Terör devleti İsrail’in Mescidi Aksa’ya, kitabımız Kuranı Kerime ve orayı koruyan gençlere saldırması, gençleri, yaşlıları ve kadınları tutuklaması ve şehid etmesi ve günlerdir süren olaylarla Filistin ve Mescidi Aksa yeniden dünyanın birinci gündemine oturdu. Dünyanın birçok beldesinde ve Türkiye’de de terör devleti İsrail kınandı ve lanetlendi.
Kudüs tarihi açıdan Müslümanlar için kutsal bir beldedir. Birçok peygamber orada yaşamıştır. Filistin ilk kıblemiz olduğu günden beri Allah ve Resulünün bizlere emanetidir. Şüphesiz ki Allah’u Teâlânın ilk Kıble olarak Mescidi Aksa’yı seçmesi, sonra kıblenin değiştirilmesi Allah’ın bu topraklara verdiği ve vermemiz gereken önemi göstermektedir. Allah Subhanehu ve Teâlâ “Bir gece, kulunu Mescid-il Harâm’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-il Aksa’ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir.” (el-İsrâ 1) Rabbimiz bu ayette Mescidi Aksa’nın etrafını da mübarek kıldığını söyleyerek onun kudsiyetine daha bir ayrıcalık katmıştır. Böylelikle yüce Allah, Mescidi Aksa’yı Mescidi Haram ile irtibatlandırmıştır. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmaktadır “Üç mescit dışındaki mescitlere (namaz kılmak amacıyla) yolculuk yapılmaz. Bu benim mescidim (Mescidi Nebevi), Mescidi Haram ve Mescidi Aksa".
Aksa toprakları hicri 15 Miladi 636 yılında Ebu Ubeyde RadiyAllahu Anh komutasındaki İslam orduları ile Halife Ömer RadiyAllahu Anh zamanında fethedildikten sonra asırlarca İslam hâkimiyetinde yaşamıştır. Haçlı savaşları sonrasında Kâfirler Kudüs’e girmiş, azgın bir öfke ile şehri yakıp yıkmış, yağma yapmış ve Müslümanları acımasızca katletmişlerdir. İslam ümmeti ve bilhassa Sultan Selahattin, Kudüs'ün Haçlıların tahakkümü altında bulunmasını bir türlü içine sindirememişlerdir. Bu işgal Sultan Selahattin liderliğindeki İslam orduları ile 1187 Hıttin cihadı ile yeniden fethedilmiştir. Ancak yeni Haçlı saldırıları ile 1900 yılların başında İngiltere tarafından işgal edilen Filistin, ikinci dünya savaşının hemen ardından 1948 yılında BM kararı ile terör devleti İsrail tarafından gasp edilmiştir.
Terör devleti İsrail bir devlet olarak tankı, topu, ordusu ve arkasında Kâfir Batı devletlerinin desteğiyle saldırırken, Müslümanların başındaki yöneticilerden, güç sahipleri ordulardan, âlim ve aydınlardan beklenen sadece kınama mesajları yayınlamak veya boykot kararları almak olmamalıdır. Maalesef 3 ay önce 2.000’den fazla Müslüman’ın öldürüldüğü ve 10.000’den fazla Müslüman’ın yaralandığı Gazze’nin yerle bir edildiği saldırılardan sonra devlet yetkililerinin açıklamaları ile bugün mübarek Mescidi Aksa’ya yapılan saldırılar sonrasında yapılan açıklamalardaki tek fark kullanılan kelimelerdir. Tepkiler hep sözlerle, kınama mesajları ile verilirken, hiçbir siyasi, askeri, ekonomik fiili adım atılmamıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Başbakan Davutoğlu’nun ve diğer hükümet yetkililerinin en sert diplomatik dili kullanmaları terör devleti ile olan ilişkilere zarar vermemiştir. Terör devletinin Büyükelçi, Konsolosluklar gibi diplomatları, istihbarat birimleri ve hatta Mavi Marmara şehitlerinin katilleri ülkemizde rahat rahat gezerken ekonomik ilişkilerde zirveye doğru ilerlemektedir.
Türkiye-“İsrail” ilişkileri maalesef çok eskiye dayanmaktadır. 1996’da Türkiye ve İsrail, aralarında bir serbest ticaret anlaşması, 1997’de, vergi önleyici ikili bir anlaşma ve 1998 yılında ise ikili bir yatırım anlaşması imzalanmıştır. Ak Parti hükümetinin kurulduğu 2002 yılında iki ülke arasındaki ticaret hacmi 1,2 milyar dolar düzeyinde Türkiye ilişkilerinin en sıkıntılı olduğu Mavi Marmara saldırılarından bugüne İsrail-Türkiye ticareti % 47 oranında artmıştır. Şaşırıyor olabilirsiniz ama maalesef bu veriler gerçek. Bu ilişkiden karlı çıkan ise terör devletidir. Terör devletine yapılan ihracat 3 kat artarken, İsrail’den yapılan ithalat 4,5 kat artmıştır. Ayrıca, 2013 yılı itibariyle Türkiye’nin İsrail’deki yatırımları 1,3 milyar dolarlık 147 projeden oluşurken, İsrail’in Türkiye’deki yatırımı ise 4 milyar doları geçmiş durumdadır.
Filistin ve Mescidi Aksa gündemimiz, terör devleti İsrail’in yok edilmesi için İslami çözümler ve projeler olmalıdır. Dualarımız, öfkemiz, boykot ve eylemlerimizin yanında Müslümanların başındaki yöneticilerin, orduların binlerce şehit ve on binlerce yaralı verdiğimiz zamanlarda dahi Şili devlet başkanının ya da Bolivya devletinin yaptığı gibi konsolos ve büyükelçileri göndermek gibi basit adımları dahi atmadıklarını, hatta bu tavırlarının terör devletinin cesaretini artırdığını görmek ve anlatmak zorundayız. Konsolosların gönderilmesi veya bazı anlaşmaların dondurulması veya iptal edilmesi tabi ki güzel bir tavır olarak takdir edilmelidir. Ancak Allah’ın bizden istediği tavır sadece bu değildir. Çünkü gönderilen elçi veya iptal edilen anlaşmalar ne Mescidi Aksa’nın işgal edilmesini kaldırabilir ve koruyabilir ne de orada 1 asırdır akan kanı durdurabilir.
Asıl boykotun sadece terör devleti İsrail’in mallarına değil, mübarek topraklarda oldu-bittiyle terör devleti İsrail’i kurduran Kâfir Batı devletleri ve ABD’ye yapılması gerektiğini anlatmak ve gündem yapmak zorundayız. Terör devleti İsrail’e karşı olup, BM içinde olmak aslında samimi olunmadığının göstergesidir.
Asıl boykotun terör devleti İsrail’in arkasındaki Kâfir kapitalist ideolojinin fikirlerine (Demokrasi, Laiklik, Cumhuriyet, Milliyetçilik) ve Müslümanların beldelerinde uygulanan kanunlara (İtalya’dan, İsviçre’den, Yunanistan’dan, İngiltere’den... alınan kanunlara) yapılması gerektiğini anlatmak zorundayız.
ABD ve O’nun liderliğindeki BM, NATO gibi kuruluşların Müslümanların aleyhine, Kâfirlerin ise lehine çalıştığını ve bunlardan asla medet umulmayacağını, bunları bize çözüm olarak gösterenlerinde boykot edilmesi Filistin gündemimiz içinde yer almalıdır.
Filistin ve Mescidi Aksa konusunu bir kavme, bir ırka mal edenlerin boykot edilmesi ve ümmet olma, kardeş olma bilinci gündemimizde olmalıdır.
Bu topraklarda bir karış terör devletinin hâkimiyetine dahi razı olmanın Allah ve Rasulüne ihanet olduğunu gündemleştirmek zorundayız. O zaman gerek 1948 toprakları, gerekse de 1967 topraklarına razı olanları İslam’a göre hareket etmediklerini görmek ve göstermek zorundayız.
Filistin ve Mescidi Aksa’nın ancak Raşidi Hilafet devleti ile kurtarılabileceğini ve bunun için çalışmanın tüm Müslümanlara farz olduğunu da anlatmak gündemimiz olmalı.
Son olarak sadece Mescidi Aksa ve Filistin topraklarımızı değil tüm beldelerimizi ve kutsallarımızı İslami yönetim Hilafet ile kurtarabileceğimizi anlatmak, gündem yapmak zorundayız. Allah’ın hükümlerinin uygulanmadığı bir dünyada bu zulümlerin asla son bulmayacağını da gündemleştirmek zorundayız.
Rabbimizin istediği İslami çözüm, siyasi devlet tavrıdır ki, onu da ancak İslam Devleti Hilafet yapabilir. O halde Filistin ve Aksa için konuşanların lafı eveleyip, gevelemelerine, işi ebabil kuşlarına ya da melek ordularına havale etmelerine karşı gündemimiz Hilafet Devleti’nin kurulması ile Halife Ömerler gibi komutan Selahattinler gibi davet ve cihad yolu ile yeniden fethedilmesinin gerekliliğini anlatmak olmalıdır.
Filistin her ne zaman saldırıya uğradıysa, saldırganların gücü ne olursa olsun yerle bir edilmişlerdir. Dolayısıyla Haçlılar ve Tatarlar (Moğollar) için bir mezar olduğu gibi, -Allah’ın izniyle- Allah’ın düşmanları Yahudiler için de bir mezar olacaktır. Bu Allah ve Resulünün bizlere vaadidir.