17 Aralık tarihinden bugüne Ak Parti Cemaat arasındaki çatışmada Hükümet, devlet gücü ve medyayı kullanarak bu operasyonların bir “darbe girişimi” olduğu algısını vermeye çalışırken Cemaat, o günden bugüne yayımladığı kasetlerle bunun "rüşvet ve yolsuzluk" olduğu algısını oluşturmaya çalıştı. Bu algı savaşında görüldü ki ne Cemaat, ne de Ak Parti masum ya da samimi değildir. Cemaat samimi değildir. Çünkü tüm bu rüşvet ve yolsuzlukların altında yatan sebep laik demokratik nizam olmasına rağmen o hedefe sadece Erdoğan’ı koyup demokrasiyi kutsamaktadır. Ak Parti samimi değildir. Çünkü Ak Parti, bu vahim iddialar karşısında bunları çürüten ortaya koyduğu tek bir delil dahi yoktur. Hep yalan, hep yalan. Çatışma her gün yeni bir boyut kazanıyor. İki tarafta bu çatışmada terazinin şirazesini kaçırmış durumda var olma savaşı veriyorlar. Çünkü bu savaşın galibi kim olursa diğer tarafa yaşam hakkı tanımayacak.
Cemaat, geçmişte Ergenekon’a karşı kullandığı tüm silahları şuanda Ak Parti Hükümetine çevirmiş durumda. Ak Parti Hükümeti de sanki seçimlerde, rakibi Gülen Cemaatiymiş gibi hedefe onu koymuş ve gittiği tüm şehirlerden ona saldırıyor.
Her ne kadar Ak Parti Hükümeti ile Cemaati kıyasladığımızda güç bakımından arada uçurumlar olsa da Cemaat’in, bir takım kritik noktalarda kadrolaşması, sahip olduğu medya araçları, özellikle de yaptığı dinlemeler onu güçlü bir konuma getiriyor. Şöyle ki, Cemaat’in tüm siyasi partilerden iş adamlarına, medya yöneticilerinden sanatçılara varana kadar birçok kesimi dinlediği, yayımlanan Erdoğan kasetlerinden de anlaşılıyor. Daha geçtiğimiz günlerde bir örgüt davasından Ak Parti Hükümetine yakın üç bin kişinin dinlendiği HSYK (Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu) değişikliğinden sonra ortaya çıktı. Sadece geçtiğimiz hafta sonu aralarında Erdoğan, oğlu Bilal ve Dış İşleri Bakanı Davutoğlu’nun Baş Danışmanı İbrahim Kalın’ın da olduğu rüşvet ve yolsuzlukları ortaya koyan, altı dinleme kaseti yayımlandı.
Dolayısıyla Cemaat’in, sadece Ak Parti aleyhine olan kasetleri yayımlaması diğer siyasi partileri de korkutuyor. Cemaati sevmeseler de bu çatışmada Ak Parti’nin yanında gözükmek istemiyorlar. Erdoğan’ın Cemaati boğmak için yaptığı çağrılara ana muhalefet hiçbir şekilde yaklaşmıyor, aksine o da, çatışmanın esasına Cemaat gibi yolsuzluğu koyuyor.
Daha önceki makalelerimde de belirttiğim üzere 17 Aralık, Başbakan Erdoğan’ın o karizmasının, amblem’i olan ampul gibi söndüğü tarihtir. Geçmiş on yılda Ak Parti Hükümetine karşı yapılan her muhalefet, Ak Parti’nin işine geliyordu. Hatta Erdoğan; “Baykal olduğu müddetçe biz iktidar olmaya devam ederiz” diyordu.
İlk olarak Gezi olayları Ak Parti’nin fiyakasını bozdu. Yapılan Balkon konuşmalarında zaman zaman bu kesimleri de etkileyebiliyordu. Ancak özellikle Gezi olaylarından sonra bu kesimi tamamen karşısına aldı ve aralarındaki ayrılık derinleştiği gibi birde karşı mücadeleye dönüştü.
17 Aralık operasyonu, ilk defa Ak Parti bileşenleri içerisinde yer alan bir kesim tarafından geldi. Geçmişte de muhalefet partilerinden yolsuzluk suçlaması geliyordu. Ama toplum muhalefet partilerinin bu suçlamalarına hiçbir karşılık vermiyordu. Yolsuzluk soruşturmasının, bu kadar etkili olmasının altında yatan sebeplerden bir tanesi de, soruşturmayı başlatan savcıların Ergenekon ve Balyoz sürecinde Ak Parti’nin yere göğe sığdıramadığı savcılar olmasından kaynaklanıyor.
Diğer taraftan neredeyse her gün Erdoğan, yakınları ve Ak Partililerin yayımlanan yolsuzluk kayıtları, kamuoyunun dikkatini çekiyor, Cemaat’in medyası ve ulusal medya bu konuyu sürekli işliyor. Ak Parti aleyhine gelişen bu yolsuzluk algısı Ak Parti’yi korkutuyor.
İşte bu yüzden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül “hepimiz aynı gemideyiz” diye mesaj gönderiyordu. Kendisini bu geminin içerisinde görenler “yayınlanan kutular dolusu paraları, milyonlarca dolarlık rüşvet kayıtlarını” görmezden geliyorlar.
Rüşvet ve yolsuzluk tartışılmıyor.
Denilebilir ki bu kayıtların doğru olup olmadığı tartışılır.
Doğrudur. Hukuk “suç sabit oluncaya kadar herkes masumdur” diyor.
Ama hükümet bırakın hesap vermeyi, konunun tartışılmasından bile rahatsız. Bu yüzden toplumda rüşvet ve yolsuzluğun üstünü örtecek bir algı oluşturmak için var gücüyle çalışıyor.
Bu yüzden Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Başbakan’ın kendisine; “hükümetin tehdit edildiğini, kasetlerin ortaya çıkacağını, 17 Aralık yolsuzluk soruşturmasının da Gezi olayları gibi 3-5 ağaç olmadığını” ifade ediyor.
Ak Parti, bu psikolojik harekatta başarılı olur ve yerel seçimlerde de birinci Parti çıkarsa, Cemaate yönelik büyük bir hukuk savaşı başlatacaktır.
Ama gemi su almaya başlarsa Ak Parti’de büyük kaçışlar olabilir. Bunun bilincinde olan Ak Parti bu imajı sarsmamak için elinden geleni yapmaktadır.
Bu çatışmanın ümmet açısından güzel olan tarafı yönetim açısından; Laik-demokratik-kapitalist yönetim biçimi olan Cumhuriyet rejiminin ne denli kokuşmuş olduğunu örneklerle gün yüzüne çıkardı.
Cemaat açısından ise; yüklendiği “sivil demokratik İslam” ve “dinler arası diyalog” gibi misyonu deşifre olarak ümmet nezdinde itibarı düştü.
AKP ve Cemaat, dünyanın tozuna, toprağına belendiklerini halkın, görmemesi için kendi bakışları doğrultusunda bir algı oluşturmaya çalışıyorken, bende oluşan algı:
Hadi bizi kandırdınız diyelim. Peki, Allah Subhanehu Ve Teala’yı nasıl kandıracaksınız.
Sonra geçmişte kandıranların, yalan söyleyenlerin haberi size gelmedi mi?
O yüzden ne Cemaat, ne de Ak Parti tek alternatif siz değilsiniz.