Suriyeli General: “Astana Anlaşmaları Ajanlık Anlaşmalarıdır”
30 Ağustos 2019

Suriyeli General: “Astana Anlaşmaları Ajanlık Anlaşmalarıdır”

Köklü Değişim Medya

Köklü Değişim Medya

Suriyeli Muhalif Tuğgeneral Esad Avad ez-Zubî, Ürdün merkezli al-Hadath Tv’ye Suriye’de yaşananlar hakkında önemli bir röportaj verdi. Ez-Zubî, “Astana anlaşmaları maalesef ajanlık anlaşmalarıdır, hıyanet anlaşmalarıdır. Suriye halkının kanı pahasına, İdlib bölgesindeki kahramanlar pahasına yapılmış ihanet anlaşmalarıdır” dedi.

Tuğgeneral ez-Zubî verdiği röportajda, muhaliflerin Suriye’deki kahramanlıklarını, Rusya ve Esed rejiminin durumunu, Türkiye’nin muhaliflere ihanetini ve Astana anlaşmalarının gerçek mahiyetini dile getirdi.

Son dönemde Türkiye’nin İdlib’deki grupları silahsızlandırma ve savaşmamaya ikna etme çalışmaları, yine yeni cephelerin açılmaması konusunda gruplara baskı yapmasını ve buna karşın Suriye rejim güçlerinin İdlib bölgesindeki kısır ilerleyişini dikkate aldığımızda Tuğgeneral Esad Avad ez-Zubî’nin açıklamaları daha da çok önem kazanıyor. Zira Astana üçlüsünden ikisi Rusya ve İran’ın rolü açık ve netken Türkiye’nin rolü kapalı yürüyor. Aslında Türkiye bu durunda Suriye halkının değil rejimin destekçisi Rusya ve İran’ın yanında rol almış oluyor. Türkiye’nin İdlib’deki üstlendiği rolü önemseyen ve İdlib’de Astana ortağı olan Türkiye ile birlikte hareket eden gruplarda bu manada direnişe zarar vermiş ve dahası ihanet etmiş oluyorlar. Zira Türkiye daha önce de Türkmendağı’nda destek verdiği Abdulhamid Tugayı’ndan aynı şeyleri -yeni cephelerin açılmaması ve rejime karşı operasyonlara kalkışmaması- istemişti.

Tuğgeneral Esad Avad ez-Zubî’nin açıklamalarını Köklü Değişim Medya olarak yayınlıyoruz:

“Suriye’deki kararlılık, kahramanlık ve askeri başarı durumları tarih boyunca askeri literatürün daha önce hiç kaydetmediği derecede muazzamdır. Buna sadece basit bir örnek vermek istiyorum:

El-Hammamiyyat Tepesi denilen bir tepe vardır. Burası Hama kırsalında en önemli ve rejimin dediği gibi en stratejik mevkilerden biri kabul edilir. Bu tepenin tahkimatı, Fransa ile İngiltere arasındaki Maginot Hattı’ndan ve Golan Tepeleri’ndeki Alon Hattı’ndan daha güçlüdür. Devrimciler sadece iki saat içinde altı tane plastik merdiven ve ellerindeki tabancalarla o tepeyi kurtarmayı başardılar. Ardından rejim ve Rus uçakları 15 gün boyunca bu tepeye 1810 hava saldırısı düzenlediler. Yani oraya 21 bin ton bomba atıldı, bu da 21 kilotonluk bir atom bombasına eşdeğerdir.

Dolayısıyla tepe yok oldu, rejim ve Rusya sadece bu tepeyi bombalamakla kalmadı, tepeyi tümüyle yok ettiler. Daha sonra rejim, askeri üstünlük, zafer ve kahramanlık ile caka satmaya başladı.

Zafer; anneleri, babaları ve çocukları öldürmek değildir! Gerçek zafer, düşmanlarınızı öldürebilmektir! Anneleri, babaları ve çocukları öldürmek zafer olsaydı zaferlerin en kolayı bu olurdu. Vahşi orman hayvanları yavrularını ve birbirlerini yerken her gün zafer kazanmış olurdu. O halde onlar zaferden söz ediyorlar ama aslında Ruslarla birlikte dans ediyorlar.

Oysa üç aydan fazla süre boyunca tek bir kilometre ilerleyemediler. El-Hebît bölgesine ilerlediklerinden söz ederken zafer kazandıklarını sandılar. İlerledikleri her bölgeyi stratejik ve çok önemli bölge sandılar. Maalesef karşılaştırma yapılırsa rejimin üç tümeni var. Rus özel kuvvetlere ait bir tümen var, Hizbullah ve İranlılar var.

Buna karşılık muhalif grupların hepsi Rusya ve Esed saldırılarına karşı savaşmıyorlar. Haberlerde geçtiği gibi tek savaşan da Nusra değil, başta Ceyşu'l-İzze olmak üzere başka gruplar da mücadele ediyor.

Astana’ya katılanlar (Türkiye ve güdümündeki Suriyeli muhalifler) ile anlaşmalı olarak Ruslar şu anda Ceyşu’l-İzze’yi kuşatma altına almaya çalışıyor. Çünkü onlar silahsızlanma bölgelerinden geri çekilmeyi reddettiler. Astana’da anlaşmaya varılan planın detaylarını öğrendim: Maalesef Türkiye ile Rusya arasında bölgenin ele geçirilmesine yönelik gizli bir anlaşma bu!

Rusya Türkiye’den temel olarak bu gruplara baskı uygulamasını, alan açmamasını ve bunları silahsızlandırmasını istedi. Bazı grupların da savaşa katılmalarını engellemesini istedi. Böylelikle Ruslar el-Hebît Tepesi ile güney batıdaki Han Şeyhun arasındaki bu hat üzerinde ilerleyebildiler. Diğer taraftan Han Şeyhun’un güneydoğusundaki Skeyk Tepesi bölgesine doğru ilerleyebildiler.

Bir tampon bölge oluşturmak ve silahsızlandırmak amacıyla sadece savaşanlara baskı uyguladılar ve bölgeden çekilmelerini sağladılar. Bildiğiniz gibi Türkiye’nin bu bölgelerde 3-4 tane gözlem noktası bulunuyor. Yoksa nasıl oluyor da TSK gözlem noktaları oradayken Rus kuvvetleri ve rejime bağlı güçler ilerleyebiliyorlar? Söylesenize Astana’da hangi konularda anlaşmaya vardınız?

Demek ki son dönemde Astana’da ya da 13. tur görüşmelerinde, bütün gruplara değil, sadece savaşan gruplara karşı bir anlaşma yapılmış.

Çünkü hiç savaşmayan gruplarda var! Uygulanan tüm bu icraatlar sonucu artık savaşa katılmaları engellenen, silahlanmaları engellenen gruplar var. Dolayısıyla Rusya rahatça ve serbestçe ilerleyecektir. Buna rağmen devrimciler kararlılık gösterebiliyorlar. Rejim ve Ruslar ile İranlılardan oluşan payandaları ise 98 gün boyunca bir kilometreden fazla ilerleyemediler.

Yine zaferler konusuna dönmek istiyorum: Lazkiye kırsalında el-Kebine ekseni var, orada 210 askerden oluşan dört Rus birliği bulunuyordu ve hepsi öldürüldü. Bunların 93’ü Rus özel kuvvetlerine, diğerleri ise (Blackwater benzeri Rus paramiliter güçleri) Wagner Grubu’na bağlıydı. Rusya oraya 800’den fazla sorti düzenledi.

O halde ortada açık bir anlaşma var. Kanaatimce şu anda İdlib’te yaşanan erozyon bir boşluktan dolayı değildir. Boşluk olması da zaten mümkün değildir. Savaşan grupların çok silahı ve çok az desteği olduğu halde böyledir. Ne Rusya, ne Rusya’yı destekleyenler, ne de Rusya’nın safında yer alanlar bir metre dahi ilerleyemezler.

Tekrar vurguluyorum; el-Hebît'e yönelik komplo olmasaydı rejim bir metre dahi ilerleyemezdi!

O halde Astana anlaşmaları maalesef ajanlık anlaşmalarıdır, hıyanet anlaşmalarıdır. Astana 1’den bu yana bu böyledir.

Suriye halkının kanı pahasına, İdlib bölgesindeki bu kahramanlar pahasına yapılmış ihanet anlaşmalarıdır. Rica ediyorum kimse bana Nusra’nın (HTŞ) savaştığını söylemesin, yok öyle bir şey! Orada savaşanlar, devrimci Suriye halkını temsil eden Suriye’nin devrimci evlatlarından başkası değildir.” ifadelerine yer verdi.