“Hilafetin hicri olarak kaldırılış yıldönümü sebebi ile Endonezya’dan – Fas’a kadar birçok ülkede Hilafet ile ilgili panel, konferans, yürüyüş ve benzeri ameller yapıldı. Türkiye’de de Köklü değişim dergisi İstanbul, Ankara ve Bursa’da Hizbut Tahrir ve Hilafet konulu konferanslar gerçekleştirdi. Bu makalenin ana teması konferans ve sonrasında Hizbut Tahrir ve Hilafet fikri hakkında, Hilafetin kurulabilmesi hakkında, Hizbut Tahririn bu konudaki çalışması ve başarısı hakkında sorulan sorulara bir nebze de olsa cevap olacak inşAllah.
İslam Ümmeti Haçlı saldırıları ve Moğol istilası gibi çok ağır badireleri İslam’a sımsıkı sarılarak aşmıştı. İslam ümmetinin yaşadığı en ağır ve hakikaten en büyük badire kuşkusuz Osmanlı Hilafet Devleti’nin yıkılması olmuştur. Hilafetten sonra Müslümanların yaşadığı bütün coğrafya tek tek işgal edilmiş, arasına tel örgüler örülmüş, bu da yetmemiş mayınlar döşenmiştir. Bu somut, ayrılığın Ümmeti birbirinden kopartamayacağını gören sömürgeciler tüm bunların üstüne bir de zihinlere ve kalplere fitne tohumları ekmiş ve halen bu çalışmalarına devam etmektedirler. Bu şiddetli sarsıntı sonrasında 1948 yılında küfür devletleri ve işbirlikçileri Arap idarecilerle bir araya gelip Filistin aleyhine çevirdikleri entrika ve hilelerle İslam toprakları üzerine Yahudi varlığı “İsrail’i” kurdular. Bu iki büyük sarsıntı Müslümanların nefislerinde büyük tesirler bıraktı… Bu sarsıntılardan kurtulmak amacı ile İslami, hatta gayri İslami hareketler kuruldu. İşte bu kalkınma hareketlerin en önemlilerinden bir tanesi de Müçtehit, âlim, dava adamı Takıyuddin En Nebhani liderliğinde kurulan Hizbut Tahrir ve Onun davet ettiği Hilafet fikridir.
Şeyh Takıyuddin En Nebhani etüt, araştırma, tespitlerden sonra Kırk yaşına yaklaşırken, Ümmet’i kurtaracak Şeri ve ameli vizyon’u zihninde billurlaşmaya başlamıştı. Böylece fikrinde, metodunda ve gayesinde Şeriata sarılan, siyasi bir kitle oluşturmanın ve Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilâfet Devleti’ni kurmak üzere Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]’in izlediği hareket metodunun ve bu metodun merhalelerinden örnek alınması sonucuna ulaştı ve Hizbut Tahriri kurdu.
Hizbut Tahrir kurulduğu 1953 yılından bugüne 60 yıllık mücadelesinde birçok başarı elde etmiş ancak takdiri ilahi hedeflediği Hilafet kurulamamıştır. Buna rağmen sabırla yoluna devam eden Hizb, aşağıda maddeler halinde sıralayacağım başarıları elde etmiştir.
1.Hilafete Daveti ve Kamuoyu oluşturulması:
Hizbut Tahrir, yeryüzünde “Hilafet Devleti’nin Kurulması” fikrini ortaya atan ilk siyasi Hizb olarak Hilafete davet konusunda büyük bir çığır açmıştır. Hizbut Tahrir, Hilafetin Müslümanlar için ölüm-kalım meselesi olduğunu, kurulmasının farzların tacı olduğunu idrak etmiş, bunun için de yarım asırdan uzun bir zaman Hilafetin ikamesi için mücadelesine devam etmektedir. Bu yolda gençleri eziyetlere, işkencelere, hapislere ve bazı İslâmî beldelerde şehadete varan işkencelere maruz kalmıştır. Buna rağmen şeri hükümlere bağlanıp, yalnızca Allah’u Teâlâ’ya tevekkül edip sabrederek, Allah için hiçbir kınayıcının kınamasından korkmaksızın, hiçbir zalimin zulmüne aldırış etmeden Allah’ın izniyle hak üzerinde sadık ve muhlis bir şekilde sebat etmiştir. Böylece dünyanın elliden fazla ülkesinde çalışan yegâne küresel İslâmî parti haline gelen hizbin gençleri ve fikirleri yeryüzünün her tarafına yayılmış, sonuçta Hizb Hilâfet ile özdeş hale gelmiştir. Hilâfet denince Hizb, Hizb denince Hilâfet akla gelir olmuştur.
Hizb, Hilafet Devleti’ni ikame etmeye çalışan İslami partilerin doğmasına iten siyasi atmosferler oluşturmayı başarmıştır. Hizb daveti ile literatürlerinde Hilafetten hiç söz etmeyen pek çok İslami cemaat, çözüm olarak Hilafetin gerekli olduğunu kabul etmiş ve davetine Hilafeti de eklemiştir.
