90 yıllık Kürt sorunu hafızasının, Türk milliyetçiliği esası üzerine kurulmuş laik Türkiye Cumhuriyeti’ne hiçbir ders vermediği açık seçik ortada.
Yıllarca düşman gördüğü Müslüman Kürt halkına eşi benzeri görülmemiş zulümler uygulayan devlet, Kürtleri bir nevi Sosyalist PKK çetelerinin kucağına itti.
Bugün ise Ak Parti, adeta PKK’yı, HDP üzerinden Kürtlerin tek temsilcisi konumuna getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın; “Bu ülkede milli birliğimize kast edenlerle bir çözüm sürecini devam ettirmek, öyle zannediyorum ki mümkün değil” sözleri 2005 yılında açılımlarla başlayan ve 2013 yılında “çözüm süreci” olarak adlandırılan sürecin, böylece bir kez daha akamete uğradığının işaretini veriyor.
Özellikle 2005 yılından bugüne şehirlerde örgütlenmesini güçlendiren PKK, yol kesiyor, şiddete başvuruyor ve kanlı eylemler yapıyor. Kürt sorununun çözümünde tek adres kabul edilen PKK, bununda verdiği şımarıklıkla bölgede ki Müslümanları her fırsatta tehdit ediyor, katlediyor. Askere, polise, kamu binalarına ve araçlara yönelik saldırıları gün geçtikçe artıyor.
Devlet ise dört yıldır hangarda tuttuğu savaş uçaklarını tekrar havalandırarak bombalar yağdırıyor. Ülke içerisinde binlerce kişiyi tutukluyor. Hâlihazırda altı ilde “özel güvenlik bölgesi” kararları çıkartıyor.
Erdoğan, “Türkiye asla 90’lara dönmeyecek ya da bölgesel bir savaşın içine çekilmeyecek” dese de şuan bölgede ki hava 90’lı yılları andırıyor.
Ayrıca Türkiye, IŞİD ile savaş adı altında Uluslararası güçlerin üssü haline geldiği de bir hakikat…
Peki, silahların bırakılması ve Kürt kongresi yapılması çağrılarının yapıldığı bir aşamadan bir anda tekrar 90’lı yılların üsluplarına neden dönüldü?
1- AK Parti'nin seçimlerde tek başına iktidar olamaması.
2- Kobani olayları ve PYD’ ye destek verilmediği takdirde bir anda “çözüm sürecinin” biteceğine ilişkin verilen mesajlar.
3- PKK’nın alan kontrolünü genişletmesi bunu ise tehditle şantaj ile namlunun ucunu göstererek yapması.
4- Kandil’in, HDP’ ye; “siz siyasi çalışmalarınızı yürütün, bizim yaptığımız hiçbir eyleme karışmayın” dercesine yaptığı katliamlar.
5- Uluslar arası güçlerin PKK’yı bir koz olarak Türkiye’ye karşı kullanması.
“Çözüm süreci” olarak isimlendirilen sürecin bu noktaya gelmesinde; hem Ak Parti Hükümeti’nin, hem PKK’nın, hem de uluslar arası ellerin rolü bulunmaktadır.
Taraflar birbirini suçlasa da şuan da ki durum “kontrollü” bir şekilde yürümektedir. Gelişen olaylara bakıldığında olayların bir zincirin halkası gibi birbirini takip ettiği görülecektir. Özellikle Suruç patlaması bir dönüm noktası olmuştur.
PKK, artık 90’lı yılların PKK’sı değildir. Amerika’nın bölge’de ki en önemli müttefiklerinden birisi olduklarının farkındadırlar.
“Çözüm süreci” denilen sürecin ne denli bozuk olduğunu göstermesi açısından; “PKK, Türkiye’den çekilsin, Irak ve Suriye’de savaşsın” anlayışı çok bozuk bir anlayıştır. Yani PKK’nın, Irak ve Suriye’de Amerika’nın Truva atı gibi savaşmaya devam etmesi istenmektedir. Türkiye’de bu durumdan rahatsız değildir. Hatta bölgeden çekilen PKK güçleri buralara kaydırılması istenmektedir. Özellikle Kandil’e operasyonun yapılması bu anlama gelmektedir.
PKK’nın Suriye kolu olan PYD’ye operasyonun olmaması ise Amerika ile Türkiye arasında bir mutabakatın olduğunu göstermektedir.
Türkiye’deki “çözüm süreci” açısından ise şuan ki atmosfer ve politikalar bir anlamda örgütü hizaya getirme, ayaklarını yerine oturtma ve sonra tekrar görüşmelere geçileceğini söyleyebiliriz.
Ak Parti seçimlerde tek başına iktidar olma şansını kaybettiğinde Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan; “HDP bundan sonra çözüm sürecinin ancak filmini yapar” demişti.
Dolayısıyla sürecin başlatanı olarak görülen Ak Parti, “ben yoksam süreçte yok” mesajı veriyor.
Özellikle Suriye meselesinde “eğit-donat” formatında kullanılan PYD’ye Amerika’nın destek vermesi ve Türkiye’nin üslerini de açarak buna razı olması, gelişen olayların arkasında Amerika-Türkiye mutabakatına işaret ediyor.
Türkiye’de Koalisyon’dan ziyade tekrar erken seçim olma olasılığı %90 olarak gözükmektedir. Ak Parti, Amerika ile birlikte oluşturduğu bu havada seçimlerden tek başına iktidar olursa tekrar süreci başlatarak temaslara geçecektir.
Birçok isim değişikliğinden sonra en son “çözüm süreci” olarak isimlendirilen bu süreç, Kürt halkının sorunlarını çözmeyeceği gibi aksine PKK bir taraftan, devlet bir taraftan yarasına tuz basmaya devam edecektir.
Gerçek, kalıcı tek çözüm ise ancak Raşid-i Hilafet devleti gölgesinde mümkündür.
İçerisinde bulunulan bu fitne ateşini ancak İslam söndürebilir.
İslam, tüm halkları potasında eriterek kardeşliği sağlayacak tek sahih nizam olarak gözümüzün önünde durmaktadır.