Son NATO toplantısından sonra gündeme gelen NATO’nun, gerçekte hedef tahtasında kim var? Türkiye’nin NATO üyeliği nasıl kabul edildi? NATO üyeliği bize ne kazandırdı? NATO’ya karşı duruşumuz nasıl olmalı?
Türkiye’nin, 1949 yılında kurulan NATO üyelik başvuruları öncelikle kabul edilmemişti. O dönemin Adnan Menderes başbakanlığındaki Bakanlar Kurulu kararıyla 25 Temmuz 1950 yılında BM çağrısı ile Kore Savaşı'na 5 binden fazla asker gönderilmiş, bu askerlerden 734’ü hayatını kaybetmiş, 2147’si yaralanmış, 234’ü esir düşmüş ve 175’i de kayıp olarak kayıtlara geçmiştir. Bu ağır bilanço ile Batı’nın NATO üyeliğini kabul etmesi için gereken diyet ödenmiş ve 1952 yılında Türkiye’nin NATO üyeliği kabul edilmişti.
Üyelikten hemen sonra 1954 yılında Türkiye toprakları NATO üsleri haline gelmeye başlamış, “Türkiye’de bulunan Amerikan yardım personeline NATO kuvvetler statüsü antlaşmasının tatbik edileceğine dair anlaşma” kapsamında İncirlik açılmıştı. Binlerce Amerikan askerî personelinin bulunduğu İncirlik Üssü, ABD Silahlı Kuvvetleri’nin çevre ülkelerdeki Amerikan üslerini lojistik olarak destekleyen en önemli ABD-NATO merkezi olarak kullanıldı.
Bunun dışında Ankara, Afyon, İzmir başta olmak üzere birçok üs ve bilinenden daha fazla gizli kullanılan askerî alanlar bu şer ittifakın fitne merkezleri olarak kullanılmaya devam etti ve NATO üyesi olduğumuz sürece de edecek.
Türkiye, Batı ve ABD gibi kâfir devletlerin kurduğu bu haçlı ittifakının içinde yer alan halkı Müslüman olan tek ülkedir.
NATO, Afganistan, Pakistan, Bosna Hersek, Orta Doğu, Afrika ve en son Libya’nın vurulmasında aktif olarak binlerce Müslüman’ın katledilmesi, yüz binlerce Müslüman’ın yaralanmasından sorumlu haçlı ittifakının askerî kanadıdır…
Türkiye, 65 yıl boyunca Kore Savaşı’nın dışında Afganistan’daki uluslararası güç, Bosna Hersek’teki barış gücü ve diğer bölgelerdeki hareketlere askerî olarak destek vermiş ve “Türkiye NATO toprağıdır” mantığı ile hareket ederek bu zulümleri işleyen şer ittifak ile birlikte hareket etmiştir.
Son olarak ise NATO’nun Akdeniz üzerinden Libya’ya düzenlediği hava saldırına karşı Erdoğan tarafından, “NATO’nun Libya’da ne işi var, müdahale kabul edilemez” şeklinde tepki verilmiş ancak daha sonra hava saldırılarının merkezinin İzmir’e taşınmasına onay verilerek destek olunmuştur.
NATO’nun bu kanlı tarihi, bu şer ittifakın haçlı ittifakı olduğunu gösteren en büyük delildir. Bu kanlı tarihe imza atan NATO’ya karşı olmak için başka delile de ihtiyaç yoktur.
“NATO’nun hedef tahtasında kim var?” sorusunun yanıtı aslında bellidir. NATO’nun hedef tahtasında İslâm ve Müslümanlar vardır. NATO’nun hedefi, İslâm’ın yok edilmesidir. Bu hedeflerini İngiltere Başbakanı Thatcher, İskoçya NATO toplantısında 1990 yılında şu sözleri ile ortaya koymuştu: "Sovyetler Birliği yıkılmıştır, karşımızda düşman kalmamıştır. Ama düşmansız bir ideoloji yaşayamaz. Yeni bir düşman bulmamız lazım. Düşman aramaya ise gerek yok; yeni düşmanımız İslâm'dır."
Yine daha 2015 yılının Aralık ayında NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in; “…Bu savaşı Müslümanlar için yürütemeyeceğiz”** diyerek bu ittifakın din merkezli olduğunu, İslâm beldelerini kullansalar da asla Müslümanlar için olumlu bir adım atmayacaklarını bir kez daha açıklamış oldu.
Bakanlar Kurulu Toplantısı’ndan sonra Bekir Bozdağ bir açıklamada şu iki cümleyi kullandı: “*Türkiye saygın NATO üyesidir ve katkı vermeye devam edecektir…”, “*Siz hava sahanızı korumak için NATO'dan talepte bulunuyorsunuz size vermiyorlar.” Sayın Bozdağ, hem “saygın üye” olacak hem de onlardan paranızla dahi silah alamayacaksınız! Bu nasıl oluyor? 65 yılda NATO üyeliğinin Türkiye’ye kazandırdığı şey saygınlık değil, askerlerimizin NATO’nun kirli emelleri için feda edilmesi, NATO’nun katilleri için topraklarımızın çiğnenmesi, NATO’nun bekası için yüksek maliyetlerin ödenmesi, masumların vebali, tarihî kara bir leke ve zalimlerle birlikte olmaktır… Vallahi bunlar saygınlıktan çok uzak şeylerdir.
Aynı açıklamada *“Sadece iki kişiyle alakalı işlem yapılması, görevlerine son verilmesi, bu olayın tamamen enine boyuna araştırıldığı ve her yönünün aydınlatıldığı anlamına gelmez."* Sizin istediğiniz eğer gerçekten sorumluların tespit edilmesi ise topraklarımızda işgalci olan, resmî ziyaretlerde bulunduğunuz NATO kurucularına bakmanız yeterli olacaktır. İki askerin dışında birkaç kurban daha verilmesi sizi rahatlatacaksa bu taleplere devam edin! Ancak şunu unutmayın ki asıl suçlu olanlar NATO’da birlikte hareket ettiğiniz, onların dinine girmediğiniz halde size asla dost olmayacak, İslâm’a ve Müslümanlara düşman olan kâfirlerdir…**
Bu yaşananlardan sonra sadece o tatbikattaki askerlerin değil, NATO’ya hizmet eden diğer beldelerdeki askerlerin de çekilmesi gerekmez miydi?
Topraklarımızın NATO toprağı olarak kullanılmasına izin vermeye devam mı edilecek? Üsler, limanlar neden kapatılmıyor?
O halde ey Yöneticiler!
Hedef tahtasına şahsınız ve önder kabul ettikleriniz konulduğunda verdiğiniz tepkiyi neden İslâm hedef tahtasına konulduğunda göstermediniz?
Şahsınız veya lider kabul ettikleriniz sizin için İslâm’dan daha mı kıymetli?
NATO’nun 60 küsur yıldır yaptığı zulümleri, katlettiği binlerce insanı, yıktığı şehirleri, mazlumların feryadını birlikte hareket ettiğiniz halde göremediniz mi?
Gördüyseniz neden onlarla birlikte hareket ettiniz? Ve bu birlikteliği ne zaman bitireceksiniz?
Müslümanların kanları ile fethedilmiş bu topraklardaki şer ittifaka açtığınız üsleri, katil askerlerini ne zaman kovacaksınız?
Fahiş oranlarla ihtiyaç sahibi olduğu halde toplumdan aldığınız vergileri NATO giderleri olarak harcamaya daha ne kadar devam edeceksiniz?
Unutmayın ki Rabbimiz “zalimlere meyletmeyin yoksa size ateş dokunur” diyerek uyarmaktadır! Hâlâ akletmeyecek misiniz?
Gelin, tövbe edin. NATO, BM gibi tüm şer ittifaklardan ayrılın… Topraklarımızdaki işgalcileri kovun! Tüm askerî, siyasi, ekonomik sömürü ağlarını kapatın!
Gelin, ferasetli davranın ve aynı delikten defalarca ısırılmaktan vazgeçin!
Gelin, Allah’ın istediği Râşidî Hilâfet etrafında ümmeti birleştirmek için çalışın…