Geçtiğimiz asrın başlarından beri Müslümanların başlarındaki tüm yöneticiler ve onların medya organları Müslümanların samimi duygularının önüne geçmek için ittifak kurdular. Bu duygu ve azimleri doğru yoldan saptırmak için plan ve projeler hazırladılar. Bu ittifak bugün ise Suriye’de yaşanan gelişmelere karşı kullanılmaktadır. Suriye’de iki yıldır bir halk katlediliyor ama Müslümanların başlarındaki yöneticiler ve medya, Batı’nın gözlüğü ile olayları okuyor ve işine geldiği gibi yaşananları kamuoyuna sunuyor. Batı, bu yöneticilerin ve medya organlarının gözlerini kör etmiş, adeta onları büyülemiş bir vaziyette. Son gelinen aşamada habercilik yapanlar, sadece şehid’leri saymakla meşgul. Bugün Suriye meselesine bakışta Müslümanların farklı düşünmesinin eğer bir sebebi varsa, o da AKP hükümetidir. AKP, dış siyasetinde tamamen ABD endeksli hareket ettiği için ABD ile girdiği o kirli ilişkiler (reform ve diyalog yaklaşımı, operasyonel mekanizma, SUK, SMDK, Dörtlü Mekanizma) neticesinde Suriye’de katledilen canlara karşı ortak bir tepkinin çıkmasını dahi engellemiştir. AKP, ABD ile birlikte Suriye kıyamı başladığı günden bugüne, “devrimi Müslümanların elinden nasıl çalarız”, “Suriye’de demokratik yumuşak bir geçiş nasıl yaparız”, “kıyamın yönünü nasıl değiştiririz” bunun hesabı içerisine girmiştir. Suriye’deki Kahramanların Cihad ve Şahadet şarkıları söylemeleri, attıkları sloganlardan Cuma’lara verdikleri isimlere kadar gözetleyip bunları nasıl durdururuz, bunun hesap ve kitabını yapmaktadırlar. Bunun için Allah Subhanehu Ve Teâlâ’dan daha fazla Kâfir Batı’yı razı etmek için çalışan SMDK’ya destek vererek, Patriot rampalarını sınıra konuşlandırarak Esed sonrasına yönelik kendilerine verilen repliği dillendirmeye, rolü oynamaya devam etmektedirler. Suriye’deki Kahramanların şehitlik özlemiyle yanıp tutuşan yüreklerini fark eden Batı ve avaneleri, anne karnındaki çocukları dahi öldüren zalim Esed’i durdurmak için harekete geçmezken, şimdi bir anda hareketlenmeye, toplantı üstüne toplantı yapmaya başladılar. Asıl amaçları ise ayaklananları gerçek kurtuluştan uzaklaştırmaya çalışmak.
Suriye ile ilgili son gelişmeleri anlamak için son yaşananlara şöyle bir göz atalım. İngiliz Independent Gazetesi, İngiltere’nin de dâhil olduğu uluslararası bir koalisyonun, Suriyeli silahlı muhaliflere askeri eğitim ve hava ile deniz gücü desteği sunmak için bir plan geliştirdiğini yazdı. İngiltere’nin üst düzey askeri yetkilisi General Sir David Richards’ın, birkaç hafta önce Londra’da, aralarında Türkiye, Fransa, Ürdün, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerden komutanların katıldığı gizli bir toplantı düzenlediğini belirtti.
Suriye’de radikal eğilimli grupların giderek daha da güçlendiği ve bunun ılımlı grupları geride bıraktığının belirtildiği haberde ayrıca, Suriye’nin savaş sonrası yapılanmasında etkili olabilmek için uluslararası güçlerin ılımlı ve Laik grupları destekleyeceği belirtildi.
Uluslararası koalisyonun planladığı hava ve deniz desteğinin, Suriye’ye müdahale edildiği suçlamasına da yol açabileceğinin kaydedildiği haberde, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın bir an önce gitmesi için uluslararası alanda daha koordineli bir çalışma yürütülmesinin istendiği bildirildi.
Yukarıdaki haber ile yaşananlara şöyle bir bakarsak haberin doğru olduğunu görebiliriz. ABD yeni Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK)’nu resmen tanıdı. Aynı şekilde Avrupa da tamamen tanıdı. Fas’taki Suriye’nin dostları (aslında düşman) toplantısının ardından da geçici hükümetin kurulacağı kararlaştırıldı. Suriye halkı nezdinde meşruiyet sağlayamayan SUK ve SMDK geleceklerini garanti altına almak için Uluslararası güçleri Suriye’ye çağırmaktadır. Nitekim 01.12.2012 Cumartesi günü, Suriye Ulusal Koalisyonu Sözcüsü Velid el-Bunnî, Kahire’de Koalisyon toplantısı sonunda düzenlediği basın konferansında şöyle bir açıklamada bulunmuştur: “Şayet Esad, öncelikle otoriteden vazgeçerse muhalefet, bu tür bir gücün konuşlanmasını kabul edecektir.” Suriye Ulusal Koalisyonu’nun Suriye’de Uluslararası Güçlerin konuşlanmasını kabul etmesi, Suriye halkına yönelik en büyük ihanettir. Nitekim bununla birlikte ABD ve Fransız savaş gemileri Suriye yakınlarına kadar geldiği haberleri ajanslara yansımaktadır. Suriye Koalisyonu’nun bu kararından sonra eğer hâlâ bu koalisyona Müslümanlar sahip çıkarsa, bilerek ya da bilmeyerek Suriye’de akacak kana elleri bulaşacak ve İrancıların “NATO’cu” ifadesi doğrulanmış olacaktır. Aylarca Suriye için birçok formül denendi ancak bula bula ABD ve Suriye Koalisyonu’nun, Afganistan formülünde anlaştıkları görülmektedir. ABD aylardır vahşi Beşşar Esed’e karşı mücadele eden Nusret Cephesi’ni ise diğer ayaklananlardan ayırarak terörist ilan etti. Suriye’deki diğer direniş gruplarının hepsi ise Nusret Cephesi’ne sahip çıktı. ABD, Beşşar Esed’e ise “kırmızıçizgimiz kimyasal silahların kullanılması” diyor. Yani “kimyasal silah hariç öldürmeye devam edebilirsin, kimyasal silahı ise biz istediğimizde kullan ki biz de müdahil olalım” demek istiyor. Fas’ta düzenlenen Suriye Halkı’nın Dostları Grubu toplantısında konuşan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, **“İlk adım, Ulusal Koalisyon’un Suriye halkının meşru temsilcisi olarak tanınması olmalı.” şeklindeki açıklama ile Suriye dostlarının neden toplandığını da ortaya koymuş oldu. Davutoğlu; Esad rejiminin “teröristleri ve aşırı uçları silahlandırdığını” ülkedeki çatışma uzadıkça radikal ve terörist örgütlerin daha fazla zemin bulacağını ifade etti. Davutoğlu bu ifadeleri ile Filistin’de döktüğü gözyaşlarının tamamen yalan olduğunu bir kez daha kanıtlamış oldu. Hilafet talep edenleri “terörist” ilan edecek kadar gözü dönen, Beşşar ve Obama’nın ağzıyla konuşan Davutoğlu, “bunlardan ne farkınız var dedirttirdi”.
Gerek fert olsun gerekse Cemaat ve Partiler olarak yaşanan bu gelişmelere karşı neler yapmalıyız?
Öncelikle bugün Müslüman halkların dışında Suriye’ye hiçbir devlet yardım göndermiyor. Suriye’ye aynî ve nakdî yardımlarımızı, zafer kazanana kadar devam ettirelim. Halklardan giden bu destekler ile kardeşlerimiz kendilerini yalnız hissetmesin, bu yardımlarla bir nefes alsınlar.
Suriye’deki kardeşlerimiz gibi bizler de BM’nin hangi isimle olursa olsun Suriye’ye karşı girişeceği her türlü müdahalesinin karşısına dikilmemiz gerekir.
AKP Hükümeti ve onun Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun, Suriye halkının aleyhine alacağı her türlü karara karşı olduğumuzu, aksine Suriye halkının yanında olduğumuzu gösterelim.
ABD’nin terör listesine aldığı Nusret Cephesine olan desteğimizi bizler de Suriye halkı gibi gösterip Suriye’yi radikaller ve ılımlılar diye bölmelerini engelleyelim.
Simaları değişmiş olsa da SUK ve SMDK’nın birbirinin devamı ve Batı’nın Suriye’deki devrimi çalmaya yönelik girişimi olduğu hakikatini yayalım.
Suriye’de âlemlerin Rabbini razı edecek köklü çözüme -ki o Nübüvvet Metodu üzere Raşidî Hilafet’tir- alternatif olarak sunulacak hiçbir şeyi kabul etmeyelim. Nitekim Suriye sokakları bugün Hilafet sloganları ile inlemektedir. Direniş grupları, “Hilafet devleti, Sulta’nın ümmete ait olduğu, bir tek Halifeye biat edilmesi gerektiği” gibi konularda zaten anlaşmışlardır.
Müslümanlar olarak her zaman yakalanmayacak olan bu fırsatı iyi değerlendirip yardım ve zaferi yalnız Allah Subhanehu ve Teâlâ’dan bekleyerek Batı ve işbirlikçilerin oyunlarını bozalım bu da onlara yürek acısı olsun.