Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu Başkanı Muaz el-Hatib:
"İşler kırmızı çizgilere dayanırsa istifa edeceğim konusunda halka söz vermiş ve Allah'a ahdetmiştim. İşte bugün sözümde durarak görevimden istifa ediyorum. Özgürce çalışmak istiyorum ve bu, resmi kurumların çatısı altında mümkün olmuyor. Bu yüzden istifa ediyorum. Biz makam ve mevkileri, ulaşılacak bir hedef değil, güzel işler yapmak için vesile olarak görüyoruz."
"Suriye halkının tüm yaşadıkları, ülkenin altyapısının yıkılması, on binlercesinin gözaltına alınması, yüz binlercesinin göç ettirilmesi ve diğer trajediler halkın kendisini savunması için uluslararası karar alınmasına yetmedi.”
“İtaat edecek birisi ortaya çıkarsa onu desteklerler, itaat etmeyeni ablukayla aç bırakırlar. Biz hiç kimsenin rızası için dilenmeyeceğiz. Eğer hakkımızda idam kararı alınmışsa kendimiz istediğimiz gibi ölelim. Özgürlük kapısı açılmıştır ve kapanmayacak. Herkese mesajımız, Suriye'nin kararını sadece Suriyeliler verecektir. Yolumuza, halkımızın özgürlüğü için çalışanlarla beraber devam edeceğiz." diyerek başkanlık görevinden istifa etti.
Bu istifa haberi bazı kaynaklarda sempatiyle karşılandı ve Hatib üzerindeki şaibeleri kaldırdığı iddia edildi. Zira başta Köklü Değişim olmak üzere pek çok kesim Ulusal Koalisyon’un ABD planlarının uygulayıcısı olduğunu sık sık vurgulamaktaydı.
Peki El Hatib’in istifasını nasıl değerlendirmeliyiz.
Öncelikle Suriye’nin sözde muhalefetinin geçici hükümet kurmasının ardından böyle bir istifanın gerçekleşmesi düşündürücüdür. Ancak bu yazının konusu değildir. Bu yazımızda El Hatib’in Ulusal Koalisyonun başında olmasıyla ya da olmamasıyla ne değiştiğini sorgulayacağız.
Bilindiği üzere Ulusal Koalisyon, Ulusal Konsey’in Suriye içerisinde hiçbir etkisinin olmadığı görüldükten sonra Katar’da ABD gözetiminde kurulmuş bir organizasyondur. Bu organizasyonun başına ise İslamî kimliğiyle tanınan El Hatib getirilmiştir. El Hatib’in Başkan olarak verdiği demeçler yaptığı açıklamalar ortadadır. O, Koalisyon Başkanı seçildiğinde ilk sözleri şunlar olmuştu:
"Ey sabır, sebat ve saflık ehli olan büyük Suriye halkı…
Bana dua edenlere ve yazanlara tekrar teşekkür ediyorum. Cevap gönderemediklerimden özür diliyorum.
Yaptıklarımın özeti: Dün ben, Almanya Dışişleri Bakanı ve Fransız Dışişleri Bakanları bir araya geldik. O akşam bizim bu oluşumumuz, Fransa tarafından "Suriye halkının meşru temsilcisi" olarak tanındı. Hayırlı olsun. Size anlatacağım husus hakkında yardımlarınızı talep ediyorum: Suriye, şu anda tehlikeli bir yer ve Beşar Esad rejiminin ortadan kalkması için bizim siyasi duruşumuzun açık olması gerekiyor. Bu siyasi duruş olmaksızın biz, herhangi bir maddi veya askeri yardım alamayız. Bu nedenle bizim yapmamız gereken şey, birleşmemiz ve bizi bölmek isteyenlere müsaade etmememizdir. Bütün muhalefete, bizimle beraber olmaları için çağrıda bulunuyoruz. Ve eğer koltuk isteyen birisi varsa gelsin ve benim koltuğuma otursun. Yeter ki Suriye muhalefeti birlik olsun.
