Türkiye, yine çözümsüzlüğün “çözüm” diye sunulduğu, Batı’dan ithal laik demokratik nizamın örf ve adetlerine uygun olarak bir seçim sürecine girmiş bulunuyor. Mübarek Ramazan ayının atmosferini kirleten, üzerimize tatbik edilen bu bozuk nizamın tam da ahlakına yakışır şekilde taraflar birbirine ellerindeki tüm enstrümanları kullanarak saldırıyor.
Toplum, tıpkı ABD’de “Demokratlar” ve “Cumhuriyetçiler” gibi “Millet” ve “Cumhur” ittifakları olarak ikiye bölünmüş; -muhafazakâr, Türk milliyetçisi, Kürt milliyetçisi, sosyal demokrat, liberal, komünist- “ortaya karışık” bir menü olarak masaya servis edilmişler. Garsonlar, sosları farklı olsa da aynı yemekleri sunuyor zira mutfakları aynı: laik kapitalist demokrasi…
Laik kapitalizmin kanatları altında “İslâmcılık” oynayanla, “komünistçilik” oynayanların ilkesizlik yönünde düşüklük dereceleri aynı…
Ortada dönüp duran ittifaklardan oy çalmak için kurulmuş proje particiklerin de aynı mutfağın ürünü olduğunu söylemeden geçmeyelim.
Her ne kadar anlaşmazlıklar kamuoyuna, ilkeler üzerindenmiş gibi aksettirilse de asıl sorunun bakanlık ve milletvekili paylaşımları olduğu bir hakikat. Ayrıca ittifak üyeleri nedeni ile partilerin tabanlarının rahatsızlığı ve böylece oy kaybetme korkusu da başka bir hakikat. Yoksa ilke, omurga hak getire…
Bu seçim bir başka! Farklı bir konsepti var!
“Biz kazanırsak Mısır kazanacak, Filistin kazanacak, Suriye kazanacak!” sloganları artık yok!
Kim kazanırsa kazansın Esed, Sisi, Netanyahu kazanacak. Tıpkı kumarda olduğu gibi; hep “masa” kazanır.
Çünkü önceki seçimlerde çizilen kırmızı çizgiler çoktan silindi. Sabitesi olmayanların değiştiremediği, bilakis değiştiğini bir kez daha idrak ediyoruz. Nasıl değiştirsinler; zira hepsi aynı mutfaktan çıkma!
Cumhur İttifakı’nın adayı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 31 Mart yerel seçimleri öncesi sarf ettiği “Pazar günü Sisi mi diyeceğiz, Binali Yıldırım mı diyeceğiz?” ifadesi hâlâ kulaklarımızda. Rakiplerini darbeci Sisi’ye benzeten Erdoğan, bugün Sisi ile el sıkışıyor.
"Ey Netanyahu, sen işgalcisin. Sen işgalci olarak o topraklarda bulunuyorsun. Aynı zamanda sen bir teröristsin. Zira o mazlum Filistinlilere sizin yaptıklarınızı tarih kaydediyor. Bunu hiçbir zaman unutmayacaklar, unutmayacağız!" diyen Erdoğan, bugün işgalci Yahudi varlığının liderlerini Ankara’da ağırlıyor, el sıkışıyor ve dostluk mesajları yolluyor, katliam ve işgaller devam ederken onlarla “normalleşiyor”, yollarına halılar seriyor.
Dün, “Banyas'ta çocukların feryadı arşı inletirken, biz susan dilsiz şeytanlardan olmayacağız. Ey Beşşar Esed, vallahi bunun hesabını vereceksin. Başkalarına gösteremediğin cesareti, ağzında emzik olan kundaktaki bebeğe göstermenin bedelini çok ama çok ağır ödeyeceksin. O çocukların arşı inleten figanı, inşallah, Rabbimin ‘Müntakim’ sıfatı mucibince, ‘Kahhar’ sıfatı mucibince, senin üzerine kutlu bir intikam olarak inecek. Allah izin verirse, bu caninin, bu katilin, dünyada hesaba çekildiğini görecek ve bundan dolayı hamd edeceğiz, şükredeceğiz. Yaşananlar, tahammül sınırlarını zorlar bir hale gelmiştir…
Buradan şunu da hatırlatmak istiyorum; Suriye'de, Şam'da, bu caniyle, bu katille fotoğraf çektiren CHP, buyursun, Banyas'taki katliamı açıklasın. Ey CHP! İşte siz busunuz. İşte sizin yol arkadaşlarınız bunlar. İşte sizin aynı fotoğraf karesinde poz verdiğiniz yoldaşlarınız bunlar. Gurur duyup duymadığınızı gerçekten merak ediyor; sizi de milletime havale ediyorum.” diyen Erdoğan, bugün CHP’nin geldiği noktada. Şimdi Esed’e meşruiyet kazandırmak için Moskova’da toplantılar düzenleyen ve el sıkışıp aynı fotoğraf karesinde poz vermek isteyen Erdoğan değil midir? Oysa Erdoğan'ın bahsettiği Banyas halkı katliam yapılmadan önce mektup göndermiş ve vahşi katliamı önlemesini istemişlerdi. Mektup cevapsız kaldı. Katliamlar bugün 12. yılına girerken katillerle aynı masada oturuluyor.
