8 Aralık günü Esed’in ülkeden kaçmasıyla Suriye halkının 13 yıllık büyük mücadelesi muhteşem bir zaferle sonuçlanmış oldu. Arka planda ABD’nin olduğu, sahada ise Rusya, İran ve onun Lübnan’daki uzantısının desteklediği Esed ve Şebbihaları, bu desteklerden mahrum bırakıldığı anda varlığını devam ettiremedi. Devrimin başından devrildiği güne kadar alternatifsizliğinden dolayı ayakta tutulmaya çalışılan Esed yönetimi, halkın da muhaliflerin yanında yer aldığı bir halk hareketiyle 10 gün gibi kısa bir sürede diğer bütün zorba yönetimler gibi tarihin çöplüğündeki yerini almış oldu.
27 Kasım’da muhaliflerin yeniden harekete geçmesiyle birlikte bütün dünyanın bakışları Suriye’ye odaklanmış olduğundan dolayı hepimiz süreçle ilgili önemli malumatlara sahip olduk. Biz burada, Esed’in devrilmesine kadar geçen süreçle ilgili tüm gelişmelerin medyada ayrıntılı şekilde yer aldığı bu süreçten bahsetmeyeceğiz. Bu başarı, muhalifler ve Suriye halkı açısından çok büyük bir anlama sahip olsa da rejimin akıbeti ve oluşturulacak yeni yönetimin niteliği devrimci muhalifler ve Müslüman halk açısından daha büyük bir öneme sahiptir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın muhaliflerle uzlaşması konusundaki çağrılarına Esed’in kayıtsız kalmasının ardından başlayan harekatın arkasında, Türkiye’nin önemli bir desteği bulunmaktadır. Heyet-i Tahriru’ş-Şam (HTŞ) çatısı altında birleşen gruplar, İdlip’deki altı yıllık süre içerisinde Astana ve Soçi’de Rusya, İran ve Türkiye arasında alınan kararlar doğrultusunda Türkiye’nin garantörlüğü altında idiler. Esed’in devrildiği gelişmeler ve sonrasında da bu oluşumun Türkiye ile olan yakınlığı ve samimiyeti kameralar vasıtasıyla tüm dünyaya servis edilmektedir. Kurulan geçici hükümetin kabinesinde, eğitimini Türkiye’de tamamlamış ya da hâlâ devam eden, iyi düzeyde Türkçe bilen isimler yer almaktadır. Bizzat HTŞ’nin lideri ve gelecekteki Suriye devlet başkanlığının en güçlü adayı olan Colani’nin (Ahmed eş-Şara), MİT Başkanı İbrahim Kalın ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile samimi ilişkileri ve açıklamaları, bundan sonraki sürecin de Türkiye’nin kontrolünde ilerleyeceğinin emareleridir.
Türkiye, İslam ile demokrasinin harmanlanarak İslam dünyasına rol model olarak kabul ettirilmeye çalışılan laik demokratik bir ülkedir. Halkı Müslüman olan ve Osmanlı Hilâfeti’nin son merkezi konumundaki Türkiye, dünyadaki tüm Müslümanların hâlâ odak noktasındadır. Türkiye, zorda kalan Müslüman halkların yardım beklediği, yönlendirmesini ve yol göstermesini kabul ettiği İslam dünyasının güçlü ülkesi konumundadır. Bir anlamda, mazlum ve masum Müslümanların hamisi misyonunu üzerinde taşıyan bir ülke görüntüsündedir. Ancak Türkiye, ABD’nin Ortadoğu’yu yeniden şekillendirme projesi olan Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanıdır. Arap Baharı’nın etkisiyle kontrol dışına çıkan Suriye vakıasının bugün geldiği nokta ve Gazze için uygulamaya konulacak planlar, bu projenin son aşamalarıdır. Her ne kadar isim değiştirmiş olsa ve gündemden düşmüş gibi görünse de BOP projesi sona ermemiş, Türkiye’nin bu proje içindeki rolü, -sanıldığının aksine- bitmeyip ABD tarafından daha da etkin hale getirilmiştir.
Diğer taraftan, devrimin öncüleri olan ve geçici hükümetin lider ve yönetici kadrosunda bulunan isimlerin vermiş olduğu sözlü ve fiilî mesajların oluşturduğu atmosfer düşündürücüdür. Mesela, Suriye'de İslami bir yönetim istemeyen ve bunun için 19 Aralık'ta gösteriler yapan laik zihniyet ve görünümdeki hiçbir kadına müdahale edilmezken, eşleri ve çocukları hala cezaevinde olan ve HTŞ’nin İdlip yönetimi sırasında tutuklanan mahkûmların bırakılması için talepte bulunan Müslüman kadınlara müdahale edilmiştir. Halep'teki Kamu Güvenliği Organı, 21.12.2024 Cumartesi günü, İslam'ın hükümlerinin uygulanmasını ve bir buçuk yıldan fazla bir süredir kaçırılan ve 7.5.2023'ten beri bizzat Colani tarafından İdlib'de hapsedilmiş kocalarının ve çocuklarının serbest bırakılmasını talep etmek için gösteri yapan 10 Müslüman kadını kaçırdı.
Bu olaydan anladığımız kadarıyla yeni yönetim, kendisine nasihat edilmesinden, Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın emri gereği hakkın ve sabrın tavsiyesinden pek hoşlanmıyor. Şunu unutmayalım ki; sömürgeci kâfirler ve onların bölgedeki işlerini yürüten ümmetine ihanet etmiş işbirlikçi yönetimler, onların yolunda gitmediğiniz sürece size itibar etmez ve sizi muhatap olarak bile kabul etmez. Eğer dün sizleri “terörist” diyerek yok etmek için hareket edenler, bugün Suriye yönetiminde sizleri yetkili kişiler olarak kabul ediyorlarsa bu, onların değil sizin değişmenizden dolayıdır. Eğer değişen sizler olmasaydınız, bu sömürgeci kâfirler daha siz İdlip’ten harekete geçtiğiniz anda bütün güçleriyle sizi yok etmek için çoktan taarruza başlamış olurlardı.
[وَلَنْ تَرْضٰى عَنْكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارٰى حَتّٰى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْۜ] “Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar senden asla razı olmazlar.” [Bakara Suresi 120]
Burada tek dileğimiz, devrilen bir tiranın yerini bir başka tiranın almasına sebep olacak bir sistemin hayata geçirilmemesi ve Müslüman Suriye halkının yıllar süren çileli ve fedakârlıklarla dolu bu yolun sonunun İslami bir yönetimle taçlanmasıdır. Kimsenin heva ve hevesine uymadan, hiçbir kınayıcının kınamasına kulak asmadan, tüm ümmetini koruyup gözeten dirayetli yöneticilerin ortaya çıkmasıdır.
[وَأَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَاعْلَمْ أَنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ أَنْ يُصِيبَهُمْ بِبَعْضِ ذُنُوبِهِمْ] “Aralarında, Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların arzularına uyma ve Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından (Kur’an’ın bazı hükümlerinden) seni şaşırtmalarından sakın. Eğer yüz çevirirlerse, bil ki şüphesiz Allah, bazı günahları sebebiyle onları bir musibete çarptırmak istiyor.” [Maide Suresi 49]
Ancak üzülerek görüyoruz ki yukarıda anlatmaya çalıştığımız vakıalar ve gelişen olaylar maalesef bu denklemden İslami bir yönetimin, bir Hilâfet’in çıkmayacağı şeklindedir. Yanılmış olmak dileğiyle…