Değişim arzusu ile çıkmışlardı yola… Çünkü değişmesini istedikleri tağuti bir düzen, kokuşmuş bir yaşam ve ifsad edilmiş fikirlerle yozlaşmaya yüz tutmuş beyinler vardı etraflarında, coğrafyalarında… Değişsin istiyorlardı tüm bunlar. Her şeyin en doğrusu ve en güzeli olan İslam ile ve bir daha değiştirilmemek üzere… Zira insana ve bilhassa Müslümana yakışan da buydu! Kötüyü iyi, çirkini güzel, haramı helal ve batılı hak ile devirmek, değiştirmek!
Ayrıca değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu ve değişimin kaçınılmaz olduğunu da biliyorlardı. Birde değiştirmek istediklerinin zalimler, yerine getirmek istediklerinin de İslam ile hükmedecek Raşid Halifeler olduğunu da! İşte bu bilinçle, zor ama bir o kadarda ulvi olan bu yolda yürümek hatta koşmak istiyorlardı.
Koşmak istediler, çünkü bu bozuk düzenden adeta kaçmak istiyorlardı.
Koşmak istediler, çünkü kokuşmuş olan bu yaşam tarzına artık dayanacak takatleri kalmamıştı.
Koşmak istediler, çünkü yozlaşmış olan ikiyüzlü, hain ve zalim yöneticilerden hızlıca uzaklaşmak istediler.
Koşmak istediler, çünkü İslami bir hayatı yeniden yaşamak ve bir an önce ona kavuşmak istiyorlardı.
Körpe bedenlerin barışçıl gösterilerine dahi tahammül edemeyen zalimlerin, katliam üzerine katliam yapmaya başladıklarını görünce, daha hızlı koşmaları gerektiğine de inandılar.
İşte bu ahval üzerinde hiç durmadan, yorulmadan ve usanmadan koşuyor kardeşlerimiz, dört yıldır… Kimi zaman cennete, kimi zaman da zafere… Ve bu duygularla giriyoruz, Suriye kıyamının dördüncü yıl dönümüne… Yaşları küçük ama yürekleri büyük olan Hamza el Kâtiplerin duvarlara “ıskat el nizam” yazmaya başladıkları dördüncü sene-i devriyeye…
Sırat-i müstakim üzere koşmak isteyenler için böyle bir düzlüktür Suriye… Finale giden yoldaki son düzlük inşaAllah…
Şehit kanlarının suladığı ve sulandıkça daha bereketli mahsuller veren, verimli bir toprak olan Suriye…
Uzun zamandır görmediğimiz destansı bir mücadelenin verildiği belde olan Suriye…
İnsan hakları savunucusu kesilen sahtekâr Batı’nın, görmezden geldiği yer olan Suriye…
Müslümanların hain yöneticilerinin durmadan gürledikleri halde bir damla bile yağmayarak, bu verimli toprakları kavurucu sıcaklara, katliamlara ve ölümlere terk ettikleri ülke olan Suriye…
Müslümanların gözünde bir nebze de olsa değerli olan İran’ın maskesinin düştüğü ve mezhepçi çirkin yüzünün görüldüğü diyar olan Suriye…
İslam düşmanlarının ekmeğine yağ sürercesine, muhlis mücahitleri terörist olarak gösterme çabalarına malzeme olan ve cihad hukukundan nasibini almamışların dezenformasyonuna maruz kalan Suriye…
Yaşanan tüm katliamlardan sonra bugün adamlığımızdan hicap duymaya başlamamıza sebep olan Suriye…
“Komşucu açken tok yatan bizden değildir” düsturuna binaen, komşuları katledilirken dahi harekete geçmeyenler için büyük bir vebal olan Suriye…
İşte bu şanlı kıyamın dördüncü sene-i devriyesine girerken, fitneye, ihanetlere ve sömürgecilerin sinsi planlarına karşı daha uyanık olmamız gerekmektedir. Çünkü biz Allah’ın nuru ile bakarız, İslami zaviyeden, basiret ile… İşte bunun için korkar zalimler, müminin ferasetinden! Rabbinin hududundan baktığı, olaylara pragmatik yaklaşmadığı ve hiçbir zalime hoş görünmeye çalışmadıkları için… Yeryüzünde korkulmaya layık olarak Allah’tan başkasını tanımadıkları için…
Velhasıl; dört senedir zalim Beşşar’a, ondan daha da zalim olan şebbihalarına, Suriyeli Müslümanları kuşatarak kıyamlarını çalmaya çalışan koalisyonlara, sizin gibi dost varken düşmana ne hacet dedirten “Suriye’nin Dostları Platformuna”, Amerika’nın havuç siyaseti olan Türkiye, Katar, Suudi yöneticilerine, yine Amerika’nın sopa siyaseti olan İran ve Lübnan’daki partisinin eli kanlı liderlerine rağmen hala umudunu koruyan bir Suriye olduğunu unutmayalım! Tüm bu şer ittifakına rağmen, hala boyun eğmeyen Suriyeli kardeşlerimize haklarını teslim edelim. Yalnız Allah için mücadele edenlerin, küresel güçlerin oyunlarını ve tuzaklarını nasıl da alt üst ettiklerini görelim. Vakti gelmiş bir fikrin, inanmış olan sahih bir kitlenin karşısında, kimsenin duramayacağına şahitlik edelim.
Ey! Tüm bu zalimlere, ihanetlere, kuşatmalara ve küresel güçlere rağmen halen daha boyun eğmeyerek direnen Suriye, takdire şayan Suriye, övgüye mazhar olan Suriye… Dualarımızın başına koyduğumuz, gözümüzü diktiğimiz ve kulağımızı verdiğimiz Suriye… İslam darı’nın kalbi ve merkezinin bir parçası olan Suriye… Rabbimizin şu kavline layık olan Suriye…
“Biz ise diliyorduk ki yeryüzündeki o Mustazaflar lütufta bulunalım, onları liderler yapalım ve onları (o topraklara) varisler kılalım.”
Yeryüzünün lideri olmaya layık olan yiğitleri içinde barındıran Şam ehli; Allah yar ve yardımcınız olsun…