Cemaate Dönük Operasyonlar Ne Anlama Geliyor?
25 Temmuz 2014

Cemaate Dönük Operasyonlar Ne Anlama Geliyor?

Emniyetin içindeki paralel yapı iddialarına yönelik 22 ilde yapılan operasyonlarda, aralarında üst düzey emniyet mensuplarının da olduğu birçok polis memuru gözaltına alındı. Gözaltına alınma sebeplerinin başında casusluk ve dinleme iddiaları gelmektedir. Peki; bizler paralel yapıya karşı yapılan bu operasyonu nasıl okumalıyız? Bu soruya cevap vermeden önce bu operasyon öncesi gündemde olan bir takım olaylara genel bir şekilde göz atmak istiyorum.

Aslında Başbakan Erdoğan bu operasyonun sinyallerini uzun süreden beri vermektedir. Bu yapı tarafından yolsuzluk iddiaları üzerinden hükümete karşı yapılan sözde 17 ve 25 Aralık darbe girişimlerinin hemen akabinde, Erdoğan’ın bunun rövanşını alacağı her ortamda dile getiriliyordu. Bunda çok garipsenecek bir durum yok. Fakat garip olan operasyonun zamanlamasıdır. Belki de birçokları Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce böyle bir operasyonu beklemiyordu. Yada en azından bayramdan önce..

Peki; niçin operasyon erkene alındı? Bunu tetikleyen faktörler nelerdir? Biz cemaatle Erdoğan arasında ki bu çatışmanın galibi veya kaybedeni kimdir? Sorusuna cevap aramayacağız. Çünkü bu tür kirli ilişkilerin sonucunda yaşanan çatışmalarda, tarafların her ikisi de eninde sonunda kaybetmeye mahkûmdur. Belki bir taraf bugün güçlü görünse de sünnetullah gereği ileride kaybetmeye mahkûmdur. Daha düne kadar cemaat büyük bir mağrur edasıyla iktidarın neredeyse ortağı gibi hareket ederken şu an içine düştükleri zavallı durumdan kurtulmak için canhıraş bir şekilde mücadele ettiklerine şahit olmaktayız. Yine bununla birlikte anlaşılan hükümet bu konudaki hazırlıklarını çok önceden yapmış ve ani olarak bu operasyonu gerçekleştirmiştir. Ben bunlardan daha ziyade, operasyon hakkında bir takım ihtimaller üzerinde durmak istiyorum. Öncelikle Erdoğan’ın cemaat üzerinden kavgayı devam ettirmesi ve bunun üzerinden siyaset yapması, Erdoğan’a puan kazandırmaktadır. Son 30 Mart yerel seçimleri bunu teyit etmektedir. Özellikle de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce böyle bir hamle, Erdoğan’ın popülaritesini arttırma ihtimalini güçlendirmiştir. Hemen hemen her platformda dile getirdiği ‘’inlerine gireceğiz, onları inlerinden çıkaracağız’’ sözü bu operasyonla tecelli etmiştir. Ya da en azından topluma ve kendi tabanına böyle bir mesaj verilmiştir.

Yine bu operasyonla, hükümete karşı olduğu iddia edilen, 17 ve 25 Aralık darbe girişiminin intikamı alınmış olunuyordu. Hatta bu operasyonla sınırlı kalınmayacağı, operasyonların farklı alanlara sıçrayacağı mesajı bizzat Başbakan Erdoğan tarafından veriliyordu. Büyük bir ihtimalle ileriki günlerde bu yapının yargı ve ekonomik ayağına bir operasyon düzenlenecektir. Fakat bu yapıya dönük operasyonlardan önce dikkat çeken bir gelişme yaşandı. Onursal başkanlığını F. Gülen’in yaptığı Gazeteci ve Yazarlar Vakfının düzenlemiş olduğu iftar yemeğinde Gülen’in mesajları okundu. Mesajlarında özellikle Erdoğan ile barışa yanaşmak istediğini, geçmişte yaşanan bir takım kötü olayların üzerinin örtülmesini ve bu mübarek Ramazan ayının buna vesile olmasını temenni ettiğini söyledi. Fakat bu mesajlara rağmen Erdoğan’ın geri adım atmaması da dikkat çeken diğer bir yön olmuştur.

Dolayısıyla hükümetin, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce böyle bir işe kalkışması gerçekten mantıklımı dır ? Aslında iktidarın bayram öncesi veya Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde, böyle bir operasyonu düzenlemesi bana pek mantıklı gelmedi. Tahmin ediyorum, belki birçoğunuzda pek anlamlı bulmamıştır. Büyük bir ihtimalle hükümet, cemaate karşı yapılacak operasyonu, ileriki günlerde yapmayı planlıyordu. Öyleyse hükümeti böylesine riskli bir operasyona sevk eden ve büyük bir ihtimalle bunu öne çekmeye mecbur bırakan farklı ve önemli bir saik olması ihtimali güçlenmektedir.

Sizlerin de bildiği gibi Filistinli Müslümanlara dönük, gasıp Yahudi varlığının cürümleri ve katliamları devam etmektedir. Uluslararası toplum nezdinde, bu katliama karşılık en güçlü tepkiyi, sözde Türkiye veya AKP hükümeti göstermiştir. Burada Cumhurbaşkanı Gül’ün veya Erdoğan’ın tepkilerinden söz edecek değilim. Çünkü bununla alakalı olarak sayın Köklü Değişim Dergisi yazarları yakın bir zamanda bunları kaleme aldılar. Fakat bununla birlikte AKP iktidarı bu vahşet karşısında vermiş oldukları tepkiler toplumu mutmain etmedi. Yine bununla beraber Malatya Kürecik radar istasyonu ve Yahudi varlığı jetlerinin yakıtının, Türkiye’den gönderildiği iddiası, özellikle de bu konunun cemaat ve muhalefet tarafından devamlı olarak gündeme getirilmesi AKP iktidarını oldukça zor duruma sokmuştur. Öyle ki, Başbakan yardımcısı Bülent Arınç dahi Yahudi varlığıyla olan ekonomik ilişkileri zoraki de olsa kabullenmek durumunda kalmıştır. Bununla beraber yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde bu olayın önü bu operasyonla alınmamış olsaydı, büyük bir ihtimalle Erdoğan’ın konumu sıkıntıya düşebilirdi. Yine bununla beraber Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde IŞİD tarafından esir alınan konsolosluk yetkililerinin büyük bir ihtimalle bırakılacak olması Erdoğan’ın Gazze sorunu karşısında zayıf tavrını güçlendirmiş olacaktır.

Bunlardan daha önemlisi Erdoğan’ın Gazze’ye hava saldırılarından sonra kara harekâtı başlatan Yahudi varlığını’’ sistematik soykırımla’’ suçlayan ifadeleri Amerika’da tepkiye yol açtı. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Jen Psaki, Erdoğan’ın ifadelerini ‘’kırıcı ve yanlış’’ olduğunu ifade etmiştir. Bundan birkaç gün sonra yine bir başka ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Marie Harf, günlük basın brifinginde "Bu gibi açıklamaların Türkiye'nin (Gazze'deki) durumu etkin biçimde etkileme yeteneğinin altını oyduğunu düşünüyoruz. Bu açıklamaların ne kadar kırıcı ve kötü olduğu noktasında Jen'e tamamen katılıyorum ve çok açık olmak gerekirse bunlar (bu açıklamalar) Türkiye'nin uluslararası saygınlığını zedeliyor. Bir dizi konuda Türkiye ile birlikte çalışmaya devam edeceğiz, ama bu tip açıklamaların gerçekten yeri yok" dedi.

Dolayısıyla tüm bunlardan sonra şunları söylemek mümkündür. Amerikan’ın bu tepkisinden sonra başta Erdoğan olmak üzere devletin diğer yetkilerinin de Yahudi varlığına karşı söylemlerinde bir yumuşama olduğu görülmüştür. Hatta bu değişikliği ve yumuşamayı muhalefetin söylemlerimde dahi görmekteyiz. ABD yetkililerinin bu tepkilerinden sonra Erdoğan, Musevileri ve Siyonistleri birbirinden ayırarak asıl sorunun Siyonist Yahudi devleti olduğunu söylemek zorunda-bırakılmıştır- kalmıştır. Gazze konusunda Muhalefet ve özellikle de cemaat tarafından sıkıştırıldığını anlayan hükümet, böyle bir operasyonu erken almak zorunda kalmıştır. Böyle bir operasyonla çok hızlı bir şekilde gündemin üzeri örtülmüş yine ustaca bir algı operasyonu ile toplumun dikkatleri farklı yöne çekilmiştir. Hatta dikkat ederseniz Gazze konusu kasıtlı bir şekilde soğutularak gündemdeki yeri alt sıralara –düşürülmüştür- düşmüştür. Haber kanallarında, basın ve medyada Gazze konusu bir numaralı haber iken şu sıralar ikinci hatta üçüncü konuma düşmüştür. Yine her zaman olduğu gibi zalimler veya kâfirler İslam ümmetinin önemli bir meselesinin üstünü örterek ümmeti farklı bir sorunla yormak istemektedirler. Dolayısıyla Gazze konusunda hem AKP iktidarının tutumu hem de muhalefet partilerinin tutumu samimi değildir. Şayet bu durum karşısında samimi olsalardı en azından şunları yapabilirlerdi.

a- BM, NATO ve diğer sömürgeci kâfir kuruluşlardan üyeliklerini çekerlerdi.

b- Yahudi varlığının ürünlerini boykot yerine, çıbanın ve yılanın başı olan o gayri meşru varlığı koruyan, besleyen ona hayat veren Amerika ve İngiliz mallarını boykot etmeleri gerekirdi

c- Üç günlük ulusal yas ilan etme yerine ordusuna talimat verip Gazze’li Müslümanları koruması ve Yahudi varlığını kökünden kazıması için onu seferber etmesi gerekirdi. Çünkü yas tutmak kadınların işidir. Erkek adamlar ise gereğini yaparlar.

d- Biz illa da Gazze ve diğer sorunların tek çözümün orduların seferber edilmeleri gerekir derken, birileri de ısrarla, bizleri gerçekçi ve reel olmamakla itham etmektedirler. Fakat şu an Afganistan’da ve Lübnan’da BM barış gücü komutasında AKP iktidarı orduları buralara göndermedi mi? Ya da bir hiç uğruna sadece Amerika’nın pis çıkarları için 1950 li yıllarda Türkiye, Kore’ye asker göndermedi mi? Kâfirlerin ali çıkarları söz konusu olunca, Türkiye ve diğer aşağılık devletlerin başındaki ruvaybida yöneticiler, askerleri kışlalardan çıkarmak için talimat vermektedirler ve kâfirlerin emrine seferber etmektedirler. Şimdi bizi reel olmamakla itham eden çevrelere sormak istiyorum. Siz mi reelsiniz? Yoksa bizler mi?

Son olarak, emniyet mensuplarının gözaltına alınma şekilleri ile alakalı olarak birkaç şey söylemek istiyorum. Öncelikle bu işin edebiyatını yapan bir takım çevreler sahur vakti evlere operasyon yapılmasını ve şüphelilere kelepçe vurulmasını son derece gayri insani olduğunu söylüyorlar. Senelerdir Müslümanlara yapılan bu tür muameleleri gündeme getirmeyen, çevresinden dahi geçmeyen, daha düne kadar Müslümanları fitnecilikle ve terörist olmakla suçlayan bu çevreleri Allah’a havale ediyorum. Makalemi güzel bir atasözü ile bitirmek istiyorum. ‘’Keser döner sap döner bir gün olur hesap döner’’ Birilerine ithaf olunur.