Ayasofya’ya Dair Birkaç Mesele
11 Temmuz 2020

Ayasofya’ya Dair Birkaç Mesele

Ayasofya’ya Dair Birkaç Mesele

Ayasofya’nın yıllar sonra müzeden camiye çevrilmesi elbette her Müslümanı sevindirmelidir. Bu nedenle bizler de sevindik… Ancak bu sevinç duygusu bazıları gibi gerçekleri görmezden gelmemizi ve meseleye geniş bir zaviyeden İslâmi nazarla bakmamızı da engellememelidir.

Ayasofya’ya ilişkin birince mesele...

Ayasofya aslına rücu etmiş ve gasp edilen bir hak sahibine iade edilmiştir. Cumhuriyeti kuranların İslami tüm nizam, fikir ve sembollere saldırılarından ve yasakçı politikalarından Ayasofya da nasibini almış ve Fatih Sultan Muhammed Han’ın vakfiyesine rağmen cami olması yasaklanmıştır. Sömürgeci kâfirler böyle bir şeyi ancak Hilâfet’i ilga ettikten sonra yapabilirlerdi ve öyle de oldu. 1934 yılında Mustafa Kemal tarafından yapılan bu yasaklama 2020 yılında Recep Tayyip Erdoğan tarafından kaldırılmış oldu.

Peki, bu durumda bizler Müslümanlar olarak gasp edilen bir hakkımızı teslim ettikleri için laik rejime teşekkür mü edeceğiz? Elbette ki hayır! Zira hakkı gasp edilen Müslümanlar olarak bizler 86 yılın hesabını sormalı ve bu gecikmeden dolayı yöneticileri muhasebe etmeliyiz. Tükenmişlik sendromu yaşayan ve 18 yıllık iktidarlarının sonunda akıllarına Ayasofya gelenlere mi minnet edeceğiz? Elbette ki hayır! Çünkü kimse bize bir lütufta bulunmadı. Aksine boyunlarındaki büyük vebalden onlar kurtuldular! Fatih’in vakfiyesindeki ağır beddualar 86 yıldır iktidarda olan herkesi kapsamıyor muydu? O yüzden kimse Müslümanlardan teşekkür beklememeli, Müslümanlar da kimseye teşekkür etmek için kendisini mecbur hissetmemelidir. Örneğin; 1948’den beri Mübarek toprakları işgal eden Yahudi Varlığının başındaki Netenyahu, Mescid-i Aksa’dan çekileceklerini söylese, kendisine teşekkür mü edeceğiz? Bize ait olanı, bizim hakkımız olanı gasp eden birisi, hakkımız olanı verince boynuna mı sarılacağız?

Dolayısıyla kimsenin siyasi maslahatlarına alet olmayacak ama Ayasofya’nın aslına rücu etmesine de herkesten çok sevineceğiz.

Ayasofya’ya ilişkin diğer bir mesele ise şudur: Ayasofya müzeden camiye dönüştürülerek esaretine son verilmiştir. Peki ya Türkiye’deki diğer camilerin esareti ne zaman bitecek? Hutbelerinde hak söz edilemeyen, pandemi kapsamında her yer normalleşirken bidat olduğu halde hâlen daha saf düzenini dahi düzeltemeyen, mihrabından demokrasi, Cumhuriyet ve Atatürk güzellemeleri yapılan camilerimiz ne zaman özgürleşecek?

Camilerimiz var ama namazda bile tek saf olamıyoruz! Camilerimiz ve yüzbinlerce din görevlimiz var ama toplumun İslâmi açıdan çöküşüne engel olamıyoruz! İçerisinde Kur’an okunan büyük camilerimiz var ama Kur’an’a göre siyasetimiz yok! Heybeti ile gurur duyulan camilerimiz var ama Kur’an’a göre yönetim nizamımız yok! 6 minareli devasa camilerimiz var ama Kur’an’a göre hukukumuz yok! Dağlarında, tepelerinde camilerimiz var ama Kur’an’a göre eğitim sistemimiz yok! Restore edilen tarihî camilerimiz var ama Kur’an’a göre aile yaşantımız yok! Çok pahalıya yapılan camilerimiz var ama Kur’an’a göre ekonomik nizamımız yok!

Söyler misiniz?

Beş yüz metre arkasında her türlü fuhşun, haramın, günahın işlendiği bir Ayasofya aslına rücu etmiş sayılır mı?

İstanbul Sözleşmesi’nin uygulandığı bir şehirde Ayasofya esaretten kurtulmuş sayılır mı?

Sömürgecilerin süslü zincirleri ellerimizi, ayaklarımızı, dimağlarımızı kapitalizm ile birbirine bağlamışken, Ayasofya’nın zincirleri kırılmış sayılır mı?

Ayasofya asli kimliğine kavuştu. Elhamdülillah! Lakin İslâm ile mayalanmış, şehit kanlarıyla sulanmış ve tüm cihana Hilâfet ile nizam vermiş bu topraklar asli kimliğine ne zaman kavuşacak? Bu topraklarda yeniden Allah’ın haramları haram, helalleri helal kabul edilecek mi? İnsanların yeniden kula kulluktan, Allah’a kulluğa döneceği İslâmi bir sistemleri olacak mı?

Ayasofya’nın önünde, sapkın bir eşcinsele emri bir maruf ve neyhi anil münker yapılabilecek mi? Eşinin namaz kılmasını isteyen, “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı taşlar olan cehennem ateşinden koruyun.” ayeti uyarınca eşini ve çocuklarını haramlardan uzak tutmak adına endişelenen bir babanın mı, yoksa kadının mı beyanı esas kabul edilecek?

Ayasofya’nın içinde; faizin her türlüsü haram olduğu hâlde, faizle muamelede bulunan birisinin Allah’a ve Rasulü’ne savaş açtığı bilindiği hâlde, tebaasını faize yönlendiren ve bununla övünen siyasetçiler mi namaza duracak? Sömürgeci kâfirlerin dostları, müttefikleri, vekâlet savaşlarının komutanları mı namaza duracak? Bizler onların namaza durması ile mi avunacağız? Rabbimizin şu ayetini göz ardı mı edeceğiz:

فَوَيْلٌ لِّلْمُصَلِّينَ الَّذِينَ هُمْ عَن صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ الَّذِينَ هُمْ يُرَاؤُونَ وَيَمْنَعُونَ الْمَاعُونَ “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar. Onlar gösteriş yapanlardır ve hayra mani olurlar.”

Şayet Ayasofya bir sembolden çok daha öte ise, buyurun lütfen; güç de, iktidar da, yönetim de, hüküm de sizde!