Köklü Değişim Medya
Suriyeli avukatlar ve doktorlar tarafından kurulan "İnsan Hakları İçin Avukatlar ve Doktorlar" örgütü, Suriye'de rejim hapishanelerinde işkence gören kadınların maruz kaldıkları ihlalleri raporladı.
Rapora göre, Zahira (gerçek ismi değil), 2013’te Şam’daki bir kenar mahallesindeki iş yerinde tutuklandığında 45 yaşındaydı. El Mezze Askeri Havalimanı’na erişir erişmez üzerindeki elbiseleri çıkartılarak arandı, bir yatağa bağlandı ve beş asker tarafından toplu tecavüze uğradı.
Sonraki 14 gün boyunca tekrar ve tekrar tecavüze uğramıştı veya tecavüzle tehdit edilmişti.
Cinsel olarak tacize uğradığı bir sorgu sırasında, bir asker olanları kayıt altına aldı ve kendisini bunları ailesine ve topluma göstermekle tehdit etti.
Beş aylık bir rotada tesisten tesise götürüldü, sürekli devam eden acımasız cinsel şiddete ek olarak Zahira sürekli olarak dövüldü. Bir seferinde elektrik akımına maruz kaldı ve hava hortumuyla dövüldü; diğerinde ise bir saat boyunca baş aşağı bağlandı ve yüzüne vuruldu.
Hikayesini okumak kolay değil
El Mezze’deki sorgular arasında bir metreye bir metreden daha büyük olmayan bir hücrede, güneş ışığı olmaksızın hücre tecridinde tutuldu.
Askeri İstihbarat Şubesi 235’te, üç metreye dört metrelik bir hücrede diğer 48 kadınla beraber yatmıştı, öylesine sıkışıktı ki mahkumlar vardiyalı uyumak zorunda kalıyordu. Her 12 saatte bir tuvaleti kullanmalarına ve 40 günde bir yıkanmalarına izin veriliyordu.
Zahira, kötü bir şöhrete sahip olan Adra Hapishanesi’nden yalnızca şartlar sağlığını çok şiddetli etkileyip bilincini kaybettiğinde ve hastaneye götürüldüğünde, kendisini tutuklayanlar onu öldürdüklerinden korktuğu zaman serbest bırakıldı.
Bir sağlık kurumuna vardığında, doktorlar onda hepatit, zatürree ve anemi olduğunu keşfetti. Hastanede, sürekli tecavüz edilmesinin sebep olduğu idrar tutamama rahatsızlığı nedeniyle yapılan ameliyatlardan dolayı dört ay boyunca kalmak zorunda kaldı.
Bu kadının hikayesini okumak kolay değil. Onun başından geçenleri tecrübe edinmek çoğumuzun idrakinin ötesinde.
Ama Zahira ve düzinelerce diğer cesur kadın, onlara Beşar Esed’in hapishanelerinde ne olduğunu Suriyeli doktorların ve avukatların kurduğu bir derneğin yetkililerine anlattı.
Hükümetin, eşinin muhaliflere sağlık desteği verdiğinden şüphelendiği için tutuklanan hamile kadın, koridorlar boyunca sürüklenen ölü bedenleri görüşünü, onları kan revan içinde terk edişini anlatıyor. İşkenceye uğrayanların çığlıkları hala aklından çıkmıyor.
Başka bir eski mahkum, zifiri karanlık bir hücrede ölü bir bedenle altı gün kalışını anlattı. Bir jilet de bilerek orada bırakılmıştı ve onu kendisini öldürmeye çalışmak için kullanmıştı.
Gözaltının fiziksel ve ruhsal izleri, bu kadınlara geride kalan hayatları boyunca etki edecek. Çoğu utanıyor ve aileleri ile topluluklarla olan ilişkileri, cinsel saldırı ve tecavüzle iliştirildikleri damgası yüzünden değişti.
Yasal yollardan hak aramak mümkün değil
Onların umudu, Esed’in tutuklama merkezlerinde neler olduğuna bir ışık tutmanın, suçluların cezalandırılmasında bir parça etkisi olması.
Onların şahitliği ayrıca; Suriye rejiminin, polisinin ve ordusunun olası savaş suçu davalarında yaptıklarından sorumlu tutulabileceği anlamına geliyor.
Gaziantep’teki bir beyin cerrahı ve Suriyeli avukatlar tarafından kurulan "Lawyers and Doctors for Human Rights"ın (İnsan Hakları İçin Avukatlar ve Doktorlar) kurucu üyelerinden olan biri “Uluslararası avukatlar, bunun sahip olduğumuz en güçlü delil olabileceğini söylüyor.” diyor.
“Bu, insanlığa karşı bu suçlara yönelik adaleti elde etmek için en iyi fırsatlarımızdan biri.”
Şimdiye kadar Suriye’nin karmaşık sekiz yıllık savaşındaki herhangi bir kurban için yasal çare yolu oldukça az olmuştur. Onlara açılan bazı yollar var.
"Pes ettim. BM Güvenlik Konseyi adalet istemiyor"
Seçkin bir uluslararası savaş suçları savcısı olan Carla del Ponte, bu ayın başında BM’deki görevinden ayrıldı çünkü BM’nin suçluları sorumlu tutmadaki yetersizliğinden dolayı oldukça hayal kırıklığına uğramıştı.
İstifa ettiği medyada ortaya çıkarıldığında; “Pes ettim. Güvenlik Konseyi’ndeki devletler adalet istemiyor.” dedi.
Güvenlik Konseyi’nin, Ruanda ve Yugoslavya çatışmalarındakilere benzer bir mahkemeyi görevlendirmesi gerektiğini söyledi, bu karar Esed hükümetinin ana destekçisi olan daimi üye Rusya tarafından veto edildi.
Ponte, binlerce röportaj ve Suriye’nin tüm kesimlerinde işlenmiş olabilecek savaş suçlarının belgelenmesine rağmen, çalışmanın mahkeme olmaksızın anlamsız olduğunu ekledi.
Suriye’deki savaş suçu suçlularını sayan savcı “Kesin olarak hiçbir başarımız yok.” dedi. “Beş yıldır duvarlara karşı koşuşturduk.” diyor.
İspanya mahkemelerinde bir umut
Mart ayında, İspanyol bir mahkeme 43 yaşındaki kamyon sürücüsünün Suriye hükümetinin ellerinde işkence görüp öldürülmesi olayını dinlemeyi kabul etti. Çünkü adamın İspanya vatandaşı olan kız kardeşi davacıydı.
Uluslararası hukuk altında, insanlığa karşı herhangi bir yerde işlenen suçların mağdurları, mağdur olarak ilişkilendiriliyor. Bu yüzden İspanyol mahkemesinin dinleme kararı, yüksek seviyedeki Suriyeli yetkilileri yargılama ihtimali için önemli bir işaret olarak görüldü.
Davayı açan Madrid temelli yasal avukat grubu olan Guernica 37 Uluslararası Adalet Odası, bir beyanda bunun “özellikle mahkemelerin, -Esed rejimi tarafından işletilen- yasadışı tutuklama merkezlerinde binlerce sivile işkence edilmesini ve onların öldürülmesini incelemesinin önünü açacağını” söyledi.
Bu aynı zamanda, şikayette adı geçen dokuz Suriyeli yetkili için uluslararası tutuklama kararının konu edilebileceği anlamına geliyor. Yani tutuklanmaları ele alınabilir veya yurtdışına seyahat edelerse suçlanabilirler.
İspanya’daki süreçten umutlu olan, Almanya’da mukim Suriyeli mağdurlar ve sağ kalan kişiler, Avrupa Anayasal ve İnsan Hakları Merkezi’nin (ECCHR) bir soruşturmasına dayanarak bir dava açtı.
Bu, farklı türden bir durumu temsil ediyor; evrensel yargı kavramına dayanan, suçlamaların şiddeti sebebiyle devletlerin suçların nerede işlendiği göz önünde bulundurulmaksızın suçlanan kişiye suçlu hükmü vermesine izin veren bir durum.
Geçtiğimiz altı yıl boyunca 65 bin insanın Suriye rejimi hapishanelerinde öldüğü söyleniyor ve binlercesi ise hapishanede iğrenç muameleye maruz kaldı.
LDHR’in aktivistleri, işkencenin işaret ve belirtilerinin nasıl anlaşılacağı ve belgeleneceği hakkında BM’nin kabul ettiği metodoloji olan İstanbul Protokolü'ne uydu. Bu yüzden belgeleme mahkemede geçerli bir kanıt olarak iş görebilir. Bulgularının gelecekteki aynı temellere kurulan davalarda delil olarak iş görebileceği hakkında umutlular.
Bir LDHR doktoru, “Bu raporu derlemeye koyulduğumuzda korkunç hikâyelerle seçilebilecek birçok kadın vardı.” dedi.
“Savaş süresince sıklıkla güçsüz hissettim. Bu tarihimizi belgelemektir, ne kadar korkunç da olsa ve muhtemelen Suriye halkının biraz adalet elde edebileceği tek yol.”