İslâm’ın tatbik edeni, koruyucu kalkanı olmadığı için en temel esasları dahi korunamıyor… Bir hayat nizamı olduğu halde hükümleri uygulanamıyor. Kitaplarda, bayramlarda, özel günlerde, özel hayatlara hapsedilen İslâm, bir türlü saldırılardan, ihtilaflardan, iftiralardan, yasaklardan kurtulamıyor. Hakkı söylemesi gereken birçok kişi ise İslâm tartışılırken ölümden beter bir sessizlik ile suskunluğunu koruyor. İslâm’ın savunmaya ihtiyacı olmadığı halde savunmaya kalkanlar çok cılız ve aciz kalıyor. İslâm hakkında konuşanların çoğu ya cehaletini ya da ihanetini haykırıyor…
En büyük sorun İslâm’ın tartışmaya açılmasıdır. Son günlerde yapılan “güncelleme”, “reform”, “fıkıh” tartışmaları İslâm’ın tartışılması haline gelmiştir. En hassas konularda, en ihtiyatlı olunması gerekirken TV ekranlarında önüne gelenin hüküm verdiği, okulda, sokakta, kahvede İslâm’ın tartışıldığına şahitlik ediyoruz! İnsanların hükümlerini tartışma konusunda en korkak olanların Allah’ın hükümleri söz konusu olunca cesurlaştıklarına şahitlik ediyoruz. Bazıları fıkıh esaslarını tartışırken, bazıları tarihimizi, siyerimizi, usulümüzü, hadislerimizi ve hatta Kur’an’ı tartışıyorlar. Oryantalizmin etkisi ile İslâm’a saldıranlar zihinlerde yeni bir algının oluşması için çabalıyor. Maalesef bugün değil son 2 asırdır yapılan bu saldırıların neticeleri artık somut şekilde hissediliyor. Zamanın değişmesi ile hükümlerin değişebileceğine, İslâm’ın bugün uygulanamayacağına inanan insanların sayısı artıyor. Her geçen gün Müslümanların zihnindeki İslâm’a olan bağlılıkları ve bakış açısı değişiyor. Akademisyenlerin ifade ettiği şekli ile artık başörtülü ateistlerin sayısı artıyor, araştırma raporlarında deistlerin artık binlerle ifade edildiği söyleniyor. Anketlerden çıkan sonuçlarda Allah’ı, Kur’an’ı, Sünneti, ahireti, melekleri, şer’i hükümleri reddeden insanların sayısı yüzdelik ifadelerle temsil ediliyor. Açık açık İslâm’ın esasları her yerde tartışılıyor. Müfredatlarda ders olarak okutuluyor, öğretmenler, öğretim görevlilerinden artık oryantalizmi savunanlar bulunuyor.
İslâmi bir hayat isteyenlerin terör iftirası ile cezalandırıldığı ve tutuklandığı, hocalara soruşturmaların açıldığı, aleyhte kasıtlı algı operasyonlarının yapıldığı, bazılarının cezaevlerine atıldığı, cemaatlere baskıların arttığı, dernek ve vakıfların kapatıldığı, kayyum atandığı, toplumda cemaatler ile ilgili negatif algının oluşturulduğu bir zamanda tartışmaların ana konusu İslâm!
“14-15 asır önceki şekli ile İslâm uygulanabilir mi?”, “İslâm’ın güncellenmesi mümkün mü?”, “Reform İslâm’da var mı?”, “Fıkhın değiştirilmesi gerekiyor mu? Değişebilir mi?”, “Zaman değişmesi ile hükümler de değişir mi?” gibi başlıklar üzerinden tartışmalar devam ediyor! Bütün bunlara rağmen İslâm’ın esaslarını açık açık inkâr eden, İslâm’ı tahrif eden kişiler, güya cemaatler, hoca kılıklı insanlar, kendini aydın zannedenler hakkında yetkililer, iktidar sahipleri açıklama yapmıyor, soruşturma açılmıyor, cezalar verilmiyor! Neden Müslümanların gözüne baka baka İslâm’a saldıranlar hakkında bir şey yapılmıyor?
Bu sorulara kim cevap verecek? Neden Laik devlet askeri göreve çağırır gibi sürekli Diyanet’i ve ilahiyatları bu süreçte göreve çağırıyor? Şimdiye kadar bu kurumlar hangi İslâmi konularda toplumu aydınlatabildiler? Ümmetin hangi derdi ile dertlendiler? Laik, demokratik devletin resmî kurumları İslâm’ın esaslarının, bugün nasıl anlaşılması, uygulanması gerektiğine karar verebilir mi? Bu tartışmaların Suudi Arabistan’daki “yeni İslâm projesi” ile ilgisi var mı? “Ilımlı İslâm”, “Radikal İslâm” “Demokratik İslâm” şimdi hangi İslâm algısı oluşturulmak isteniyor? Neden bu tartışmalar gündeme getirildi?
Beşerî kanunlar güvenlik güçleri ile korunurken, anayasanın ilk üç maddesi tartışılamaz ve tartışılması dahi teklif edilemezken İslâm’ın tartışılması kabul edilemez. Unutmayın ki İslâm 90 yıllık değil 900 yıllık değil 1300 yıllık bir geçmişi ile insanlığı hidayet ve adalet ile mutlu etmiştir. İslâm ilk günkü gibi insanlığı değiştirmek için korunuyor ve insanlık da İslâm’a ilk günkü gibi muhtaç durumda.
İnsanların sorunlarını çözmesi gereken yöneticilerden bizim talebimiz, İslâm’ın esasları hakkında tartışma başlatmaları değil İslâm’ı bugünün tüm sorunlarını çözen hayat nizamı olarak uygulamalarıdır. Çünkü bugün yaşanan sorunların sebebi İslâm’ın fetvaları, içtihat kararları, uygulamaları değil bilakis İslâm’ın uygulanmamasıdır. Bu yüzden İslâm bütün hükümleri ile uygulanmalıdır; Çünkü iktidar sahiplerinin “Kur’an en doğru olan kaynaktır”, “Kur’an ne diyorsa doğrudur” ifadeleri bizim için yeterli değildir. O doğru kitaba göre neden hükmedilmiyor? Neden doğru kaynağın kanunlarının dışında hükümler konuluyor?
İslâm, dünya düzenini sağlamak için indirilen son kurtuluş reçetesidir. O bizim için tek çaredir. Bu düzen Râşidî Hilâfet ile uygulanmadan kurtuluş mümkün değildir.
Bugün, İslâm kardeşliğimizin önünde her yerde propagandası yapılan ümmet olmak değil milliyetçilik, ırkçılık, vatancılık ve bölgeciliktir.
Bugün, aileleri yıkan, çocukları anne ve babalarından ayıran İslâm içtimai nizamı değil Batı(l) medeni kanunun uygulanmasıdır.
Bugün, çocukların eğitim ve öğretimdeki başarısızlığı, düşmüş oldukları vahim tablonun sorumlusu, madde bağımlılığı, futbol düşkünlüğü, ahlaksızlık hastalığı, hedefsizliği İslâmi eğitim sisteminden değil laik eğitim sisteminin uygulanmasından dolayıdır.
Bugün, ekonomik krizlerin, işsizliğin, sömürünün, yoksulluğun, ücretler arasındaki farkın sebebi, İslâm ekonomisi değil kapitalizmdir.
Her gün suç oranlarının artması, cezaevlerinden sitelerin inşa edilmesi, aflara rağmen cezaevlerindeki doluluk oranın devam etmesi, milyonlarca dosyanın varlığı İslâm adaletinin tatbik edilmemesinden dolayıdır. Sosyal hayattaki bozulma, cinayetlerin, hızsızlıkların, hastalıkların artmasının nedeni İslâm’ın uygulanmamasıdır.
İslâmi bir hayatın olmaması insanların mutsuzluğunun en temel sebebidir. Bu yüzden insanlar hiçbir konuda mutlu değiller. İktidardan muhalefete, fakirden zengine, doğudan batıya her kesim yönetimden, eğitimden, ekonomiden, hukuktan, sosyal hayattan şikâyetçi durumda. Bu yüzden tekrar belirtmeliyiz ki yöneticilerden talebimiz; akademisyenleri, Diyanet’i göreve çağırmak değil ellerindeki imkânlar ile İslâm’ı tatbik etmeleri, kendileri ve tüm insanlığın huzuruna vesile olacak İslâmi hayatı başlatmalarıdır.
İslâm sadece doğru olduğu tasdik edilmesi gereken bir din değil aksine tasdik etmekle birlikte tatbik edilmek üzere gönderilmiş bir hayat nizamı, bir ideolojidir. İslâm zamana değil zaman İslâm’a uygun yaşanmalıdır. Maslahat, İslâm’ın emirlerinin olduğu yerdedir. Hükümler asla değişmez ancak içtihatlar değişebilir. İslâm 14-15 asır önce nasıl uygulandı ise bugün de uygulanabilir. İslâm sadece Müslümanlar için değil tüm insanlık için tek kurtuluş çaresidir. İslâm hayata hâkim kılınmadan, birey, aile, toplum ve devlette uygulanmadan huzur ve mutluluğun sağlanması mümkün değildir.
Tek tek değerlerimiz hakkında toplumsal algı değiştiriliyor. Artık birçok kişi bir şeyin hadis olduğunu kendi aklı ile sorguluyor. Hadisler, İslâm tarihi, siyer, usûl, fıkıh güya akıl ile sorgulanıyor. Öyle oldu ki Kur’an hakkında artık açıktan ifsat çalışmaları yapılıyor. Fazlurrahman misali Kur’an kıssalarının ve hükümlerinin tarihsel olduğu ve artık birçok hükmün uygulanamayacağına inanan insanlarla karşılaşıyoruz. Bir konuda artık ayet ve hadisin varlığı bir kesimi tatmin etmiyor. İnsanların ayet ve hadisler hakkında teslimiyetlerini belirleyen ölçü olarak aklı alıyor...
Tartışılan bir şey hakkında doğrular farklıdır. Bizim için tartışılmayacak tek şey İslâm olmalıyken farkında mıyız bilmiyorum ama her yerde ölçüsüz ve kuralsız İslâm tartışılıyor. İslâm’a olan bağlılığımızı, inancımızı, güvenimizi yavaş yavaş kaybediyoruz. Bu olursa artık kaybedecek bir şeyimiz kalmayacak! Kur’an, hadis, tefsir, fıkıh, usûl derslerimiz, sohbetlerimiz, çalışmalarımız bir işe yaramayacak. Bu yüzden İslâm’ın tartışılmasına asla razı olamayız. İslâm’ın kimseye uymak için indirilmediğini, insanların İslâm’a uyması gerektiğini her şeye rağmen anlatmak zorundayız. İslâm tüm zamanlar için indirilmiş hayat nizamıdır. Bugün yapılması gereken İslâm’ı 14 asır önceki haliyle bugünün sorunlarını çözecek şekilde uygulamaktır. Bunu yapmazsak yarın çok geç olabilir ve bunun vebali tüm Müslümanların üzerindedir.