Türkiye gündemi 17 Aralık sonrası Ak parti ile cemaat arasında yaşanan, muhalefet partilerinin de Ak partiye yüklendiği kavgaya kilitlenmiş durumda. Sabah akşam meydanlarda, miting alanlarında, haberlerde, köşe yazılarında, tartışma programlarında, kahvede bu gündem konuşuluyor, tartışılıyor. Bu sürecin 30 Mart yerel seçimlerine kadar devam edeceği görülüyor. Seçim sonrasında hükümetin, 1. Parti olarak çıkacağı ve cemaate karşı hukuki zeminde mücadele siyaseti izleyeceği sinyallerini veriyor. Tabi bu arada yeni gelişmeler ve yeni hamlelerin olması da bekleniyor.
Bu süreç ile ilgili bazı tespitleri sizlerle maddeler halinde paylaşarak makalemize devam edelim.
Bu süreç, Türkiye’de var olan kutuplaşmayı artırmış, karı ile koca arasında dahi sorunlara sebep olmuş ve Müslümanlar arasında yeni engeller üreten bir fabrika haline gelmiştir.
Bu süreç, tabanı samimi Müslümanlar olanlar arasında sevgi, güven, kardeşlik, ümmet, vahdet mefhumlarına büyük bir darbe daha vurarak devam etmektedir.
Kamuoyunu yönlendiren, toplumda kendi algılarını oluşturmak isteyenler cemaat hareketi üzerinden İslami çalışmalar hakkında şaibeler oluşturarak, toplumun bu çalışmalardan uzak durma eğilimini artırmıştır.
Ak parti tarafından, cemaatin yapmış oldukları gündeme taşındıkça toplumda bireysel hareket etme anlayışı öne çıkarılmış ve cemaat olma bilinci ağır bir yara almıştır.
Yine kamuoyunu yönlendirenler Ak parti ve onunla ilgili ortaya atılan iddialar üzerinden İslami bir yönetim hakkında şüphe ve vehimler oluşturarak İslami yönetime olan güveni yıkmaya çalışmaktadır.
Türkiye siyasetinin üslubu, dili ve yöntemleri ayaklar altına düşmüş ve belden aşağı vurma tabiri en etkin yöntem haline gelmiştir.
Miting meydanlarında, meclis oturumlarında, yasa değişikliklerinde, komisyonlarda siyasiler birbirlerine hakaret ve küfür etmeyi, karşı tarafın yanlışı üzerinden kendini doğru göstermeyi en etkin yöntem olarak kullanmış ve bu yöntem sokaklara kadar indirilmiştir.
Meclis yasa değişikliği görüşmelerinde, komisyon çalışmalarında adeta muhabere alanına dönüşmüştür. Küfürler, hakaretler, kavgalar olağan bir hal alarak, “demokraside çözümler tükenmez” yalanı vekillerin icraatları ile bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Hükümet ve muhalefet partileri seçimler ile geldiği ve her konuda kavga ederek çözümsüzlüğe mahkûm oldukları halde toplumla dalga geçer gibi çözümü sandık olarak göstererek hedef saptırılmıştır. Seçimlerin hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini bildikleri halde bunu yapıyorlar.
Ak parti, kendisi ile ilgili ortaya atılan iddiaları kamuoyunu ikna edici şekilde bilgilendirmediği gibi 10 yıldır oluşturduğu yasama, yürütme ve yargının tüm kurallarını altını üstüne getirerek tasfiyelerle cemaatin yeni hamlelerini engellemeye çalışmaktadır.
Sürecin bizi getirdiği noktada cemaat tüm inandırıcılığını kaybetmiş, yalnızlaşmış ve kendi ayağına kurşun sıkmış bir durumda kendi tabanını korumanın derdine düşmüştür.
Ak parti ise gelinen noktada şimdiye kadar zorlanmadığı kadar zorlanmış ve yıpranmış olduğu halde, seçimlerde oy oranının koruyarak, halkın kendisine güvendiğini ve desteklediği göstermek için bu seçimleri ölüm-kalım meselesi olarak görmektedir.
Ak parti, yıllarca birlikte hareket ettiği ve yapılan tüm haksızlıkları bildikleri halde bundan habersizmiş gibi hareket ederek, özelde Müslümanlara genelde birçok kesime yapılan haksızlıkları cemaate yıkarak kendini aklamaya çalışmaktadır.
Ak parti bu süreci fırsat bilerek anayasal çoğunluk ve referandum gerektiren MİT, HSYK, internet ve benzeri yasa değişikliklerini çıkararak, seçim sonrasına hazırlık yapmaktadır.
Müslümanlar zulüm görürken yasa değişikliği ve benzeri çözümler için acele etmeyelim, yavaş yavaş, zamanla olacak denilirken iğne kendilerine battığında 1 ayda, 1 haftada hatta birkaç günde değişikliklerin yapılabileceğini ve bunun samimiyetten yoksun bir bahane olduğunu herkes görmüş oldu.
Türkiye gündemi bu kavgaya kilitlenirken başta Suriye olmak üzere ümmetin yaşadığı coğrafyalarda ve dünyadaki gelişmeler unutturulmuştur. Tek derdimiz, tek sorunumuz Ak parti ve cemaat gibi bir algı ile zihinler yönlendirilmiştir.
Kamuoyunun gücü ve neler yapabileceğini bir kez daha gördük. Toplumda var olan algının 10 yıl anlatsak dahi değiştiremeyiz dediğimiz algıların 3 ay gibi bir zamanda değişebileceğini gördük. Dün Ak parti için ölüleri dahi diriltip oy kullandırmak isteyenlerin bugün beddualar ederek aynı partiyi kötülediklerini, yine dün âlim, hizmet hareketi gibi tanımlamalar yapanların bugün aynı cemaate “Haşhaşiler” “alim müsveddesi” “hain” gibi tanımlamalar yaptıklarını gördük.
İslam esasları ve ümmet bilinci üzerine değil de menfaat bağı ile oluşan birlikteliklerin dün dost iken bugün nasıl düşman olabileceklerini görmüş olduk.
Kamuoyunda sisli ve çatışma havası hâkim iken akli selim düşünen insanlar hariç nasihatin zorlaştığını ve takım tutar gibi taraftar insanların türediğini gördük. Dava adamlarının davet üslubunda akla hitap eden, duyguları harekete geçiren çalışmaların başarılı, kişiler ve olaylar üzerinden sığ tartışmların ise verimsiz olduğu gördük.
Beşeri sistem içinde kimsenin güvende olmadığını, Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, muhalefet, iş adamları gibi her kesimin dinlenebileceğini, kimin elinin kimin cebinde bilinmeyen, Kurtlar Vadisi pusu misali bir sistemde yaşadığımızı tekrar görmüş olduk.
Bu sistemin değiştirmeye çalışanları İslami esaslara bağlı kalmadığı sürece önce kendilerinin hedeflerinden saparak değiştiğini gördük. Bu sistemi İslam ile değiştirebilmenin yolunun İslami metodun takip edilmesinin ne kadar elzem olduğunu tekrar görmüş olduk.
Beşeri sistemin asıl suçlu olduğunu gördük. Her ne kadar bu çatışmalar, kişi ve kurumlar değişse de bu sistem var olduğu sürece bunların değişmeyeceğini gördük.
Hepsinden de önemlisi bu sistemin ve bu sisteme bağlanmış tüm yapıların çürük olduğunu zaman ve şartlar ile değiştirildiğini gördük.
Tüm bunlardan sonra Müslümanlar olarak İslam’ın hayata hâkim olması için daha fazla çalışmamız gerektiğini gördük. Aslında biz bunları İslami kaynaklarda ve tarihin değişik dönemlerinde böyle olduğunu hep görmüştük. Ancak Allah’ın dinine bağlanma ve bu dini hayata hakim kılmada Allah Resulünün yolunu takip etmediğimiz için bunları tekrar gördük. Tarih biz bu yaşananlardan ders alarak İslam’a sımsıkı sarılmadığımız sürece böyle tekerrür edecek. İslam’a bağlandığımız zaman ise Allah’ın yardımı ile yakın bir fetih ve zafer ile tekerrür edecek.
O halde “Çalışanlar, böylesi bir kurtuluş için çalışsınlar.”(Saffat Suresi 61)