23 Haziran 2022 tarihinde Sözcü Gazetesi yazarlarından Ruhat Mengi’ye verdiği röportajda “Hilâfet kurumu zaten 20. Yüzyılla birlikte işlevini yitirmiş bir kurum olduğu için kaldırılması Cumhuriyetin iç ve dış politikasını önemli bir şekilde etkilemedi. Bundan sonra saltanat da gelmez, Hilâfet de gelmez! Bunu herkes aklından çıkarsın!” diyen Tarihçi İlber Ortaylı’nın bu cümlesinde kullandığı “Hilâfet de gelmez!” sözü, Allah ve Rasulü tarafından yalanlanmıştır.
Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur:
[وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْاَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۖ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ د۪ينَهُمُ الَّذِي ارْتَضٰى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ اَمْناًۜ يَعْبُدُونَن۪ي لَا يُشْرِكُونَ ب۪ي شَيْـٔاًۜ وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ] ”Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar Bana kulluk eder ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur Suresi 55]
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
[تَكُونُ النُّبُوَّةُ فِيكُمْ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا عَاضًّا فَيَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ الله ُأَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا جَبْرِيّاً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ ُثمَّ سَكَتَ] “‘Allah’ın olmasını dilediği sürece aranızda Nübüvvet olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra nübüvvet minhâcı üzere [Râşidî] Hilâfet olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği sürece olacak, sonra Allah onu kaldırmayı dilediğinde kaldıracaktır. Sonra ısırıcı meliklik olacaktır. Böylece Allah olmasını dilediği sürece olacak, sonra onu kaldırmayı dilediğinde kaldıracaktır. Sonra zorba diktatörlük olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği sürece olacak, sonra onu kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra da nübüvvet minhâcı üzere [Râşidî] Hilâfet olacaktır.’ Sonra sükût etti.”
Bugün İslâm ümmetinin yaşadığı Endonazya’dan Fas’a kadar olan bütün ülkelerden yükselen yeniden Râşidî Hilâfet taleplerini görmezden gelen, inançsızlık ve siyasi körlük bataklığına saplanmış İlber Ortaylı’nın “Hilâfet bir daha geri gelmez!” sözü, mezarlıktan geçerken ıslık çalarak korkusunu bastırmak isteyen kişinin durumuna benzemektedir.
Sömürgeci kâfir Batı tarafından Osmanlı’nın parçalanması ve sonrasında İslâm ümmetinin siyasi birliğini sağlayan Hilâfet’in kaldırılmasıyla birlikte Hilâfet’in bir daha geri dönmemesini sağlamak adına birçok adımlar atılmıştır.
Bu adımların en başında; İslâm topraklarında sömürgeci kâfir Batı ile kendi halklarına karşı işbirliği yapan zalim, zorba diktatörlük rejimleri tesis edilmiştir. Bu rejimler vasıtasıyla Müslümanlar büyük baskılarla, zorla Batılılaştırılmaya ve İslâm’dan uzaklaştırılmaya çalışılmış, bir devlet-halk çatışması üretilmiş, Batılılaşmayan ve İslâm’dan uzaklaşmayan Müslümanlar ötekileştirilerek büyük zulümlere maruz bırakılmıştır. Sömürgeci kâfir Batı’nın güdümündeki bu rejimler, kendi halklarının kalkınmasının önüne geçmiş ve onları geri kalmışlığa mahkum ederek İslâm’a ve Hilâfet’e geri dönmelerini engellemeye çalışmıştır.
Bütün bu baskılara rağmen Müslümanlar İslâm’dan ve Hilâfet’ten vazgeçmemişlerdir. Büyük fedakârlıklarla yaşadıkları her ülkede İslâmi hayatı yeniden başlatmak ve Hilâfet’i tesis etmek için seslerini yükseltmektedirler.
Küresel çapta Endonazya’dan Fas’a kadar Râşidî Hilâfet’i yeniden tesis etmek için faaliyet gösteren Hizb-ut Tahrir, günümüzde bu işbirlikçi rejimler tarafından büyük bir tehlike ve tehdit olarak görülmektedir. Bu nedenle faaliyetleri yasaklanarak “yasadışı” ilan edilmekte, mensuplarına ağır cezalar verilmektedir.
Şayet Hilâfet işlevselliğini yitirmişse ve bir daha geri gelmeyecekse neden bu rejimler, Hilâfet’i kendi rejimleri için büyük bir tehdit ve tehlike olarak görüyorlar ve neden, Hilâfet taleplerini yasaklayarak bunu talep edenlere ağır cezalar veriyorlar?
Neden, Ruhat Mengi gibi gazeteciler Hilâfet konusunda röportajlar yapıyorlar?
Neden, kendi rejimlerine destek olan İlber Ortaylı gibi akademisyenler aracılığı ile “Hilâfet bir daha gelmez” algısını oluşturmaya çalışıyorlar?
Çünkü “Hilâfet bir daha geri gelmez!” sözünün sadece bir manipülasyon, bir algı operasyonu olduğunu ve gerçeği yansıtmadığını; Hilâfet’i bu ümmetin kalbinden söküp atamayacaklarını biliyorlar. Bu nedenle Hilâfet’i büyük tehdit olarak görmeye, yasaklamaya ve cezalandırmaya devam edeceklerdir.
Amerikalı analist Karl Wick, Washington Post gazetesinin 14.01.2006 tarihli yazısında; “Müslümanlar, Halife’ye, saygı göstermede dikkate alınması gereken bir şahıs olarak baktıkları gibi İslâm’ın kalbini oluşturan Halifeyi ‘ümmetten’ bir parça saymaktadırlar.” diyor ve “Dünya üzerindeki birçok ülkede faaliyet gösteren Hizb-ut Tahrir’in, eskiden olduğu gibi Hilâfet’i yeniden tesis etmek hedefinde olduğunu” yazısına ekliyor.
Küresel araştırma şirketi Gallup, 2006’da Mısır, Fas, Pakistan ve Endonezya’da yaptığı bir araştırmada Müslümanların üçte ikisinin “tüm İslâm ülkelerini birleştirecek bir Hilâfet” sistemini desteklediği sonucunu elde ettiğini açıklıyor.
İlber Ortaylı’nın “Hilâfet geri gelmez” sözüne karşılık olarak sömürgeci kâfir Batılı devletlerin başkanlarının sözlerine de yer verelim.
•Beyaz Saray haber sitesi 20.10.2006 tarihinde George Bush’un şu sözünü yayınladı: “Bu radikaller, hakem devlet olarak Hilâfet’i kurmak ve ideolojilerini Endonezya’dan İspanya’ya kadar yaymak istiyorlar.”
•Amerika Savunma Bakanı Donald Rumsfeld ise veda töreninde şöyle demiştir: “Onlar ılımlı İslâmi yönetimleri ortadan kaldırmak ve Hilâfet’i kurmak istiyorlar.”
•Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, 24.08.2007 tarihinde şöyle demiştir: “Kuşdili ile konuşmaya gerek yok. Çünkü bu karşılaşma; iddialarına göre; moderniteyi ve çeşitliliğin hiçbirini kabul etmeyen, açıklığın her şeklini reddeden, Endonezya’dan Nijerya’ya kadar Hilâfet’i kurma rüyalarına sahip olan ‘radikallerin’ istediği bir karşılaşmadır… İslâm ile Batı’nın karşı karşıya gelme potansiyeli küçümsenmemelidir.”
•İngiltere’nin eski Başbakanı Tony Blair 16.07.2005 tarihinde İşçi Partisi’nin yıllık kongresi önünde yaptığı konuşmada şöyle diyordu: “Biz, ‘İsrail’ devletini yok etmek, Batı’yı İslâm dünyasından çıkarmak ve bütün İslâm ümmeti için Hilâfet’in kurulması yoluyla İslâm dünyasında şeriatın hâkim olacağı tek İslâm devletini kurmaya çalışan bir hareketle karşı karşıyayız.”
•Ayrıca Harward Üniversitesi’nin meşhur hukuk profesörü Noah Feldman 2007 yılında yayınlanan “İslâm Devleti’nin Yıkılışı ve Yükselişi” isimli kitabında şöyle yazmaktadır: “Daha önce çökmüş olmasına rağmen bu asırda İslâm şeriatının bir kere daha halk nezdinde yükselmesi İslâm Hilâfeti’nin başarılı olmasını mümkün kılacaktır”
•Noah Feldman, “İmparatorluklar ve Yönetim Üslupları” isimli kitabında; “Fas’tan Endonezya’ya kadar olan bir coğrafyada kuvvetli bir gelişmenin kendini gösterdiğini yani özellikle Mısır ve Pakistan gibi büyük nüfusa sahip olan devletlerde İslâm halklarının şeriatın dönmesini istediklerini belirtmekte ve şu soruyu sormaktadır. “Atalarının geçmiş asırda bıraktıkları ve geçmişin derinliklerinden kalan bir iz olarak vasıflandırdıkları şeriatın dönmesini insanlar şu anda niçin istiyorlar ve onun cazibesine kapılıyorlar?” Feldman bu soruyu şöyle cevaplıyor: “Batı dâhil olmak üzere şu andaki yöneticilerin halkları önünde başarısız olmaları ve İslâm halklarının bugün adaleti aramaları bunun nedenlerindendir.”
Bu açıklamalardan, sömürgeci kâfir Batılı devletler için Müslümanların Hilâfet’e geri dönme taleplerinin yakın bir tehdit ve tehlike olarak görüldüğü anlaşılmaktadır.
Nitekim Büyük Ortadoğu Projesi ile Amerika’nın Müslümanların yaşadığı devletleri bölüp parçalayarak çok sayıda, daha küçük ve zayıf devleti ortaya çıkarmak amacında olduğu bilinmektedir. Bugün Yemen, Irak, Suriye, Libya ve Sudan’da bu bölünüp parçalanma fiilen gerçekleşmiştir.
Amerika, bu bölüp parçalama, küçültme ve zayıflatma ile Müslümanların arasındaki sorunları, çatışma konularını, krizleri ve savaşları çoğaltmayı ve Müslümanların Hilâfet çatısı altında yeniden birleşerek büyük bir güce ulaşmalarını, Batı’nın dünyadaki üstünlük ve egemenliğini sona erdirecek gerçek bir tehdit ve rakip olmasını engellemeye çalışmaktadır.
Bu durum bize, Batılıların Müslümanların yeniden Hilâfet’e geri dönme taleplerini ne kadar ciddiye aldıklarını ve engellemek için nasıl çalıştıklarını göstermektedir.
Sömürgeci kâfir Batı’nın bozuk düzeni kapitalizm can çekişmektedir ve artık sonu gelmiştir.
İslâm ümmetinin yaşadığı ülkelerde ve insanlığın diğer kalan kısmında sömürgeci Batılılar ve sömürgecilere uşaklık eden devletler tarafından tatbik edilen bozuk kapitalist düzen ürettiği sorunlarla, krizlerle ve çözümsüzlüklerle insanlık nezdinde büyük bir güven kaybına uğramıştır.
Dünya halkları, sömürgeci kapitalist düzenden ve hâlâ bu düzeni kendilerine tatbik etmede ısrar eden rejimlerden, bu rejimlerin yöneticilerinden nefret etmektedirler. Ümitlerini kaybetmişlerdir ve bir kurtarıcı aramaktadırlar.
İşte bu kurtarıcı, Allah ve Rasulü’nün vaadi olan İslâm ve Hilâfet’tir! Bozuk kapitalist düzene karşı yegane seçenek ve gerçek bir çözüm olarak İslâm ümmetinin ve insanlığın hemen önünde durmaktadır.
[وَعْدَ اللّٰهِؕ لَا يُخْلِفُ اللّٰهُ وَعْدَهُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ] “Bu, Allah’ın vaadidir; Allah vaadinden dönmez, fakat insanların çoğu bilmezler.” [Rum Suresi 6]
Allah ve Rasulü’nün vaadine, İslâm ümmetinden yükselen Hilâfet taleplerine ve sömürgeci kâfirlerin Hilâfet’in kuruluşunu engellemek için harcadıkları çabalara rağmen eğer İlber Ortaylı gibi akademisyenler, “Hilâfet bir daha gelmez’” diyorlarsa ya inançsızlıklarından ve siyasi körlüklerinden dolayıdır ya da yıkılmaya yüz tutmuş bozuk kapitalist düzene destek olmak amacıyla gerçek dışı bir algı üretmek istemelerinden dolayıdır.
[اَوْ كَصَيِّبٍ مِنَ السَّمَٓاءِ فٖيهِ ظُلُمَاتٌ وَرَعْدٌ وَبَرْقٌۚ يَجْعَلُونَ اَصَابِعَهُمْ فٖٓي اٰذَانِهِمْ مِنَ الصَّوَاعِقِ حَذَرَ الْمَوْتِؕ وَاللّٰهُ مُحٖيطٌ بِالْكَافِرٖينَ] “Yahut onların durumu, gökten yoğun karanlıklar içinde gök gürültüsü ve şimşekle sağanak hâlinde boşanan yağmura tutulmuş kimselerin durumu gibidir. Ölüm korkusuyla, yıldırım seslerinden parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Oysa Allah, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır.” [Bakara Suresi 19]