[وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ اِذَا قَضَى اللّٰهُ وَرَسُولُهُٓ اَمْراً اَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ اَمْرِهِمْؕ وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالاً مُبٖيناً] “Allah ve Rasulü herhangi bir konuda hüküm verdiğinde artık mümin bir erkek veya kadın için işlerinde tercih hakları yoktur. Kim Allah’a ve Rasulü’ne karşı gelirse şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.”[1] Böyle buyuruyor, Allah Subhanehu ve Teâlâ…
Kısaca ayet, “‘Ben Müslümanım’ diyen bir birey, hakkında nas olan yani Allah ve Rasulü, bir konu hakkında hüküm vermişse başka delillere bakılmaz ve şüphe duymadan bu hüküm derhal kayıtsız şartsız uygulamak zorundadır!” diyor. Burada açıkça, emredici bir hüküm bulunuyor.
Son günlerde çokça konuşulan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “nas ortada” sözüne binaen bu ayetle giriş yapmanın uygun olduğunu düşündüm. Sürdürüldüğü söylenen ekonomik savaşın adı da “ekonomik kurtuluş savaşı” olsun, “demokrasinin zaferi” olsun, her ne olursa olsun, kime karşı sürdürüldüğünün cevabını hep birlikte arayalım.
Merkez Bankası faizleri 100 baz puan indirmeden bir gün önce Cumhurbaşkanı şöyle demişti:
“Beraber yürüdüğümüz arkadaşlarımızdan faizi savunanlar, kusura bakmasınlar. Bu yolda ben, faizi savunanla beraber olamam, olmam. Bu görevde olduğum sürece faizle mücadelemi sonuna kadar sürdüreceğim ve enflasyonla mücadelemi de sürdüreceğim. Bu konuda nas ortada… Nas ortada olduğuna göre sana bana ne oluyor? Olaya buradan bakacağız ve ona göre de adımımızı atacağız.”
Nas ortada! Ne diyor bakalım:
[اَلَّذٖينَ يَأْكُلُونَ الرِّبٰوا لَا يَقُومُونَ اِلَّا كَمَا يَقُومُ الَّذٖي يَتَخَبَّطُهُ الشَّيْطَانُ مِنَ الْمَسِّؕ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَالُٓوا اِنَّمَا الْبَيْعُ مِثْلُ الرِّبٰواۘ وَاَحَلَّ اللّٰهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبٰواؕ فَمَنْ جَٓاءَهُ مَوْعِظَةٌ مِنْ رَبِّهٖ فَانْتَهٰى فَلَهُ مَا سَلَفَؕ وَاَمْرُهُٓ اِلَى اللّٰهِؕ وَمَنْ عَادَ فَاُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ فٖيهَا خَالِدُونَ] “Faiz yiyenler, ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, ‘Alışveriş de faiz gibidir’ demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alışverişi helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan böyle kime Rabbi’nden bir öğüt gelir de (o öğüte uyarak) faizden vazgeçerse, artık önceden aldığı onun olur. Durumu da Allah’a kalmıştır. (Allah, onu affeder.) Kim tekrar (faize) dönerse, işte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kalacaklardır.”[2]
18 Nisan 2004 tarihine Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği’nin (MÜSİAD) 13. Genel Kurulu’na katılan o zamanın Başbakanı Erdoğan, yaptığı konuşmada faizin kaldırılacağına ilişkin vaatlerin bir dönem halkın aklına yattığını, ancak “dünyanın gerçeğinin bu olmadığını” ifade etmişti. Erdoğan şöyle demişti: “İktidar olunca, ertesi gün bu faizleri ödemeyecek misiniz? Buna inanıyor musunuz? Bunun olması mümkün mü? Mümkün değilse ödemek zorundasınız. Gerçekleşmeyecek şeyleri söylemeyip toplumu boş umutlarla oyalamıyoruz.”
Erdoğan, kendisine sorulan, “İleride faizsiz bir ekonomik modele geçmeyi hedefliyor musunuz?” sorusunu da “Faiz dünyanın gerçeğidir, bu gerçeği reddedemeyiz.” diyerek yanıtlamıştı.
Yani nas, “faizi azaltın” demiyor. “Kökünden kaldırıp atın!” diyor.
Geçelim Eşcinselliğe…
Nas ortada! Ne diyor bakalım:
[وَلُوطاً اِذْ قَالَ لِقَوْمِهٖٓ اَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ اَحَدٍ مِنَ الْعَالَمٖينَ اِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَٓاءِؕ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ وَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهٖٓ اِلَّٓا اَنْ قَالُٓوا اَخْرِجُوهُمْ مِنْ قَرْيَتِكُمْۚ اِنَّهُمْ اُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ فَاَنْجَيْنَاهُ وَاَهْلَهُٓ اِلَّا امْرَاَتَهُؗ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرٖينَ وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَراًؕ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِمٖينَ] “Lût’u da (peygamber gönderdik). Kavmine dedi ki: ‘Sizden önceki milletlerden hiçbirinin yapmadığı fuhuşu mu yapıyorsunuz? Siz kadınları bırakıp erkeklere yaklaşıyorsunuz, doğrusu çok aşırı giden bir milletsiniz’ dedi. Milletinin cevabı sadece, ‘Onları kasabanızdan çıkarın, güya onlar temiz kalmaya uğraşan insanlarmış’ demek oldu. Neticede Lût’u ve ailesini kurtardık. Karısı hâriç; o geride kalıp helâk edilenlerden oldu. Üzerlerine müthiş bir taş yağmuru yağdırdık. Bir bak ki, günahkârların âkıbeti nasıl oldu!”[3]
2002 seçimleri öncesi Kanal D ekranlarında yayınlanan “Genç Bakış” programına katılan Erdoğan, bir öğrencinin “Bildiğimiz gibi Türkiye’de eşcinsel vatandaşlarımız var, eşcinsel vatandaşlarımıza Avrupa’da olduğu gibi evlilik hakkı gibi başka haklar tanımayı düşünüyor musunuz, kişisel olarak ne düşünüyorsunuz, eşcinsellere haklar tanınmalı mı, tanınmamalı mı?” şeklindeki sorusunu şöyle yanıtlamıştı:
“Eşcinsellerin de kendi hak ve özgürlükleri çerçevesinde yasal güvence altına alınması şart. Zaman zaman bazı televizyon ekranlarında onların da muhatap oldukları muameleleri insani bulmuyoruz!” Aynı Erdoğan kısa bir süre önce ise şöyle demişti:
“İnancımıza ve kültürümüze aykırı marjinal akımları destekleyenler bizim gözümüzde aynı sapkınlığın ortaklarıdır. Milletimin tüm fertlerini Rabbimizin yasakladığı her türlü sapkınlığı sergileyenlere karşı tavır almaya davet ediyorum”
Not: Şer’an nassın hükmü, yer, mekân, makam, menfaat değişince değişmez ve Kıyamete kadar da değişmeden kalacaktır. Bugün eşcinsel derneklerin açılması ve bu sapkınlığın görünür olması için yasalar onların yanında. Feshedilen İstanbul Sözleşmesi’nin kararları çoktan uyum yasalarıyla mevzuata dahil edildi. Hükümet ise “sözleşmeyi feshettik” diyerek Müslümanları aldatıyor.
Bu örnekler kumar, alkol, zina, fuhuş ve diğer haramlar için de çoğaltılabilir.
Ben bir örneği iktisat nizamından bir örneği de içtimai nizamdan vererek dikkatleri iki nizam arasındaki farka çekmek istedim. Geleneksel tarım toplumunun, endüstri devrimi sonrasında kapitalist bir topluma evrilmesiyle şehirlere göç eden insanların bugün yaşadığı sorunların tamamının ideolojik fikirlerin tatbik edilmesiyle ortaya çıktığı net bir şekilde görülebiliyor. Feodal düzenin kilise ile bir olup insanlara zulmetmesi, laiklik ve cumhuriyet fikrinin önünü açmış oldu. “Allah göklerdedir yerlere biz hükmederiz” fikri, Ortaçağ karanlığında boğulan Avrupalı halklar için bir kurtuluş reçetesi olarak görüldü. Ahlak çoktan çöktü bugün ise iktisadi nizamı çöküyor. Bugün gelinen nokta, şikayetlerin artması, dünya çapındaki halk hareketleri bunu doğrular nitelikte.
Kapitalizmin en büyük başarısı; kitleleri sorunun kendinde değil, uygulayıcılarında olduğuna inandırıp sandıkları öne sürerek bekasını koruyabilmesidir. Bir şekilde delikleri yamalanıp sürekli şişirilen bir balon gibi…
Kapitalizm, bu başarısını özellikle İslâm beldelerinde başlayan “Arap Baharı” sonrası yıkılan diktatörler yerine yenilerini getirerek uyguladı. Ama hâlâ sefalet sürüyor ve sokaklar karışık. Çünkü kapitalizm çözüm üretmiyor, sadece bekasını koruyor.
Bugün bu yamalarla devam edilemeyeceği, hattın çok kırılgan olduğu ve tüm dünyada başlayan homurdanmaların kesilmesi için daha büyük değişiklikler içeren çareler arandığı görülüyor.
Dünyanın en büyük hedge fonu (serbest yatırım fonu) Bridgewater’ın yöneticisi milyarder Ray Dalio’nun 2020 Haziran’ında “Kapitalizm çöküyor ve bir devrim geliyor” sözü, Batı’da şok etkisi yapmıştı. Şöyle demişti Dalio:
“Küresel eşitsizliğin artık sürdürülemez seviyelere geldiği ve faiz tabanlı ekonomilerin amaca hizmet edemediği reddedilemez bir gerçeklik.
İslâm ekonomisinin yüzde 2,5 zekât ‘vergisi’ ile bize dünyadaki sosyal eşitsizliğin çözüm yoluna dair bir ipucu verdiğini düşünüyorum. Ayrıca yüksek faizli işlerin yasaklanması ve faiz tabanlı tasarruf hesaplarından uzaklaşmanın teşvik edilmesi küresel ekonomiyi canlandırabilir.”
Dalio elbette bunu, İslâm nizamını uygulamak için söylemiyor. Yüksek kârlar elde ettiği kapitalizmin çöküşe geçtiğini sezmiş olmalı ki, yeni bir aşıyı piyasaya sürüyor. Daha önce de yaratılışı inkâr eden ve Sovyetlerde can bulan komünist ideoloji, Batı’daki fabrikalarda köle gibi çalışan halkı heyecanlandırmıştı. Kapital sahipleri ise sosyalizm aşısı ile ideolojilerinin bekasını korudu. Maaşlarda yapılan iyileşmeler ve verilen sosyal haklar ile önlerindeki komünist tehlikeyi ortadan kaldırmış oldular. Kazandıklarının yanında verdikleri sadece ufacık bir kırıntıydı.
Bilindiği üzere yayınlanan belgeler, dünya çapında zenginlerin nasıl vergiden sıyrıldığını ayyuka çıkarmıştı. Vergi kaçırma taktikleri ve vergi cennetleri bizzat hükümetlerin zenginlere yasalarla açtığı legal bir yol. Bu sayede şirketler sahip oldukları varlıklar için ya hiç ya da çok az vergi ödüyor. Böylece hükümetler de vergiyi çoğunluğun yani sefalet içinde yaşayan halkın sırtına bindiriyor. Kapitalizm artık sahipleri tarafından eleştiriliyor ve sürdürülebilir olmadığı itiraf ediliyor.
Bir kafire bile bu itirafı açıktan söylettiren bize ne ders veriyor olabilir?
Dönelim tekrar konumuza; bu savaş kime karşı? Kim kiminle savaşıyor? Hangi savaş aletleri kullanılıyor? Propaganda hâlâ savaşta en büyük silah mı?
Mutfakta pişeni beğenmediğinizde garsonu değiştirmek sizin sorunlarınızı çözer mi? Garsonların tatlı dilli, bol vaatli, masaya göre aynı yemeği İslâm sosuyla, milliyetçilik sosuyla ya da Kemalizm sosuyla servis etmesi aynı yemeği yediğiniz gerçeğini değiştirir mi? Garsonun dilinden dökülen tatlı sözler yemeğin mutfaktan masaya gelene kadar fiyatının on kere değişmesi hakikatini örter mi?
İşte bu cevapsız sorular, hepsi aynı mutfaktan beslendiği ve aynı yemeği yediği hâlde fark edemeyenlerin kısır döngüsü. 66 hükümet, onlarca başbakan, darbeler ve peynir kokusu sürülmüş bir labirentin içinde insanlara fare muamelesi yapan demokrasinin hakikati. Küresel sömürü nizamı kapitalizmin uygulayıcısının değişmesini çözüm olarak sunmak çözümsüzlüktür; sığ bir bakış açısıdır; sorunların üzerini örtüp, kendini kandırmaktır. Parlamenter sistem ya da başkanlık ikisi de kapitalizmin farklı uygulama şekilleridir. 1994 ve 2001 krizinde parlamenter sistem, 2021 bugün yaşadığımız krizde de başkanlık sistemi var. Ne değişti? Nizam aynı nizam. Bir şarkıyı farklı bir besteyle seslendirince sözleri değişmiyor.
Kapitalizmde, gemi su alırken ilk boğulanlar alttakilerdir. Gemiyi tahliye etmek için filikalar, üst kattaki lüks kamaralarda seyahat edenlerin emrine amadedir. Kaptanların himayesinde elitlerin malları filikalara doldurulurken, hasbelkader alt katta kurtulanlara yer yoktur.
Erdoğan’ın önünde iki seçim vardı; ya faizler yükselecek dövizin düşmesini bekleyecekti ya da faiz düşecek, kapital sahipleri ve yatırımcılar için kredi çekmek kolaylaşacaktı. İkinci şıkkı tercih etti ve dolar ipinden boşalmış gibi koşmaya başladı. Hâliyle zamlar da üst üste gelmeye ve ezilenler daha çok ezilmeye başladı. Dolarla maaş almayanlar, ücreti dolara endekslenmiş köprülerden geçecek, dolar yükseldikçe zamlanan akaryakıtı alacak, dolarla ithal edilen mallarla sepetini dolduracak. Her şey dolara endekslenmişken maaşların neden dolara endekslenmediğini sorar gibisiniz. Eee, o da kapitalizmin hokkabazlığı.
Peki, asıl sorunun kapitalist demokrasi olduğunun bilindiği hâlde bu ekonomik kurtuluş savaşı kime karşı?
Sürekli verginin olmadığı ve ihtiyaç duyulduğunda vergiyi geçici olarak zenginden alan, hakkı olan zekâtı zenginden alıp fakire veren, yeraltı kaynaklarını üzerinden kâr elde etmeden halka dağıtan, faizi tamamıyla yasaklayan, kumar, fuhuş, alkol ve uyuşturucu ile para kazanmayı yasaklayan, kadının bedeninin kazanç elde etmek için sermayedarların reklam aracı hâline getirilmesine izin vermeyen, ticaretin önünü açıp para biriktirmeyi yasaklayan, mütekamil uygulandığında zekât verecek fakirin kalmadığı ve tarih boyunca sosyal adaleti sağlamış İslâm nizamına karşı mı?
Sorunların köklü ve yegâne çözümü İslâm nizamı ve onun iktisat nizamıdır. Parça parça değil, mütekamil bir şekilde uygulandığında doğru kalkınmanın sağlandığı daha önce tecrübe edilmiş ve yine edilecektir.
Yoksa dahil olduğunuz cephenin kime karşı savaştığını anlayamadınız mı?
Öyleyse size son bir ipucu:
[يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَذَرُوا مَا بَقِيَ مِنَ الرِّبٰٓوا اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنٖينَ فَاِنْ لَمْ تَفْعَلُوا فَأْذَنُوا بِحَرْبٍ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِهٖۚ وَاِنْ تُبْتُمْ فَلَكُمْ رُؤُ۫سُ اَمْوَالِكُمْۚ لَا تَظْلِمُونَ وَلَا تُظْلَمُونَ] “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve gerçekten iman etmiş iseniz faizden kalanı bırakın. Bunu yapmazsanız Allah ve Rasulü tarafından size bir savaş açıldığını bilin. Eğer tövbe ederseniz, haksızlık etmemek ve haksızlığa uğramamak üzere anaparanız sizindir.”[4]
Sizce bu savaş, tarih boyunca süregelmiş galibi ve mağlubu belli olan bir savaş değil mi?
[1] Ahzab Suresi 36
[2] Bakara Suresi 275
[3] Araf Suresi 80-84
[4] Bakara Suresi 278-279