Köklü Değişim Medya
Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar haftalık değerlendirme toplantısını dün, 29 Ekim akşamı gerçekleştirdi.
Mahmut Kar değerlendirme toplantısının giriş konusu olarak 29 Ekim Cumhuriyet “bayramı” kutlamalarına değindi. “Lozan’da kurulan Cumhuriyet’in asıl hedefinin Hilâfet’in ilga edilmesi” olduğunu söyleyen Kar, bu günü bayram olarak kutlayanlara, “neyin bayramını kutluyorsunuz?” diye sordu.
Suriye görüşmeleri çerçevesinde Soçi’de bir araya gelen Erdoğan-Putin zirvesine de değinen Mahmut Kar, liderlerin burada vardıkları mutabakatla zalim Esed’i meşrulaştırılmaya çalışıldığını söyledi.
ABD Başkanı Trump’ın Beyaz Saray'dan yaptığı canlı yayınla IŞİD lideri Bağdadi'nin öldürüldüğünü ilan etmesini de gündemine alan Mahmut Kar, Trump’a seslenerek; “Bu sebeple diyoruz ki: Ey korkak Trump! Ey küstah! Sen daha gerçek bir Hilâfet’in ne olduğunu görmedin, işitmedin! Allah’ın izniyle gerçek bir Hilâfet senin başkanlık yaptığın şu dönemde kurulur da bugün yaptığın küstah açıklamaları o gün yapabilecek misin, görürüz. O gün, korkudan sesin titreyecek, kalp atışların yükselecek ve korkunun ecele faydasının olmadığını bileceksin!” dedi.
Hizb-ut Tahrir Türkiye Haftalık Değerlendirme Toplantısı tam metni:
•29 EKİM MÜSLÜMANLAR İÇİN BAYRAM DEĞİL KARA BİR GÜNDÜR
29 Ekim Cumhuriyet kutlamaları, Amerikan Başkanı Trump’ın Türkiye’yi tehdit eden, hükümeti ve yöneticileri aşağılayan sözlerinin gölgesinde kutlanıyor. Anadolu halkının ekonomik kriz ile boğuştuğu bir dönemde hamaset ve çıkar üzerine yürütülen savaş tamtamları gölgesinde kutlanıyor, 29 Ekim… Yargı’da hukuksuzluk ve adaletsizliğin artık dayanılmaz bir hâl aldığı, dış siyasetin dibe vurduğu bir dönemde Cumhuriyet kutsallaştırılıyor. Eğitimin problemlerinin çözülemez bir sorun hâline geldiği, gençliğin uyuşturucu ve fuhuş bataklığında debelendiği bir dönemde, hırsızlık, cinayet, tecavüz ve istismar gibi suçların kat kat arttığı bir dönemde “Cumhuriyet fazilettir” deniyor ve 29 Ekim “bayram” olarak kutlanıyor.
Dünden bugüne devletin tüm kurumlarında yaşanan bu çürümüşlük, kokuşmuşluk sanki hiç yokmuş gibi Cumhuriyete “fazilettir” demek gericiliktir. Osmanlı Hilâfeti’ni yıkıp İslâm’ın en temel değerlerine savaş açarak kurulan Cumhuriyet için 29 Ekim’de mesajlar yayınlamak ise mankurtluktur. Halkın iradesine dayandığı iddia edilen Cumhuriyet, halkın dinine, diline, giyim-kuşamına düşman olan bir rejimdir. 29 Ekim mesajları yayınlayanlara soruyorum: Bunu inkâr edebilir misiniz?
Cumhuriyet, Müslüman halka zorla dayatılmış bir oldubittiyle kurulmuş bir rejimdir. Cumhuriyet rejimi, laik esaslara göre tasarlanan ve uygulamaya konulan bir İngiliz projesidir.
İngilizler, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye’ye –sözde- bağımsızlık vermek için ondan en değerli şeyini istediler. Lozan Konferansı’nda İngiliz Hariciye Vekili Lord Curzon İsmet İnönü’ye dört şart sunmuştu: Hilâfet tam manasıyla ilga edilecek, Halife hudut dışına sürgün edilecek, Halife’nin tüm mallarına el konulacak ve devletin rejimi laik esaslara dayalı cumhuriyet olacak. 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet ilan edilmiş İngilizlere laikliğin teminatı verilerek Lozan’daki gizli anlaşmanın bir maddesi yerine getirilmiş oldu. 3 Mart 1924 tarihinde Hilâfet kaldırılarak Lozan’ın ikinci maddesi, hemen ertesi gün Halife’nin sürgün edilmesiyle üçüncü maddesi ve tüm mallarına el konulmasıyla son maddesi yerine getirildi. Cumhuriyet’in ilanı; ümmetin gücü, kuvveti ve vahdetini bir arada tutan Hilâfet’in yıkılmasını getirmiştir.
İngilizler, 3 Mart 1924’de Hilâfet ilga edilinceye kadar Lozan Anlaşmasını onaylamamışlardı. Sadece bu bile, Lozan’da kurulan Cumhuriyetin asıl hedefinin Hilâfet’in ilga edilmesi olduğunu göstermektedir. Cumhuriyet, İslâm’ın sunduğu hayat sistemini kaldırdı. Yerine, dini hayattan ayıran Batılı laik düzeni getirdi. Cumhuriyeti ilan edenler; kimliğimizi, değerlerimizi, tarihimizi, kardeşliğimizi, birliğimizi ve gücümüzü alıp götürdüler. Artık, savaş ve işgallerin yakıp yıktığı İslâm topraklarından kaçan Müslümanların sığınacağı güvenli bir liman yok. Çünkü artık Hilâfet yok!
Lozan’da İngilizlerin emri ve isteği ile Cumhuriyeti kuranlar bugünü, 29 Ekim’i “bayram” ilan ettiler. Lakin bugün Müslümanlar için bayram değil, kara bir gündür! Bugün faziletli, aydınlık bir gün değil, gerici, karanlık bir gündür. Allah *Subhanehu ve Teâlâ’*nın müminlere verdiği söz yerine getirilinceye kadar da bu karanlık dönem devam edecektir.
Şimdi, Cumhuriyet kutlamaları yapanlara ve kutlama mesajı yayınlara sesleniyorum: Neyin bayramını kutluyorsunuz? Osmanlı Hilâfeti’nden kurtulmanın bayramını mı? Osmanlı Hilâfeti’nin yüzyıllar boyunca taşıdığı İslâm sancağının yere düşüşünü mü bayram olarak kutluyorsunuz? Müslümanları İslâmi kimlikten uzaklaştıran, Müslümanlara demokrasi ve laiklik ihraç eden sistemin ilan edildiği günü mü bayramı diye kutluyorsunuz?
Biliyor musunuz? Kâfir Batı’nın sömürgesi altına girmemizin bayramını(!) kutluyorsunuz! Dünya Müslümanlarıyla bağımızın kopartılmasının bayramını(!) kutluyorsunuz! Kavmiyetçilik ile Türk-Kürt savaşını başlatan sistemin, Cumhuriyet’in bayramını kutluyorsunuz?
Neyi bayram olarak kutluyorsunuz, söyleyin? Ahlaksızlığın akıl almaz boyutlara ulaşmasını mı? Yoksa yozlaşmayı, Batılılaşmayı, sözüm ona çağdaşlaşmayı mı bayram olarak kutluyorsunuz? Evet, ayrı bir dünya görüşü, ayrı bir gözlük, ayrı bir gelecek tasavvuru ve ayrı bir zafer anlayışı var. Cumhuriyeti bayram görenler ile onu kara gün olarak görenler arasında bir bakış farkı var.
Bir tarafta heykelciklerden medeniyet inşa edeceğini zanneden laik Cumhuriyetçiler, bir tarafta düşmanına âşık olmuş, düşünme tembeli, mankurtlar… İkisi birlikte aslanlı yolda karanlığa doğru yürüyorlar. Diğer tarafta bütün bu çürümeye, kokuşmaya rağmen dininden, değerlerinden, tarihinden, ecdadının emanetinden vazgeçmeyenler… Onlar Allah’ın yardımı ile zafere yürüyorlar. Unutulmamalıdır ki, istikbal İslâm’ındır!
•SOÇİ MUTABAKATI KATİL ESED REJİMİNİN MEŞRUİYETİNİ TANIMAKTIR!
Programın başında dedim ya “Cumhuriyet kutlamaları, ABD’nin tehdit ve küstahlıklarının gölgesinde yapılıyor.” Barış Pınarı Harekâtı Anadolu insanına bir zafermiş gibi yutturuluyor. Nasıl ki bir asır önce Lozan hezimeti zafer olarak yutturulduysa bugün de aynen öyle… Türkiye ile Rusya arasında Soçi’de yapılan mutabakat gereği belirlenen 150 saatlik süre bugün doldu. Öncesinde ABD heyeti ile Ankara’da bir mutabakat yapılmış ve YPG’ye çekilmesi için 120 saatlik süre verilmişti. Bu mutabakat zafer gibi ilan edildi. Bu süre dolmadan Cumhurbaşkanı Erdoğan Rusya’ya gitti ve bu kez 150 saatlik yeni bir süre başladı. “Türkiye Soçi’de Tarih Yazdı” diye manşetler atıldı.
Peki, gerçekten bu bir zafer miydi? Cumhurbaşkanı Erdoğan BM Genel Kurulu’ndaki konuşmasında Suriye’nin kuzeyinde 480 km uzunluk, 30 km derinlikte bir güvenli bölge oluşturmak istediğini söylemişti. Bugün 120 km uzunluktaki bölgeye yani hedefin dörtte birine razı olundu; bu bir zafer mi? Geri kalan kısımlarda 10 km derinlikte Rusya ile ortak devriye kararı alındı. Boşaltılan yerlere Esed rejiminin girmesi kabul edildi. Bu nasıl bir zafer? Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Soçi’de varılan anlaşma gereği ABD ve Rusya’nın Barış Pınarı Harekâtı’nın meşruiyetini kabul ettiklerini açıkladı.
ABD ve Rusya’nın Suriye’de işbirliği içinde olduğunu ne de güzel itiraf ediyorsunuz. Ne de güzel ikrar ediyorsunuz, kâfirlerle dost olduğunuzu… Masada karşı karşıya iken “dostum” dediğiniz kâfire camide, “küffar” demeyi nasıl başarabiliyorsunuz? Nasıl da Müslümanları kandırabiliyorsunuz? Rusya ve İran ile yürüttüğünüz Astana toplantılarında sanki ABD’ye rağmen iş yaptığınızı göstermeye çalıştınız ve peşinize takılan basiretsizleri kandırdınız.
Evet, ABD ve Rusya, Barış Pınarı harekâtı ile bir şeyin meşruiyetini size kabul ettirdi. Ama o şey harekât değildi! O şey, Esed’in meşruiyetiydi. Ve siz bu anlaşmalarla onca cürümlerine rağmen bir katilin, bir caninin meşruiyetini kabul ettiniz. Soçi’de imzalanan anlaşmada, Adana Mutabakatı’na işaret edilmesi, Esed rejiminin meşruiyetinin kabul edildiğinin göstergesidir. Fırat Kalkanı ile Halep’te, Zeytin Dalı ile Guta, Kuneytra ve Hama’da, en son Barış Pınarı ile Fırat’ın doğusunda Esed rejimine hayat verdiniz ve önünü açtınız.
Soruyorum size: “Münbiç'e rejimin girmesi bizim için çok olumsuz değil” demek, Suriye hâlkına, dökülen kanlara, mazlum çocuklara ve tüm Müslümanlara ihanet değil midir? Arkanıza taktığınız ılımlılar ile ihaneti gizlemeye çalıştınız; peki ya Amerikan beslemesi YPG ile yarın aynı masada Esed’in elini sıkarken ihaneti ne ile örteceksiniz?
