Hizb-ut Tahrir Türkiye Gündem Değerlendirme Toplantısı - [21 Mayıs 2019]
22 Mayıs 2019

Hizb-ut Tahrir Türkiye Gündem Değerlendirme Toplantısı - [21 Mayıs 2019]

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu

Köklü Değişim Medya

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar, haftalık gündem değerlendirme toplantısında gündemin öne çıkan başlıklarına değindi.

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar dün akşam gerçekleşen gündem değerlendirme toplantısında; liderlerin 19 Mayıs pozuna, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “karnını doyuruyorsunuz, her türlü ihtiyacını karşılıyorsunuz yine de oy vermiyor” açıklamalarına, yeni eğitim modeline, Fenerbahçe için “Fener Ol” kampanyasıyla halktan yardım talep edilmesine ve Türk ve Çinli yetkililer tarafından Uygur halkı için kullanılan ifadelere değindi.

İşte dün akşam yapılan Hizb-ut Tahrir Türkiye Haftalık Gündem Değerlendirme Toplantısının tam metni:

•LİDERLERİN 19 MAYIS POZU

Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışının 100. Yıldönümü münasebetiyle liderler Samsun’da bir araya geldiler. 19 Mayıs 1919’un üzerinden tam 100 yıl geçti. Geçen bu sürede 100 yıllık yalanın hakikatini ortaya koyacak kimse çıkmadı maalesef. Emrindeki Yıldırım Ordularını Suriye cephesinden Halep’e kadar geri çekip İngilizlerin önünü açan Mustafa Kemal’e İngilizler 15 Mayıs 1919’da İstanbul’u terk etmesi için izin verdiler. Sultan’ın izni olmadan İstanbul’u terk eden Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919’da İnebolu gemisi ile Samsun’a değil İzmir’e çıktı.

İngilizlerin yüzyıllardır başaramadığı şeyi yapmak, İslâm’a son darbeyi vurarak Hilâfet’i kaldırmak için çıkılan bu yolda 19 Mayıs 1919 tarihi iyi bir mizansendir. Hilâfet’e bağlılığını beyan ederek Osmanlı ordusunu ve Anadolu halkını arkasına alan Mustafa Kemal’in asıl gayesi Hilâfet’i kaldırmaktı ve bunu da yaptı. Öyle böyle de olsa bu hakikatleri dile getirerek iktidara tırmanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün Kemalistler ile Samsun’da poz verdi. Liderlerin Samsun’da verdikleri poz hepsinin aynı gemide oldukları şeklinde yorumlandı. Doğrudur hepsi laik Kemalizm’in korunması için yola çıkan geminin içindedirler. “Nereden nereye?” demekten başka biz söz gelmiyor aklıma açıkçası…

Samsun’da konuşan Erdoğan, “Onca derin acıya rağmen milletimiz hiçbir zaman düşmanına benzemek gibi bir yanlışın içine düşmemiştir.” dedi.

Sayın Erdoğan! İsviçre medeni kanununa göre evlenen, İtalyan ceza yasasına göre cezalandırılan, Alman ceza muhakemeleri yasasına göre yargılanan ve Fransız idare hukukuna göre idare edilenler… Sahi hiç düşmanınıza benzememişsiniz(!) maşallah. Geriye sadece öldükten sonra gömülmek kaldı.

19 Mayıs için “Gençlik bayramı” diyorsunuz ya; Biliyor musunuz Türkiye’de uyuşturucu kullanım yaşı 9’a kadar düştü; milyonlarca genç uyuşturucu bağımlısı oldu. İşsiz genç sayısı resmî rakamlara göre 4,5 milyonu geçmiş durumda… Daha yeni, Gaziantep’te Eyüp Dal isimli bir genç iş bulamadığı için kendini yaktı ve öldü. Gençler arasında eşcinsellik yaygınlaşıyor ve evlenme yaşı gittikçe yükseliyor, evlenenler ise kısa zaman sonra boşanıyorlar. Fuhuş ve zina suç sayılmaktan çıkarılıp kanuni koruma altına alınıyor. Bahis, şans oyunları ve kumar, devlet eliyle meşrulaştırılıyor ve işsiz gençlerin sayısı böylece daha çok artıyor. “Asım’ın nesli” yerine “hasımın nesli” ortaya çıktı bu son asırda.

