Dünya, İslâm dışı fikirlerin tahakkümü altında kan ağlıyor. İnsanlık İslâm’ın egemen olmadığı bir dünyada insanlığına dair ne varsa kaybetti. Sosyal yaşam felç olmuş durumda. Öte yandan insanlık karşılaştığı bela ve musibetlere karşılık paçalarından acziyet dökülmesine rağmen şeytan ve avenelerinden dolayı hakkı göremiyor, hakka yönelemiyor. Covid-19 çıkıyor Allah’tan önce bilimden medet umuluyor. Yangın çıkıyor, deprem oluyor, fırtına kopuyor hakeza yine öyle. Olaylarda sebep aranıyor ama müsebbibu’l esbap görülmüyor. Tedbirler ilahlaştırılıyor, oysa tedbirleri emreden âlemlerin Rabbi yegâne ilahımızdır. Tedbir anlayışı öyle bir çığırından çıkıyor ki bu kutsayıcı tavra karşı tedbir almak lazım geliyor.
İnsanlar her zamankinden daha fazla İslâm’ın hayatın tüm alanına hükmetmesine muhtaçlar. Mevcut düzenlerin fesadını hissettikleri dahası yaşadıkları hâlde her köşede, insanları haktan saptıran, yanlış çözümlere sevk eden Allah ve İslâm düşmanı var. Yozlaşma toplumun ve devletin tüm katmanlarına sirayet etmiş durumda. Galaksiler arası seyahatten bahsedilen bir vasatta insanların can, mal, ırz, akıl ve nesil emniyeti sıfırlanmış durumda. İslâm’ın değil de bilimin egemen olduğu bir dünya olduğu hâlde günümüz dünyası, kimse kalkıp da bilime tek laf etmiyor/edemiyor. Batı, Ortaçağ Kilise otoritesini bilim adamlarına devretmiş durumda. Karşı çıkanlar aforoz ediliyor. Oysa bilim ancak doğru bir dünya görüşünün/İslâm’ın egemen olduğu bir dünyada gerçek vazifesini ifa edebilir. Değilse sapık fikir ve düşüncelerin sahibi kimselerin eli altında bilim, bilim değil bir “bitim”dir. Bilim insanlara ne yapabileceklerini gösterdiği gibi ne yapamayacaklarını da göstermiyorsa o şey bilim olmaktan çıkıp ilahlaştırılan bir put hâline gelmiştir. Oysa bilimin de ilahı bizim de ilahımız âlemlerin Rabbi olan Allah’tır.
Bakınız, son iki yüz yıla bilimin gelişip serpildiği asırlar olarak itibar edilir. Söyler misiniz Allah aşkına, bilim insanlığa ne vermiştir? (Benim burada bir takım bilimsel gelişmeleri ve faydalarını inkâr ettiğim düşünülmesin, başka bir şeyden bahsediyorum) Mesela, birey daha iyi mi olmuştur? Aile yapısı daha mutlu, mesut bir yuvaya mı dönüşmüştür? Toplum daha erdemli hâle mi gelmiştir? Devletler daha adil mi olmuştur? Söyler misiniz, hangisi olmuştur? Tüm her şeyi bir tarafa bırakarak sadece dedelerimize ve nenelerimize bakarak, onları dinleyerek, çocukluğumuzdan bugüne gelerek dahi, geçmişten günümüze her doğan yeni günün bir öncekinden daha fazla çözülme ve bozulma getirdiğini söyleyebiliriz, İslâm’ın egemen olmadığı şu dünyada. Konunun bilimle hiçbir ilgisi yok, bilim de tıpkı bıçak gibi sadece bir araçtır; katillerin elinde zulme, haklı ve merhametlilerin elinde adalete dönüşen bir araç. Mesele, hayatlarımıza hükmeden sistemlerle ilgilidir. Bugün yeryüzüne hükmeden sistem kapitalist sistemdir. Bu sistemi kökünden söküp atmadıkça, yetmedi, yerine de İslâm’ı ikame etmedikçe bugünümüz dünümüzden daha kötü olmaya devam edecek. Yine yetmedi, ahiretimiz dünyamızdan kötü olacak hafazanallah!
Oturup konuştuğumuz herkes mevcut düzenden rahatsız. Ancak içine doğdukları şu İslâm dışı hayattan dolayı zihinleri, bozuk fikir ve görüşlerle dolmuş, batıla karşı yine batıl güruhların ağına düşmüş olduklarından dolayı İslâm onlarda bir sistem şeklinde alternatif olarak görülmüyor. Daha doğrusu; bu hiç akıllarına dahi gelmiyor. Çünkü İslâm hepimize, -laiklik esası üzere- hayatla bağı koparılarak anlatıldı. Onun bir sistem, bir nizam, hayatın en genelinden en detayına kadar her alanıyla ilgili fikir ve çözümler koyduğu bu topluma anlatılmadı. Toplum seküler temelde yetiştirilerek, milliyetçilik, vatancılık, laiklik, demokrasi ve benzeri İslâm dışı fikirlerle zehirlendi. Düşünebiliyor musunuz? Toplumu bölen, parçalayan, yoksullaştıran, kutuplaştıran, ahlaksızlaştıran bu fikirler olmasına rağmen çözümler yine bu fikirlerde aranacak şekilde zehirlendi bu toplum. Mesela bir parti çıkıyor “demokrasi” naralarıyla iktidar oluyor, başka bir parti çıkıyor, demokrasi ile bu partiyi eleştiriyor. Biri “demokrasi” diyor, diğeri “ileri demokrasi” diyor, bir diğeri “daha ileri demokrasi” diyor ve bu kısır döngü böylece uzayıp gidiyor. Oysa bu toplumun/bizim, Allah’tan ve O’nun insanlığın dünya-ahiret saadetini temin eden İslâm dininden başka ne çaremiz ne de kurtuluşumuz var.
Tanınmış bir TV Programcısı Twitter hesabından demiş ki: “Türkiye’de yaşayan herkes bilir ki Ağustos’ta Antalya’ya yağmur yağmaz. Duaya değil, bilime güvenin.” (Demek istediğim de tam olarak bu. Bu zihniyetteki kimselerden bilim fışkırsa ne olacak; insanları kobay olarak görürler, insanlığı felakete sürüklerler ancak.) Tabii bu sözlerin akabinde Antalya da dâhil Türkiye’nin çeşitli yerlerinde gök gürültülü sağanak yağışlar başladı. Hoş, yağmur yağmasa da bizce sorun yok. O Allah ki ilahımızdır, bizler de O’na kul olmakla şereflenmiş, bunu en büyük bahtiyarlık sayan aciz kullarız. Biz de bu “meşhur” arkadaşa diyoruz ki: at gözlüğünü çıkaran herkes de görür ve bilir ki Ağustos’un da Rabbi Ocak’ın da Rabbi Allah *Subhanehu ve Teâlâ’*dır.
Rabbimizden niyazımız, işlerin bu kadar karıştığı, batıl ehlinin işbaşında olduğu, çözülmenin ve bozulmanın had safhaya vardığı, bela ve musibetlerin sağanak sağanak üzerimize yağdığı şu vakitleri bizler için hayra tebdil eylesin. İkinci Râşidî Hilâfet Devleti ile İslâm’ı zerreden kürreye tüm hayatımıza egemen kılsın. Ve böylece dünya ve ahiretimizi saadet-i dareyn eylesin. Allahumme âmin.
[اَلَمْ تَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِؕ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصٖيرٍ] “Yine bilmez misin ki göklerin ve yerin mülkiyet ve hükümranlığı yalnız Allah’ındır. Sizin için Allah’tan başka ne bir dost ne de yardımcı vardır.” [Bakara Suresi 107]