Dün, “Gözümüzün önünde kadınlar, çocuklar katlediliyor. Bir anlamda Sayın Erdoğan'ın ‘İsrailli’ versiyonu olan Netanyahu, siyasi rakiplerini baltalamak ve bu şekilde koltuğunu koruyabilmek için gözünü kırpmadan sivillerin ve çocukların hayatlarına kastetmekten geri durmadı.” diyerek rakibini Netanyahu’ya benzetiyordu. Kim, Meral Akşener. Peki, Akşener, yarın iktidar olursa Netanyahu’nun elini sıkmayacak mı? Ortakları Kılıçdaroğlu, Karamollaoğlu, Davutoğlu ya da Babacan bu katillerle aynı masaya oturmayacak mı? Elbette oturacak!
İşte, omurgası esnek olanların şov yaptığı laik demokratik zeminde işler böyle yürüyor. Bir süre sonra omurgalar da aldırılıyor ve omurgasız çekirgeler gibi bir oraya bir buraya zıplanıyor.
Bunlar uluslararası siyasette yaşananlar! Bu sözlerden dönmek, dün öyle bugün böyle demek kimin kırmızıçizgisiydi? Bu değişimlerin, hızlı dönüşlerin sebebi ne idi? Yelkenleri kimin rüzgârı şişirdi?
Ya ülke içinde Batı’nın istekleri doğrultusunda onların kırmızı kalemi olup çizilen kırmızıçizgiler…
2004’te “Batı istedi” diye zinayı suç olmaktan çıkaran ve 2011 yılında aile kurumuna ve ahlaka savaş açan “İstanbul Sözleşmesini” imzalayan AK Parti değil miydi? Baştan sona fasit olan bu sözleşmeyi her konuda didiştikleri muhalefet partileri ile birlikte TBMM’de “oy birliği” ile çıkarmadılar mı? Mutfak aynı olunca soslar farklı olsa da ürünler aynı oluyor.
Daha sonra oy kaybına uğrayınca ve tabandaki rahatsızlık sarayın duvarlarını aşınca, İstanbul Sözleşmesi’ni feshedip “kadına şiddeti önleme” sosuyla 6284 numaralı yasayı uygulamaya devam ederek Sözleşmeyi hayatta tutan AK Parti değil midir?
Bugün AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin, Erdoğan’ın da sahip çıktığı, Yeniden Refah Partisi tarafından AK Parti’ye sunulan 30 maddelik “ittifaka katılma şartları” arasında yer alan 6284 Sayılı kanunun kaldırılması talebine dair, “6284 sayılı kanun, bizim için önemli bir konudur ve kırmızıçizgimizdir." demedi mi? Kaldı ki Yeniden Refah Partisi, çıkan yemeğin sosuna burun kıvıran aynı mutfağın garsonu değil mi? Bugünde gördük ki hoşlarına gitmeyen sosunu da kabullenmişler…
Evet, şiddet bir sorundur ama şiddeti “kadına şiddet” diye kategorize etmek ise büyük bir oyundur.
Bugün uygulanan kanunlar evde babanın, okulda öğretmenin rolünü silikleştirirken, devletin rolünü kalın ve sert çizgilerle dayatmıyor mu? Devletin rolü silikleşirse kaos oluyor da babanın rolünü silikleştirince evde, öğretmenin rolünü silikleştirince okulda anarşi çıkmıyor mu? Bugün ne okullarda ne de evlerde, uygulanan kanunlar ve aşılanan laik demokratik nizamın fikirleri nedeni ile huzur yok.
Sokaklarda emniyet yok!
Ama yine her konuda didişen muhalefet ve iktidar, Batı’nın kırmızı kalemi olup “kırmızıçizgiyi” beraber çiziyorlar.
Akşener de çıkıp _"Görüşlerimiz, düşüncelerimiz, ne kadar farklı olursa olsun, mesele kadınların davası olduğunda, Özlem Hanım’la da, elbette, amasız, fakatsız, omuz omuza duracağız." diyerek siyasi rakibine bu konuda destek veriyor. CHP ve diğer ortakları da İstanbul Sözleşmesi’nin kayıtsız şartsız uygulanacağı taahhüt ediyor. HDP de bu çizgide sayın Akşener! Ortaklıkta fazla zorluk çekmezsiniz. Ne de olsa sizi bir arada tutan Avrupa’nın “eşsiz” nizamı ve ilkeleri var. “Kahrolsun istibdat, yaşasın özgürlük” diyerek haramlara özgürlüğü işaret eden sloganınız var! Kur’an-ı Kerim’in yakılmasını fikir ve ifade özgürlüğü kapsamında gören demokrasiniz var! Gerçi ha Kur’an’ı yakmışsın ha da buyruklarına gericilik deyip, batıla sarılmışsın…
Dedik ya; mutfak aynı, garsonlar ve sundukları yemeğin üzerindeki soslar farklı…
Özlem Zengin ve Meral Akşener’in dolayısıyla İYİ Parti ve AK Parti’nin kırmızıçizgileri, kimin kırmızıçizgileridir?
Cumhur İttifakı, HDP ile ortaklığı eleştirip Millet İttifakı’nı terörle ilişkilendirirken öte yandan terörün destekçisi, finansörü ABD’ye “dost” ve “müttefik” diyor. Millet İttifakı ise HÜDAPAR ile ortaklığı eleştirip Cumhur İttifakı’nı terörle eleştirirken, terörün destekçisi ve finansörü Avrupa’ya “dost” ve “müttefik” diyor; yasalarına ve siyasetine angaje hareket ediyor.
Bir taraf, İngiliz menşeli parlamenter sistemi diğer taraf ise ABD menşeli başkanlık sistemini savunuyor. Buradaki hokkabazlık ise: her iki sistem de laik demokratik kapitalist nizamın farklı uygulama versiyonları. Yani mutfak aynı, yemek aynı, soslar farklı…
Bu konuda Akşener’in bir açıklamasına denk gelmiştim. Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun hem belediye başkanlığı hem de cumhurbaşkanlığı yardımcılığının mevcut düzende nasıl uygulanacağına dair soruya cevap verirken, “Bizim idari yasamız Fransa’dan alınmadır.” deyip Alain Juppe’nin 5 sene hem başbakanlık hem de belediye başkanlığı yaptığını ifade etmişti.
Yani Fransa yapabiliyorsa yapılır, doğrudur ama Allah Subhanehu emretmiş ve Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem yapmışsa gericiliktir öyle mi?
İşte Türk inkılabı! Bu da milliyetçisi!
İdari yasası Fransız!
Medeni kanunu İsviçre!
Ceza kanunu İtalyan!
Alınacaksa Batı'dan alınan her şey mubah, İslâm’dansa yasak! Siz Batı’yı ilah edinmişsiniz!
Onlar ne yapsa taklit etmişsiniz.
Kertenkeleyi takip eden demokratlar…
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle diyor:
“Sizler karış karış, arşın arşın sizden öncekilerin yolunu izleyeceksiniz/onların inançları ve yaşayışlarını ölçü edineceksiniz. İnsanın giremeyeceği küçük bir keler (kertenkele) deliğine girecek olsalar, siz de onları takip edeceksiniz.”
Ashab soruyor: “Ya Rasulullah! (İzlerini takip edeceğimiz bu topluluklar) Yahudiler ve Hristiyanlar mı olacak?"
O SallAllahu Aleyhi ve Sellem de şöyle cevap veriyor: “Ya başka kimler olacaktı?” [Buhari, Enbiya 50; Müslim, İlm 6]
Velhasılıkelam seçimin, ittifakların, proje particiklerinin vakası bundan ibaret!
Hayalini kurduğunuz, Rabbinizin buyruklarını uygulayan, tüm sorunların çözümü İslâm nizamı bu sandıktan çıkmaz. Sandıktan çıksa çıksa; tavşan çıkar, kırmızı kalem çıkar, omurgasız çekirgeler çıkar, çoban suretinde kurt çıkar, kovboyların bindiği Mustang atları hatta İngiliz atları da çıkar ama sırtına semer vurdurmayan aslan çıkmaz.
Bakmayın birbirlerine “mücahit” deyip sizi kandırdıklarına…
Mücahit, İslâm'ın yeryüzüne hakim olması için canını ortaya koyanlara denir.
Laik demokratik parti liderlerinden olsa olsa “şövalye” olur.
Batı’nın “kırmızıçizgilerini” çizen “kırmızı kalem” olur.
Onlar Batı'nın bozuk nizamı yeryüzünde hâkim olması için savaşır.
Ama ikiyüzlüdürler...
Dillerinde “Zülfikar”, ellerinde ise “Excalibur” vardır.