Hizb-ut Tahrir Türkiye Haftalık Değerlendirme Toplantısı - [09 Haziran 2020]
10 Haziran 2020

Hizb-ut Tahrir Türkiye Haftalık Değerlendirme Toplantısı - [09 Haziran 2020]

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar, haftalık değerlendirme toplantısında değişiklik yapılması planlanan Siyasi Partiler Kanunu, Ayasofya’nın ibadete açılması tartışmaları ve kredi destek paketi hakkında açıklamalarda bulundu.

Mahmut Kar, Siyasi Partiler Kanunu’nda yapılması beklenen değişikliklerden hareketle ilgili yasadaki “Hilâfet isteyen parti kurulamaz” maddesinin kaldırılıp kaldırılmayacağını sorguladı. Halkı Müslüman bir ülkede böylesi bir maddenin bulunmasının doğru olmadığını söyleyen Kar, İslâm için var olduklarını söyleyen demokratik partilerin de halka sürekli yalan söylediklerini ifade etti.

Her seçim döneminde sürekli gündeme gelen Ayasofya’nın bu dönemde de dillerden düşmediğine dikkat çeken Mahmut Kar, AK Parti iktidarının Ayasofya’nın ibadete açılması meselesini ziyadesiyle istismar ettiğini söyledi. Ayasofya’nın bir camiden daha büyük bir anlamı olduğunu dile getiren Kar, “Küfür olan laiklik terk edilip İslâm’ın hükümleri yürürlüğe koyulmadığı müddetçe ibadete açılsa bile Ayasofya’nın misyonu yerine getirilmiş olmayacaktır. Ne zaman ki dinin devlet, hayat ve toplum hakkındaki hükümlerini reddeden laiklik kaldırılır işte o zaman Ayasofya açılır ve Fatih Sultan Muhammedin vakfiyesi de yerine getirilmiş olur.” şeklinde konuştu.

Maliye Bakanlığının açıkladığı kredi destek paketine katılımları da gündemine alan Mahmut Kar, yetkililerin kredi/faiz özendirmelerini eleştirdi ve “Tamam, ekonomi bozuk, işsizlik had safhada, Koronavirüs ile birlikte ekonomi iyiden iyiye daraldı yeni ekonomik yatırımların, belli açılımların olması şart. Ancak devletin vazifesi sadece ekonomiyi rahatlatmak mıdır? Yeni kredi paketleri açıklamak mıdır? Devletin görevi tebaasının hem dünyasını hem de ahiretini düşünmek değil midir? Devletin görevi tebaasının bu dünyada sıkıntı çekmeden bir hayat yaşamasını temin etmek, ahirette de Allah’ın huzuruna tertemiz bir şekilde çıkmasını sağlamak değil midir? Şimdi siz faizleri düşürerek insanların ev, araba almasını sağlıyorsunuz, piyasayı canlandırıyorsunuz da peki ya ahirette ki hesaplar ne olacak? Piyasayı canlandırıyoruz derken insanların imanlarını, ibadetlerini, Allah’a olan sevgilerini, korkularını öldürüyorsunuz. Bunun farkında mısınız? Faiz alan da veren de haram işlemiş olur. Kur’an’ın hitabıyla söyleyeyim. Faizle iştigal edenlere Allah ve Rasulü savaş açmıştır.” diyerek ilahi ikazı hatırlattı.

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar tarafından dün akşam gerçekleştirilen haftalık değerlendirme toplantısının tam metni:

SİYASİ PARTİLER KANUNU’NDA DEĞİŞİKLİK

Türkiye kamuoyunda yeniden erken seçim konuşulmaya başladı. Tabii gündem seçim olunca partiler arası pazarlık ve ittifaklar da masaya yatırılıyor. “Türkiye koalisyonlardan kurtuluyor” sloganıyla gelen yeni sistemde -Cumhurbaşkanlığı sisteminde- iktidarı yine partiler arası ortaklık ve ittifaklar belirliyor malum. Yani tek partinin Türkiye’de %50+1’i alıp iktidar olması şu anki siyasi süreçte imkânsız gözüküyor. Durum böyle olunca MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Yasası’nda değişiklik yapılmasını gündeme getirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, başkanlığında toplanan AK Parti MYK’nda Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Yasası’nda yapılacak değişikliklerle ilgili çalışmak üzere bir komisyon kurulmasını kararlaştırdı.