Ey yöneticiler! Suriye toprakları ne ABD beslemesi YPG’nin ne de ABD’nin sadık ajanı olan zorba Esed rejiminindir. Bu topraklar, Müslüman Suriye halkının topraklarıdır. Müslüman Kürtlerin, Arapların, Türkmenlerin topraklarıdır. Biladü’ş Şam toprakları bir Osmanlı ve İslâm toprağıdır. Elinden tutup kaldırmaya ve hayat vermeye çalıştığınız, laik anayasasını hazırlattığınız demokratik Suriye bu topraklarda asla uzun süre kalamayacak. Kâfirler ve işbirlikçileri bunu kabul etse de etmese de bu böyledir. Biz bu topraklardan asla vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz!
•EY TRUMP! SEN DAHA GERÇEK HİLÂFET’İN NE OLDUĞUNU GÖRMEDİN!
ABD Başkanı Trump, Beyaz Saray'dan yaptığı canlı yayın ile IŞİD’in lideri olan Bağdadi'nin İdlib'de yapılan bir operasyon sırasında öldürüldüğünü ilan etti. Amerikan güçlerinin Türkiye hava sahasını kullanarak yaptığı bu operasyonda aralarında kadın ve çocukların da olduğu ondan fazla sivil katledildi. Bağdadi gerçekten öldürüldü mü yoksa hayatta mı, bunu bilmiyoruz. Ama biliyoruz ki, IŞİD lideri varlığında Müslümanlara zarardan başka hiçbir şey getirmedi. Masum canlara kıydı, Suriye devrimini ifsat etti ve İslâmi Hilâfet düşüncesini karalamak için her türlü cürme imza attı. Nitekim bu örgüt, 2013 yılının mayıs ayında da Esed rejimi tam düşmek üzereyken Suriye'de ortaya çıkmış ve gruplara savaş açarak rejimin kurtarılmasını sağlamıştı. Bu sebeple böyle bir örgüt liderinin yokluğu Müslümanlar için bir şey ifade etmemektedir. Bundan daha önemli olan şey, kâfir Trump'ın Bağdadi'nin ölümü üzerine yaptığı açıklamada kullandığı ifadelerdir. Ayrıca bir de bu katliamlarında ABD'ye yardım etmekle övünen, “biz de yardım ettik” sırasına giren yöneticilerin zelil tavırlarıdır.
Elhamdulillah… Müslümanlar olarak bizler, ABD’nin sevindiğine sevinen üzüldüğüne üzülenler olamayız, olmadık bundan sonra da olmayacağız. Lakin İslâm ümmetinin başındaki yöneticiler ABD'nin kendilerine ettiği teşekküre layık olmak için adeta birbiriyle yarıştılar. Teröre destek vermekle suçladıkları Amerika'ya İncirlik üssünü ve hava sahalarını kullandırttılar. Amerika en büyük terör devleti olduğu hâlde, her dönemin ABD başkanları en büyük teröristler olduğu hâlde yöneticiler terörle mücadelede ABD ile müttefiklikten dem vuruyorlar. Bu onların nasıl bir acziyet içinde olduklarını açık bir şekilde göstermektedir. Trump’ın “halifeliği yok ettik” sözlerine gelince; Trump kendi hayal dünyasında yaşamaya devam ediyor. Oysa kendisi de gayet iyi biliyor ki Bağdadi’nin halifeliği, bilgisayar oyunlarında kurulan-yıkılan devletler gibidir. Aklen ve şer’an inandırıcılığı yoktur. Nitekim biz Musul’da ilan edilenin bir Hilâfet Devleti olmadığını hep söyledik.
Bu sebeple diyoruz ki: ey korkak Trump Ey küstah! Sen daha gerçek bir Hilâfet’in ne olduğunu görmedin, işitmedin! Allah’ın izniyle gerçek bir Hilâfet senin başkanlık yaptığın şu dönemde kurulur da bugün yaptığın küstah açıklamaları o gün yapabilecek misin, görürüz. O gün, korkudan sesin titreyecek, kalp atışların yükselecek ve korkunun ecele faydasının olmadığını bileceksin!
Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu