Kişi Allah’ın koyduğu sınırı aştığı zaman zulüm işlemiş olur. Tıpkı iblisin Rabbinin hükmüne karşı gelip, üstünlük taslayarak sınırı aşması gibi. Bu yüzden Allah’ın koyduğu hudutların farkında olmak şarttır. İmam Azam şöyle söyler: “Bir adam adaleti tanısa, fakat adaletin zıddı olan zulmü, haksızlığı bilmese o hem adaleti hem de zulmü iyice tanımıyor demektir. Ey kardeş bilmiş ol ki, bütün insanların en cahili ve en kötüsü böyleleridir.”
Allahu Teala bize hükümlerini eksiksiz bir şekilde bildirmiştir ve bizi yakıcı bir azaba karşı uyarmıştır. Kişi uyarılmış olduğu bir günahı yine de işlerse, kendine zulmetmiş olur.
“Allah insanlara hiç zulmetmez ancak insanlar kendilerine zulmeder.” (Yunus 44)
Maalesef bazen kişinin işlediği bu zulümden başkaları da nasibini almaktadır. Müslümanların beyinlerine milliyetçi fikirler aşılanmakta ve “mümin müminin kardeşidir” ayeti umursanmamaktadır. Bu yüzden binlerce insan ölmekte ve bize dikta edilen suni sınırlar aşılamamaktadır. Böylece kul kendine zulmetmektedir. Bir ateist, yaratıcısının olmadığına inanarak karanlık hayatını intihar ile sonlandırır. Böylece hem kendine zulmeder, hem de onu örnek alan diğer insanlara. Bir tağut Allah’ın hükümleriyle hükmetmeyerek hem kendine hem de halkına zulmetmiş olur.
Bunlar alışageldiğimiz zulümlerdir fakat birde hiç alışmayacağımız bir zulüm vardır. Oda gözlerimizin önünde kardeşlerimize zulmedilmesidir ve buna sorumlu ve yetki sahibi insanların ses çıkarmamasıdır. Necis kafirler beldelerimizi işgal edip tahir kardeşlerimize yapmadıklarını bırakmamışlardır. O kafirlere yaraşan cehennemdir ve onları kahhar olan Allah çok şiddetli bir azap ile müjdelemiştir. Peki ya ses çıkartmayıp ümmeti sömürgeciler ile başbaşa bırakan yöneticiler? Kendine “ben Müslümanım” deyip de kardeşlerini unutanlar? İnzivasında kaç tespihat çektiğini sayan ama ölen ümmetin evlatlarının sayısını bilmeyenler? Yani başında kardeşlerinin üzerine yapan bomba yağmuruna kulaklarını tıkayanlar? Para pul telaşına kapılmış, ömrünü heva ve hevesinin emirlerini yerine getirmekle geçiren ve kulaklarını yerle göğü inleten o seslere tıkayan Müslümanlar? Zulümlerin en acımasızı bu değil de nedir? Zulme maruz kalanların dilsiz şeytanlardan hesap soracağı gün o kör sağır ve dilsiz gibi davrananların halleri nice olacaktır! Halbuki, Rum valisinin, Müslüman kadına eziyet etmesinden ve kadının "Mutasım neredesin?" demesi üzerine, Mutasım’ın ordu hazırlayıp Rum şehrini zapt edip kadını kurtardığı gibi, ümmeti bu hazin halden kurtarmaya çalışabilirdik. İşkence gören Hz. Bilal’i, Hz. Ebu Bekirin 7 ukiyeye satın alıp kurtarması gibi kurtarmaya çalışabilirdik kardeşlerimizi. Malımız ve canımız ile cihat etmedik, sadece duaya sığınıp kendimizi kandırdık.
Biz onlara işlenen zulme razı olup boyun büktük ve sustuk. Müslümanlara en yakışmayan amellerden birini yaptık ‘umudumuzu kaybettik’. Allahu Teala şöyle buyuruyor:
“Dedi ki; rabbinin rahmetinden sapıklardan başka kim ümit keser?” (Hicr 56).
Peygamber efendimizin buyurduğu gibi, taşları birbirine kenetli duvar gibi olsaydı kardeşliğimiz, hangi kafir bize ne yapmaya cesaret edebilirdi? Arkasında korunacağımız ve savaşacağımız bir halifemiz olsaydı, kim bizlere zulmedebilirdi? 13 asırdır işte bu şekilde kenetlenmiş ümmete kim ne yapabildi? Ne zaman ki ümmeti birbirine bağlayan bağları kopardılar yani Hilafetlerini yıktılar işte o zaman başsız ve korunaksız kaldık. Sadece başsız ve korunaksız da değil, duyarsız ve yaşananlara karşı kör sağır dilsiz de olduk. Gazzede ki feryat, arşı titrettiği halde ne bir yardım ne de bir korunak olabildik onlara. Bir bacımızın feryadı yeterken orduları ayağa kaldırmaya şimdi binlercesi çocuğu ve yaşlısı ile haykırırken tek bir ordunun dahi kılı kıpırdamıyor! Yöneticiler ise yaşayan ölüler gibi! Bu derdi anlatmaya sayfalar yetmez. Bizi biz yapan ve bizi bizden ayıran o ince çizgiyi anlamadıkça o bizi biz yapan değerlerimize dönmedikçe şahit olduğumuz ve hiçbir şey yapamadığımız Müslümanların acısı kıyamet günü karşımıza çıkacaktır! Şüphesiz ki bu vebalden kurtulmanın yolu ancak ve ancak Müslümanların korunağı ve Zulmedenlerin ise korkulu rüyası olan Hilafet için çalışmaktır. Çünkü o varken izzetimiz, o yokken ki zilletimiz apaçık ortadadır. Onun kaldırılışı ile kaybettiklerimizi ancak Onu tekrar kurarak getirebiliriz. Dünyanın en ücra köşelerinde ki zulmü ve adaletsizliği dahi işiten ve müdahele eden bu nizama Dünya ne kadar da muhtaç! Allah bizi zulmedenlerden eylemesin! Bir Müslümana zulmetmek isteyen zalimler, saf saf duran ve kenetlenmiş bir duvar gibi olan müminleri karşısında bulsun! Allah kafire şiddeti ile bize ise merhameti ile muamele etsin! Allahümme amin...