Mahmut Kar: “Demokrasi İslâm’dan Değildir!” Diyenler Kazandı; Biz Kazandık!
03 Nisan 2019

Mahmut Kar: “Demokrasi İslâm’dan Değildir!” Diyenler Kazandı; Biz Kazandık!

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar, Haftalık Gündem Değerlendirme Toplantısında gündemin öne çıkan konuları hakkında açıklamalarda bulundu.

Mahmut Kar, değerlendirmelerine Mirac gecesinin yıldönümü olması hasebiyle Mirac hadisesiyle başladı. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in sıkıntılı döneminde bu hadise ile kalbinin ferahlatıldığını ifade ederek Recep ayının İslâm tarihi ve Müslümanlar açısından önemli olayların vuku bulduğu bir ay olduğunu söyledi.

Bu minvalde Hizb-ut Tahrir’in 28 Recep faaliyetlerine de değinen Kar, Hilâfet’in ilga tarihi olan 28 Recep’te Hizb-ut Tahrir tarafından dünya çapında çeşitli organizasyonlar yapılarak Hilâfet’in önemine işaret edildiğini de sözlerine ekledi.

Mahmut Kar, geçtiğimiz Pazar günü yapılan yerel seçimler hakkında da konuştur. Kar, “31 Mart demokratik seçimlerini kim kazandı?” sorusuna cevap mahiyetinde “gerçek kazanan”ın kimler olduğunu ortaya koydu.

Son zamanlarda Müslümanların İslâmi değerlere ve özellikle başörtüsüne yapılan sözlü ve fiilî saldırıları da değerlendiren Mahmut Kar, Müslümanların kutsallarına yönelik bu saldırıların “ancak İslâm ile hükmeden Râşid bir Halife’nin varlığı ile son bulabileceğini” ifade etti.

Ekonomideki “Swap” hadisesine değinen Mahmut Kar, bu konu ile haftalık değerlendirme toplantısını sonlandırdı.

Haftalık Gündem Değerlendirmesinin tamamı:

سُبْحَانَ الَّـذ۪ٓي اَسْرٰى بِعَبْدِه۪ لَيْلاً مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِ الْاَقْصَا الَّذ۪ي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ اٰيَاتِنَاۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ

“Kulunu (Muhammed’i) bir gece, Mescid-i Harâm’dan kendisine bazı ayetlerimizi göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilen, hakkıyla görendir.” [İsrâ 1]

Kıymetli Müslümanlar!

İçinde bulunduğumuz bu ay Recep ayı Müslümanlar olarak bize bazı önemli hadiseleri hatırlatıyor. Bu ayda Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in İsra ve Mirac hadisesi vuku buldu. Bu olay Mekke’de Müslümanlar için yerin demir, göğün bakır gibi olduğu bir dönemde gerçekleşti. Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem ve Sahabe efendilerimiz için çok zorlu günlerin yaşandığı bir dönemde vuku buldu.

Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem Mekke’de üç yıl süren zorlu boykot günlerinde biricik eşi Hazreti Hatice’yi ve kendisini koruyup kollayan amcası Ebu Talib’i kaybetmişti. Sonra kabileleri İslâm’a davet etmek ve İslâm’ı güçlü kılmak için Taif’e gitti. Fakat onlar da Rasulullah’ı dışladılar. Taşlayarak şehirden uzaklaştırdılar. Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem adeta sığınacak bir liman arıyordu; Rabbine yöneldi, başını semaya doğru kaldırdı ve onun rızasını talep ederek şöyle dua etti:

اللَّهُمَّ إِلَيْكَ أَشْكُو ضَعْفَ قُوَّتِي وَقِلَّةَ حِيلَتِي وَهَوَانِي عَلَى النَّاسِ، يَا أَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ، إِلَى مَنْ تَكِلُنِي؟ إِلَى عَدُّوَ يَتَجَهَّمُنِي أَمْ إِلَى قَرِيبٍ مَلَّكْتَهُ أَمْرِي، إِنْ لَمْ تَكُنْ سَاخِطَاً عَلَيَّ فَلاَ أُبَالِي غَيْرَ أَنَّ عَافِيَتَكَ أَوْسَعُ لِي، أَعُوذُ بِنُورِ وَجْهِكَ الْكَرِيمُ الذِي أَضَاءَتْ لَهُ السَّموَاتُ وَالأَرْضُ وَأَشْرَقَتْ لَهُ الظُّلُمَاتُ، وَصَلَحَ عَلَيْهِ أَمْرُ الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ أَنْ تُحِلَّ عَلَيَّ غَضَبَكَ، أَوْ تُنْزِلَ عَلَيَّ سَخَطَكَ، وَلَكَ الْعُتْبَى حَتَّى تَرْضَى وَلاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ إِلاَّ بِكَ

