KöklüDeğişim Dergisi'nin düzenlediği “Ümmet’in Suriye Sınavı Ve Batı’nın İslam’a Saldırıları” adlı bayanlara yönelik panel, Genç Değişim Kitabevi’nde gerçekleştirildi. Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan program sunucu Reyhan Bayoğlu’nun Suriye’nin ve Rasulullah’a yapılan hakaretlerin, ümmetin bugün düşmüş olduğu zilletin göstergeleri olduğunu hatırlatarak, sözü programın ilk konuşmacısına bıraktı.
İlk konuşmacı Mehtap Kebapçı hem son zamanlarda Rasulullah (sav)’e yapılan hakaretlere ve bundan dolayı dünyanın her yerinde yapılan ayaklanmalara, bununla birlikte Suriye’de ki gelişen olaylara detaylıca değindi.
Türkiye yöneticilerinin ayaklanmalar başladığı günden bu yana demokrasi için yumuşak bir geçiş olması gerektiğini beyan eden ve somut olmayan söylemler dışında hiçbir şey yapmadıklarını söyledi. Suriye’de trajediyi sonlandıracak hiçbir adım atılmadı. Son olarak Türkiye’de tırmanan terör olaylarının bize gösterdiği bir şey var ki, ne zaman Türkiye’den bir İslam beldesi güç anlamında yardım istese Türkiye’de terör artıyor ve insanların zihnine şu imaj çiziliyor:
“Türkiye’nin derdi kendine yeter!” Ancak Müslümanların derdi birdir. Müslümanların barışları birdir, Müslümanların savaşları birdir, çünkü Müminler kardeştirler. Müslümanların arasındaki sınırlar, yıkıldıktan sonra kafir batı ve işbirlikçi ajanlarının çizdiği sınırlardır. Zulüm ve işkence altındaki bir halkın kendisini korumak istemesinden daha doğal ne olabilir ki, onların bu kıyamları haklı ve yerinde bir davranış değil mi?
Ancak ne zaman ki Hilafet kaldırıldı ümmetin kalkanı kırıldı ve biz Rabbimizden gelen haktan uzaklaştık, Müslümanların bakış açıları da tersine döndü. Şimdi İslam’a hakaret edenlerden Efendimizle alay edenlerden elçileri öldürüldüğü için özür dileniyor. Peygamberini korumak isteyenler ise terörist, aşırıcı ve suçlu ilan ediliyor. Efendimize yapılan hakaret için Türkiye sadece “özgürlüğe aykırı” diye tepki gösterdi. Nitekim Allah (st) şöyle buyuruyor: “Peygamberi incitenler var ya, işte onlar için acıklı bir azap vardır.”
Gerek Efendimize yapılan hakaret, gerekse Suriyeli Müslümanlara yapılan zulümler ve bundan sonra İslam’a yapılacak saldırılar Allah’ın vaat ettiği Hilafeti engellemek içindir.
Ardından ikinci konuşmacı Melek Bayer ise, Rasulullah’a yapılan hakaretleri ve Suriye’deki olayları değerlendirdikten sonra, Rasulullah’ı sevmek ona tabi olmakla gerçekleşir dedi. Zira Allah (st) şöyle buyuruyor: “Rasulüm deki, İşte benim yolum budur. Ben Allah’a çağırıyorum. Ben ve bana uyanlar aydınlık bir yol üzereyiz. Allah’ı ortaklardan tenzih ederim ve ben ortak koşanlardan değilim.” Diyerek onun yoluna uymanın zaruretini bildirmiştir.
Bunun için bizler Hilafet Devletini inşa etmek için çalışmalıyız. Bugünkü yöneticiler İslami kimliklerine rağmen bugün Müslümanların kanını akıtan, İslam’a saldıran savaş açan devletlerle, onlara hadlerini bildirmek yerine, kendi çıkarları adına anlaşmalar yapıyorlar. Bu Allah ve Rasulü'nün yoluna aykırıdır.
Hilafet yıkıldıktan sonra ortaya çıkan bütün sorunlar; cehalet ahlaksızlık, gayri meşru ilişkiler, zamlarla gelen maddi sömürge, gençlerimizin ahlaki çöküntüsü ve bunun gibi gayri İslami birçok şey Hilafetin tekrar geri gelmesiyle kendiliğinden çözülecektir.
Biz Müslümanlar olarak vakıflar ve dernekler kurup gayretlerimiz, enerjimizi bu sorunları ayrı ayrı sarf etmektense, tek vücut olup bütün gücümüzü Hilafeti geri getirmek için harcamalıyız.
Bu yüzden Müslümanlar olarak artık batının sunduğu fikir ve çözümlere göre değil, İslam akidesine dayanan Kur’an ve Sünnetin hükümlerine göre yönetecek bir Halife çıkarılıncaya kadar var gücümüzle çalışmaya devam etmeliyiz.
“Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz, Allah’ta size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar.” Diyerek konuşmasını tamamladı.
Program topluca yapılan dua ile sonlandırıldı.