Ama siz buna rağmen daha hâlâ düşmana benzemek gibi bir yanlışa düşmedik diyorsunuz. Siz hangi düşmandan bahsediyorsunuz bilmiyorum ama İslâm düşmanları demokrasi, laiklik, milliyetçilik gibi Batılı fikirler ile gençliği zehirliyorlar. Siz de buna ortak oluyorsunuz. Allah’tan korkun, bu halka ve gençliğe acıyın yapmayın.

•“KARNINIZI DOYURDUK BİZE OY VERİN!”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, hafta sonu katıldığı bir toplantıda, devlet adamı kimliğine yakışmayan son derece üzücü ve insanları incitici talihsiz bir açıklama yaptı. Cumhurbaşkanı, muhtemelen yerel seçimleri kastederek 17 yıldır vatandaşa sayısız hizmetin götürüldüğünü, ancak bunun artık oy getirmediğini söyledi. “Artık mideye değil başa bakacağız. Karnını doyuruyorsunuz, her türlü ihtiyacını karşılıyorsunuz yine de oy vermiyor” dedi.

Bu açıklama yöneticilerin halka nasıl baktıklarını ortaya koymaktadır. Sayın Erdoğan! 17 yıl boyunca Müslümanlar sizi İslâmi beklentilerle iktidar yaptılar. Siz ise bir takım iktisadi projelerle halkın beklentilerini ekonomiye kurban ettiniz. Bununla da kalmayıp yaptığınız birtakım yardımlarla halkı, kendinize tamamen muhtaç bıraktınız. Sermaye sahiplerinin servetlerine servet kattınız, halka ise bunların kırıntılarını bile reva görmediniz. “Yoksullukla mücadele” dediniz ama gelin görün ki yardıma muhtaç yoksullar ordusu var ettiniz. “Millete efendi değil, hizmetkâr olmaya geldik” diyen siz şimdi milleti köle, kendinizi ise efendi görerek “karnınızı doyurduk bize niye oy vermiyorsunuz?” diyorsunuz.

Sayın Erdoğan! Makamınız minnet bekleme, yakınma ve şikâyet yeri değildir. Makamınız icra makamıdır. Yapmanız gereken ilk iş ise öncelikle batıl düzen ve nizamları terk etmek ve Allah’ın hükümlerini icra etmek olmalıdır. Unutmayın ki o makam sorumluluk gerektiren bir makamdır. Bu sorumluluğu hak üzere icra etmek ise Allah’ın üzerinizdeki hakkıdır. Halk adına işlerini gütmekle memur olduğunuz makam, karşılıksız bir hizmet makamıdır. İnsanların maslahatlarını gütmek sizin görevinizdir. Bunun için insanlardan lütuf ve minnet beklemeyin. Makamınız halkı devlete muhtaç etme, zengini daha zengin etme makamı değildir. Halkın vergileriyle yapılan iş ve icraatları halkın başına kakmak sorumsuzluktur, halkı kendinize kul ve köle görmektir.

Yöneticilik makam bir emanettir. Halkın parası sizin paranız değildir, o para da size emanettir. O halde halka yapılan küçük yardımlara karşılık beklemek niye? Adeta kendinizi rızık verici olarak görmek niye? Yaptığı iyiliği başa kakan, kusmuğuna dönen kişi gibidir ve bu çok büyük bir vebaldir. Kaldı ki siz kimseye kendi hakkınızdan vermiyorsunuz. Sayın Erdoğan! Şunu asla unutmayın! İdarecinin gücü, toplumun düzenidir.

Toplum, din ve dünya bakımından ne kadar zengin ve yüce olursa, memleketi ne kadar mamur ve ferah içinde olursa, idarecinin gücü o oranda büyük, saygısı da o nispette yüce olur. Eğer bu halkın aklını doyurmayı da düşünüyorsanız biliniz ki, Müslümanların aklı bu köhne demokrasiyi kaldırmaz. Bu toplumun aklı ancak İslâm ile İslâm’ın hükümlerinin tatbikiyle ikna olur, ancak o zaman kalpler mutmain olur ve ancak o zaman gönüller huzur bulur. Bu Allah’ın emri, Müslüman halkın ise sizden beklentisidir.

YENİ EĞİTİM MODELİ

Millî Eğitim Bakanlığı yeni eğitim modelini açıkladı. Biz bu yeni modelin içeriğini tartışmaya gerek dahi duymuyoruz. Zira asıl mesele teorik beklentiler değil pratikte yaşananlardır. Her yeni Milli Eğitim Bakanı, yanında bir eğitim sistemiyle birlikte geldi. İstisnasız tamamı eğitim ve öğretimde yaşanan sıkıntıları gidereceğini iddia etti. Gelin görün ki eğitim sistemi her yeni uygulamada daha da kötüye gitti ve durum içinden çıkılamaz bir hal aldı. Yavrularımızın hayatı sınav maratonuna döndü. Başarı mı? Ona hiçbir zaman ulaşılamadı.

Hatırlayın! Bir FATİH projesi vardı, Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme hedefiyle uygulamaya konuldu. Geçen bunca yıla ve harcanan milyarlarca liraya rağmen hedefler tutmadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan FATİH projesinin tanıtırken “Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethederek Orta çağ’a son vermiş ve yeni bir çağı başlatmıştır. Biz de bugün Fatih Projesi’yle sadece eğitim sisteminde değil, eğitimin etkilediği her alanda yeni bir çağı, bilgi teknolojileri çağını açıyoruz” demişti.

Peki ne oldu?

Proje; her çocuğa bir tablet söyleminde yüzde 20’ye ulaşılamadan değişikliğe uğramak zorunda kaldı ve rafa kaldırıldı. Şimdi bugün yeni eğitim modelinin de başarısızlıkla neticelenmesi kaçınılmazdır.

Neden mi?

Birincisi; sizin bu modeli oturtacağınız alt yapınız sağlam değil. Çünkü büyük umutlarla başlatılan Üstün Zekâlılara yönelik okullarda eğitim veren öğretmenler bile sıradan öğretmen. Müfredat; bir iki ufak değişiklikle yeni modele uyarlanmış sıradan bir müfredat. Ve siz bu öğretmenlerle bu müfredatla üstün zekâlı öğrenci yetiştirmeye çalışıyorsunuz. Aynı garabet yeni model için de geçerli. Mevcut müfredatı dahi usulüne uygun öğretmekten aciz öğretmenlerle kariyer odaklı bir model uygulamaya çalışıyorsunuz. Böyle bir durumda başarısızlık kaçınılmaz olur.

İkincisi, sizin ortak bir hedefiniz yok. “2023 vizyonu” dediğiniz şey baştan aşağı hamaset ve sloganla dolu. Ayakları yere basan, tüm gençliği hatta tüm ülkeyi kuşatacak ve halkın dört elle sarılacağı bir hedefiniz yok.

Şimdi söyleyin!

Özel okullarda rahat bir eğitim alan zengin ailelerin çocukları ile devlet okullarında zar zor masraflarını karşılayan fakir öğrencileri birleştirecek bir projeniz var mı? Onları bir araya getirecek, zengin fakir demeden birbirleriyle kenetleyecek bir projeniz, bir hedefiniz, bir gayeniz var mı? Varsa söyleyin! Ama yok! Hiç olmadı ki, böyle giderseniz de hiç olmayacak! Çünkü bu birlikteliği ve bu hedefi ancak ve ancak bir ideolojiye sahip olanlar ortaya koyabilirler. O da siz değilsiniz. Sizin insana, hayata ve kâinata dair kapsamlı bir fikriniz yok. Batı’dan devşirme fikirleri yama yaparak eğitim alanında bir şeyler söylüyorsunuz ama yapamıyorsunuz. Ekonomi de ve sosyal alanda bir şeyler söylüyorsunuz ama çuvallıyorsunuz. Söyledikleriniz ne inandığınız köhne demokrasi ile ne laiklik ile ne de halkın inançlarıyla bütünlük arz ediyor. İşte bu yamalı fikirler bütün bu alandaki başarısızlığının temel sebebidir.

Şayet samimi bir şekilde başarılı olmak istiyorsanız yapacağınız tek şey her alanda İslâmi sisteme dönmek olmalıdır. Aradığınız her cevabı orada bulacaksınız buna emin olabilirsiniz. Batı hayranlığını ve batılı fikirleri artık elinizin tersiyle itin. İslâm’ın hayat veren hükümlerini sosyal alanda, ekonomi de ve eğitim de tatbik etmeye başlayın. Bakın o zaman göreceksiniz İslâm ile yetişen gençlik sizi nasıl yukarılara taşıyacak.

•ZENGİNLER “FENER OL” DİYEREK YARDIM TOPLUYOR

Geçtiğimiz hafta başında ilginç bir yardım kampanyası yapıldı, duymuşsunuzdur. “Yardım kampanyasının ilginci olur mu?” demeyin. Yardım talebini Türkiye’nin en zengin iş adamı, en zengin medyacısı ve en zengin komedyeni yapınca oluyor işte. Fenerbahçe Kulübü’nün malî sıkıntılarını gidermek için “Fener Ol” kampanyası adı altında halktan yardım talep edildi. TV8 ekranlarında canlı yayınlanan kampanyada, gönderilen her bir SMS den 20 TL, her bir forma satışından da 300 TL kazanç elde edildi. Toplam’da 57 milyon TL, eski parayla 57 trilyon para toplandı.

Yardımı toplayanlar kimler Fenerbahçe kulübü Başkanı Ali Koç; Türkiye’nin en zengin ailesinin bir ferdi… Medyacı Acun Ilıcalı; Türkiye’nin en çok kazanan medya patronu… Cem Yılmaz; Türkiye’nin en çok kazanan komedyeni… Ve kazançları, varlıkları milyon dolarlar ile ifade edilen futbocular ve genel olarak sporcular…

Peki, yardımı talep ettikleri kişiler kimler? %70’i yoksulluk sınırının altında hayat mücadelesi veren, ay sonunu dahi getirmekte zorlanan halk… İşte bu organizasyon neticesinde bir gecede 57 milyon TL para toplandı. Aylar öncesinden yapılması planlanan bu kampanyanın, rahmet ayı Ramazan’a denk getirilmesi de ayrıca manidar.

Her ne kadar mesele alanın ve verenin inisiyatifinde olsa da biz meseleye böyle bakamayız, bakmıyoruz. Çünkü artık dünyada futbol ya da diğer branşlar sadece spor müsabakasından ibaret değil. Bu müsabakalar, dünya çapında yapılan organizasyonlar ile zengin kapitalistlerin servetlerine servet katan bir kumar organizasyonu haline geldi. Hem kulüplerin hem futbolcuların hem de medyanın milyar dolarlar kazandığı, küresel bir bahis ve kumar sistemi haline geldi.

Bu organizasyonların insanlara hiçbir faydası yok. Faydası olmadığı gibi zararları da saymakla bitmez. Başta gençler olmak üzere insanlarımız spor terörünün içine sürükleniyorlar ve holiganizm artıyor. Spor müsabakalarıyla gençler iddia ve bahis oyunlarına teşvik ediliyor. Hayatlar yok oluyor, aileler dağılıyor. Yardıma muhtaç, açlık ve sefalet içinde yaşam mücadelesi veren o kadar çok ihtiyaç sahibi insan varken, zenginlerin daha çok kazanması için yapılan bu yardım organizasyonunu doğru bulmuyoruz. Ayrıca Ramazan’ın manevi atmosferini kullanarak tertip edilen çıkar amaçlı bu kampanyayı şiddetle kınadığımızı kamuoyuna duyuruyoruz.

•TÜRK VE ÇİNLİ YETKİLİLER UYGUR HALKINA “TERÖRİST” DEDİLER

Bu hafta ki toplantımızı yine bir kez daha Doğu Türkistan’ı gündemimize alarak tamamlayacağım. Geçen hafta Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal ve beraberindeki heyet Çin’e bir ziyaret gerçekleştirdiler. Bu ziyaret kapsamında Pekin’de Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi ile bir toplantı düzenlendi. Toplantı sonrası yapılan ortak açıklamada Çinli bakan, “Türkiye’den Çin’in Doğu Türkistan’daki terörist oluşumlara karşı mücadelesini desteklemesini” istedi. Bakan Yardımcısı Sedat Önal ise “Türkiye’nin Çin’in milli birliğini ve terörist güçlerle savaşını desteklediğini” söyledi.

Çin’in Doğu Türkistan’a yönelik devam ettirdiği işgal ve Müslüman Uygur halkına yönelik başlattığı zulüm bitmedi. Soykırım ve tecrit politikaları sebebiyle topraklarını terk etmek zorunda kalan on binlerce kişi muhacir oldu. Yurtlarında kalanların payına ise sahipsizlik ve zulüm düştü. Doğu Türkistanlı Müslümanlar bir umut Türkiye’den sorunlarına çözüm beklediler. Ancak görülüyor ki hükümet Uygur Müslümanlarının haklarını savunma konusunda isteksiz ve samimiyetsiz.

Sedat Önal’ın yaptığı talihsiz açıklamalar daha önce hem Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun hem de dönemin Başbakanı Binali Yıldırım’ın yaptığı benzer açıklamaları destekliyor. Çünkü onlar da Doğu Türkistan’a “Çin toprağı”, Müslüman Uygur halkına ise “terörist” diyecek kadar ileri gitmişlerdi. Demek ki, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy’un azıcık da olsa yüreklere su serpen 9 Şubat’ta yaptığı açıklama seçim öncesi gözleri boyamak içinmiş.

Birde Çin’in İstanbul Başkonsolosu Cui Wei’nin söyledikleri var; Başkonsolos katıldığı bir etkinlikte Doğu Türkistan’daki toplama kamplarına “eğitim merkezi” dedi. Kamplarda tutulan Müslümanlar için ise “radikal teröristler” ifadesini kullandı. Hatta daha da ileri giderek toplama kamplarında tutulan Müslüman Uygurlar için; “Onların beyinleri hastalandı. Bu hastalığı tedavi etmek için o okulları kurduk” diyebildi.

Eğer Türkiye hükümeti Doğu Türkistan meselesinde samimi olsaydı, işgalci Çin Başkonsolosunun küstah açıklamalarına en azından bir cevap verirdi.

Ey Türkiye yöneticileri!

Siz Doğu Türkistan’ı işgalci Çin’in egemenliğine bıraksanız da biz bu toprakların İslâm toprağı olduğunu haykırmaktan asla vazgeçmeyeceğiz.

Siz Uygur halkını “terörist” ve “hastalıklı” kabul eden Çinlileri haklı ve meşru görseniz de biz asıl teröristin Çin devleti ve işbirlikçileri olduğunu ilan etmekten geri durmayacağız.

Asıl hastalıklı beyinler, Doğu Türkistan’ı Çin toprağı olarak görenlerdir! Asıl hastalıklı beyinler, kadim İslâm toprağında Çin’in egemenliğini tanıyanlardır! Asıl hastalıklı beyinler, İslâm’dan nasibini almamış Çinlilerdir! Doğu Türkistan’da Müslümanların zulüm görmediğini söyleyip yalan ve yanlış haber yaparak Çin’e şirin görünenlerdir.

Allah’ın izni ile Müslümanlar çok yakında bu hastalıklı beyinlerden Râşidî Hilâfet Devleti’nin ikamesi ile kurtulacak. Muhakkak ki bu, Allah’a hiç de zor değildir.

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu