‘İsrail’in, Somaliland’ı tanımasının ardından kınama yarışı başladı 

ChatGPT Image 27 Ara 2025 12_28_19.png

İşgalci ‘İsrail’ Başbakanı Binyamin Netanyahu, Somali'den ayrılarak tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan eden Somaliland'ı tanıdığını açıklaması üzerine içinde Türkiye’nin de olduğu birçok ülke kınama mesajı yayımladı. 

İşgalci ‘İsrail’ Başbakanlık ofisinden yapılan açıklamada, **“Netanyahu, Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar ve Somalilandlı lider Muhammed Abdullahi karşılıklı bir bildiri imzaladı”** ifadeleri yer aldı.

Öte yandan Somali Başbakanı Hamza Abdi Barre, ‘İsrail'in tanıma kararını ülkesinin egemenliğine bilinçli bir saldırı olarak niteledi.

Ardından Trump’ın Golan açıklamasına susan Türkiye, Mısır ve Cibuti, kınama mesajı yayımladı. Körfez İşbirliği Konseyi de (KİK), kararın uluslararası hukuka aykırı olduğunu belirterek, Somali’nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne tam destek verildiğini beyan etti. 

Üç ülkenin dışişleri bakanlarının yaptığı telefon görüşmesine ilişkin açıklama Mısır Dışişleri Bakanlığı'ndan yapıldı.

Açıklamada, "Bakanlar, İsrail'in Somaliland bölgesini tanımasını tümüyle reddetti ve kınadı. Somali'nin birliğine, egemenliğine ve toprak bütünlüğüne tam desteklerini vurguladı" ifadeleri yer alıyor.

"İsrail'in, Somaliland bölgesinin bağımsızlığını tanıdığı yönünde yaptığı açıklama, (İsrail Başbakanı Binyamin) Netanyahu hükümetinin bölgesel ve küresel düzeyde istikrarsızlık yaratmayı hedefleyen hukuk dışı eylemlerinin yeni bir örneğini teşkil etmiştir."

Ankara’nın karar hakkındaki açıklaması ise Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Öncü Keçeli’den geldi:

**"‘İsrail'in, Somaliland bölgesinin bağımsızlığını tanıdığı yönünde yaptığı açıklama, Netanyahu hükümetinin bölgesel ve küresel düzeyde istikrarsızlık yaratmayı hedefleyen hukuk dışı eylemlerinin yeni bir örneğini teşkil etmiştir."**

Keçeli, Somali Federal Cumhuriyeti ve Somaliland bölgesinin geleceğine ilişkin kararların, tüm Somalililerin iradesini yansıtacak şekilde alınması gerektiğinin altını çizerek, Türkiye'nin Afrika Boynuzu'nda barış ve güvenliğe önem verdiğini ifade etti.

![kÖKLÜ Değişim, Somaliland Harita.jfif](https://api.kokludegisim.net/uploads/k_Oe_KL_Ue_Degisim_Somaliland_Harita_eec9a38f63.jfif)

**İbrahim Anlaşmalarına Vurgu**

Netanyahu, ‘İsrail'in Somaliland ile tarım, sağlık, teknoloji ve ekonomi alanlarında acil iş birliği kurmak istediğini açıkladı. Somalilandlı lider Abdullahi'ye ‘İsrail'i ziyaret etme çağrısında bulundu. 

Netanyahu tanıma kararının, **"İbrahim Anlaşmaları ruhuna uygun"** olduğunu da savundu.

Trump'ın ilk döneminde başlattığı ve İbrahim Anlaşmaları olarak bilinen diplomatik hamle, bölge ülkeleriyle işgalci ‘İsrail’ arasında “normalleşme” amacı taşıyor.  Bu adım, bölge halkları tarafından ihanet olarak nitelenirken liderler Trump’ın isteği ile anlaşmayı imzalıyor. 

Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Sudan ve Fas İbrahim Anlaşmaları'nı imzalayan ülkeler olarak bilinirken, Mısır ve Türkiye başta olmak üzere birçok İslam beldesi ise işgalci ‘İsrail’i ile zaten “normal” bir şekilde ilişkilerini sürdürüyor. 

Abdullahi de yaptığı açıklamada, Somaliland bölgesinin İbrahim Anlaşmaları'na katılacağını taahhüt etti.

Kamuoyunda kınama kurumu olarak bilinen Suudi Arabistan merkezli İslam İşbirliği Teşkilatı da ‘İsrail'in tanıma kararının reddedildiğini, bu hamleyle Somali'nin egemenliği ve toprak bütünlüğünün ihlal edildiğini ifade eden bir açıklamada bulundu. 

Afrika Boynuzu olarak adlandırılan bölgede yer alan Somaliland, Etiyopya, Somali ve Cibuti ile sınır komşusu olarak bölgede konumlanıyor. 34 sene önce bağımsızlığını ilan etse de bugüne kadar hiçbir ülke Somaliland'ı resmi olarak tanımadı.

**Türkiye-Somali İlişkileri**

Türkiye 2011'den bu yana Somali ile siyasi, ekonomik ve askeri ilişkilerini imzalanan anlaşmalarla geliştiriyor.

Türkiye ile Somali yönetimleri arasında 8 Şubat'ta imzalanan "Savunma ve Ekonomik İş Birliği Çerçeve Anlaşması" ile ilişkiler büyük bir ivme kazanmıştı. 

Anlaşma ile Mogadişu'da kapsamlı bir askeri üssü bulunan Türkiye, Somali karasularını 10 yıl boyunca koruyacak ve deniz kaynaklarının gelişimine katkıda bulunması ön görülüyor. Afrika’da Fransa ve AB egemenliğini sona erdirmek ve ABD nüfuzunu güçlendirme siyasetine paralel adımlar atıyor. 

Bu anlaşmanın da Etiyopya'nın Somaliland ile deniz üssü kurma amacıyla 1 Ocak'ta imzaladığı anlaşmadan sonra yapılması dikkat çekiyor. 

**Trump’tan Açıklama: “Hemen Adım Atmayacağım”**

ABD Başkanı Donald Trump, yaptığı açıklamada, Netanyahu'nun Somaliland'ın bağımsızlığını tanıma yönündeki önerisini 'incelemesi' gerektiğini söyleyerek, bu konuda hemen adım atmayacağını ifade etti.
**Golan’a Sustular, Somaliland Kararını Kınadılar**

Kısa süre önce Beyazsaray’da düzenlenen Hanuka resepsiyonunda ABD Başkanı Donald Trump, **“Golan Tepeleri’nin haklarını ‘İsrail’e sattım. Trilyonlarca dolar değerinde olabilir”** açıklamasında bulunmasına rağmen ne Şam yönetimi ne onu destekleyen Ankara ne de başka bir devlet bu oldubittiye bir tepki göstermeyip sessiz kalması dikkat çekiyor. Şara yönetiminin arkasında olduğunu açıkça söyleyen Trump’ın açıklamasının ardından, Şam paylaştığı haritada Golan Tepeleri’ni Suriye toprağı olarak göstermemişti. 


Trump, şunları söyledi:

“Somaliland'ın bağımsızlığını tanıma konusunda Netanyahu'nun izinden hemen gitmeyeceğim”

İşgalci ‘İsrail’, daha önce Somali’den 1991 yılında tek taraflı olarak ayrıldığını ilan eden Somaliland’ı ‘bağımsız bir ülke’ olarak tanıdığını duyurmuş, karar pek çok ülke ve birlik tarafından tepkiyle karşılanmıştı. Dün atılan adımla bu karar resmiyete kavuşmuş oldu. 



Golan İçin Susanlar, Somaliland İçin Kınama Yayınladı

Sudan’da ABD planını deşifre eden Hizb-ut Tahrir üyelerine gözaltı 

Köklü-Değişim,Sudan'da-Hizb-ut-Tahrir-Gençleri-Tutuklandı.jpg

Sudan yönetimi, Amerika’nın **“Darfur’u ayırma planını”** akamete uğratma çağrısında bulunan Hizb-ut Tahrir gençlerini gözaltına aldıktan sonra tutukladı. 

Güvenlik birimleri, Eş Şevak kentinde Hizb-ut Tahrir gençlerinden beş kişiyi gözaltına almıştı.

Gözaltılar, Hizb-ut Tahrir Sudan Vilayeti’nin Eş-Şevak’taki Atik Camii önünde düzenlediği bir eyleminin ardından gerçekleşti. 

Eylemde Hizb-ut Tahrir üyesi Şeyh Osman el-Emin Kanda, bölgenin bazı ileri gelenleri ve halktan oluşan seçkin bir topluluğa hitap etti. 

Konuşmasında, **Amerika’nın Darfur’u kopararak Sudan’ı parçalamayı hedefleyen planının taşıdığı büyük tehlikeyi açıkça ortaya koydu ve ümmetin birliği ile devletin birliğini korumanın şer’î bir sorumluluk olduğunu, bu meselenin hayati bir dava olduğunu** vurgulayarak dinleyicileri sorumluluklarıyla yüzleştirdi. 

Bölgenin bazı ileri gelenleri de söz alarak, ayrılık planını engellemek için partinin (Hizb-ut Tahrir) yanında durduklarını ifade ettiler.

Hizbin gençleri üzerinde, **“Amerika’nın Darfur’u ayırma planını boşa çıkarın”, “Kan sınırları planını başarısız kılın”, “Darfur’un koparılmasını engelleyin”, “Kâfir Batı’nın nüfuzunu topraklarınızdan söküp atmak için Hilafeti kurun”** yazılı dövizler taşıdılar. 

![Köklü Değişim, Hizb-ut Tahrir Sudan Gençleri Tutuklandı.jfif](https://api.kokludegisim.net/uploads/Koeklue_Degisim_Hizb_ut_Tahrir_Sudan_Gencleri_Tutuklandi_9641a384a5.jfif)

Hizb-ut Tahrir Sudan Vilayeti tarafından gözaltılarla ilgili olarak yayımlanan basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi: 

**“Güvenlik güçlerinin bu tutumu, hükümetin Amerika’nın Sudan’ı Darfur üzerinden parçalamayı hedefleyen planını uygulamakta kararlı olduğunu açıkça göstermektedir. Nitekim daha önce ülkenin güneyi de aynı yöntemle koparılmıştı. Aksi hâlde, ülkenin birliğini korumaya ve parçalanmasını önlemeye çağıranlar nasıl gözaltına alınabilir?!”** 

**Oysa asıl olan, bu kimselerin gözaltına alınması değil, onurlandırılmasıdır. Zira onlar, askerî veya sivil pek çok kimsenin yerine getirmekte gevşek davrandığı şer’î bir farzı yerine getirmişlerdir.*

**Mahkemeden Tutuklama Kararı**

Sudan’ın Şevak şehrinde görevli hâkim, dün (Çarşamba 24/12/2025) tarihinde, Hizb-ut Tahrir’den beş genci her biri için bir milyon Sudan lirası para cezasına çarptırdı; ödememeleri hâlinde ise her biri için dört ay hapis cezası verdi.

Bunun üzerine bir basın açıklaması daha yapan parti sert bir şekilde yönetimi eleştirdi: 

“Ümmeti Batılı kâfir sömürgecilerin birliklerini parçalamak için kurdukları komplolar konusunda uyaran birinin tutuklanıp suçlu gibi yargılanmasını nasıl anlayabiliriz?

Asıl yargılanması gereken suçlu, Amerika’nın Sudan dosyasını üstlenmesine ve Darfur’u ayırmasına razı olanlardır. Tıpkı Güney Sudan dosyasını üstlenip Sudan’dan ayırdığı gibi. Ama zillet ve aşağılanma rejimleri altında, ülkenin parçalanma komplosunu boşa çıkarmaya çalışanlar yargılanıyor; birliğini koruyanlar cezalandırılıyor; buna karşılık ülkeyi parçalamaya razı olanlar ise ödüllendiriliyor!

**Biz Hizb-ut Tahrir Sudan Vilayeti olarak, hilafetin yıkılışının 105. yıldönümünde, özellikle Sudan halkını ve ümmetin evlatlarını, Nebî’nin müjdelediği Raşidî Hilafeti kurmak için harekete geçmeye çağırıyoruz.”**

**Sudan’da ABD-İngiltere Egemenlik Çatışması**

Washington, 30 yıldır Sudan’da nüfuzunu koruyan Ömer El Beşir’i 2019 yılında protestolar sonucu devirip, ardından egemenliği elinde tutabilmek için Sudan ordusunu devreye sokmuştu.

21 Ağustos 2019 tarihinde imzalanmış ve ilk başta askerlerin Başkanlık Konseyi’ne başkanlık etmesi kararlaştırılmış daha sonra İngiltere ve Avrupa’ya yakın sivil bileşenlere Kasım 2021’de Konsey’e başkanlık etmeye başlaması konusunda anlaşma sağlanmıştı. ABD ordu ile kurduğu egemenliği, sivillerin yani siyasi partilerin eliyle İngiltere’ye geçmesini engellemek için Sudan Savunma Bakanı Korgeneral Yasin İbrahim ile 21 Eylül 2021 tarihinde yani sivillerin görevi devralma tarihinden iki ay önce yaptığı açıklamada bir darbe girişiminin önlendiğini duyurdu. Ardından hükümetin feshedilmesi talepleri gündeme geldi ve fiilen feshedildi ve anayasa belgesi sona erdi. Bugün ise aynı senaryo tekerrür ediyor.

Sudan’da 5 Aralık 2022 tarihinde Çerçeve Anlaşması imzalanmıştı. Çerçeve Anlaşması, 6 Nisan 2023 tarihinde nihai imzanın atılmasını ve 11 Nisan 2023 tarihinde de sivil hükümetin kurulmasını öngörüyordu fakat 15 Nisan 2023 tarihinde ordu ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasında aniden şiddetli çatışmalar patlak vermişti. Böylece yeniden aynı senaryo ile iktidarın İngiltere eksenli sivil yönetimin eline geçmesi önlenmişti.

Sömürgeci Batılı devletlerin yerel iş birlikçileri vasıtasıyla sürdürülen nüfuz çatışması nedeniyle Sudan’da kan akmaya, açlık ve sefalet hüküm sürmeye devam ediyor. 

Amerika, Güney Sudan’ı ayırdığı gibi, Darfur’u da Sudan’dan koparmak için bütün kozlarını oynarken, ABD emrindeki iki askeri güç özellikle de Hızlı Destek Kuvvetleri, tüyler ürpertici katliamlar gerçekleştiriyor. 

Sudan yönetimi, daha önce de Gazze için orduları göreve çağıran Hizb-ut Tahrir gençlerini gözaltına almıştı. 




ABD’nin Darfur’u Ayırma Planını Deşifre Edince Tutuklandılar

Netanyahu, Trump ile görüşme öncesi Hamas'ı anlaşmayı ihlal etmekle suçladı

Köklü-Değişim,Trump'la-görüşme-öncesi-Netanyahu'dan-Alçaklık.jpg

İşgalci ‘İsrail’ Başbakanı soykırımcı Binyamin Netanyahu, Gazze soykırımının ortağı ABD Başkanı Donald Trump ile Washington’da yapacağı görüşme öncesi yalan söyleyerek Hamas’ın ateşkesi ihlal ettiğini ileri sürüyor. 

Netanyahu, Refah’ta gerçekleşen bir patlamadan Hamas’ı sorumlu tutarak ateşkesi ihlal ettiğini ileri sürdü. Ancak 10 Ekim’de ilan edilen ateşkesten bu yana işgalci Yahudi varlığı ateşkesin çoğu maddesini ihlal etti. 10 Ekim’den bu yana 400’den fazla Müslüman katledildi. Anlaşmaya göre Gazze’ye günde 600 tır insani yardım girmesi gerekirken bu sayının yarısına bile ulaşılamadı. 

Netanyahu'nun Hamas'a yönelik suçlaması, ABD Başkanı Donald Trump ile ABD'de yapılması beklenen görüşmesinden kısa süre önce geldi. Netanyahu, Trump'ı ‘İsrail’ ve Hamas'ın kontrolündeki bölgeler arasında kalıcı bir sınır olarak "sarı hattı” tanımaya ikna etmek istiyor; bu da fiilen ‘İsrail'in Gazze Şeridi'nin yüzde 58'ini işgal etmesi anlamına geliyor. 

İşgalci ‘İsrail’ ordusu, Refah'taki patlamanın ne zaman gerçekleştiğini belirlemek için soruşturma başlatmış olsa da Netanyahu, Hamas'ı geçen ekim ayında yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasını ihlal etmekle suçladı. Ancak Hamas, patlamanın tamamen ‘İsrail’ kontrolü altındaki bir bölgede meydana geldiğini ve olayın patlamamış mühimmat nedeniyle oluştuğunu duyurmuştu. 

İşgalci ‘İsrail’ açık bir şekilde ateşkesi ihlal ederken, Trump’ın Gazze’ya yönelik sinsi planının garantörleri olan Mısır, Türkiye ve Katar, ikinci aşmada bulunan hedeflerine hayata geçirilmesi için çaba sarf ediyor. İkinci aşama Hamas’ın silahsızlandırılması, direnişin yok edilmesi ve bir manda yönetiminin kurulmasını öngörüyor. 



Soykırımcı Netanyahu’dan, Trump’la Görüşme Öncesi Alçaklık

Hizb-ut Tahrir Türkiye Gündem Değerlendirme Toplantısı

23 aralık Bütçe Kanunu Yoksulluğu Kalıcı Hâle Getiriyor Köklü değişim 2023-2024 özel haber 830x520 copy.jpg

**Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu**’nun 23 Aralık 2025 Salı günü gerçekleştirdiği Gündem Değerlendirme Toplantısı’nda, 2026 Yılı Bütçe Kanunu ele alındı. Toplantıda ayrıca Türkiye’de ünlülere yönelik genişleyerek devam eden uyuşturucu operasyonları ile SDG’nin Suriye ordusuna entegrasyonu hakkında değerlendirmelerde bulunuldu.

Medya Bürosu Üyesi **Muhammed Emin Yıldırım**, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda kabul edilen 2026 yılı bütçesinde, bir önceki yıla göre vergilere yüzde 23 oranında zam yapıldığını belirtti. Bütçenin detaylıca incelendiğinde kamuoyuna sunulduğu şekliyle bir kalkınma ya da refah sağlama belgesi olmadığına dikkat çeken Yıldırım, bunun halktan zorla alınan kaynakların sermaye ve faiz çevrelerine aktarılmasının resmî belgesi olduğunu söyledi.

_“Bütçeler; bir iktidarın hangi sınıftan yana saf tuttuğunu, hangi toplumsal kesimleri feda edilebilir gördüğünü ve hangi değerleri öncelediğini açıkça ortaya koyan tercihler bütünüdür.”_ diyen Yıldırım, _“Bu açıdan bakıldığında 2026 Bütçe Kanunu, Türkiye’de uzun süredir derinleşen adaletsizliğin ve kurumsallaşmış yoksulluğun daha ileri bir aşamasını temsil etmektedir.”_ ifadelerini kullandı.

**2026 Bütçesi, Faizci Düzenin Resmî Belgesidir**

Bütçe Kanunu’ndaki rakamlardan örnekler vererek konuşmasını sürdüren Yıldırım, şunları kaydetti:

_“2026 bütçesinde faiz giderlerine ayrılan kaynak, 2025 yılına göre yüzde 40 artışla 2,7 trilyon TL’ye, yani yaklaşık 63 milyar dolara ulaşmıştır. **Bu rakam, halkın cebinden gasp edilen her 100 liranın yaklaşık 20 lirasının doğrudan faizcilere aktarıldığı anlamına gelmektedir. Faiz giderlerinin bütçenin merkezine yerleşmiş olması, devletin fiilen faizci düzenin garantörü hâline geldiğini açıkça göstermektedir.** Halkın cebinden kesilen paralar; bankalara, borç servislerine ve küresel finans çevrelerine aktarılmaktadır. Devlet bütçesi halk için değil; sermaye için, faiz için ve küresel mali sistemin devamı için çalışmaktadır.”_

_“Sıcak para temini adına uygulanan yüksek faiz politikaları ve artan borç ödemeleri, bütçe yapmaktan ziyade itibardan tasarrufu kendilerine zul sayan bir avuç elitin, 80 milyonu yoksulluğa ve sefalete mahkûm etme kanunudur. **KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payının yüzde 61,5’e ulaşması, 2026 bütçesinde vergi yükünün açık biçimde dar gelirli halkın sırtına yıkıldığını göstermektedir.** Bir ekmekten alınan vergiyle bir lüks tüketim kaleminden alınan verginin aynı oranda olması; açık ve tartışmasız bir zulümdür. Buna karşılık büyük sermaye gruplarına sağlanan muafiyetler, teşvikler ve istisnalar; bütçenin kapitalist sistemin doğasına uygun şekilde sınıfsal ve taraflı karakterini teyit etmektedir.”_

2026 bütçesinde yoksulluğun, ortadan kaldırılması gereken bir zulüm olarak değil; yöneticiler tarafından yönetilmesi gereken bir olgu olarak ele alındığını vurgulayan Yıldırım, **yoksulluğun kalıcı hâle gelmesinin yalnızca bir ekonomik başarısızlık değil, aynı zamanda çürümüşlüğün de resmî olduğunu** ifade etti. Çalışma Bakanı Vedat Işıkhan’ın “Vatandaşı enflasyona ezdirmedik” hamasetiyle 2026 yılı için açıkladığı 28 bin 75 TL’lik asgari ücretin, açlık ve sefalet ücreti olduğunu belirtti.

Yıldırım sözlerini şöyle tamamladı:

_“Sonuç olarak kapitalist vahşi nizam, hayatın her alanını ifsat ettiği gibi; halkın refahını, geleceğini, ortak kaynaklarını, alın terini ve hatta umutlarını dahi sistematik biçimde sömürmektedir. **2026 Bütçe Kanunu’nu ve çalışana reva görülen sefalet ücretlerini, bu sömürünün resmî ve yasal belgesi olarak buradan ilan ediyoruz. İslam’ın iktisat nizamı uygulanmadığı sürece sömürü ve zulmün bitmeyeceğini bir kez daha vurguluyoruz.”**_

Konuşmanın tamamını Medya Bürosu’nun yayımladığı toplantı videosundan izleyebilirsiniz.

<div style="position:relative;padding-bottom:56.25%;height:0;overflow:hidden;"><iframe src="https://geo.dailymotion.com/player.html?video=x9wbqr4"style="width:100%; height:100%; position:absolute; left:0px; top:0px; overflow:hidden; border:none;"allowfullscreentitle="Dailymotion Video Player"allow="web-share"></iframe></div>


Bütçe Kanunu Yoksulluğu Kalıcı Hâle Getiriyor

Ankara’da düşen uçakta ölen Libya Genelkurmay Başkanı Haddad kimdir?

Köklü-Değişim-Libya-Genelkurmay-Başkanı,-Ankara'daki-Uçak-Kazasında-Öldü.jpg


Türkiye'deki temaslarının ardından Ankara'nın Haymana ilçesinde geçirdiği uçak kazasında hayatını kaybeden Libya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Muhammed Ali Ahmed Al Haddad hakkında ne biliniyor?

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Genelkurmay Başkanı Orgeneral Selçuk Bayraktaroğlu’nun daveti üzerine Ankara’da bulunan Libya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Muhammed Ali el-Haddad ve beraberindeki heyeti, dün Ankara’da üst düzey görüşmeler gerçekleştirdi. 

Libya heyeti ile görüşmede, **Genelkurmay Başkanı Orgeneral Selçuk Bayraktaroğlu ve Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Metin Tokel** de yer aldı.

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Genelkurmay Başkanı Orgeneral Selçuk Bayraktaroğlu’nun daveti üzerine Ankara’da bulunan Libya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Muhammed Ali el-Haddad ve beraberindeki heyetin yer aldığı iş jeti salı günü akşam saatlerinde Ankara semalarında dün (Salı) akşamı düştü.

Uçakta bulunan üç kişilik mürettabat ve Genelkurmay Başkanı Al Haddad ile beraberindeki heyet dahil toplamda sekiz kişi hayatını kaybetti.

Libya Ulusal Birlik Hükümeti Başbakanı Abdulhamid Dibeybe, hayatını kaybedenlerin aile ve silah arkadaşlarına başsağlığı diledi.

İngiltere ve Avrupalı devletlerin desteklediği ve ABD’nin arkasında durduğu Halife Hafter güçleriyle savaşan Trablus’taki hükümetin Başbakanı Dibeybe, **"Bu kaza; vatan, askeri kurumlar ve tüm Libyalılar için büyük bir kayıptır. Ülkelerine samimiyet ve özveriyle hizmet etmiş; disiplin, sorumluluk ve milli değerlere bağlılık konusunda örnek teşkil etmiş insanları kaybettik" sözleriyle taziyelerini iletti. 

Düşen uçakta bulunan diğer dört kişinin ise **Libya Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Futuri Gribel, Askerî Sanayi Kurumu Başkanı Tuğgeneral Mahmud el-Katawi, el Haddad’ın danışmanı Muhammed el-Asavi Diab ve bakanlık fotoğrafçısı Muhammed Ömer Ahmed Mahcub** olduğu belirtildi.

Yaşanan kazaya dair Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldığı duyuruldu. 

**Haddad Hakkında Ne Biliniyor?**

Libya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Muhammed Ali el-Haddad, Eylül 2020’de Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti tarafından göreve atanmıştı. Göreve geldiği günden itibaren, özellikle Türkiye ile askeri ilişkilerin geliştirilmesinde kilit bir isim olarak öne çıkmıştı. 

Bilindiği üzere Türkiye’nin Libya’da askeri birlikleri bulunuyor. ABD’nin kontrol ettiği Suriye sahasındaki rol dağılımına benzer konumlanma Libya sahasında da görülüyor. Ankara, Libya’da Trablus hükümetinin yanında konumlanırken, Rusya ise Hafter’in yanında konumlanarak sahada rol kapmış ve bazı kazanımlar elde etmiş durumda. Ancak iki ülkede ABD’nin koordinasyonunda Washington’ın Libya’da nüfuz kazanması hedefiyle hareket etmiş, Moskova’da düzenlenen zirveye meşrutiyeti olmamasına rağmen Halife Hafter, davet edilmişti. Sahada ise Trablus hükümetinin Hafter’e karşı güçlü saldırılarında Ankara’nın desteğini çektiğine şahit olunmuştu. 

El-Haddad, Ekim 2020’de gerçekleştirdiği ilk Ankara ziyaretinin ardından 2024 ve 2025 yıllarında Türkiye’ye birçok kez resmî temaslarda bulundu.

Türkiye ile ilişkilerin güçlenmesinde aktif rol oynayan el-Haddad, son beş yıldır, Libya’nın batısını kontrol eden **Türkiye destekli Ulusal Mutabakat Hükümeti ile doğuda etkili olan Libya Ulusal Ordusu** güçlerinin birleştirilmesine yönelik, Birleşmiş Milletler destekli görüşmelerde de etkin görev yapıyordu.

El-Haddad son yıllarda, Libya’nın Türkiye ile savunma alanında iş birliğini sürdürmesi ve iki ülke arasında askerî koordinasyonun devam etmesi için yoğun çaba harcadı.

Libya Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Futuri Gribel, görevini Genelkurmay Başkanı Muhammed Ali Ahmed el-Haddad’a bağlı olarak sürdürüyordu.

Gribel ve el-Haddad, Trablus merkezli ve uluslararası toplum tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin en kritik iki askerî ismi arasında yer alırken ikisi de aynı kazada hayatını yitirdi.

Korgeneral Gribel, kara birliklerinin operasyonları, askerî hazırlıklar ve kara tabanlı savunma stratejisinin yönetiminden sorumluydu. El-Haddad gibi, Libya’daki askerî kurumların birleştirilmesine yönelik çabalarda da aktif rol oynamıştı.

Askerî İmalat Kurumu Komutanı Tuğgeneral Mahmud el-Katavi, bu görev kapsamında ülkenin askerî üretim ve tedarik programlarının denetiminden sorumlu isimdi. 

El-Katavi, Libya Genelkurmay Başkanı Muhammed Ali Ahmed el-Haddad ile yakın koordinasyon içinde çalışarak, silah ve teçhizat temini ile bakım süreçlerinin yönetilmesinde rol oynadı. Trablus merkezli silahlı kuvvetlerin modernizasyonuna yönelik çalışmaları da destekleyen isimler arasındaydı.

Danışman Muhammed el-Asavi Diyab, Libya Genelkurmay Başkanı el-Haddad ile çalışıyordu. Diyab, özellikle stratejik askeri planlama, birimler arası eşgüdüm, savunma politikaları ve Türkiye dâhil diğer ülkelerle askerî iş birliği başlıklarında danışmanlık yürüttüğü için kritik bir görevdeydi.

Libyalı üst düzey askeri yetkilileri taşıyan Falcon 50 tipi iş jeti, Ankara Esenboğa Havalimanı'ından yaptığı kalkıştan yaklaşık 30 dakika sonra düştü. Harmony Jets Malta tarafından işletilen Falcon 50, saat 20:17:24’te Ankara’dan kalktı ve 20:32’de 32 bin 475 feet seyir irtifasına yükseldi.

20:33’ten itibaren uçakta, yalnızca birkaç saniye süren ancak yüksek negatif düşey hız içeren kısa süreli bir anormallik yaşandığı rapor ediliyor. Ayrıntılı verilere göre, uçak 20:33:33’te 7700 acil durum kodunu yaymaya başladı. Uçaktan alınan son ADS-B sinyali, 20:41:17’de kaydedildi.

**İki Gün Önce TBMM’den Libya Tezkeresi Geçti**

Libya’da görev yapan Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının görev süresinin iki yıl uzatılmasını öngören Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi, pazartesi günü TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilmişti.

Kabul edilen tezkereyle TSK’nın Libya’daki görevi 2 Ocak 2026’dan itibaren 24 ay daha devam edecek. Düzenleme, Türkiye’nin Libya’daki askerî varlığının sürdürülmesine yönelik yasal çerçeveyi uzatmış oldu.

Tezkerede, Türkiye’nin Libya ile imzaladığı ve hâlen yürürlükte olan Güvenlik ve Askerî İş Birliği Mutabakat Muhtırası kapsamında, Libya’nın güvenliğine katkı sunan eğitim ve danışmanlık faaliyetlerini sürdürdüğünün altı çizildi. 

Gelinen aşamada, Libya’da kalıcı ateşkesin sağlanması ve siyasi diyalog sürecinin tamamlanmasının henüz mümkün olmadığına dikkat çekilen tezkerede, özellikle askeri ve güvenlik kurumları başta olmak üzere devlet yapısının bütüncül biçimde birleştirilemediği ifade edildi.

Birleşmiş Milletler (BM) himayesinde yürütülen askerî ve siyasi görüşmelerin sonuçlandırılabilmesi için çatışmaların yeniden başlamasının önlenmesinin hayati önem taşıdığı vurgulandı. 

Aksi bir durumda, Libya kaynaklı risk ve tehditlerin yalnızca ülkeyi değil, Türkiye dâhil tüm bölgeyi etkilemeye devam edeceği; olası bir çatışma ortamının ise Türkiye’nin Akdeniz havzası ve Kuzey Afrika’daki çıkarlarını doğrudan olumsuz etkileyeceği ifade edildi. 

**6 Ay Önce İmzalanan Stratejik Anlaşma**

Libya Ulusal Birlik Hükümeti’ne bağlı Savunma Bakanlığı ile Türkiye Milli Savunma Bakanlığı arasında Libya ordusunun kapasitesini artırmayı amaçlayan ve askeri iş birliğini genişleten bir anlaşmaya 10 Temmuz 2025'te imza atılmıştı.

Türkiye ile Libya arasında askeri iş birliği 2019’da, dönemin Ulusal Mutabakat Hükümeti tarafından imzalanan ve askerî danışman görevlendirilmesi ile kapasite geliştirmeyi içeren anlaşmayla başlamıştı.

Daha sonra 2022’de, Ulusal Birlik Hükümeti Başbakanı Abdülhamid Dibeybe, Türkiye ile Libya Hava Kuvvetleri’nin (pilotlar, teknoloji ve fiziki eğitim dâhil) güçlendirilmesi ile sınır güvenliğinin artırılması, organize suçla mücadele ve ortak bir askerî komitenin kurulmasını kapsayan iki ek iş birliği anlaşması daha imzaladı.

İngiltere siyasi ekseninde hareket eden Muammer Kaddafi’nin ölümünden sonra Libya topraklarında, ABD ile İngiltere arasındaki nüfuz çatışması son zamanlarda şiddeti azalsa da yerel iş birlikçi güçleri üzerinden çatışmalarla sürdürülüyor. 


Ankara'da Ölen Libya Genelkurmay Başkanı Hakkında Ne Biliniyor? 

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Hamas heyeti ile Ankara’da görüştü

Köklü-Değişim,Hakan-Fidan,Hamas-Heyeti-İle-gÖRÜŞTÜ.jpg

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Hamas Siyasi Büro Üyesi Halil Hayye başkanlığındaki Hamas heyeti ile bugün Ankara’da görüştü.

Görüşmede Gazze’deki durum değerlendirildi ve “Gazze barış planı” olarak anılan **“Trump Planı”nın** ikinci aşamasıyla ilgili görüş alışverişinde bulunuldu.

Fidan, Türkiye’nin Filistinlilerin haklarını her platformda en güçlü şekilde savunmaya devam ettiğini  ayrıca Gazze’deki barınma ve insani yardım ihtiyacının giderilmesi için Türkiye’nin sürdürdüğü çalışmalar hakkında bilgi verdi.

İşgalci Yahudi varlığının, 10 Ekim’de ilan edilen sözde ateşkes anlaşmasının maddelerini ilk günden beri ihlal ediyor. Anlaşmada yer alan insani yardım girişleri kısıtlı bir şekilde yapılabiliyor. Öte yandan Gazze’de katliamlar da devam ediyor. 10 Ekim’den bu yana Gazze’de 400’den fazla Müslüman katledildi. Buna rağmen Ankara, Kahire ve Doha, Trump planının ikinci aşamasını hayata geçirmek için çaba sarf ediyor. İkinci aşamada Hamas’ın silahsızlandırılması ve bir manda yönetiminin kurulması amaçlanıyor. 

Hamas heyeti, ateşkesin koşullarını yerine getirdiklerini; buna karşın işgalci ‘İsrail’in Gazze’yi hedef almaya devam ettiğini ve bu tutumun barış planının ikinci aşamasına geçilmesini engellemeye yönelik olduğunun altını çizdi.

Hamas heyeti ayrıca, Gazze’ye girişine izin verilen tırların yüzde altmışının ticari mal taşıdığını, insani yardım miktarının ihtiyacı karşılayacak düzeyde olmadığını ifade etti; özellikle temel ihtiyaç maddeleri, ilaç, barınma malzemesi ve yakıt tedariki konusundaki eksikliklerin sürdüğünü belirtti.

Görüşmede, Filistinli gruplar arası uzlaşı süreciyle ilgili gelişmeler ve Batı Şeria’daki durum da ele alındı. İşgalci ‘İsrail’in Batı Şeria’daki yeni yerleşim yerleri açma, baskınlar ve tutuklamalar gibi  uygulamalarının kabul edilemez olduğu da vurgulandı.


Hakan Fidan, Hamas Heyeti İle Görüştü 

2026 yılı asgari ücret 28 bin 75 lira oldu

Köklü Değişim 2026 Yılı Asgari Ücret Belli Oldu.png

Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nun işçi tarafının yer almadığı üçüncü toplantısında, 2026 yılında uygulanacak asgari ücreti 28 bin 75 lira olarak belirledi.

**Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan,** 2026 yılında uygulanacak asgari ücreti 28 bin 75 lira olarak açıkladı.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda gerçekleştirilen **üçüncü toplantıya hükümet ile işveren temsilcileri** katılım sağladı ve karar aldı.

[ssstwitter.com_1766564092068.mp4](https://api.kokludegisim.net/uploads/ssstwitter_com_1766564092068_0d0afadf2c.mp4)

Komisyonda işçi tarafını temsil eden Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) ise, ilk iki toplantıda olduğu gibi bu toplantıda da masada yer almadı. 

Işıkhan, **"Asgari ücrette çalışanlarımızın hakkını enflasyona ezdirmeyecek, işverenlerimizi mağdur etmeyecek en makul ortak noktada fikir birliğine varma sadece mali kazanımlar için değil aynı zamanda toplumsal barış ve dayanışma şuurumuz bakımından hayati bir öneme sahiptir"** ifadeleriyle yeni asgari ücreti savundu.

Türkiye'de net asgari ücret, 2025 yılında 22 bin 104 lira 67 kuruş iken toplamda yüzde 27 zam yapılarak 28 bin 75 liraya yükselen rakamda sendikaların belirlediği açlık sınırının altında kaldı. Türk-İş'in Kasım 2025 raporuna göre dört kişilik bir ailenin aylık açlık sınırı 29 bin 828 TL, yoksulluk sınırı ise 97 bin 159 TL olarak hesaplanmıştı. 

Ayrıca asgari ücretin belirlenmesinde, devletin hesapladığı enflasyonun baz alınmasa da tepkiyle karşılanıyor. Sokakta hissedilen rakamlar ile resmi rakamların uyuşmaması büyük tepki görüyor. 

**Atalay: “Kabul Edeceğimiz Bir Rakam Değil”**

TÜRK-İŞ Başkanı Ergün Atalay, karar sonrası yaptığı açıklamada, **"Bu açıklanan ne asgari ücretlinin ne bizim ne kamuoyunun kabul edeceği bir rakam. Bu yapıyla sürdüğü sürece bu komisyondan sağlıklı bir rakam çıkmayacağını bildiğimiz için katılmadık"** ifadeleriyle yeni asgari ücreti eleştirdi.

Türkiye, Avrupa’daki ülkeler arasında asgari ücretli çalışan oranı bakımından açık ara en üst sıradaki yerini koruyor. 2022 verileri baz alınarak yapılan hesaplamalara göre, 2024'te 21 AB ülkesinin toplamında 12,8 milyon kişi asgari ücretle çalışırken, Türkiye’de yaklaşık 11,2 milyon kişi asgari ücretle bir iş kolunda çalıştı.

**Asgari Ücret Komisyonu Nasıl Çalışıyor?**

Türkiye’de asgari ücret üç taraflı bir mekanizma olan Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından alınan kararlar belirleniyor. **Komisyonda beş hükümet, beş işveren ve beş işçi temsilcisi yer alıyor.** Burada hükümet ve işverenlerin ezici çoğunluğu sayesinde işçi tarafının masada olmasının bir önemi kalmıyor.

İşçi ve işveren temsilcileri en çok üyeye sahip üst işçi ve işveren örgütleri tarafından (işçi temsilcilerini Türk-İş ve işveren temsilcilerini ise TİSK) belirleniyor.

Asgari Ücret Yönetmeliği’ne göre Komisyon en az 10 üyenin katılımı ile toplanabiliyor ve kararlarını oy çokluğu ile alıyor. Komisyona Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından görevlendirilen hükümet temsilcisi başkanlık ediyor. Oyların eşitliği hâlinde başkanın oyu iki oy sayılıyor.

İşçi tarafı toplantılara katılmasa da komisyon karar alabiliyor. Dün yapılan toplantıya da işçi tarafı katılmamıştı. 

 


2026 Yılı Asgari Ücreti Belirlendi: 28 bin 75 lira 

Şam yönetimi ile SDG arasında çatışma 

Köklü-Değişim,Şam-Yönetimi-İle-SDG-Arasında-Ateşkes-.jpg

Suriye Savunma Bakanlığına bağlı güçler ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG), Halep kentinde en az üç kişinin ölümüne yol açan şiddetli çatışmaların ardından dün akşam ateşkes sağlandı.

Suriye'nin resmi haber ajansı SANA, Suriye Genelkurmay Başkanlığı'nın orduya, **"SDG'yi hedef almayı durdurma"** emri verirken, SDG de, gerilimi azaltma amacıyla, hükümet güçlerinin saldırılarına yanıt vermeyi durdurmaları için komutasındaki güçlere talimat verdiğini duyurdu.

Çatışmalar dün Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Milli İstihbarat Başkanı İbrahim Kalın’ın Şam’ı ziyaret ettiği gün meydana geldi. Üst düzey ziyarette, SDG’nin entegrasyonu da konuşulmuş ve işgalci ‘İsrail’in bölgeye müdahalede bulunduğu tekrarlanmıştı. 

Suriye'nin kuzeyindeki Halep kentinde hükümet güçleri ile omurgasını Kürt Demokratik Birlik Partisi'nin (PYD) silahlı kanadı Halk Savunma Birlikleri'nin (YPG) oluşturduğu ve ABD’nin desteklediği SDG güçleri arasında dün yaşanan çatışmalarda yaralananlar da olmuş, iki taraf da birbirlerini suçlamıştı.

Şam, SDG'nin bombardımanı sonucu iki sivilin öldüğünü, sekiz kişinin yaralandığını; SDG ise hükümet güçlerinin Halep'te Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallerini hedef alması sonucu bir kişinin öldüğünü, altı sivilin de yaralandığını ileri sürdü.

Suriye hükümeti SDG'yi, Şeyh Maksud ve Eşrefiye çevresindeki ortak kontrol noktalarında güvenlik güçlerine saldırmakla suçluyor.

Suriye'de 8 Aralık 2024'te Devlet Başkanı Beşar Esad'ın devrilmesi ve 61 yıllık Baas rejiminin son bulması sonrası, hükümet güçleri Halep'i çok büyük oranda kontrol etmeye başladı.

Halep'te sadece Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallerinde kontrol, SDG'ye bağlı güçlerin elinde bulunuyor.

Daha önce Ekim ayında da çatışmalar yaşanmış, Suriye hükümeti bölgede Kürtlerle "kapsamlı bir ateşkes" ilan ettiğini duyurmuştu.

Çatışmaların ardından, SDG bir açıklama yayımlayarak "geçiş hükümetine bağlı güçleri", Kürtlerin çoğunlukta olduğu Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallelerine saldırı düzenlemekle suçladı.

Açıklamada ayrıca bunun, **"tüm Suriyelilerin beklentilerini karşılayan kapsamlı bir siyasi çözüme ulaşma çabalarını baltalamayı amaçladığı"** iddia edildi. 

**Halep'te Okullar ve Resmi Daireler Kapalı**

Halep Valisi Azzam el-Garib ise şehirdeki güvenlik durumu nedeniyle bugün kent merkezindeki okullarda, üniversitelerde ve resmi dairelerde tüm faaliyetlere geçici olarak ara verildiğini duyurdu.

Vali, özellikle Noel öncesi, çatışma bölgelerine yakın yaşayan Hristiyanlar başta olmak üzere sivillere, tüm bölgeler güvenli hale getirilinceye kadar, güvenlikleri için geçici olarak toplu etkinlikleri ve kutlamaları durdurmaları çağrısında bulundu.

Suriye medyası, güvenlik güçlerinin Halep'teki Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahalleri çevresinde güvenlik kordonu oluşturduğunu, bunun "sivilleri olası saldırılardan korumak ve gerginlik noktalarına yakın bölgelerden güvenli şekilde uzaklaştırılmalarını sağlamak" olduğunu duyurdu.

Şam'daki geçici yönetim ile SDG arasında 10 Mart'ta, SDG'nin Suriye ordusuna entegrasyonunu da içeren sekiz maddelik bir anlaşma imzalanmış ancak mutabakatın uygulanması aşamasında anlaşmazlıklar yaşandığı için yeni görüşmeler yapılmıştı. 

**"ABD, Müdahale Etti"**

Öte yandan **ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı Brad Cooper’ın,** Halep’in kuzeyindeki Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallelerinde dün yeniden patlak veren Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile Suriye ordusu arasındaki çatışmaları yatıştırmak amacıyla temaslar yürüttüğünü bildirdi. Kaynaklar, bu girişimlerin, DEAŞ’ın ve düşman bölgesel güçlerin faydalanabileceği bir gerilimin önlenmesini hedeflediğini belirtti.



Şam Yönetimi İle SDG Arasında Ateşkes 

Ankara’dan üst düzey bir heyet, Şam’ı ziyaret etti 

Köklü-Değişim,-Şam'da-Üst-Düzey-Görüşme.jpg

**Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, MİT Başkanı İbrahim Kalın,** Şam'da, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile görüşürken, Fidan basın toplantısında, **“‘İsrail’ ile Suriye arasındaki görüşmelerin sonuca ulaşmasını istiyoruz” ifadeleriyle işgalci Yahudi varlığıyla “normalleşmenin” sağlanmasına işaret etti.**


Ankara heyeti ile Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed El-Şara görüşmesinde iki ülke arasındaki ikili ilişkiler ve son bölgesel gelişmeler ele alındı. Görüşmeye Dışişleri Bakanı Esad El-Şeybani, Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ve Genel İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hüseyin El-Selame de katıldı. 

![Köklü-Değişim,Ankara-Heyeti-Şam'da.jpg](https://api.kokludegisim.net/uploads/Koeklue_Degisim_Ankara_Heyeti_Sam_da_5d81e25400.jpg)

Ardından Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Şam ziyareti kapsamında Suriyeli mevkidaşı Şeybani ile görüştü. Görüşmenin gündeminde SDG meselesi masaya yatırıldı. Fidan, SDG'nin Suriye ordusuna entegrasyon için ilerleme kaydetmeye niyetli olmadığını ifade etti.

Fidan, SDG'nin Suriye'ye entegre olması gerektiğine vurguladı. **“SDG'nin Suriye yönetimine entegre olması, bunu diyalog yoluyla, uzlaşma yoluyla herkesin lehine olacak şekilde yapması ve Suriye'nin tarihine hiç olmadığı kadar istikrar, bütünlük ve refaha kavuşmasının önünde engel olmaktan çıkması önemli”** dedi. 

![Köklü-Değişim,-Ankara-Heyeti,Şam'da.jpg](https://api.kokludegisim.net/uploads/Koeklue_Degisim_Ankara_Heyeti_Sam_da_1e5ac3bc06.jpg)

 SDG'nin belli faaliyeti “İsrail” ile koordinasyonla yürüttüğünü ifade eden Fidan, “‘İsrail’ bölgede istikrarı tehdit ediyor.”** dedi.

“Türkiye olarak Suriye'nin istikrarına önem veriyoruz. Bunun için bütün yardımı iş birliğini göstermeye hazırız. Cumhurbaşkanımız bu konuda özellikle hassas. **Diğer yandan ‘İsrail’ ile Suriye arasındaki görüşmelerin sonuca ulaşmasını Türkiye olarak istiyoruz. Bu bölgenin istikrarı için Suriye'nin istikrarı için fevkalade önemli.** ‘İsrail'in yayılmacı politikalar izlemek yerine bölgedeki ülkelerle karşılıklı uzlaşıya dayanan bir anlaşmaya varması, anlayış birliği içinde olması bölgenin istikrarına ve küresel güvenliğe katkı yapacak bir husus. Diğer taraftan Şam'daki arkadaşlarımızın SDG ile düzenledikleri müzakerelerin gidişatını konuştuk. SDG'nin Suriye yönetimine entegre olması istikrar için çok önemli. SDG'nin entegrasyonu herkesin lehine olacak şekilde gelişmeli. SDG'nin (Şam yönetimiyle entegrasyon görüşmelerinde) çok fazla ilerleme kaydetmeye niyeti olmadığını görüyoruz. SDG'nin belli faaliyetlerini İsrail ile koordinasyon içinde yürütüyor olması, aslında Şam ile yürütülen görüşmelerde de şu anda büyük bir engel.”

Şeybani açıklamasında şu ifadelere yer verdi: 

-Cumhurbaşkanı Ahmed El-Şara, Türk heyetiyle başta ABD'nin Suriye'ye uyguladığı yaptırımların kaldırılması olmak üzere ekonomik ve ticari işbirliği, istihbarat ve askeri işbirliğinin güçlendirilmesi ve mültecilerin geri dönüşü olmak üzere önemli konuları görüştü.

-Terörizmle mücadele, IŞİD'le savaş, Suriye'de yeniden ortaya çıkmasının önlenmesi ve Suriye'nin kuzeydoğusuna ilişkin ortak bir vizyon geliştirme konularını görüştük.

-Suriye ile Türkiye arasındaki ilişkiler stratejik nitelik taşımakta olup, tüm sektörlerde her geçen gün daha da gelişmektedir.

-SDG ile 10 Mart’ta imzalanan anlaşma, Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlama yönündeki ulusal iradesini yansıtıyor. Ancak bugüne kadar anlaşmanın uygulanmasına yönelik ciddi bir irade görmedik. Son dönemde süreci olumlu yönde canlandırmak amacıyla bir öneri sunduk; dün yanıt aldık ve şu anda bu yanıtı değerlendiriyoruz.

-Cezire bölgesi Suriye’nin ayrılmaz ve temel bir parçasıdır. Devlet bu bölgeye büyük önem vermektedir. SDG’nin entegrasyonunda yaşanan her gecikme, Cezire bölgesini olumsuz etkilemekte ve söz konusu bölgedeki yeniden imar sürecini engellemektedir.

İkili basın açıklamasında ‘İsrail’in işgal ettiği ve ABD Başkanı Donald Trump’ın ise ‘İsrail’in sözde toprağı olarak tanıdığı Golan Tepeleri hakkında bir açıklamada bulunmadı. 

-

 




Fidan'dan, ‘İsrail’ ile Suriye Arasında "Normalleşme" Dileği

Köklü Değişim, “Zulüm Altında İslam Coğrafyamız” başlıklı bir konferans düzenledi 

Köklü-Değişim_Zulümler-ve-Çözümü-Konyada-Konuşuldu.png

Köklü Değişim, Konya’da, **“Zulüm Altında İslam Coğrafyamız”** başlıklı bir konferans düzenledi. 

**Orhan Uyar’ın** sunumuyla Konya’nın Ilgın ilçesinde gerçekleştirilen “Zulüm Altında İslam Coğrafyamız” başlıklı konferans, **Mustafa Uçar’ın** Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı.

![Köklü Değişim, Ilgın Konferans, İsalma Coğrafyasında Zulüm ILGIN Genel-4.jpg](https://api.kokludegisim.net/uploads/Koeklue_Degisim_Ilgin_Konferans_Isalma_Cografyasinda_Zuluem_ILGIN_Genel_4_a25fb21d31.jpg)


Ardından, **Köklü Değişim Ilgın Temsilciliği adına Oğuz Çöpel,** selamlama konuşmasında, Gazze’de ateş sönmüyorsa, Doğu Türkistan’da zulüm hâlâ sürüyorsa, bunun sebebi yalnızca zalimlerin güçlü olmasından kaynaklanmadığına dikkat çekti. Asıl sebebin, Müslümanları bir arada tutacak siyasi liderlikten yoksun olması sonucu ortaya çıkan dağınıklık olduğunun altını çizen Çöpel, konuşmasını bu minvalde sonlandırdı.  

![Köklü Değişim, Ilgın Konferans, İsalma Coğrafyasında Zulüm Genel-2.jpg](https://api.kokludegisim.net/uploads/Koeklue_Degisim_Ilgin_Konferans_Isalma_Cografyasinda_Zuluem_Genel_2_05b0304339.jpg)

Konferansın konuşmacısı **İlahiyatçı Yazar Abdullah İmamoğlu,** başta Gazze olmak üzere Doğu Türkistan ve diğer mazlum İslam coğrafyalarında yaşanan zulümleri tek tek dile getirdi. Bu zulüm ve işgallerin, Müslümanların sahipsizliği ve kendilerine ait siyasi bir liderliğin olmayışından kaynaklandığını ifade eden İmamoğlu, Hilafet’in yokluğunda bu zulümlerin gerçekleştiğinin altını çizdi. 

![Köklü Değişim, Ilgın Konferans, İsalma Coğrafyasında Zulüm ABDULLAH İmamoğlu.jpg](https://api.kokludegisim.net/uploads/Koeklue_Degisim_Ilgin_Konferans_Isalma_Cografyasinda_Zuluem_ABDULLAH_Imamoglu_e7d07a2b1a.jpg)

İmamoğlu, bir asırdır yaşanan bu zulümlere karşı kalıcı çözümün mevcut batıl sistem ve ona bağlı uluslararası kuruluşlarla değil, İslami temelde mümkün olacağını ve bunun da İslam nizamının tatbik eden ümmetin siyasi liderliği Hilafet olduğunu açıkça vurguladı. 

Yoğun katılıma sahne olan konferans, zulümlerin son bulmasının niyaz edildiği dualarla sona erdi. 

![Köklü Değişim, Ilgın Konferans, İsalma Coğrafyasında Zulüm Genel-3.jpg](https://api.kokludegisim.net/uploads/Koeklue_Degisim_Ilgin_Konferans_Isalma_Cografyasinda_Zuluem_Genel_3_cafe7a4666.jpg)



Köklü Değişim’den Konya’da Konferans: “Zulüm Altında İslam Coğrafyamız”

Köklü Değişim’den Diyarbakır’da Konferans: “Gazze’de Ateş Sönmüyor” 

Köklü-Değişim_Gazze'deki-Ateşkes-Oyunu_Diyarbakır.png

Köklü Değişim’in başlatmış olduğu Gazze konferans serisi kapsamında hafta sonu Diyarbakır’da “Gazze’de Ateş Sönmüyor” başlıklı bir konferans düzenledi. 

Köklü Değişim, Mısır, Türkiye ve Katar’ın garantörlüğünde 10 Ekim’de imzalanan; ABD Başkanı Donald Trump tarafından hazırlanan ve çevresindeki aktörlerin hayata geçirmek için yoğun çaba gösterdiği; Gazze’de direnişi tasfiye etmeyi ve bölgede bir manda yönetimi tesis etmeyi hedefleyen sözde ateşkes planının perde arkasını ve taşıdığı ihanet boyutunu ele alan konferans serisini Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde sürdürdü.

![Köklü Değişim Diyarabıkı Gazze Konferansı Genel-.jfif](https://api.kokludegisim.net/uploads/Koeklue_Degisim_Diyarabiki_Gazze_Konferansi_Genel_96a5019840.jfif)

Sunumunu **Fatih Atabey’in** üstlendiği, Saray Düğün Salonu’nda gerçekleştirilen “Gazze’de Ateş Sönmüyor!” başlıklı konferans, **Hafız Cemal Yiğit’in** Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı.

![Köklü Değişim Dİyarbakır Gazze Konferansı Burhan Ercan.jpg](https://api.kokludegisim.net/uploads/Koeklue_Degisim_D_Iyarbakir_Gazze_Konferansi_Burhan_Ercan_3cb89eb763.jpg)
**Burhan Ercan**

Akabinde, **Köklü Değişim Diyarbakır Temsilciliği adına selamlama konuşmasını Eğitimci-Yazar Burhan Ercan** yaptı. Ercan konuşmasında, 7 Ekim’de Aksa Tufanı’nın başlamasından bu yana Müslümanların, Türkiye’nin dört bir yanında yöneticilere sorumluluklarını hatırlatmak amacıyla çeşitli ameller icra ettiğini hatırlattı. Buna karşın yöneticilerin sorumluluklarını yerine getirmek bir yana, sömürgeci kâfir devletlerle iş birliği yaptıklarını vurguladı. Ayrıca ABD Başkanı Donald Trump’ın dayattığı sözde ateşkesin kabul edilmesi için nasıl boyun eğildiğini ve bu planla Gazze’deki mücahitlerin tasfiye edilmesinin hedeflendiğini dile getirdi.

![Köklü Değişim Dİyarbakır Gazze Konferansı, Abdurrahim Şen.jpg](https://api.kokludegisim.net/uploads/Koeklue_Degisim_D_Iyarbakir_Gazze_Konferansi_Abdurrahim_Sen_c8cb50af90.jpg)
**Dr. Abdurrahim Şen**

Konferansın ilk konuşmacısı, **Eğitimci-Yazar Dr.Abdurrahim Şen,** konuşmasına Ebu Ubeyde’nin, Gazze’deki mezalime karşı hiçbir şey yapmayıp susan yöneticileri ve âlimleri kıyamet gününde hasım ilan ettiğini ifade eden sözleriyle başladı. Konuşmasının devamında, **“Müslüman, Müslümanın kardeşidir; ona zulmetmez ve onu düşmana teslim etmez”** hadisini hatırlatarak, Müslümanların bu bilinçle üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirmeye gayret ettiklerine değindi. Ancak buna rağmen, bu mezalimi devasa ordularıyla durdurabilecek durumda olan yöneticilerin hiçbir somut adım atmadığının altını çizildi. 

Şen, yöneticilerin Müslümanların bunca çağrısına rağmen adeta yaşayan ölüler gibi davrandığını; buna karşın ABD Başkanı Donald Trump’ın tek bir çağrısıyla nasıl canhıraş şekilde harekete geçtiklerini örnek vakalarla açıkça ortaya koydu. Konuşmasının sonunda ise, Müslümanların koruyucu kalkanı olan Hilafet varken, Müslüman yöneticilerin kâfirlere karşı tek bir mektupla dahi nasıl izzetli bir duruş sergilediklerini ifade etti. **“Halife kalkandır; onunla korunulur ve onunla savaşılır”** hadisini hatırlatarak, Hilafet’in Müslümanlar için ne denli hayati bir öneme sahip olduğunu vurguladı.

![Köklü Değişim Dİyarbakır Gazze Konferansı, Emin Kutluay.jpg](https://api.kokludegisim.net/uploads/Koeklue_Degisim_D_Iyarbakir_Gazze_Konferansi_Emin_Kutluay_18232ee75f.jpg)
**Mehmet Emin Kutluay**

Konferansın bir diğer konuşmacısı, **Rahmet Damlası Derneği Başkanı Mehmet Emin Kutluay,** sözlerine yaklaşık bir asır önce Hilafet’in ilga edilmesiyle Müslümanların yaşadığı beldelerin nasıl paramparça edildiğini ve sömürgeci kâfirler tarafından işgal edildiğini hatırlatarak başladı. Kutluay, konuşmasının devamında Kur’an’dan ayetler örnek vererek, Yahudilerin karakterleri gereği İslam’ın ilk dönemlerinde Müslümanlara karşı sergiledikleri düşmanlık nasılsa, bugün de aynı düşmanlığın devam ettiğini ifade etti. 

Müslümanların yeniden izzetli bir konuma kavuşmalarının, ancak Allah’ın emir ve yasaklarına göre bir hayat sürmeleriyle mümkün olacağını ifade eden Kutluay, İzzetin başka hiçbir yol ve yöntemle elde edilemeyeceğini vurgulayarak Müslümanların bireysel ve toplumsal hayatlarında ilahi ölçüleri esas almaları gerektiğinin altını çizdi.

Diyarbakır halkının yoğun ilgi ve katılım gösterdiği konferans, **Hafız Selman Aslan’ın** yaptığı dua ile son buldu.

[Köklü Değişim Diyarbakır Gazze Konferansı.mp4](https://api.kokludegisim.net/uploads/Koeklue_Degisim_Diyarbakir_Gazze_Konferansi_9c732b3471.mp4)

![Köklü Değişim Dİyarbakır Gazze Konferansı Genel-2.jpg](https://api.kokludegisim.net/uploads/Koeklue_Degisim_D_Iyarbakir_Gazze_Konferansi_Genel_2_0420aceb4e.jpg)

![Köklü Değişim Dİyarbakır Gazze Konferansı Genel-3.jpg](https://api.kokludegisim.net/uploads/Koeklue_Degisim_D_Iyarbakir_Gazze_Konferansi_Genel_3_f0ec68b65c.jpg)

![Köklü Değişim Diyarabıkı Gazze Konferansı Genel-4-.jfif](https://api.kokludegisim.net/uploads/Koeklue_Degisim_Diyarabiki_Gazze_Konferansi_Genel_4_ebb086b76b.jfif)

**#GazzedeAteşSönmüyor**


Diyarbakır’daki Konferansta "Gazze’deki Ateşkes Oyunu" Konuşuldu

Bakan Güler’den kaçak İHA hakkında açıklama 

Köklü-Değişim,Yaşar-Güler'den-Kaçak-İHA-Açıklaması.jpg

Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, medya kuruluşlarının Ankara temsilcileriyle bir araya geldiği toplantıda kaçak İHA hakkında açıklama yaptı. 

Yıllık değerlendirme toplantısında konuşan Güler, Suriye'deki gelişmeler, Rusya-Ukrayna Savaşı ve düşürülen İnsansız Hava Aracı (İHA), Terörsüz Türkiye, Yunanistan'la gerginlik konularına değindi. 

**Kaçak İHA**

Pazartesi akşamı Karadeniz üzerinden Türk hava sahasına giren İHA, F-16'lar tarafından takip edilip Çankırı-Ankara hattında Elmadağ ilçesi yakınlarında düşürülmüştü.

Güler, **"Vurulan İHA hangi ülkeye ait?"** sorusuna ise **"Enkaz bulunduğunda yapılacak inceleme sonucunda kamuoyunu bilgilendireceğiz”** cevabını verdi.

 Güler, şöyle devam etti:

 “15 Aralık tarihinde F-16'larımız tarafından vurularak düşürülen İHA, tespit edilmesi zor bir hava aracı. Tespit eden arkadaşlara da teşekkür etmek istiyorum. Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle Karadeniz'de İHA ve insansız deniz araçları yoğun olarak kullanılıyor. Bizim vurduğumuz İHA da kontrolden çıkmış bir hava aracıydı. F-16'larımız tarafından takip edilerek meskun mahallerin uzağında en uygun ve en emniyetli yerde hava füzesiyle vuruldu. Füzeyle vurulduğu için paramparça oldu. **Enkazını arama çalışmaları devam ediyor. Enkaz bulunduğunda yapılacak inceleme sonucunda kamuoyunu bilgilendireceğiz.”**

**Ukrayna Savaşı**
 
Bakan Güler, Rusya-Ukrayna arasında SÜREN savaşta İHA ve İDA'ların karşılıklı olarak yoğun şekilde kullanıldığını belirterek, bu durumun bölgede hem ticaret gemileri hem de yolcu uçakları için büyük tehlike oluşturduğuna dikkat çekti.

**C 130 Kazası**
"Şehitlerimize Allah'tan rahmet dileyorum… Bu kazadan sonra bütün C-130 uçaklarımızın tamamını kontrole aldık. Bu kontrolü tamamlamayı müteakip uçaklarımızı kullanmaya devam edeceğiz. Düşen uçağımızın kara kutusu halen TUSAŞ'ta incelenmeye devam ediyor. Kaza kırım heyetimiz de çalışmalarını sürdürüyor. Daha tamamlanmadı. Uçağımızın düşüş sebebi hakkında sonuç ne çıkarsa çıksın şeffaflıkla açıklayacağız."

**SDG’nin Entegrasyonu**

Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Suriye’de ABD’nin desteğiyle faaliyet gösteren SDG'yi, Şam yönetimiyle imzaladığı 10 Mart Mutabakatı'na uyması konusunda da uyardı.

 Bakan Güler, "Bizim her türlü gelişmeye karşı planlarımız hazır. Bugüne kadar ne yaptıysak yine aynısını yapmaya gücümüz, kudretimiz vardır. İhtiyaç olursa gerekeni kimseye sormadan yaparız. SDG’nin entegrasyonu konusunda ABD ile görüşmelerimiz devam ediyor. ABD’nin düşünceleri epey değişti. Bu konudan geri adım yok. Mutlak surette Suriye ordusuna entegre olacaklar." dedi. 

**Yunanistan’la Gerginlik**

 “Yunanistan, İsrail ve GKRY'nin bir araya gelmesi ve anlaşmalar imzalaması bizim için bir tehdit oluşturamaz. Biz de birçok ülkeyle anlaşmalar imzalıyoruz ama bu anlaşmaları belli bir ülkeye karşı yapmıyoruz. Gayri askeri statüdeki adalara da ‘İsrail'den alacakları hava savunma sistemlerini yerleştireceklerine dair haberler gündeme geliyor. Buralar adı üzerinde 'gayri askeri statüdeki adalar', yani hukuken silahlandırılmaması gereken adalar. Biz bu konuda gerekli çalışmaları yapıyoruz. Öyle çok fazla heveslenmesinler.”

**Terörsüz Türkiye Süreci**

“Başta PKK/YPG/SDG olmak üzere hiçbir terör örgütünün bölgede kök salmasına, farklı adlar altında faaliyet göstermesine, kısacası hiçbir terör oluşumuna ve oldubittiye müsaade etmeyeceğimizi bir kez daha hatırlatmak isterim…

Türk Silahlı Kuvvetleri olarak biz PKK'yı tam bitirdiğimiz anda terör örgütü de Terörsüz Türkiye sürecine uyacağını açıkladı. Yani biz başarılı operasyonların ardından terör örgütünü silah bırakma evresine getirerek hedefimize ulaştık. Biz şimdi Terörsüz Türkiye hedefine başarıyla ulaşarak kardeşliğimizin sürekli olmasını istiyoruz. Vatandaşlarımızın şundan emin olması gerekir: Türk Silahlı Kuvvetleri, Bakanlığımız ve devletimizin ilgili birimleri bu süreçte ne olup bittiğinin farkındadır. Geçmişte terörle mücadelede sarf ettiğimiz dikkati aynı hassasiyetle bugün de Terörsüz Türkiye sürecinde sarf ediyoruz. Süreç terör örgütünün istediği şekilde değil, devletimizin belirlediği ve istediği şekilde devam edecek.”

**Eurofıghter Tedariki**

Bakan Güler, Eurofighter Typhoon savaş uçağı tedarikindeki son duruma ilişkin bilgi verdi.

 

İngiltere ile imzalanan 20 uçaklık anlaşmada tedarik takvimini açıklayan Güler; 2030’da 6, 2031’de 8, 2032’de ise 6 uçağın envantere gireceğini söyledi.

 
**"F-16 Tedarikinde Sorun Yok”**

 

Bakan Güler, ABD Başkanı Donald Trump'ın CAATSA yaptırımlarının kaldırılmasını senatoya getirmek için girişimde bulunduğunu, ABD'li yetkililerin de bu konuda çalıştığını belirtti.

 

F-16 savaş uçağının tedariki konusunda bir sorun görmediklerini belirten Güler, "Bizim tabii ki önceliğimiz F-35'lerde olacak. ‘İsrail’ ve Yunanistan'ın bu uçakların bize verilmemesi için lobi yaptıklarını biliyoruz. Biz de CAATSA yaptırımlarının kaldırılması için kendi çalışmalarımızı yapmaya devam ediyoruz. Bu konularda ayrı ayrı çalışma gruplarımız var. Konu çözülme aşamasına geldiğinde sizinle elbette paylaşacağız. Türkiye ve ABD, bu sorunlarını çözecektir” dedi. 



 




Güler, Kaçak İHA’nın Menşeinin Henüz Belirlenemediğini Açıkladı

Köklü Değişim, İstanbul’da Gazze konferansı düzenleyecek 

Köklü Değişim Ateşkes Tuzağından Gerçek Çözüme Gazze Konferansı İstanbul Duyuru Manşet.jpg

Köklü Değişim, İstanbul’da **"Ateşkes Tuzağından Gerçek Çözüme Gazze"** başlıklı bir konferans düzenleyecek.

Köklü Değişim, Mısır, Türkiye ve Katar’ın garantör olduğu, 10 Ekim’de imzalanan, ABD Başkanı Donald Trump’ın hazırladığı ve dostlarının da hayata geçirmek için büyük çaba sarf ettiği sözde ateşkes planının tuzak olduğunu ve gerçek çözümün konuşulacağı bir konferans düzenliyor.

İstanbul’da düzenlenecek konferansın programı şöyle: 


**"Ateşkes Tuzağından Gerçek Çözüme Gazze"**

**Konuşmacılar**

-Mahmut Kar

-Muharrem Güneş

-Hamza Er

**Tarih:** 28 Aralık Pazar 

**Saat:** 14.00

**Yer:** Nene Hatun Kültür Merkezi, Güzelyurt, Yıldırım Beyazıt Caddesi No: 45, **Esenyurt/İSTANBUL**


![Köklü Değişim Ateşkes Tuzağından Gerçek Çözüme Gazze Konferansı İstanbul Duyuru 1080.jpg](https://api.kokludegisim.net/uploads/Koeklue_Degisim_Ateskes_Tuzagindan_Gercek_Coezueme_Gazze_Konferansi_Istanbul_Duyuru_1080_78b0a1b797.jpg)

**#GazzedeAteşSönmüyor**


Köklü Değişim, İstanbul’da Gazze Konferansı Düzenliyor 

Hamas, ABD’de düzenlenen toplantı öncesi açıklama 

Köklü-Değişim,-Hamas'tan-Miami'deki-Toplantıya-ÇAĞRI.jpg

Hamas Siyasi Büro Üyesi Bassem Naim, bugün ABD’nin Miami kentinde Gazze’de uygulanan Trump Planı’nın ikinci aşamasının görüşüleceği toplantıya çağrıda bulundu. 

Gazze'deki ateşkesin sağlanmasında arabulucu ve işlevsiz “garantör” rolündeki Türkiye, Katar ve Mısır'dan temsilciler cuma günü ABD'deki Miami kentinde bir araya gelirken, Hamas'ın üst düzey yetkilisi bugün yaptığı açıklamada, Gazze ateşkesinin bir sonraki aşaması için Miami'de yürütülen müzakerelerin, işgalci ‘İsrail'in ateşkesi tekrar tekrar ihlal etmesini durdurmaya odaklanması gerektiğini söyledi.

Hamas Siyasi Büro Üyesi Bassem Naim, Filistinlilerin görüşmelerden ‘İsrail'in ihlallerine son vereceğine ve Şarm el-Şeyh'te kararlaştırılan şartlara uyacağına dair somut güvenceler beklediğini söyledi. AFP'ye konuşan Naim, herhangi bir ilerlemenin kuşatma altındaki bölgeye giren insani yardımda da önemli bir artış anlamına gelmesi gerektiğini belirtti.

Naim, görüşmelerin acil ateşkesin ötesine geçerek, Trump dönemi önerisinin kalan unsurlarının uzun vadeli istikrar sağlayacak şekilde nasıl uygulanabileceğini ele alması gerektiğini de sözlerine ekledi.

Bunun Gazze'de ciddi bir yeniden yapılanma çabası ve Filistinlilerin kendi kendilerini yönetmelerine olanak tanıyan, nihayetinde bağımsız ve tam egemen bir devlete yol açacak bir siyasi sürecin başlatılmasını gerektireceğini söyledi.

Miami'de düzenlenecek görüşmelere Başkan Donald Trump'ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff ile birlikte Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ve Mısır Dışişleri Bakanı Bedir Abdulati katılıyor. 

üst düzey toplantıda, Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmek için yapılan sözde ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasına geçiş için atılacak adımlar görüşülecek. Anlaşmanın ikinci aşamasında, Hamas’ın silahsızlandırılması ve manda yönetimi için atılacak adımlar konuşulacak. Bu aşama ile ‘İsrail’in işgaline karşı direnişin sonlandırılması öngörülüyor.




Hamas’tan, Miami’deki Toplantıya Çağrı: İhlalleri Durdurun!

Türkiye, Katar ve Mısır, Trump planı için bir araya geliyor

Köklü-Değişim,Türkiye,-Katar,-ve-Mısır,-Trump-Planı-İçin-Miami’de-Toplanıyor.jpg

Gazze'deki ateşkesin sağlanmasında arabulucu ve işlevsiz **“garantör”** rolündeki Türkiye, Katar ve Mısır'dan temsilciler cuma günü ABD'deki Miami kentinde bir araya gelerek, Washington destekli barış planının ikinci aşamasına geçiş için atılacak adımlar görüşecek.

**Ankara’yı Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın temsil edeceği üst düzey toplantıda, Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmek için yapılan sözde ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasına geçiş için atılacak adımlar görüşülecek. Anlaşmanın ikinci aşamasında, Hamas’ın silahsızlandırılması ve manda yönetimi için atılacak adımlar konuşulacak. Bu aşama ile ‘İsrail’in işgaline karşı direnişin sonlandırılması öngörülüyor.**

**Miami'de düzenlenecek görüşmelere Başkan Donald Trump'ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff ile birlikte Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ve Mısır Dışişleri Bakanı Bedir Abdulati katılacak.**

Bu toplantı, Ekim ayında imzalanan ateşkes anlaşmasından beri arabulucular arasında yapılan en üst düzey görüşme olma özelliği taşıyor.

Görüşmede, işgalci ‘İsrail’ ve Hamas’ın yükümlülüklerini yerine getirmesi için atılacak sonraki adımların ele alınması da hedefleniyor. İşgalci Yahudi varlığı anlaşma devreye girdiğinden bu yana 817 kez ateşkesi ihlal etti ve 400’den fazla Müslümanı şehit etti. Öte yanda anlaşmaya göre günlük 600 tır insani yardım girmesi gerekirken bu maddeyi de ihlal eden işgalci, şiddetli soğuğa karşı korunaklı barınağı olmayan Müslümanları zor durumda bırakıyor. Fırtına ve soğuk nedeniyle Gazze’de bebek ve çocuk ölümleri başladı. 

Gazze’de durum böyle iken “garantörler” ikinci aşamayı görüşmek üzere toplanıyor. 

Trump, aralık ayı başlarında Gazze için hazırlanan ABD destekli barış planının ikinci aşamasının “çok yakında” başlayacağını duyurmuştu. 

Trump’ın bu açıklaması, işgalci ‘İsrail’in Gazze'nin güneyinde yerinden edilmiş sivillerin kaldığı çadırları hedef alarak ikisi çocuk olmak üzere en az 5 Müslümanı şehit ettiği saldırıların hemen ardından geldi. Filistinli kaynaklar saldırıyı, Ekim ayında ilan edilen ateşkesin açık bir ihlali olarak nitelendirmişti.

Öte yandan, soykırımcı Binyamin Netanyahu, perşembe günü Gazze planın ikinci aşamasına ilişkin gelişmeleri ele almak üzere perşembe günü güvenlik kabinesini topladı. ‘İsrail’ televizyonu KAN'a konuşan üst düzey bir yetkili, **barış planıyla ilgili siyasi girişimlerin başarısızlığa uğraması halinde Gazze’ye yönelik yeni bir askeri operasyon seçeneği de dahil olmak üzere alternatif senaryoların ele alındığını söylenerek tehditler savurdu.** 

Netanyahu’nun Trump ile 29 Aralık’ta Florida’da bir araya gelmesi bekleniyor.

ABD Başkanı Trump perşembe günü yaptığı açıklamada, Netanyahu'nun kendisiyle görüşmek istediğini, Beyaz Saray'ın Netanyahu ile "resmi olarak bir görüşme ayarlamadığını" ifade etmişti. 

**“Trump Planı”Nın İkinci Aşaması**

Gazze'de barış anlaşmasının ikinci aşaması kapsamında, Gazze'de Barış Kurulu oluşturulması, Filistinli teknokratlardan oluşan bir yönetimin kurulması ve uluslararası istikrar gücünün (ISF) konuşlandırılması planlanıyor.

Trump'ın Gazze Barış Kurulu üyelerinin 2026'nın başında açıklayacağını söylemesinin ardından Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, ikinci aşamayla ilgili süreç konusunda perde arkasında sessiz çalıştıklarını belirterek, "uygun zamanda" açıklama yapılacağını duyurmuştu.

Times of Israel’in aktardığı bilgiye göre, Gazze Barış Kurulu'na altı ülke katılma taahhüdü verdi. Bu ülkeler arasında **Mısır, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Birleşik Krallık, İtalya ve Almanya** bulunuyor.

Plan kapsamında, Hamas’ın Gazze’deki yönetimden çekilmeyi kabul etmesi ve silahsızlanma sürecini başlatarak tünelleri ile askeri altyapısını tasfiye etmesi isteniyor. Bu yüzden bu plan, “ihanet planı” olarak da niteleniyor. 




Türkiye, Katar ve Mısır, Trump Planı İçin Miami’de Toplanıyor

Trump’ın Suriye toprakları hakkındaki açıklamalarıan itiraz yok 

Köklü-Değişim,Trump,-“Golan’ı-‘İsrail’e-Sattım”-Dedi,-Kimseden-Ses-Yok!-.jpg

ABD Başkanı Donald Trump, ‘İsrail’ işgali altındaki Suriye toprağı olan Golan Tepeleri’ni ‘İsrail’e “sattığını” ve Kudüs’ü işgalci Yahudi varlığının sözde başkenti olarak tanıdığını yeniden dile getirmesine rağmen kimseden itiraz gelmedi.

Beyaz Saray’da Yahudilerin Hanuka Bayramı için bir resepsiyon düzenleyen ABD Başkanı Donald Trump, işgalci ‘İsrail’e destek açıklamalarında bulundu. Kendisinin bugüne kadar ‘İsrail’e en güçlü şekilde destek verdiğini ve bundan sonra da destek vermeyi sürdüreceğini taahhüt eden Trump, **birinci başkanlık döneminde Golan Tepeleri’ni ‘İsrail’ toprağı olarak tanıyan kararı, Kudüs’ü ‘İsrail’in sözde başkenti olarak kabul etmesi ve ABD’nin büyükelçiliğini buraya taşıması gibi siyasi adımlarını hatırlattı.

Ancak içinde Suriye’nin de bulunduğu 57 İslam beldesi yönetimi, açık bir şekilde aşağılama ve işgale meşruiyet kazandırma hedefi güden bu sözlere, Trump'ın “dostları” ses çıkarmadı. Bilindiği üzere işgalcİ Yahudi varlığı Golan’ı da aşarak şu an Suriye’nin başkenti Şam’a 20 km uzaklıkta konumlanmış durumda. Kudüs'ü de sözde işgalin başkenti olarak tanıdığını yinelemesine rağmen Ankara, Riyad, Katar ve Kahire, Gazze'de Trump planını hayata geçirnek için çabalıyor.

Trump, işgalci Yahudi varlığının Gazze’de 2 yıldır sürdürdüğü soykırım nedeniyle dünyada değişen ve kendilerini de tedirgin eden algılara da değindi. 

İşgalci ‘İsrail’ lobisinin artık ABD’deki en güçlü lobi olmadığını ve ABD Kongresi’nin gittikçe daha antisemitik hale geldiğini söyleyen Trump, kendisinin ‘İsrail’e desteğinin ise tam olduğunu belirterek, kabinesinde ve yakın çevresinde önemli pozisyonlarda çok güçlü Yahudi isimlerin olduğunun altını çizdi. **“Bunların mümkün olduğunu kimse hayal bile edemezdi ve benden önce hiçbir başkan bunları gerçekleştirememişti”** diyen Trump, Washnigton’ın ön karakolu konumunda olan ‘İsrail’in güvenliği için her yıl milyarlarca dolar destek vermeye devam ettiklerini de hatırlattı. 

**Küstah Golan Açıklaması**

Trump’ın konuşmasında dikkat çeken detaylardan biri de 1967 yılından bu yana ‘İsrail’ işgali altında bulunan Suriye’ye ait Golan Tepeleri ile ilgili sözleri oldu. **2019 yılında Esed rejimi iktidardayken bölgeyi ‘İsrail’ toprağı olarak tanıyan ABD Başkanı, bu kararı almasında ‘İsrail’in o dönemdeki Washington Büyükelçisi David Friedman’ın etkisi olduğunu aktardı.** “Beş dakikadan kısa sürede” bölgenin ‘İsrail’ için stratejik önemini anladığını söyleyen Trump, bu kararının ABD’deki ‘İsrail’ yanlısı bazı çevrelerde bile şaşkınlık yarattığını söyledi ve **Golan Tepeleri’ni ‘İsrail’e “sattığını” savundu.** **“Golan Tepeleri’nin haklarını İsrail’e sattım. Trilyonlarca dolar değerinde olabilir”** diyen Trump, “Değerini sonradan öğrendim. Belki de karşılığında bir şey istemeliydim” dedi. 

Kendi toprağını ‘İsrail’e satar gibi küstahça konuşan Trump’a henüz bir itiraz gelmedi. 2019 Esed rejimi iktidardayken, Trump’ın Golan’ı sözde ‘İsrail’ toprağı olarak tanımasına ses çıkarmazken, bugün de Ahmed Şara işgal daha da genişlemesine ses çıkarmıyor. Ankara’nın da telkinleriyle Washington ile hareket eden Şara yönetimi, ‘İsrail’in başkent Şam hedefe alan saldırılar dahil yüzlerce hava saldırısına karşı somut adım atabilmiş değil. 

İşgalci ‘İsrail’, 1967’de sahnelenen 6 Gün Savaşı’nda işgal ettiği Suriye’ye ait Golan Tepeleri’ni 1981 yılında yasadışı olarak tek taraflı ilhak etmişti. Askeri açıdan geniş bir alanda gözlem ve topçu atışı imkânı sağlayan bölge, ayrıca su kaynakları açısından ‘İsrail’in kuzeyi için büyük önem arz ediyor.

**Mahmut Kar: "Adam mı Yok!"**

Konu hakkında sosyal medya hesabından açıklama yapan Köklü Değişim Medya Genel Koordinatörü Mahmut Kar, şunları söyledi: 

"Filistin toprağı olan Gazze'yi turizm şehri yapacağım diyor,
Suriye toprağı olan Golan'ı Netanyahu'ya verdim diyor,
Filistin ve Suriye vatandaşlarının Amerika'ya girişini yasakladım diyor,
**Müslümanların başındaki yöneticilere adamım diyor,** 
**Bir adam da çıkıp buna sen kimsin demiyor.**
**Adam mı yok!"**

https://x.com/mk_mahmutkar/status/2001323589581062265?s=20


Trump, “Golan’ı ‘İsrail’e Sattım” Dedi, Kimseden Ses Yok!

Sisi rejimi, işgalci ‘İsrail’den 35 milyar dolarlık doğalgaz alacak 

Köklü-DeğişiimHain-Sisi-İsrial'den-35-Milyar-Dolarlık-Gaz-Alacak.jpg

İşgalci ‘İsrail’ Başbakanı soykırımcı Binyamin Netanyahu, Mısır’a yaklaşık 35 milyar dolar değerinde doğal gaz ihracatına izin veren anlaşmaya onay verdiklerini duyurdu.

Netanyahu, Enerji Bakanı Eli Cohen ile düzenlediği ortak basın açıklamasında, Mısır'la yapılan 112 milyar şekel (35 milyar dolar) değerindeki anlaşmanın **"‘İsrail’ tarihinin en büyük doğal gaz anlaşması"** olduğunu ifade etti.

Doğalgaz anlaşmasından elde edilecek meblağın 18 milyar dolarının doğrudan hazineye gireceğini söyleyen Netanyahu, Mısır'la varılan anlaşmanın ‘İsrail'in enerji alanında bölgesel konumunu büyük ölçüde güçlendirdiğini ileri sürdü. 

gaz işleme platformunun görüntüsü. (Flash90/Dosya)
Başbakan Benjamin Netanyahu Çarşamba günü, komşu Mısır ile İsrail tarihinin en büyük enerji anlaşmasını onayladığını duyurdu. Anlaşmanın önümüzdeki yıllarda İsrail ekonomisine milyarlarca şekel katkı sağlaması bekleniyor.

Enerji Bakanı Eli Cohen ile birlikte yaptığı video açıklamasında Netanyahu, Kahire ile yapılan doğalgaz anlaşmasının 112 milyar şekel (34,7 milyar dolar) değerinde olduğunu ve bunun 58 milyar şekelinin (18 milyar dolar) kamu hazinesine gireceğini söyledi. İlk dört yılda devlete yıllık yaklaşık 500 milyon şekel (155 milyon dolar) gireceğini ve bunun 2033 yılına kadar yıllık 6 milyar şekele (1,9 milyar dolar) çıkmasının beklendiğini belirtti.

Netanyahu, **"Anlaşma, Mısır'a doğalgaz tedarik edecek ‘İsrailli’ ortaklarla birlikte Amerikan şirketi Chevron ile yapıldı"** detayını paylaştı.

 Netanyahu, açıklamasını, **"Daha hoş sürprizler olacak"** diyerek sonlandırdı.

Filistin’den gasbedilen Akdeniz'deki en büyük doğalgaz sahalarından Leviathan'ın ortaklarından "NewMed" enerji şirketi tarafından 7 Ağustos'ta yapılan açıklamada, Mısır'la 35 milyar dolar değerinde doğalgaz ihracat anlaşması imzalandığı duyurulmuştu.

 Açıklamada, Leviathan sahasından Mısır'a 2040 yılına kadar 130 milyar metreküp doğal gaz ihraç edileceği duyurulmuştu.

Anlaşmanın Leviathan'ın genişlemesinin önünü açacağı aktarılan açıklamada, genişleme ile 2064'e kadar işgalci ‘İsrail’ pazarına doğalgaz arzının sağlanmasının hedeflendiği kaydedilmişti.

 Mısır ile ‘İsrail’ arasında 2019'da 60 milyar metreküplük gaz tedarikini kapsayan anlaşma imzalanmıştı. Leviathan sahasının 2020 yılında faaliyete geçmesinden kısa süre sonra Mısır'a gaz tedariki başlamıştı.

 Leviathan gaz sahasında geçen yıl üretilen 11,33 milyar metreküp doğalgazın büyük kısmı Mısır ve Ürdün'e ihraç edilmişti.

İşgalci, gasbettiği Filistin doğalgazını pazarlarken, ABD Başkanı Trump’ın dostları da bu kirli ticareti destek vererek ‘İsrail’in ekonomisine destek veriyor. 

Sisi yönetimi kısa süre önce Ekim ayında Gazze’de katliam devam ederken bu anlaşmayı imzalayacaktı. İşgalci ‘İsrail’ Enerji Bakanı Eli Cohen'in, şartların ‘İsrail’ için adil olmadığını savunarak Mısır ile yapılması planlanan kârlı doğalgaz anlaşmasının imza töreninden çekilmesiyle gerilim yaşanmıştı. Bu adım, hem Kahire'yi hem de Washington'ı kızdırmıştı.

Ağustos ayında ‘İsrail’, Akdeniz’de işgal altından tuttuğu Leviathan doğal gaz sahasından, Mısır’a ihracat yapmak üzere 35 milyar dolarlık anlaşmaya imza atmıştı. “İsrail” tarihinin en büyük ihracat anlaşması olarak nitelendirilen bu anlaşma kapsamında, 2040 yılına kadar Mısır’a yaklaşık 130 milyar metreküp doğal gaz ihraç edilmesi hedefleniyordu. Ancak işgalci anlaşmadan bir süre sonra çekildi.

Anlaşmayı yöneten ABD’li enerji devi Chevron, Tel Aviv yönetimine anlaşmayı onaylaması yönünde yoğun baskı yapmıştı.





Hain Sisi, ‘İsrail’’den 35 Milyar Dolarlık Doğalgaz Alacak 

Avrupa Birliği’nden dünya düzeni eleştirisi

Köklü-Değişim,AB-“Yırtıcıların-Kol-Gezdiği-Bir-Küresel-Düzen”.jpg

Dünün sömürgeci ve yağmacı devletler topluluğu Avrupa Birliği, bugün birinci devlet konumundaki sömürgeci ABD’nin oluşturduğu yeni uluslararası statükoyu eleştirdi. 

Sömürgeci laik kapitalist nizamı dünyaya dayatan iki ayrı kıtanın arasındaki güç mücadelesi bir yandan da sözlü atışmalarla sürüyor.

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Avrupa'nın giderek daha tehlikeli ve çıkar temelli bir dünyayla karşı karşıya olduğunu belirterek, 'Avrupa, kendi güvenliğinden sorumlu olmalı' çağrısında bulundu.

**Strazburg'da düzenlenen Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu'nda** konuşan Von der Leyen, **savaşların yaşandığı, yırtıcıların kol gezdiği bir küresel ortamda** Avrupalıların kendini savunma ve kendine güvenme zorunluluğunu vurguladı. Avrupa'nın, başkalarının dünya görüşleriyle tanımlanmasına izin vermemesi gerektiğinin altını çizdi.

**“Dünya Ekonomisinde Kayma Yaşanıyor”** 

Von der Leyen, ABD'nin 5 Aralık'ta yayımladığı Ulusal Güvenlik Stratejisi'ne atıfta bulunarak, belgede Avrupa'nın küresel gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payının gerilediğine işaret edildiğini hatırlattı. Ancak bunun yalnızca Avrupa'ya özgü olmadığını, ABD rakamlarının da benzer bir seyir izlediğini ifade etti.


**“Bu, Atlantik'in bir yakasının ya da diğerinin hikâyesi değil; dünya ekonomisindeki kaymanın hikâyesidir.”** diyen von der Leyen, yarın düzenlenecek AB Liderler Zirvesi'nde stratejik çıkarlar ve önceliklere odaklanılması gerektiğini ifade etti. “Bu, Avrupa'nın bağımsızlık anıdır. Avrupa'nın bağımsızlık çağı durdurulamaz olmalıdır” yorumunda bulundu.

ABD Stratejisinin yayımlanmasından kısa süre sonra Başkan Donald Trump, Avrupa’yı “zayıf” liderler tarafından yönetilen bir “çökmekte olan ülkeler topluluğu” olarak nitelemişti. 

Savunmada dönüm noktası ve Ukrayna vurgusu

AB'nin son dönemde önemli ilerlemeler kaydettiğini ancak yapılması gereken çok iş olduğunu belirten von der Leyen, **“Avrupa'nın kendi güvenliğinden sorumlu olması artık bir seçenek değil, bir zorunluluktur” ifadesi ile harekete geçilmesine işaret etti. Hibrit savaş kapasitesi için yeni kabiliyetlerin geliştirilmesi gerektiğini de vurguladı.

On yıllar süren yetersiz yatırımın ardından bir dönüm noktasına gelindiğini ifade eden Von der Leyen, savunma sanayi tabanının, ileri teknolojileri ve hızlı seri üretimi hayata geçirebilecek şekilde dönüştürüldüğünü açıkladı.

Avrupa savunması için Ukrayna'nın savunmasına destek vermekten daha önemli bir adım olmadığını söyleyen von der Leyen, finansman konusunun aciliyetine işaret etti. Barış müzakereleri hız kazanırken Rusya'nın saldırılarının şiddetini artırdığını hatırlatan von der Leyen, “Rusya yalnızca Ukrayna'yı hedef almıyor; AB topraklarında da operasyonlarını tırmandırıyor ve tam anlamıyla bir savaş ekonomisine geçmiş durumda. Bu, Avrupa'nın ulusal ve ekonomik güvenliğine yönelik doğrudan bir tehdittir” değerlendirmesind


AB'den Eleştiri: “Yırtıcıların Kol Gezdiği Bir Küresel Düzen”

16 aralık Çankırı'ya Kadar  İHA Sokabilen KimKöklü değişim 2023-2024 özel haber 830x520 copy.jpg

**Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu**’nun 16 Aralık 2025 Salı günü gerçekleştirdiği Gündem Değerlendirme Toplantısı’nda, Türk gemilerine yapılan saldırılar ve Çankırı’da düşürülen İHA konusu ele alındı. Toplantıda ayrıca Suriye’de ABD askerlerine yapılan saldırı ile Türkiye’de gençliğin yaşadığı sorunlar hakkında değerlendirmelerde bulunuldu.

Medya Bürosu Üyesi **Muhammed Emin Yıldırım**, Rusya-Ukrayna savaşı devam ederken son haftalarda yaşanan gelişmelerin, savaşın kıvılcımlarının Türkiye’ye sıçramaya başladığına dair işaretler taşıdığına dikkat çekerek, Kasım ayında Gürcistan’da düşen ve 20 Türk askerinin hayatını kaybettiği uçak kazasıyla ilgili şüphelerin hâlen devam ettiğini söyledi.

Aralık ayı başında Karadeniz’de, Türkiye’nin yetki sahasına yakın bölgelerde ticari gemilere yönelik bir saldırı dalgasının yaşandığını ve peş peşe üç geminin vurulduğunu hatırlatan Yıldırım, şunları söyledi:

_“Geçtiğimiz hafta Ukrayna’nın Odessa Limanı’nda bulunan bir Türk yük gemisi hedef alındı. Son olarak ise dün, güya Karadeniz’de kontrolden çıktığı değerlendirilen bir insansız hava aracının Çankırı’da düşürüldüğü açıklandı. İlginçtir ki son bir ayda yaşanan bunca ciddi olayın failleri konusunda hiçbir açıklama yapılmadı.”_

Yıldırım, şu soruları sıraladı:

_“Kim bir Türk askeri uçağını hedef alabiliyor? Kim Türk gemilerini peş peşe bombalayabiliyor? Kim Çankırı’ya kadar İHA sokabiliyor? Nasıl oluyor da bu saldırılar önceden haber alınamıyor, engellenemiyor; üstelik failleri de bulunamıyor? Bütün bunlar ciddi bir güvenlik ve istihbarat zaafiyeti değil de nedir? Yoksa üstü örtülmek istenen bir şeyler mi var?”_

**“Türkiye, saldırıların arkasında Rusya’nın olduğunu bildiği hâlde üzerini örtüyor”**

Bu pervasız saldırılar karşısında Türk hükümetinin, Türk ordusunun ve Türk istihbaratının aldığı reaksiyona değinen Yıldırım, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:

_“Biz söyleyelim: Türkiye, ABD ile birlikte hareket ederek izlediği güya ‘aktif tarafsızlık’ politikasının ceremesini çekiyor. Hem Rusya hem de Ukrayna ile aynı anda iyi ilişkiler kurmaya çalışıp arabuluculuk rolü üstlenmek istiyor. Saldırıların arkasında Rusya’nın olduğunu bildiği hâlde, üstlendiği bu rol ve misyonu bozmamak için üzerini örtmek, sineye çekmek ve yutkunmak zorunda kalıyor.”_

Türkiye’nin Ekim ayında ABD yönetimiyle vardığı anlaşmaların, Rusya’ya olan enerji bağımlılığını azaltmaya yönelik girişimlerin ve Ukrayna ile devam eden yakın ilişkilerin, Rusya’nın haddini aşmasına neden olduğunu dile getiren Yıldırım, şu ifadeleri kullandı:

_“Türkiye, sahip olduğu bölgesel güç, stratejik avantaj, güçlü ordu ve gelişmiş savunma sanayi hamlelerine rağmen Rusya’nın bu küstahlığına cevap verme iradesi gösteremiyor. Bunu bir savaş nedeni kabul edip gereken sert adımları atmaya yanaşamıyor. Türkiye adeta ABD fili ile Rus ayısı arasına sıkıştırılmış bir durumda; pasif ve çekingen bir pozisyona mahkûm edilmiş hâlde.”_

**“İzzet, kuvvet, irade ve cesaret ancak manevi bir güç ile olabilir”**

Konuşmasının sonunda meselenin; ABD’nin dayatmaları ve hegemonik gücü ile Rusya’nın büyüklüğü ve enerji hâkimiyeti meselesi değil, bunlara karşı koyabilecek güç ve potansiyeli kullanacak iradenin yokluğu meselesi olduğunu vurgulayan Yıldırım, sözlerini şöyle tamamladı:

_“İzzet, kuvvet, irade ve cesaret ancak bir güç ile olabilir. Bu güç ya maddi ya da manevi olur. Yalnızca maddi güce dayanırsanız, ülkenizi diğer devletlerle karşılaştırır; kendinizi güçsüz, zayıf, aciz ve bağımlı görürsünüz. Bu da boyun bükmeye, savunmasız kalmaya ve teslim olmaya yol açar._

_Müslümanlar tarih boyunca düşmanlarından daha büyük güçlere sahip olmadılar, daha kalabalık ordularla kâfirlere karşı savaşmadılar. Ancak maddi güç yetersiz olsa bile manevi güç mevcutsa, işte o zaman karşısında durulamayacak bir kuvvet ortaya çıkar.
Rabbimizin Kur’an-ı Kerim’de ‘izzet, güç ve şeref ancak Allah’ındır’ buyurmasının nedeni işte budur. ‘Kâfirlerle dost olmayın; onlar birbirlerinin dostudurlar, onların yanında izzet ve güç aramayın’ buyurmasının nedeni budur. ‘Zafer Allah’ın katındandır; O’nun yardımı ve desteği sayesindedir’ buyurmasının nedeni de budur._

_Biz Rabbimizle olan bağımızı kopardığımız, İslam ile yönetimi terk ettiğimiz ve ümmetin gücünü arkamıza almadığımız sürece; zelil, zayıf ve bağımlı olmaktan asla kurtulamayacağız.”_

Konuşmanın tamamını Medya Bürosu’nun yayımladığı toplantı videosundan izleyebilirsiniz

<div style="position:relative;padding-bottom:56.25%;height:0;overflow:hidden;"><iframe src="https://geo.dailymotion.com/player.html?video=x9vv6cu"style="width:100%; height:100%; position:absolute; left:0px; top:0px; overflow:hidden; border:none;"allowfullscreentitle="Dailymotion Video Player"allow="web-share"></iframe></div>


Çankırı’ya Kadar İHA Sokabilen Kim?

Erdoğan, Gazze’de yüzlerce ihlale rağmen ateşkesin korunduğunu söyledi

Köklü-Değişim,-Erdoğan-Gazze'de-Ateşkes-Sürüyor.jpg

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Sergi Salonu'ndaki, 16. Büyükelçiler Konferansı'nda yaptığı konuşmada, işgalci Yahudi varlığının yüzlerce ihlaline ve katliamlarına rağmen Gazze’de ateşkesin korunduğunu söyledi.

Erdoğan, 11 Ekim'de ilan edilen sözde ateşkes anlaşmasından bu yana işgalci ‘İsrail’ saldırılarında **en az 393 Filistinli Müslüman şehit edilip, 1074 kişinin yaralandığı** süreci bir başarı olarak nitelendirdiği açıklamasında şu ifadelere yer verdi: 

"Özellikle son yıllarda kriz ve çatışmalarla anılan coğrafyamızda herkesin kazançlı çıkacağı bir barış ve istikrar kuşağı oluşturmanın mücadelesini veriyoruz. Ne yapıyorsak bunun için yapıyoruz. Amerikan Başkanı Sayın Trump ile New York'ta yaptığımız toplantı sonrası başlayan süreç, 10 Ekim'de ateşkes mutabakatıyla neticelendi. **‘İsrail'in artan ihlallerine rağmen Hamas'ın serinkanlı tutumu sayesinde ateşkes büyük ölçüde korunuyor. Çeşitli kısıtlamalara karşın insani yardım sevkiyatı peyderpey ilerliyor.** 103 bin tonu aşan insani yardımla burada da farkımızı ortaya koyuyoruz. Bu aşamada önceliğimiz ateşkesin kalıcı olması ve insani yardımların Gazze'ye engelsiz ulaştırılmasıdır. Gazze'nin yeniden inşasına da bir an önce başlanmalıdır. Bu amaçla temaslarımızı yoğun bir şekilde sürdürüyoruz."

Suriye’de 13 yıl süren Esed katliamını hatırlatan Erdoğan, aynı şekilde Gazze'de 70 binin üzerinde Filistinlinin öldürüldüğünü, 170 binin üzerinde de yaralı bulunduğunu ifade etti ve yıkıntıların altında ne kadar cenaze olduğunu kimsenin bilmediğini kaydetti.

Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

 "Şu anda pek çok anne, pek çok eş, çocuk, annelerini, babalarını, eşlerini arıyor ya da onların akıbetlerine ilişkin haber almayı bekliyor. Sadece annesini, babasını, kardeşini değil evini, okulunu kaybetmiş on binlerce çocuk soykırımın canlı tanıkları olarak bugün enkazlar arasında Gazze'de hayata tutunmaya çalışıyor.”

Erdoğan, konuşmasında Gazze’yi sürekli havale ettiği uluslararası kurumları eleştirirken, Trump’ın planı çerçevesinde yürüttüğü rolün önemine dikkat çekti. Bilindiği üzere Gazze’deki direnişi sona erdirmeyi, mücahitleri silahsızlandırıp, Gazze’de bir manda yönetimi kurulmasını amaçlayan “Trump Planı” Türkiye, Mısır ve Katar’ın garantörlüğünde sürdürülüyor. 

Gazze'nin yüz ölçümünün 365 kilometrekare olduğunu hatırlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Yani Gazze derken, İstanbul'da Beykoz, Ankara'da Mamak büyüklüğünde bir alandan bahsediyoruz. Soykırımdan önce Gazze'nin nüfusu 2,3 milyon civarındaydı. İşte böyle bir yerleşim alanına, 200 bin tondan fazla bomba atıldı. Hiroşima'ya atılandan 14 kat daha fazla bombayla Gazze'yi yerle bir ettiler. Şimdi bu durumda biz, nasıl işleyen, bu sorunlara çözüm üreten, adaletsizliği engelleyen bir uluslararası sistemden bahsedebiliriz? Mevcut küresel güvenlik ve yönetişim mimarisine nasıl güvenebiliriz? Resmin bütününe baktığımızda karşılaştığımız manzara şudur: Uluslararası kurumların çoğu bugün, kendisini gassalin ellerine bırakmış meyyit misali cansız, duyarsız, hareketsiz ve işlevsiz vaziyettedir. Türkiye'nin hem kendi hak ve çıkarlarını layıkıyla savunabilmesi hem de dost, soydaş ve kardeşlerine yardım eli uzatabilmesi için ekonomik, askeri, diplomatik bakımdan güçlü olmak dışında bir seçeneği yoktur."

**Trump’ın Övdüğü Şara’yı Bir Övgü de Erdoğan’dan…**

Erdoğan, **“Gazze'de olduğu gibi Suriye'de de benzer bir çaba içinde olduklarını”** hatırlatarak, 8 Aralık 2024'te Esed rejiminin devrilmesiyle Suriye'nin önünde tarihi bir fırsat kapısının aralandığını ifade etti.

**Ahmed Şara'nın liderliğinde Suriye'nin, uluslararası topluma yeniden entegrasyon yolunda kısa sürede ciddi mesafe aldığına** işaret eden Erdoğan, "Sadece ülkemizden Suriye'ye dönen mültecilerin sayısı 580 bini buldu. Suriyeli muhacirlerin gönüllü, güvenli, onurlu geri dönüşleri Suriye'deki huzur ortamı kalıcı hale geldikçe şüphesiz hızlanacaktır. Ancak bunun biraz daha zaman alacağı anlaşılıyor. İsrail'in Suriye'ye yönelik mütecaviz eylemleri halihazırda bu ülkenin kalıcı güvenlik ve istikrarının önündeki en büyük engeldir” dedi. 

**“10 Mart Mutabakatı İçin Telkinlerde Bulunuyoruz”**

Erdoğan, Suriye'de DEAŞ ve diğer terör örgütlerinin varlığının bir başka sorun alanı olduğunu belirterek, şöyle devam etti:

"DEAŞ belasıyla göğüs göğüse çarpışmış tek NATO müttefiki olarak Suriye hükümetine gereken her türlü desteği veriyoruz. Ayak direnmesi halinde krize dönüşme riski barındıran 10 Mart Mutabakatı'nın uygulanması için de gerekli telkinlerde bulunuyoruz. Suriye'nin parçalanmasından, bölünmesinden, milli birlik ve bütünlüğünün zafiyete uğramasından kimin çıkar sağlayacağı açıktır. Suriye'yi oluşturan tüm kesimlerin yarınlarına güvenle bakabilmesi ancak ortak tarih ve ortak gelecek tasavvuruyla mümkündür. Her zaman söylüyorum, biz bin yıldır buradayız, beraberiz, komşuyuz. İnşallah kıyamete kadar da burada olacağız, birlikte yaşayacağız. Müslümanların kanından beslenenlerin oyununa gelmenin vebalini kimse taşıyamaz. Dimyat'taki pirincin peşine düşmenin, evdeki bulgurdan da edebileceğini hiç kimse unutmamalı. Sağduyunun, hırsa ve ihtirasa galip geleceğine inanıyor, Türkiye olarak bunun için çalışmaya devam edeceğimizin bilinmesini istiyorum."


Son Haberler