“İsrail”in Gazze’deki işgal ve soykırımını gündemde tutmak ve kamuoyunda duyarlılık oluşturmak için stant açan Müslüman gençlere yargı zulmü devam ediyor.
2024 Kasım ayında Tekirdağ’da Filistinli Müslümanlara destek olmak amacıyla Gazze standı açan altı Müslüman genç, evlerine yapılan baskın sonrası gözaltına alınmış, gözaltına alınan kişilerden üçü serbest bırakılırken Murat Gürsoy, İlker Tırpan ve Mehmet Sayın tutuklanarak cezaevine gönderilmişti. Hiçbir suçları olmadığı halde hukuksuz bir şekilde tutuklanan gençler altı aydır cezaevinde tutuluyorlar ve henüz dosyanın iddianamesi bile hazırlanmış değil.
Dosya avukatı Mustafa Kocamanbaş, davanın seyri ile ilgili şunları söyledi:
“Tekirdağ ilinde Gazze standı açtıkları için müvekkillerim Murat Gürsoy, İlker Tırpan ve Mehmet Sayın, gözaltına alınıp tutuklandılar. Yaklaşık altı aydır cezaevinde olmalarına rağmen dosya hakkında henüz iddianame düzenlenmiş değil. Bu hafta savcılıkla yaptığımız görüşmede dosya kapsamında müvekkillerime isnat edilen suçlamaların; Gazze ve Filistin konulu bir stant açmak, Tekirdağ AVM Meydanı’nda ve Köklü Değişim Dergisi adı altında gerçekleştirilen sohbet etkinliklerine katılmak olduğu öğrenildi. Tutuklanmalarına Hizb-ut Tahrir ile faaliyet göstermeleri gerekçe yapıldı.
Anayasa Mahkemesi’nin Hizb-ut Tahrir hakkında verdiği hak ihlali kararları, nöbetçi hâkimliğe yapılan itirazlara rağmen dikkate alınmadı. Mevcut durumda uzun tutukluluk süresi, dosyadaki delillerle birlikte değerlendirildiğinde, tutukluluğun artık açıkça haksızlığa dönüştüğü ortadadır. Müvekkillerimin serbest bırakılmaları gerekmektedir.”
Av. Mustafa Kocamanbaş’ın açıklamalarında yer alan hususlar, Tekirdağ’da Müslüman gençlere karşı düşmanca bir ceza hukuku uygulandığı izlenimini uyandırmaktadır.
Diğer yandan Türkiye’de İslami şiarları alenen tahkir eden ve fiilî saldırılarda bulunanlar, kısa süreli soruşturmaların ardından ya cezasız serbest bırakılmakta ya da sembolik cezalarla serbest kalmaktadır. Daha önce Kur’an’a ve Rasulullah’a hakaret edenlerin, Müslümanların kutsallarına saldıranların durumunda olduğu gibi…
Bunun son örneği İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması sonrası İstanbul ve başka şehirlerde yaşanan protestolarda kendini gösterdi. Güya “hak arama” bahanesiyle sokaklarda terör estiren marjinal gruplar, öfkelerini İslami değerlere saldırarak yansıttılar. Cami yerleşkesinde içki içmek, kabristanları tahrip etmek, polise asitli saldırıda bulunmak ve kamu malını tahrip etmek gibi açık suç niteliğindeki eylemlere rağmen çok kısa sürede tahliye edildiler.
Söz konusu tutuklulardan önceki gün 103 kişi, bugün ise 59 kişi daha tahliye edildi. İstanbul 62. Asliye Ceza Mahkemesi, tahliye kararının gerekçesi olarak şunları beyan etti: “Mevcut delil durumu, sanıkların tutuklulukta geçirdikleri süre, bir kısım sanığın öğrenci olması ve öğrenim süreçlerinin sekteye uğrama ihtimali, sanıkların sabit ikametgâh sahibi oluşu ve kaçma şüphelerinin bulunmaması, aynı suça yönelik başka mahkemelerce aynı hukuki durumda olan sanıklar yönünden tahliye kararı verilmesi…”
Peki açık şekilde şiddet eylemlerine bulaşmış olmalarına rağmen kişilerin ikamet sahibi olmaları, öğrenci olmaları tahliyeleri için gerekçe oluyorsa Gazze standı açmaları sebebiyle haksız yere tutuklanan Murat Gürsoy, İlker Tırpan ve Mehmet Sayın neden tahliye edilmiyor, bu kişilerin de açık ikametgâhı var, bu kişilerin de işi, aileleri, çocukları var.
Türkiye’de yöneticiler ve iktidar yetkilileri her gün Gazze’ye sahip çıkma sorumluluğundan bahsederken dünyanın birçok yerinde insani bir görev olarak Gazze’ye destek gösterileri düzenleniyorken, Tekirdağ’da bu eylem nasıl suç olabiliyor? Anayasa Mahkemesi’nin Hizb-ut Tahrir hakkında verdiği 12 ayrı ihlal kararı varken, fikrî ve siyasî çalışma yapmanın suç olmadığı açıkça belirtilmişken, daha fazla mağduriyet yaşanmaması adına yargı zulmüne maruz kalarak tutuklanan Müslüman gençlerin serbest bırakılması hukuki bir gerekliliktir. Zira hukukun üstünlüğü, yalnızca kâğıt üzerindeki metinlerle değil, adaletin hayata geçirilmesiyle mümkün olur.