Herhangi bir açıklama bu ülkeyi felakete götürebilir. Bizim oluşturacağımız hükümet, Suriye'ye yapılacak olan yardımlar için bir geçiş kapısıdır. Ve böylelikle Esed rejimini düşürmek için gerekli silahları elde edebiliriz.
Bugün Amerika, bizim oluşumumuzu bir şartla tanıyacaktır ki o da, bizim bu oluşumumuzun Suriye halkını gerçek anlamda temsil etmesi şartıdır.
Bu tarihi bir andır.. Allah’tan birbirimizi yardımsız bırakmamayı niyaz ediyorum.
Gelecek Cuma sloganı şu olsun:
“Ey Obama korkma! Hepimiz bu Koalisyon'un yanındayız.”
Ayrıca Fransa Cumhurbaşkanı'na teşekkür mesajları içeren, Suriye halkının bir olduğunu ifade eden, aşırılığı ve terörü kabul etmediğimizi gösteren dövizler açmanızı da istiyorum…"
Yine başka bir açıklamasında ise şunları söylemişti:
“Yabancı cihatçıların varlığı, devrimimizin meşruiyetine gölge düşürmek için kullanılıyor. Sayıca azlar. Onlarla irtibatımız yok ama ileride onları kazanırız. Bazı ülkeler kurtulmak için kendi radikallerini bize yolluyorlar.
Ancak merak etmeyin; bizim sosyal yapımız, radikalleşmeye uygun değil. Suriye’nin sosyal yapısı, ılımlı olacağının güvencesidir. ÖSO’da yabancı cihatçılar yasak. ÖSO’da olmak için demokrasiyi ve iç tüzüğümüzü kabul etmeleri gerekiyor.
Suriyeliler bunu istemiyor. Suriye mozaiği bir arada kalmalı. Tek renk olmaz. Esad yenileceğini hissederse, planı bu. Ama tutmaz.”
Eh Hatib’in Başkan iken söyledikleri ve yaptıkları bilinmektedir. El Hatib hiçbir zaman Suriye halkının gerçek bir sözcüsü olmamıştır. Bilakis o zavallı bir şekilde ABD’den ve Batı’dan yardım alma hayaline kapılmış bir şekilde ABD’nin sözcülüğüne soyunmuştur. Halkına ve halkının iradesine güvenmeyen bir kişi nasıl halkın sözcüsü olabilir.
Lüks otel odalarında siyaset yürüten herkes gibi El Hatib’de Suriye sokaklarının aksine ABD’den ve Batı’dan yardım alınmazsa asla zafere ulaşılamayacağına inanmaktadır. Suriye sokaklarında ise “Ey Allah’ım senden başka yardımcımız yok!” nidaları yankılanmaktadır.
Hal böyleyken El Hatib’in Başkanlıktan istifa etmesinin hiçbir kıymeti yoktur. Zira mesele başkan olmak ya da olmamak meselesi değildir. Bilakis mesele Suriye halkı için ne istendiği meselesidir. Şayet El Hatib Suriye halkı için ABD’nin de istediği demokrasiyi getirmek için çalışmaya devam edecekse o zaman ABD’nin ve Batı’nın yanında olmaya devam ediyor demektir. Ulusal Koalisyon Başkanlığından ayrılması ise sadece bir oyundan ibarettir. Zira kirlenmiş ve ihanetleri Suriye halkı nezdinde ifşa olmuş Ulusal Koalisyon ile birlikte hareket ettiği müddetçe asla Suriye halkının itibarını sağlayamayacağı herkesçe bilinen bir gerçektir. Bu manevra ile üzerindeki kirli elbiseyi çıkartmış, temiz bir elbise, âlim elbisesini giymiş oldu.
Ne zaman El Hatib Suriye halkının sesine kulak verir de Suriye’de İslamî Devlet kurmak için mücadele edenlerle birlikte olduğunu ilan ederse işte o zaman Ulusal Koalisyon’dan yani ABD ve Batı’dan ayrılmış olacaktır. Bunu yapmayıp ABD planlarını Suriye halkına pazarlamaya devam ettiği müddetçe ABD’nin kuklası olmaya devam edecektir. Başkan olsa da olmasa da…