Bir ülke düşünün; kendi sivil ve masum halkının, evlerinin ve şehirlerinin Amerikan uçakları ile bombalandığı bir ülke…
Bir ülke düşünün; en yakın komşusu olan İslam toprağı Afganistan’ın işgal edilmesi ve sömürülmesi için tüm imkânlarını Amerikan ve İngiliz askerlerine sunan bir ülke…
Bir ülke düşünün; Amerikan işgal politikasına karşılık cihadî anlamda çok uzun zaman mücadele vermiş Usame b. Ladin ve onun gibi mücahitlerin, CIA ajanları tarafından kendi ülke sınırları içinde hem de kendi istihbarat ve askerî desteği ile hunharca suikasta uğradığı bir ülke…
Bu ülke Pakistan…
Başka bir ülke düşünün; Amerika’nın işgal ettiği Afganistan topraklarında “Barış Gücü” adı altında Terörizm ile mücadele ettiğini söyleyen bir ülke…
Bir ülke düşünün; Irak işgali gerçekleştiğinde Amerika’nın tüm askerî ve lojistik geçişine kendi toprakları üzerinden müsaade edilmesi için Meclis’e sunulan tezkerenin kabul edilmemesi sonrasında, tezkereye ret oyu veren biraz İslamî şuurlu 150 milletvekiline kapıyı gösteren ve sonra tezkerenin kabul edilmemesine üzüldüğünü ta sekiz yıl sonra açıklayan Erdoğan gibi Başbakan’a sahip bir ülke…
Bir ülke düşünün; Afganistan ve Pakistan topraklarında açık bir şekilde Amerika’nın işgal ve terör politikalarına destek verdiğini tüm devletlerarası anlaşmalar ile ortaya koyduğu halde, hâlâ utanmadan Pakistan ve Afganistan halkına dost olduğunu söyleyebilecek kadar pişkin siyasete sahip bir ülke.
Bu ülke ise Türkiye…
Diğer üçüncü ülkeyi ve kukla lideri Hamid Karzai’yi anlatmaya gerek yok sanırım.
Son altı yılda bu üç ülkenin Cumhurbaşkanları yedi kez üçlü zirve yaptılar. Başbakanlık, bakanlıklar ve diğer gizli istihbarat kurumları nezdinde gerçekleşen zirveler ve toplantıları saymıyorum.
Zirvelerin ana gündem maddesi: “Terörizmle Mücadele İşbirliği”
Terör olarak gördükleri şey nedir peki? -“Radikal İslam”
Teröristler kim? -“Müslümanlar”
Düşünebiliyor musunuz, bundan 100 yıl önce Osmanlı Hilafet Devleti’nin kâfirler tarafından parçalanıp bölünmemesi için büyük bir dayanışma örneği göstermiş bu üç ülkenin halkına karşı, şimdi bu üç ülkenin yönetimleri “terörizmle mücadele” adı altında büyük bir dayanışma örneği göstererek saldırıyorlar.
Her üç ülkede de İslamî Yönetim için mücadele eden Müslümanları “aşırılar” olarak görüyor ve terör listesine alıyorlar.
Lakin bu üç ülke, ABD’ye bağlılıklarından hiç ödün vermeden, bu terör devletinin yerli işbirlikçiler eli ile işlediği cürümlerini görmezden gelmekte ve hâlâ Müslüman halkı terörist yaftası ile tehdit ve zan altında bırakma siyasetlerini devam ettirmekteler.
11 Aralık 2012’de Ankara’da gerçekleşen son üçlü zirvede konuşulanlara ve yapılan açıklamalara bakarsanız, hem Afganistan Cumhurbaşkanı Karzai, hem de Pakistan Cumhurbaşkanı Zerdari’nin ülkelerinde halklarının güvende olmadıklarını, teröristler üzerinden bazı önemli şahıslara yönelik suikast ve kaçırma olaylarının yaşandığını, bu sebeple Türkiye’nin bu konudaki düşünce ve görüşlerine çok önem verdiklerini söyleyerek rollerini çok iyi oynadıklarını görürsünüz.
Şimdi size devletin terör şebekeleri tarafından işlenen ve onlarca örneği olan devlet terörü uygulamalardan en bariz olanını, Pakistan yönetiminin Hizb-ut Tahrir Pakistan Resmi Sözcüsü Naveed Butt’a yönelik uygulamasını sizlerle paylaşmak istiyorum.
11.05.2012 Cuma günü çocuklarını okuldan eve getirirken evinin hemen önünde ve çocuklarının gözleri önünde Pakistan İstihbaratına bağlı gizli servis elemanları tarafından kaçırılan Hizb-ut Tahrir Pakistan Resmi Sözcüsü Naveed Butt General Keyani ve istihbarat güçleri tarafından hâlâ serbest bırakılmış değil. Kaçırılmasından günler sonra ailesinin, avukatının ve akrabalarının serbest bırakılma ve yerinin gösterilmesi taleplerine karşı çıkan Pakistan yönetimi **Naveed Butt'**un İslami Davet çalışmasını bırakmaması durumunda öldürüleceğine ilişkin tehdit mektuplarını ailesine teslim etme cesaretini dahi gösterebiliyor.
Kaçırılma olayının üzerinden yedi aydan fazla bir zaman geçmiş olmasına ve Pakistan Yüksek Mahkemesinin mahkemeye çıkarılma isteğine rağmen hâlâ ailesine nerede olduğu hakkında doğru bir bilgi verilmeyen ve yine kimler tarafından sorgulandığı bilinmeyen Naveed Butt Türkiye’nin “Terörizmle Mücadele de” müttefik dostu Pakistan da yaşıyor.
Bu uygulama sadece Naveed Butt’a karşı yapılmıyor. Pakistan’da Hizb-ut Tahrir’in yürütmüş olduğu davet çalışmalarına ve faaliyetlerine katılan yaşlı-genç herkes bu uygulamadan nasibini alıyor. Daha bir ay önce de yine Hizb-ut Tahrir üyesi ve Merkezî Temas Lecnesi Başkanı Üstad Saad Cagravî'de kaçırılmış ve sonra tutuklanmıştı.
Pakistan’da eğer gerçekten suçluysanız, vatan hainiyseniz, İslam düşmanıysanız o zaman özgürsünüz.
General Keyani, Cumhurbaşkanı Zerdari ve Başbakan Gilani gibi…
Pakistan’da eğer Demokrasinin gerçeklerini açıklarsanız, yöneticileri eleştirirseniz, yoksul ve zavallı halkın haklarını yüksek sesle dile getirseniz, iste o zaman güvenlik servisleri tarafından kaçırılırsınız.
Naveed Butt gibi…
Şimdi burada son bölümde Pakistan ile dost ve müttefik ülke Türkiye’nin yöneticilerine ve yine özellikle medyatik popileriteye uygun her türlü insan hakları ihlallerine karşı duran ve mağduriyetlerin giderilmesi için çalışan Sivil Toplum Kuruluşlarına bir iş düşmektedir.
Tüm dünyada başlatılan “Naveed Butt’a Özgürlük” kampanyasına fiili destek vermeleri gerekmektedir. Tabi eğer tüm bu yaşadığı mağduriyete rağmen **Hizb-ut Tahrir Pakistan Resmi Sözcüsü Naveed Butt’**u içinde bulunduğu İslami davet çalışmasından dolayı farklı bir kapsama alıp “gözden kaçırmazlarsa”…
Eğer bu gün Naveed Butt unutulursa…
Nasılsa bir gün hainler de unutulacak.
Ama bu ümmetin cesur kimseleri hâlâ hatırlanacaktır.
Onlar susturulmuş olsalar dahi, hâlâ hakki haykırmaktadırlar.
Naveed Butt gibi…