“Allah’ım şu kuvvetsiz ve çaresiz halimi, insanlar nazarında hor ve hakir görülmemi sana arz ediyorum. Ey merhametlilerin en merhametlisi! Zayıf düşmüş biçarelerin Rabbi Sensin, Rabbim sensin! Beni kimin bakımına bırakıyorsun, kötü muamele yapan uzak kimselere mi, yoksa işimi eline verdiğin bir düşmana mı? Sen beni yüzsüz bir düşman eline düşürmeyecek kadar merhametlisin. Allah’ım! Yeter ki senin gazabına uğramayayım, çektiklerim ne olursa olsun katlanırım. Benim için daha rahat olan senin afiyetindir. Allah’ım! Senin gazabına uğramaktan, İlahî rızana uzak kalmaktan sana sığınırım. Senin o karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahiret işlerini yoluna koyan İlahî nuruna sığınırım Allah’ım. Her şey senin rızan içindir, bütün güç ve kuvvet senin elindedir.”

Allah Subhanehu ve Teâlâ böyle zor ve meşakkatli bir dönemde Rasulullah’ı İsra ve Mirac ile ferahlattı. Yine Recep ayında, bu ayda Kudüs fatihi Selahaddin Eyyubi Beyt-ul Makdis’in kapılarını Müslümanlara yeniden açtı. O mübarek beldeyi haçlılardan temizledi. Recep ayı Müslümanlara üzücü bir hadiseyi de hatırlatan aydır. Hicrî 28 Recep 1342’de İslâm’ın yönetim sistemi olan Hilâfet kaldırıldı. İslâm düşmanı İngilizlerin eliyle, Arap ve Türk işbirlikçilerin desteği ile ümmetin kalkanı kırıldı. Müslümanlar O gün İslâmi hükümleri tatbik eden, ümmeti birleştiren ve Müslümanları koruyan siyasi varlığını kaybettiler.

HİZB-UT TAHRİR’İN 28 RECEP FAALİYETLERİ

İşte bu sebeple Hizb-ut Tahrir, 28 Recep Hilâfet’in kaldırılmasının yıldönümünde, Hilâfet’i Müslümanlara hatırlatmak ve yeniden Hilâfet’in ikamesine davet etmek için birçok yerde faaliyetler gerçekleştirdi. Endonezya’dan Fas’a dünyanın birçok ülkesinde konferanslar, paneller ve yürüyüşler gerçekleştirildi ve Râşidî Hilâfet ümmete yeniden hatırlatıldı.

Endonezya’nın 34 ayrı şehrinde gerçekleşen konferans ve panellere birçok İslâmi grup ve hareketin lideri ve âlimler katıldı. Yeni Zelanda’da şehit edilen Müslümanlar için dualar edildi ve ümmeti sahipsizlikten kurtaracak olan sistemin Hilâfet olduğu vurgulandı.

Tunus’da “Sömürgeciliği Söküp Atmak ve Râşidî Hilâfeti Kurma Yolunda Ümmetin Devrimi” başlıklı bir konferans düzenlendi. Konferansa birçok ülkeden konuşmacı katıldı. Türkiye’nin yanı sıra Endonezya, Yemen, Afganistan, Pakistan, Yemen ve Filistin’den telekonferans yolu ile mesajlar yayınlandı.

Lübnan’ın Trablus Şam şehrinde “Laiklik Karşısında Âlimlerin Rolü” başlıklı başka bir konferans gerçekleştirildi. Konferansa İslâmi hareketleri temsilen birçok âlim davet edildi ve bu âlimler burada konuşmalar yaptı. Türkiye’yi temsilen konferansa Merkezi Temas Heyeti Başkanı Abdullah İmamoğlu katıldı. Abdullah İmamoğlu “Türkiye örnekliği üzerinden Laikliğin İslâm’a karşı Savaşında âlimlerin Rolü” konulu bir konuşma yaptı. Konuşma yapan âlimler Hilâfet’in ikamesinin gerekliliği konusunda birleştiler.

Kıymetli Müslümanlar 28 Recep Hilâfet’in kaldırılması münasebetiyle yine Bangladeş ve Pakistan başta olmak üzere birçok ülkede yürüyüşler gerçekleştirildi. Rabbim bu amelleri Hilâfet’in ikamesine vesile kılsın. Rabbimiz Recep ayında gerçekleşen bu faaliyetleri kutsal belde Mescid-i Aksa’nın esaretten kurtulmasına vesile kılsın.

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem nasıl ki Taif’ten kovulduktan sonra Rabbine yöneldiyse biz de O’ndan istiyoruz. İsra ve Mirac topraklarını esaretten kurtarmak için adım atmayan yöneticileri, işgalci Yahudi varlığı tanıyan liderleri, kâfir Batı ve Amerika ile işbirliği yapanları O’na şikâyet ediyoruz ve şöyle dua ediyoruz:

“Ey Rabbimiz! Bize yardım et! Yeryüzündeki Müslüman kardeşlerimiz için Senden yardım diliyoruz. Sen İslâm ümmetini yardımsız bırakma Allah’ım! Irak, Suriye ve Filistin’deki kardeşlerimize yardım et Allah’ım! Dünyadaki tüm mazlumlara yardım et Allah’ım! Paramparça olmuş olan Müslümanları birleştir! Kalplerimizi, gönüllerimizi, sözlerimizi ve amellerimizi İslâm ile birleştir! Bizleri Râşidî Hilâfet ile yeniden güçlü ve izzetli kıl! Müslümanları muzaffer eyle! Kâfirleri kahreyle! Zalimlere ve fasıklara fırsat verme Allah’ım! Biz yardımı ancak Senden bekliyoruz. Hem bu dünyada hem de şahitlerin ayağa kalkacağı günde bizlere yardım et ya Rabbi!

Allah’ım! Zalimler güruhuna fırsat verme! Onların plan ve tuzaklarını başlarına geçir! Müslümanları bombalayan Rusya’yı, yüzbinlerce Müslümanın katili olan Esed rejimini kahr-u perişan eyle! Amerika’yı ve işgalci Yahudi varlığını kahreyle Allah’ım! Bölünmüş coğrafyamızın, parçalanmış ümmetimizin Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Kelime-i Tevhid sancağı altında birleştiği günleri bizlere nasip et Allah’ım!

31 MART DEMOKRATİK SEÇİMLERİNİ KİM KAZANDI?

31 Mart Pazar günü yapılan yerel seçimler sona erdi. Seçim sonuçları resmî olarak henüz açıklanmadı. Ancak tüm parti ve liderler “Seçimlerin tek kazananının Demokrasi olduğunu” söylediler. Seçim sonuçlarına göre başarı elde eden yöneticiler de seçimi kazanamayan yöneticiler de ortak dil kullandılar ve “Demokrasi kazandı!” dediler. Batılı ülkelerin liderleri ve Avrupa Birliği yine seçime katılım oranları sebebiyle Türkiye’ye tebrik mesajları yolladılar.

31 Mart Yerel Seçimlerine katılım oranı önceki seçimlere oranla daha düşük çıktı. Zira 15 milyondan fazla kişi oy kullanmadı. Bu durum, Müslüman Türkiye halkının demokrasiye olan güvensizliğinin arttığını göstermektedir. Oyların 1,5 milyona yakını ise geçersiz sayıldı. Bu durum da halkın partilere ve liderlerin vaatlerine tepkili olduğunu göstermektedir. Bu, şu demektir: parti yöneticilerinin samimiyetine halk güvenmiyor, seçimlerin “her şey” olduğuna inanmıyor.

Peki, bu sonuçlara göre kim kazandı?

“Demokrasi kazandı!” diyenler değil, “Demokrasi İslâm’dan değildir!” diyenler kazandı. “Demokrasi küfür nizamıdır!” diyenler kazandı. “Demokrasi tarihî bir yalandır!” diyenler kazandı. Beşerî ve batıl bir sistemde Allah’ın haram kıldığı işleri serbest kılacak, haramların yayılmasına izin verecek adaylara vekâlet vermediğimiz için, biz kazandık!

Haram üzerinde yardımlaşmadığımız ve şüpheli olandan uzak durduğumuz için, biz kazandık! Şerrin her türlüsünü şer olarak gördüğümüz ve ehvenine dahi dönüp bakmadığımız için, biz kazandık! İslâm’ın hükümleri ortada iken menfaat ve maslahat hesapları yapmadığımız için, biz kazandık!

LAİK ZİHNİYETİN İSLÂMİ DEĞERLERE SALDIRISI

Türkiye’de yerel seçimlerin hemen öncesinde Müslümanların İslâmi değerlerine yönelik bazı saldırılar gerçekleşti. Başörtülü kadınlara alçak ve ahlaksızca hakaretlerde bulunuldu. Tesettürlü bacılarımıza sözlü ve fiilî saldırılar yapıldı. Bu saldırılar, Kemalist zihniyet ve türevlerinin İslâm’a saldırıda kin ve öfkelerinin hiç dinmediğini, hiç bitmediğini göstermektedir.

Biz bu karanlık zihniyeti çok iyi tanıyor ve biliyoruz. Biz bu zihniyetin Müslümanların sahipsizliğinden cesaret aldığını da görüyoruz. Nasıl ki Yeni Zelanda’da şehit edilen Müslümanlar sahipsizlikten katledildiler, Türkiye ve İslâm beldelerindeki Müslümanlar da aynı şekilde sahipsizlikten saldırıya uğruyorlar. Kapitalist sömürü düzeni, laiklik ve demokrasi var olduğu sürece bu saldırıların devam edeceğini de biliyoruz.

