Siyaset zor bir iş. Hele bir de beslendiğin bir ideoloji yoksa. Rüzgârın havada uçurduğu bir tüy misali oluverir insan.
Siyaseti takip etmek ve analizlerde bulunmak daha zor. Zira bizzat içinde değilsin ve kalan kırıntılar ve emareler ile tahminler yürütmek zorundasın.
Bugünlerde gündem çok yoğun. Hatta uzun zamandır olmadığı kadar siyasi bir karışıklık söz konusu. AKP, CEMAAT, CHP ve operasyonlar. Bir bağlantı kurabilmek güçleşti. Son yaşanan olayların birbirleri ile irtibatlandırıyorken zorlanıyoruz. Zira birtakım kimselere atfedilen olaylar aslında o kimselerin yapamayacağı veya yapmayacağı şeyler olabiliyor.
Açalım;
Cemaat ve AKP arasında ciddi bir problem olduğu artık herkesçe biliniyor. Özellikle dershaneler meselesinde iyice gün yüzüne çıkmıştı. Fakat bu son operasyonun müsebbibinin cemaat olduğu noktasında ciddi endişelerim var. Neden mi?
Şöyle ki; Bu üslup cemaatin üslubu değil. Yani iktidar / devlet ile ve özellikle uzun zaman iyi kötü beraber çalıştığı güçlü bir kadro ile böylesine cesurca hareket edebileceğini zannetmiyorum. Bu onların fıtratlarına aykırı geliyor bana. Ayrıca bu operasyonun başka bir güç olmadan tek başına yapabilmesi, bu denli cesurca hareket edebilmesi de çok mantıklı gelmiyor. En fazla bu operasyona yardım edebilirler. Nasıl ki ABD’nin yardımları ve hamiliği olmadan AKP Ergenekon operasyonlarını yapamaz idiyse, cemaatte aynı durumdadır. Bu kudret ve cesaret yoktur onlarda.
Ayrıca yine biliyoruz ki gerek cemaat gerekse AKP yönünü ABD’ye dönmüş durumdadır. Her ikisinin de ABD ile bir problemi olmadığı gibi yine her ikisi de ABD’nin Türkiye’ye Ortadoğu’da biçtiği rolü eksiksiz oynamaktadırlar. Yani kıbleleri bir olmasına rağmen neden kanlı bıçaklı olsunlar. ABD’ye rağmen bunu yapmaları da çok mantıklı değil.
Meselenin CHP ile ilgisinin ne olabileceğine gelmeden önce birkaç hususu dillendirmek gerekecek.
ABD ideolojik sömürgeci bir devlet. Bunda şüphe yok. Aynı zamanda Dünya siyasetinde söz sahibi bir devlet. Dünya siyasetine yön verebilmek öyle kolay değildir. Kuvvetli bir siyasi bakışı ve siyasi öngörüyü gerektirir. ABD’nin özellikle Ortadoğu siyasetinde ki hassaslığı bilinir. Böylede olması gerekir. Çünkü sahip olduğu ideolojinin karşısına çıkma ihtimali olan İslam ve İslam ümmeti buradadır. Siyasi adımlarında bunu göz ardı etmemesi gerecektir. Bu bakış onun hem hayata bakışı hem de hayati bir bakışıdır. Bunun olmaması için vazgeçemeyeceği veya yapmayacağı bir şey yoktur.
ABD özellikle İslam beldelerinde Müslümanları dinlerinden uzaklaştırmak ve zihinlerini batı fikirleri ile doldurmak için yine Müslümanları kullandı. AKP, İhvan, Nahda... hepsini destekledi. Bildi ki Müslümanlara batının zehirli fikirlerini enjekte etmek bu yolla çok daha kolaydır. Evet gerçekten de öyle oldu ve 10 15 sene önce demokrasiye küfür diyenler bugün demokrasi havarileri oldular.
Arap baharı ile Arap ülkelerinde yaşanan devrimleri yine bu bakış ekseninde değerlendirdi. Ancak Suriye devrimi çok farklı oldu. ABD başta olmak üzere hemen hemen tüm devletler Esed’in devrilmemesi için ellerinden geleni yapıyorlar. Lakin buna karşın 100 000 den fazla askerde karşı tarafta mevcut. Ve bunu ifşa etmeseler de ilerleme kaydediyorlar. Güçleri birleştirmeler, daha organize hareket etmeler mevcut. Hepsinden önemlisi her geçen gün hayata bakışları daha ideolojik oluyor. Yani İslami bir bakış açısı ile bakıyorlar. Batının gözünde bile Esed’in devrilme ihtimali mevcut.
Peki Esed devrilirse yerine gelecek oluşum Mısır veya Tunus gibi mi olacak? Elbette hayır. Zaten bu ihtimalin bile ABD’nin Ortadoğu siyasetinde köklü değişikler yapmasına sebep olabilir.
Zira ABD yukarıda zikrettiğimiz gibi AKP gibi İhvan gibi oluşumlarla uyum içinde çalıştı. Fakat Suriye de bahsettiğimiz senaryonun gerçekleşmesi durumunda bu kadrolara özellikle de bu kadroların tabanlarına güvenemeyebilir. Şam beldesinde Müslümanlar hedeflerine ulaşacak olurlarsa, onlardan gelecek çağrıya kulak tıkamayıp meyletmeleri ve partilerini zorlamaları mümkün. Bu ihtimal bile olsa siyaset değişikliğine sebebiyet verebilir.
Bu bağlamda ilk adım olarak İhvan’ı iktidardan uzaklaştırarak bu konuda daha güvenilir bulduğu kadroyu desteklemiş olması olası.
Her ne kadar AKP ile ciddi bir sorun yaşamamış olsa da bu bakış ile Türkiye’de de bir köklü revizyon yapması düşükte olsa olası görünüyor.
Bu beyanda ben ABD’nin cemaate AKP’den daha fazla güvenebileceğini düşünüyorum. Zira cemaatin bakışı AKP’den daha liberaldir. Hem ABD ile hem de batı fikirleri ile(bunda f. Gülenin katkısı büyüktür) hemen hemen hiçbir problemi yoktur. Daha da önemlisi cemaatte (tabanı da buna dahil) İslam Devleti gibi Hilafet gibi İslam’ın siyasi yönü hemen hemen hiç yoktur. Bunu kabul etmezler ve 13 asır hayatta olan İslam Devletini bile “gayri ihtiyari kurulmuş bir devlet” olarak kabul ederler.
Ortadoğu’da ki bu konjonktürde bu bakış ABD için çok önemlidir.
CHP’nin uzun ABD ziyareti ve karşılıklı iyi niyet açıklamaları, CHP’nin merkez sağa yaklaşma hamleleri, Balbay’ın tahliyesi ve en son Kılıçtaroğlu’nun ABD büyük elçisi ile görüşmesi değerlendirildiğinde ister istemez uç bir görüşte olsa yukarıdaki değerlendirmeler ışığında “ABD’nin CHP’ye yeşil ışık mı yaktı” sorusunu akıllara getirmiyor değil.
Ortadoğu’da olması muhtemel bahsini ettiğimiz değişiklikte Mısır’da sisi ve tabanına güvenebileceği gibi Türkiye’de de CHP ve tabanına güvenebilir.
İran tarafında ise batıya hizmette zaten hiç kusur yok.
Bu senaryonun olması sizce de hiç mümkün değil midir?