2.Hizbut Tahriri Ümmet Bağrına basmıştır:**
Hizb’in İslam’dan elde ettiği Fikirleri, Mefhumları, Görüşleri, İslam Ümmet’inin teveccühünü kazanmıştır. Hizb’in amellerinde bir araya gelen muazzam kalabalıklar, Hizb’in ne kadar geniş bir coğrafya yayıldığına, her ırktan, renkten, cinsten, yaştan, yaşam tarzından milletleri, aynı ortak Akîde, fikirler mefhumlar ve aynı ortak hedef doğrultusunda birleştirdiğine ve Hizb-ut Tahrire ümmetin teveccühüne örnek olarak gösterilebilir.
Hilâfetin yıkılış yıldönümünde Endonezya’daki 2007 yılında yaklaşık 100.000, 2013 yılında ise 120.000 Müslümanın katılımı ile tarihte eşi-benzeri görülmemiş muhteşem Hilâfet Konferansları ile yine Endonezya’da 10.000 âlimin katıldığı âlimler konferansı ile, Sudanda yapılan Uluslararası Ekonomi konferansı ile, Lübnan’da yapılan Uluslararası Medya Konferansı ile tüm dünyaya Ümmet’in Hilâfet arzusu hep bir ağızdan haykırılması da ümmetin Hizbe olan sevginin göstergesidir.
3. İslami olmayan Fikirleri İslam Ümmeti Reddetmektedir:
Bugün İslam ümmeti Kâfirlerin sarf ettiği onca yoğun uğraşa rağmen, bir alternatif olarak İslam’a yeniden dönmekte, Hilafetin ikamesini gerçekleşebilir bir hedef olarak görmektedir. İslam ümmeti Kâfirlerin ve yöneticilerin pazarladığı “Ilımlı İslam”, “Amerikan İslam’ı”, “Euro-İslam” gibi yeni tür uzlaşmacı İslam modellerin, milliyetçilik, vatancılık, bölgecilik, demokrasi, laiklik, cumhuriyet ve Batılı yaşam tarzı gibi fasit ve batıl fikirlerin İslam’la taban tabana zıt olduğunun farkına varmış durumdadır. Ayrıca bu fikirlere çağıran aydınların, sahte âlimlerin, önderlerin kimler olduğunu ve ihanetlerinin ne kadar büyük olduğunu ümmet hissetmeye başlamıştır. Artık bugün Ümmet’in geneli, İslam’ın sadece ruhi bir akideden, hükümlerden, ibadetlerden ve ahlaktan ibaret olmadığının farkına varmıştır. Bilakis İslâm’ın, kendisinden tüm işleri güden hayat hükümlerine ilişkin kapsamlı bir nizamın kaynaklandığı bir akide olduğunu idrak eder hale gelmiştir. Ümmet artık dinin hükümlerini araştırmakta, arı-duru İslam’dan başkasını alternatif olarak kabul etmemektedir. Bu da bize İslami olmayan fikirlerin artık ümmet tarafından hissedildiğini göstermektedir.
4. İslam Ümmeti Vahdeti Hilafeti İstemektedir:
İslam ümmetinin yeryüzünün neredeyse tamamında yaşadığı zulmün sebebinin ümmete parçalanmasından kaynaklandığını, vahdetin birlik içinde olmanın gerekliliği ümmet nezdinde açığa çıkmıştır. Bu konuda kafirlerin yapmış olduğu araştırma ve anketler dahi bu tespitimizi teyit etmektedir. 1 mayıs 2013 ABD merkezli PEW Araştırma Merkezi'nin 39 ülkede 38 bin kişi ile yüz yüze görüşerek gerçekleştirdiği ankete göre, Müslümanların çoğu hem kendi hayatlarında hem de ülkelerindeki toplumsal ve siyasal meselelerde İslam'ın referans olarak kabul edilmesini istemektedir. Araştırmanın yürütüldüğü Ortadoğu, Kuzey Afrika, Sahra altı Afrika, Güney Asya ve Güneydoğu Asya ülkelerinde ezici bir çoğunluk, şeriatın uygulanmasını istemektedir. Nijerya'da şeriat isteyenlerin oranı %71, Endonezya’da %72, Mısır'da %74, Filistin'de %89, Pakistan’da %84, Irak’ta %91, Malezya’da %86, Tayland’da %77 olarak tespit edilmiştir.
5. İslam Ümmeti siyasi bilinç kazanmış, Yöneticilerin gerçek yüzü anlaşılmıştır:
İslami hareketlerin liderleri İslam ile hükmetmeyen yöneticiler ile dostane ilişkiler kuruyor ve ümmet bu durumu yadırgamıyordu. Yine ümmet, tağuti sistemlerdeki yöneticileri lider, başkan ve kral olarak kabul ediyor ve onlardan yardım bekliyordu. Hizb-ut Tahrir, yöneticiler ve tağuti nizamlarla mücadele eden ender İslami hareket olarak bu konuda ümmete siyasi bakmayı öğretti. Yöneticilerin icraatlarını yakinen takip ederek onların Müslümanların maslahatlarını takipteki ihmalkârlıklarını, yanlışlarını, ihanetlerini deşifre etmesi Müslümanların uyanmasına ve basiretlerinin açılmasına vesile oldu. Yine Afganistan, Irak, Filistin, Suriye’de ümmetin yardım çığlılarına hiçbir yöneticinin icabet etmemesi, yöneticilerin Ümmet’ten ve dertlerinden ne kadar uzak olduğunu ve kendilerine hiçbir faydalarının bulunmadığını tekrar göstermiştir.
6. Kafir devletlerin siyasetlerine Darbe İndirmesi ve Kalplerine Korku Salması:
Sömürgeci Kâfirler, Hizb-ut Tahrir’in Hilafeti kurmak için yürüttüğü bu fikrî ve siyasi çalışmanın önemini ve kendilerine yönelik tehlikesini, İslâmî Ümmet’in evlatlarından çok önce fark etmiştir. Bunun için öncü şiarlarından biri olan düşünce özgürlüğünü çiğnemek pahasına, sözde demokratikleşmenin numuneleri sayılan ülkelerde Hizb’i yasaklamışlar ya da yasaklama yönünde çalışmalar başlatmışlardır. Küfrün mızrak başları Bush, Obama, Blair, Putin, Cheny, Rumsfield ve zebanilerinin, tüm Müslümanlar için İspanya’dan Endonezya’ya kadar yayılacak tek bir devlet olarak Hilafetin kurulabileceğine yönelik uyarılar içeren açıklamaları, tüm dünyada geniş bir yankı bulmuştur. Bütün bunlara rağmen Ümmet’in Kâfir Batı’ya bakışı, öfke ve nefret dolu bir bakışa dönüşmüş durumdadır. Irak, Afganistan ve diğer beldelerde işledikleri onlarca katlanılmaz zulümler ve cürümler, Ümmet nezdinde keskin bir intikam duygusu meydana getirmiştir.
7. Hilafet Devleti’nin Şekline İlişkin Kusursuz Bir Tasavvurun Belirlenmesi:
Hizb, Hilafet Devleti’nin şekli hakkında kitap ve sünnetten istinbat edilmiş pratik bir tasavvur ortaya koyarak, İslami yönetimin nasıl olması gerektiğini ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır. Hilafet, on üç cihazda ortaya çıkan bir icra/infaz organıdır ki onlar şunlardır; Halife, Tefviz Muavini, Tenfiz Muavini, Valiler, Ordu, İç Güvenlik Dairesi, Sanayi Dairesi, Hariciye Dairesi, Beytül Mal, Yargı Cihazı, Medya Dairesi, Tebaanın Maslahatlarına İlişkin İdari Cihaz ve Ümmet Meclisi’dir.
8. Her An Uygulanmaya Hazır Bir Anayasa Taslağının Belirlenmesi:
Hizb, kurulduğu ilk yıllarda yönetimi devraldığı an uygulamaya hazır 190 maddeden oluşan bir anayasa taslağı hazırlamıştır. Bu anayasanın maddeleri kitap, sünnet ve bunların irşat ettiği sahabe icmasından ve kıyastan istinbat edilmiş pratik bir anayasa taslağıdır. Hizb, İslam’ı tatbik etmek istediğini iddia eden İslami âlemdeki her lidere heyetler göndererek tamamı Allah Subhanehu Ve Teala’nın şeriatından alınmış olan bu Anayasa’yı benimsemeye davet etmesi davet konusundaki hizbin ne kadar kararlı olduğunun göstergesidir.
Tüm bunların sonucunda tereddütsüz bir şekilde Hizbin -ümmetin kalkınma projesi- olan Hilafet Projesi’nin ilerlediğini, kâfirlerin projesinin ise gerilediğini ve hüsrana uğradığını söyleyebiliriz. İşte bugün Hizb, artık Allah’ın fadlı ve inayeti ile Hilafetin kapısını çalmaktadır. Arkasındaki Ümmet de bakışlarını her an o kapının açılmasına çevirmiş durumdadır. Hiç şüphesiz bizler, İnşâAllah bunun kesinlikle çok yakın olduğunu görüyoruz ve gözlerimiz ile de göreceğiz bi-İznillah. Zîra bizler, Rabbimizin vaadini kesinlikle tasdik ediyoruz ve sürekli bu vaat ile müjdeliyoruz. İşte bunlar, gerçekten Nusretin müjdeleyicisi ve mukaddimesidir.