Her zaman söylediğimiz hakikati yine söylüyoruz: Kutsallarımıza yönelik bu saldırılar ancak İslâm ile hükmeden Raşid bir Halife’nin varlığı ile son bulabilir.

EKONOMİDEKİ SWAP MESELESİ NEDİR?

Ekonomide geçen haftanın en çok konuşulan konularından birisi, Merkez Bankası’nın “swap” hamlesiydi, biliyorsunuz. Döviz kurlarında yaşanan ani yükseliş sonrası Merkez Bankası swap hamlesini yapmıştı ve tekrar bir iniş yaşanmıştı.

Peki bu “swap” meselesi nedir? “Swap” ne demektir?

Swap, yerli bir paranın yabancı bir parayla değiştirilmesidir. Buna “iki para arasında yapılan takas” da diyebiliriz. Devletler ve kurumlar anlık ihtiyaçları gidermek ve kur riskini minimize etmek için zaman zaman bu yönteme başvururlar. Aynı zamanda şirketler ve kişiler de çeşitli kur oyunları ile kar elde etmek için bu yöntemi kullanırlar. Dövizin yükseleceğini tahmin eden kişi ve kurumlar ellerindeki parayla döviz alır. Bunun sonucu piyasalarda döviz azalır ve kurlar yükselir. Daha sonra ise bunlar yüksek kurdan dövizi satarak kar elde ederler.

Elinde nakit parası olamayanlar ise swap yöntemine başvurur. Bu yöntemde ise yerli ve yabancı şirketler ya da kişiler Türk bankasından TL olarak kredi çeker ve bu parayla döviz alır. Aldıkları dövizi yine bankaya gecelik faize yatırırlar. Gerek bankadan elde ettikleri dövizli faiz gelirleri gerekse dövizde olan kur artışı neticesinde elde edilen kâr, TL olarak borç aldıkları kredi faizini kapatır. Arta kalanı da kâr olarak kalmış olur. İşte bu yöntem swap yöntemidir. Yani paranın takas edilmesidir.

Swap yönetiminin ekonomileri çıkmaza sokan bir yönü de vardır. Geçen yaz 24 Haziran seçimlerinden sonra yaşanan döviz yükselişleri, insanları 31 Mart seçimlerinden sonra da bir beklentiye soktu. Dövizin artacağını düşünenler bankalardan TL üzerinden kredi çekip dolar alımına yöneldiler. Dolayısıyla geçtiğimiz hafta gerek bankalarda gerekse yastık altında tutulan döviz stokları piyasa dengelerini bozmuş ve kurların yükselmesine neden olmuştu.

Tam da burada Merkez Bankası ve BDDK, bankalara talimat göndererek swap işlemlerine sınırlama getirilmesini ve faiz oranlarının yükseltilmesini istedi. Böylece swap işlemleri yavaşladı ve döviz kurlarında tekrardan iniş sağlandı.

Kısa vadede faydalı gibi görünen Merkez Bankası’nın bu hamlesi pislikleri halının altına süpürmek gibi bir şeydir. Çünkü döviz kurlarındaki artış sadece swaptan kaynaklanmıyor. Ekonominin temellerinin dayandığı kapitalist sistemden kaynaklanıyor. Kapitalist ekonomi, kâğıt paraya dayanıyor ve borsadaki sanal ortamda işlemler dönüyor. Dolayısıyla para sizin cebinizde dahi olsa kontrolü sizde olmuyor. Paranın kontrolünü elinde tutanlar benzeri sanal hamleler ile istedikleri zaman kriz çıkartıp istedikleri zaman kâr elde ediyorlar. Halkın alın teri ile kazandığı tüm servetlerini bu yöntemler ile gasp ediyorlar. İnsanları, faizin tuzakları ile hem haramlara maruz bırakır hem de bankaların kölesi haline getirir. Çünkü kapitalizmin ana gayesi kapitalistleri (sermaye sahiplerini) korumaktır. Tüm sistem bunun üzerine bina edilmiştir.

Geçen hafta söylemiştik yine söylüyoruz: sömürgeci ABD’nin dolarına bağımlılıktan kurtulun, İslâm’ın para sistemine geçiş yapın! O para sistemi altın ve gümüşe dayalı para sistemidir. Bu sistem sadece Türkiye için değil tüm dünya için tek kurtuluş reçetesidir. Bu sistem yakın zamanda tekrar yeniden kurulacak İkinci Râşidî Hilâfet Devleti ile uygulanacak ve insanlığı kapitalizmin sömürü düzeninden kurtarıp ona huzur ve bereketin kapısını açacaktır, biiznillah…

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu