türkiye genelinde birçok ilde resmî olsun olmasın Furkan Vakfı ile organik bağı olan temsilciliklere mühür vuruldu. En üzücü, hayret verici ve daha önce görmediğimiz uygulama ise operasyonun altıncı gününde gözaltına alınan kişilerden bazılarının evlerinin temsilcilik olarak gösterilerek mühürlenmesi, mağdur anne ve çocukların bir kez daha mağdur edilerek evden çıkarılmalarıdır.
Bin yıl devam edecek denilen “28 Şubat” süreci zaman ve süreç açısından bitmiş gibi görülse de, “28 Şubat”çılar yargılanıyor olsa da, “28 Şubat” mantığının devam ettiğine bir kez daha şahit olduk.
Bu operasyon 28 Şubat sürecinde Müslümanlara yapılan zulüm görüntülerini hatırlatan cinstendi. Onlarca kolluk kuvvetinin, parmak tetikte sanki “silahlı terör örgütüne” operasyon yapıyormuşçasına vakıf binası ve evlere baskın yapması bu algının kamuoyunu yönlendirmeye dönük argümanlarıydı. Zira bu algı medya üzerinden yayıldı. Sabah vakıf olarak verilen haberler aynı gün akşam olmadan örgüt olarak değiştirildi. Vakıf başkanı örgütün lideri, internet hattı gizli haberleşme ağı, kütüphaneye geçiş gizli tünel, vakfın kasasında bulunan para hesaba geçirilmiş paralar, yurt içi ve yurt dışı bağlantıları vakfın masum olmadığı algısını zihinlerde oluşturmak için yapılan haberlerdi. Biz bu filmi, yıllar önce tüm İslâmi camia için defalarca seyretmiştik. İslâmi medya olarak bilinen organların bu algıda yer alması hem üzücü hem de düşündürücüdür. Biz bu medya algısını “28 Şubat” sürecinde de gördük, 2002-2013 sürecinde Paralel yapılanmanın emniyet-yargı-medya ayağında da gördük. O dönemde de ortada bir suç ve hiçbir eylem yokken CİHAN HABER AJANSI'ndan servis edilen emniyet kaynaklı mesnetsiz iddia ve iftiralar ile tertemiz Müslümanlar mağdur edilmişti.
Furkan Vakfı Başkanı Alparslan Kuytul'un düşünceleri, yaptığı siyasi yorumlar kendisini bağlar. Siz katılırsınız ya da katılmazsınız. O bu düşünceleri ile şiddeti ve cebri tavsiye etmediği, teröre davet etmediği müddetçe yorumlarında sorumluluk kendisine aittir.
Müslümanlara düşen sorumluluk ise hakkı haykırmak doğruyu göstermek ve yanlışları ifşa etmektir. Sabrı tavsiye etmek ve emri bi’l maruf neyhi ani’l münker yapmaktır.
Dolayısıyla gerçekler henüz ortada değilken daha herhangi bir yargılama yapılmamışken İslâmi bir vakfa ve Müslümanlara atılan iftira ve yapılan bu haberler açık bir zulümdür.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُونُواْ قَوَّامِينَ لِلّهِ شُهَدَاء بِالْقِسْطِ وَلاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَى أَلاَّ تَعْدِلُواْ اعْدِلُواْ هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
“Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe itmesin. Adil olun. Bu, Allah'a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” [Maide Suresi 8]
“28 Şubat” sürecinin mağduru Müslümanların cezaevlerinden çıkmasının beklendiği, giderilmeyen mağduriyetlerin gündeme getirildiği şu günlerde yeni mağduriyetlerin yaşanması kabul edilemez. İslâmi davalarda masum oldukları hâlde hukuk dışı bir şekilde yargılanan, hakları ellerinden alınan ve cezalandırılan Müslümanlar için adım atması gereken, hükümettir. Biz biliyoruz ki İslâm’ın tatbik edilmediği bir yerde gerçek adaletin olması mümkün değildir. Adalet ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’ın hükümlerinin uygulanması ve bu hükümlere teslim olmakla mümkündür. İslâmi bir hukuk uygulanmıyorsa en azından Müslümanlara karşı düşman ceza hukuku kararları iptal edilmeli ve yürürlükte olan kanunlara riayet edilmelidir. Haksız şekilde gözaltına alınan, cezaevlerinde yatan, vakıfları kapatılan tüm Müslümanların mağduriyeti derhal giderilmelidir.
Unutulmamalıdır ki adalet herkes için lazımdır ve geciken adalet adalet değildir! Tüm Müslümanlara, cemaatlere, âlimlere, kanaat önderlerine, siyasilere düşen görev ise haksızlık karşısında susmamak, haklı davalarında mazlumların sesi olmaktır. Üzerimize düşen; mazlum da olsak her şeye rağmen İslâm’ın ölçülerine uymak ve haklarımızı aramaktır.