Kıymetli Müslümanlar! Siyasi Partiler Kanunu’nda yapılacak değişiklikler bizi hiç ama hiç ilgilendirmiyor. Çünkü yapılacak değişiklikler İslâmi siyasetin önünü açmayacak. Dikkat edin; “İslâmi siyaset” diyorum, “demokratik siyaset” demiyorum. Demokratik siyasetin önünü açar mı açmaz mı, onu laik demokratlar konuşsun. Bizi, yani Müslümanları ilgilendirmesi gereken şey şudur: Mevcut Siyasi Partiler Kanunu İslâm’a göre değil; Müslümanların siyasi taleplerini yasaklıyor. Yapılacak değişikliklerle ortaya çıkacak kanun da bundan farklı olmayacak. Bunu nereden biliyoruz? Mevcut Siyasi Partiler Kanunu’ndaki maddelerden biliyoruz.

Gelin Seçim Kanununa bir bakalım: Siyasi Partiler Kanunu’nun 3. Bölümünde bir madde var. Bu bölümdeki maddeler Siyasi Partilerle ilgili yasakları ihtiva ediyor.

“Madde 86: Siyasi partiler, Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik niteliğinin değiştirilmesi ve halifeliğin yeniden kurulması amacını güdemez ve bu amaca yönelik faaliyetlerde bulunamazlar.”

Şaşırdınız mı? Seçim dönemlerinde “İslâm’ı getireceğiz” diye vaatlerde bulunan, “adil düzen”, “milli görüş” sloganları ile sizden oy isteyenler size hep yalan söylediler. “Başkanlık sisteminden sonra sırada Hilâfet var” diyenler de sizi kandırıyorlar. Siyasi Partiler Kanunu’nda bu madde var olduğu müddetçe İslâm’ı referans alarak parti programını hazırlayan, Hilâfet’i amaç edinmen bir partinin kurulması mümkün değil. Şimdi diyeceksiniz ki: “Bu partilerin hangisi laikliği değiştireceğini programına koydu ki? Bu partilerin hangisi halifeliğin yeniden kurulması için yola çıktı ki? Hangi parti Hilâfet’i getirmeyi parti programına koydu ki?” Hiçbirisi… Hepsi parti programlarına laik demokratik ilkelere, cumhuriyet inkılaplarına bağlı kalacaklarını koydular, Hilâfet’i değil… Özgürlükçü Avrupa değerlerini benimseyeceklerini vurguladılar, İslâm’ı değil…

Diğer bir madde: “Madde 87: Siyasi partiler, Devletin sosyal veya ekonomik veya siyasi veya hukuki temel düzenini, kısmen de olsa dinî esas ve inançlara uydurmak amacıyla veya siyasi amaçla veya siyasi menfaat temin ve tesis eylemek maksadıyla, dini veya dinî hissiyatı veya dince (dine göre) mukaddes tanınan şeyleri alet ederek her ne suretle olursa olsun propaganda yapamaz, istismar edemez veya kötüye kullanamazlar.”

Görüyorsunuz değil mi? Nasıl bir laik bağnazlığın ve yobazlığın içinde, nasıl bir siyasi atmosferde yaşadığımızı görüyorsunuz değil mi? Şimdi herkes elini vicdanına koysun ve şu soruya cevap versin: %99’u Müslüman olan bu ülkede halkın İslâmi inancından doğan fikir ve hükümlerin hayatta tatbik edilmesi için çağrıda bulunacak siyasi bir partinin kurulmasının yasak olması ne ile izah edilebilir? İslâm’a düşmanlık ve Allah’a isyan ile, küfür ile…

Kapitalizm insanlığı içinden çıkılması imkânsız bir girdabın içine sürüklemişken; halk kendini bu girdaptan kurtarmak için bir alternatif arayışına girmişken, İslâm’ın iktisat nizamının tatbik edilmesi için parti programı hazırlamak neden yasak olabilir, soruyorum? Çünkü bir parti İslâm’ın iktisat nizamını esas alarak ekonomi ile ilgili parti programı hazırladığında; çıkarcı, sömürgeci, menfaatçi zihniyetin çarkına çomak sokacak da ondan. Ahlaksızlığın tüm toplumu sardığı, sapkınlığın sıradanlaşmaya başladığı bir ortamda İslâm’ın sosyal-içtimai nizamının tatbik edilmesini istemek nasıl yasak olabilir?

Kıymetli Müslümanlar! Halkın inançlarını hiçe sayan, Allah’ın göndermiş olduğu bu mükemmel nizamı, İslâm Nizamını yok hükmünde kabul eden siyasi partiler Müslüman halkın partisi olamazlar! Müslüman halkı temsil edemezler! Onlar olsa olsa Avrupa ve Batı’yı temsil eden birer parti olabilirler. Peki, İslâm Nizamı’nı esas kabul eden ve Müslüman halkı temsil eden siyasi parti yok mu?

Var! Evet var!

Bize kamuoyunda hep soruyorlar, “Niçin parti kurmuyorsunuz?” diye, “Hizb-ut Tahrir niçin parti kurup siyasi çalışma yapmıyor?” diye, “Parti kurun size oy verelim” diyorlar. Biz de diyoruz ki: Biz partiyi ta 1953’te kurduk, Hizb-ut Tahrir zaten bir parti; bir cemaat, bir dernek ya da bir cemiyet değil! Bu sefer; “Ama seçimlerde yoksunuz size nasıl oy verelim?” diyorlar, “Nasıl iktidar olacaksınız?” diye soruyorlar? Biz de diyoruz ki: Bizim derdimiz iktidar olmak değil! Bizim derdimiz; Allah’ın rızasını kazanmak! Allah’ın rızasını kazanmak ise İslâmi hayatı ve Hilâfet’i istemekle olur. Gelgelelim ki bu ülkede İslâmi hayatı ve Hilâfet’i istemek için parti kurmak yasak!

Ne yapalım o zaman? Siyasi Partiler Kanunu’nun 86 Maddesi yürürlükteyken, “Hilâfet’in yeniden kurulması amacını gözeten siyasi parti kurulamaz” maddesi varken bu hâlde biz nasıl başvuru yapıp Türkiye’de bir parti kuralım? Laikliği ve demokrasiyi benimsediğimizi, bunları koruyacağımızı parti programına nasıl koyalım, Allah muhafaza… Oturup bekleyelim mi? Siyasi çalışma yapmayalım mı? Hayır! Tabi ki yapacağız ama İslâm’ın çizdiği daire içerisinde ve hudutları aşmadan; demokrasi ve laik ilkeleri reddederek yalnız İslâmi Hilâfet’i isteyerek yapacağız!

Hizb-ut Tahrir, ta kurulduğu gün, 1953’te parti programında kuruluş amacını ve hedefini apaçık ortaya koydu ve hedefi gerçekleştirmek için şer’i metodunu da benimsedi. Hizb-ut Tahrir amacını, İslâm’ı bir bütün olarak devlet, toplum ve hayata hâkim kılacak Hilâfet’in yeniden kurulması ve İslâmi hayatın başlaması için davet ile sınırlandırmıştır. Bu hedefe ulaşmak için takip edeceği metot ise Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in üzerinde yürüdüğü şer’i yoldur. Dolayısıyla şimdi, bu kanunu yapıp yürürlükte kalmasını sağlayanlara ve bugün üzerinde değişiklik isteyenlere tek tek sesleniyorum:

Önce kanunu yapanlara: Hilâfet size yaptı ki ona bu kadar düşman oldunuz, yeniden kurulmasını isteyenlere neden bu kadar tahammülsüzsünüz? Hilâfet yıkıldıktan sonra yaşadığınız bu zelil hayatın neresi hoşunuza gidiyor? Hilâfetsiz geçen günlerde sizi gururlandıran şey nedir söyleyin? Laiklik, Demokrasi, Kapitalizm size ne verdi? Refah mı verdi? Hayır! İtibar mı verdi? Hayır! Onur mu verdi? Hayır! Dünya liderliğine mi yükseldiniz? Hayır! O hâlde siz neye güvenerek İslâm’a bu denli düşmanlık besliyorsunuz? Bu terk edilmiş, çürümeye yüz tutmuş, kokuşmuş köhne nizamları korumak uğruna halkın dinine karşı savaş ilan diyorsunuz! Üstelik kaybedeceğinizin, hezimete uğrayacağınızın kesin olduğu bir savaş!

Gelgelelim Siyasi Partiler Kanunu’nda değişiklik isteyenlere… Evet, siyasi partiler kanununda derhal değişikliğe gidilsin! İslâm’a dayalı, Hilâfet’i isteyen siyasi partilerin kurulmasının önündeki tüm yasaklar kaldırılsın. Dahası, kapitalizm, komünizm gibi küfür ideolojileri, ırkçılık gibi ayrıştırıcı fikirleri esas alan siyasi partilerin kurulması da yasaklansın. Şayet AK Parti, Cumhuriyet’in kurucularına, CHP zihniyetine karşı ise Kemalist cuntanın hazırladığı bu Siyasi Partiler Kanunu’na bir baksın! Kimin yanında olduğunu, kimin değerlerini koruduğunu açıkça söylesin! İslâm ve Müslüman halkın inanç ve değerlerini mi koruyor yoksa İslâm düşmanlı laik Kemalizm’in değerlerini mi koruyor, görelim. Şayet AK Parti kapitalistlerin, sömürgecilerin, sermaye sahiplerinin değil de halkın partisi ise o zaman yüzünü halka dönsün. Zira bu halk Müslüman bir halktır! Bu halk, İslâm’ın bayraktarlığını yapmış bir halktır! Bu halkın talepleri İslâmi taleplerdir. Bu halk, İslâm dışı kanunlar ile kendisine reva görülen zilleti ve sefaleti hak etmiyor. AK Parti eğer bunu yaparsa İslâm ve Müslümanları temsil edebilir ama yoksa da İslâm’ı esas almayan partinin halkı temsil etmesi düşünülemez. Zira bu topraklarda yaşayan insanımızın %99’u Müslümandır, dini de İslâm’dır. Yalan söyleyerek, Müslümanların duygularını istismar etmekten artık vazgeçin!

Kıymetli Müslümanlar son olarak da size sesleniyorum!

Bakın gördünüz, bu partilerin hiçbiri sizin İslâmi taleplerinizi karşılamak için kurulmadı, bu partilerin hiçbiri İslâm ve Müslümanların maslahatını korumak için kurulmadı. Aksine laikliği korumak küfrün ömrünü uzatmak için kuruldu. Bu partiler sömürgeci kâfirlerin çıkarcı düzenleri devam etsin diye çalışıyorlar. Ama Hizb-ut Tahrir sadece ve sadece Allah’ın dininin hayata hâkim olması için, hayra davet için kuruldu. Bu partilerin hepsini kâfir devletlerle işbirliği içinde görürsünüz. Yöneticileri Amerika ve Batılı liderleri dost ediniyorlar. Hizb-ut Tahrir asla halkına yalan söylemedi, söylemez. Hizb-ut Tahrir Allah’ı, Rasulullah’ı ve onun dinine yardım edenleri dost edindi.

Ey Müslümanlar Hizb-ut Tahrir’i tanıyın, onunla beraber bu hayırda birlikte çalışın. Umulur ki sizin elinizle Allah yardımını gönderir ve yeniden İslâmi hayat, Hilâfet ile ikame edilir.

AYASOFYA NEDEN BU KADAR GÜNDEMDE?

Ayasofya yine Türkiye’nin gündeminde… Her seçim döneminde “ha açıldı ha açılacak, açarız-açamazsınız” şeklinde gündeme geliyor Ayasofya… Cumhurbaşkanı Erdoğan Ayasofya’nın ibadete açılabilmesi için yeni bir süreç başlattı. Gerekli hukuki araştırmaları yapması için bir heyet görevlendirdi. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise bu gelişmeye paralel olarak “Ayasofya’dan çan sesi değil, Allah’ın izni ile ezan sesi yükselecektir” dedi. Ardından CHP Sözcüsü Faik Öztrak bu gelişmelere binaen “Tek adamın kararnamesine bakar bu iş. Bunu daha fazla istismar etmeyin, bunun üzerinden siyaset yapmayın. Açacaksanız açın.” dedi.

Kıymetli Müslümanlar ve Sayın Basın Mensupları! Ayasofya’nın ibadete açılma tartışması her dönemde güncelliğini korumaktadır. Müslüman halkın hassasiyeti de her dönemde maalesef seçim malzemesi olarak istismar edilmektedir. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konuda çok mahir, biliyorsunuz. “Ayasofya aslına rücu ettirilecek”, “Ayasofya müze değil camii olacak, ibadete açılacak” türünden söylemler Cumhurbaşkanı’nın dilinden hiç düşmedi. En son Fetih kutlamaları eşliğinde Ayasofya’da Kur’an okutuldu. Şimdi de ibadete açılması için hukuki araştırma yapılıyor.

Ayasofya İstanbul’da değil mi? İstanbul Türkiye’nin bir vilayeti değil mi? Ayasofya’yı ibadete kapatanlar o gün hiçbir hukuki engelle karşılaşmışlar mı? Hayır! Anayasa kararı ile mi Ayasofya’yı kapatmışlar? Hayır! O zaman açılması için ne gibi bir hukuki engel olabilir ki? Allah aşkına kimi kandırıyorsunuz! Kimin aklıyla alay ediyorsunuz? Meclis çoğunluğu “Ayasofya açılsın” diyen Cumhur İttifakı’nın elinde. Bırakın meclis çoğunluğunu Cumhurbaşkanı Kanun Hükmünde Kararname çıkartmış olsa kim buna itiraz edebilir?

Ama mesele Ayasofya’nın ibadete açılıp açılmama meselesi değil ki… Mesele, bu konuda hukuki bir engel var mı yok mu meselesi değil ki… Mesele, “Danıştay bu konuda ne diyecek bakalım” meselesi de değil! Asıl mesele, Müslümanların hassas olduğu bu konuyu gündemde tutmak. Zira ibadete açıldığında Ayasofya meselesi gündemden düşecek ve Müslümanların duygularını istismar edecek bir konu ellerinde kalmayacaktır. İşte bu nedenle Ayasofya’yı ne açıyorlar ne de gündemden düşürüyorlar. Zamana ve şartlara göre gündeme geliyor ve sadece konuşuluyor.

Buradan halkımıza, Müslümanlara sesleniyorum…

Kıymetli Müslümanlar! İstanbul’da Sultanahmet Meydanı’nda Müslümanların namaz kılacağı 10.000 kişilik Sultan Ahmet Camii var. Buradan baktığınızda Ayasofya’ya ihtiyaç yok dersiniz. Dolayısıyla Ayasofya meselesine namaz kılacak yer meselesi, yeni bir camiinin ibadete açılması meselesi olarak bakılamaz. Çünkü Ayasofya sıradan bir cami değildir. Dolayısıyla onun ibadete açılması namaz kılacak yer varlığına ya da yokluğuna bağlanamaz. Ayasofya bir semboldür. Ayasofya’nın temsil ettiği şey taş duvarlarla çevrili bir yapıdan çok öte bir şeydir. Ayasofya, İslâm’ın hayata hâkimiyetinin, o topraklarda İslâmi hükümlerin geçerli olduğunun sembolüdür. Herhangi bir cami olarak açılacaksa, Ayasofya da sıradanlaşacaktır.

Fatih Sultan Muhammed Ayasofya ile alakalı vakfiyesini yazarken, buranın cami olarak kalmasını isterken herhâlde İslâm’ın hâkimiyetinin bu topraklardan silineceğini, laikliğin geleceğini bilmiyordu. Sultan Fatih’in vakfiyesi Ayasofya’nın cami olarak kalması üzerine değildir. Bilakis İslâm’ın hâkimiyeti üzerinedir. Zira İslâm bu topraklara hâkim olduğu müddetçe Ayasofya da cami olarak kalmaya devam edecektir. Nitekim öyle de oldu. Hilâfet yıkılıp laik Türkiye Cumhuriyeti kurulunca İslâm’ın hâkimiyeti ortadan kaldırıldı, akabinde de Ayasofya müzeye çevrildi.

Dolayısıyla kıymetli Müslümanlar! Küfür olan laiklik terk edilip İslâm’ın hükümleri yürürlüğe konulmadığı müddetçe ibadete açılsa bile Ayasofya’nın misyonu yerine getirilmiş olmayacaktır. Ne zaman ki dinin devlet, hayat ve toplum hakkındaki hükümlerini reddeden laiklik kaldırılır işte o zaman Ayasofya açılır ve Fatih Sultan Muhammed’in vakfiyesi de yerine getirilmiş olur.

FAİZLE İŞTİGAL EDENLERE ALLAH VE RASULÜ SAVAŞ AÇMIŞTIR!

Kamu bankaları olan Ziraat Katılım ve Vakıf Katılım, Maliye Bakanlığı’nın açıkladığı kredi destek paketine katıldıklarını açıkladılar. Bunun üzerine de Bakan Albayrak Twitter hesabından bir mesaj paylaştı. Bakan, “Kamu katılım finans kuruluşlarımız, yeni süreçte hayatın canlanması adına 4 yeni finansman paketini hayata geçiriyor.” dedi. Peşinden “bu kredi destek paketleri milletimize hayırlı olsun” diye de ekledi. Hatırlarsanız daha önce de Ahmet Davutoğlu başbakanken kendi dönemlerinde yani AK Parti döneminde kredi yani faiz kullananların önceki dönemlere oranla kat kat artmasıyla övünmüş, “helalı hoş olsun, Allah sayısını, bereketini artırsın.” demişti.

Tamam, ekonomi bozuk, işsizlik had safhada, koronavirüs ile birlikte ekonomi iyiden iyiye daraldı, yeni ekonomik yatırımların, belli açılımların olması şart. Ancak devletin vazifesi sadece ekonomiyi rahatlatmak mıdır? Yeni kredi paketleri açıklamak mıdır? Devletin görevi, tebaasının hem dünyasını hem de ahiretini düşünmek değil midir? Devletin görevi tebaasının bu dünyada sıkıntı çekmeden bir hayat yaşamasını temin etmek, ahirette de Allah’ın huzuruna tertemiz bir şekilde çıkmasını sağlamak değil midir? Şimdi siz faizleri düşürerek insanların ev, araba almasını sağlıyorsunuz, piyasayı canlandırıyorsunuz da peki ya ahirette ki hesaplar ne olacak? “Piyasayı canlandırıyoruz” derken insanların imanlarını, ibadetlerini, Allah’a olan sevgilerini, korkularını öldürüyorsunuz. Bunun farkında mısınız? Faiz alan da veren de haram işlemiş olur. Kur’an’ın hitabıyla söyleyeyim. Faizle iştigal edenlere Allah ve Rasulü savaş açmıştır.

Subhanallah! Bu tehdidi nasıl görmezden gelebilirsiniz? Nasıl Allah ve Rasulü’ne karşı savaşa girişebilirsiniz? Hangi cüretle, hangi güçle? Elbette insanların sıkıntılarını gidermek için harekete geçin; istihdam oluşturun, destek verin, yardım edin ama bunları yaparken insanların ahiretlerini de düşünün!

Ayrıca artık şu gerçeği de görün: Kapitalist sistem dünyada iflas etmiştir. Dünya halklarının gösterdiği tepki onun ölümünün ilanıdır. Bu nedenle de derhâl bu kapitalist sistemden vazgeçin! Faiz belasından bu halkı kurtarın! Paradan para kazanmak devrini kapatın! “Kredi” adı altında karşılıksız para üretmekten vazgeçin! Faizin her türlüsünü yasaklayın! Borsaları kapatın; paranın sadece ve sadece reel piyasada işlem görmesini sağlayın! İslâm’ın iktisat nizamını yürürlüğe koyun! Küfür sistemlerinden ve yönetim şekillerinden uzaklaşın! İşte o zaman bu halkın hem dünyasını hem de ahiretini kurtarmış olursunuz. Aksi takdirde hem bu dünyada hem de ahirette kaybedenlerden olacaksınız. Zira Allah ve Rasulü’ne savaş açanlar kaybetmeye mahkûmdurlar!

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu