Soruşturma: İslâm Ve Siyaset - 4
12 Kasım 2019

Soruşturma: İslâm Ve Siyaset - 4

Köklü Değişim Medya

Köklü Değişim Medya

Köklü Değişim Medya olarak, “İslâm Siyaset Düşüncesi” kapsamında yaptığımız “İslâm ve Siyaset” başlıklı soruşturmamızın bugünkü katılımcısı D. Mehmet Doğan.

Gazeteci Yazar D. Mehmet Doğan’ın sorularımıza verdiği cevapları istifadenize sunuyoruz.

~~~

•SORUŞTURMA

Konu: İSLÂM ve SİYASET

Katılımcı: D. Mehmet DOĞAN

•Batılı siyaset sadece kendini değil tüm dünyayı bir çok alanda çıkmaza, kaos ve felakete sürükledi. İslâm Siyaset Düşüncesi 21. yüzyıl ve sonrasında dünyaya liderlik edebilir mi?

Dünyanın bugün içinde bulunduğu çözümü gittikçe imkânsızlaşan meselelerin arka planında kesin olarak Batı emperyalizminin sömürgeci siyasetleri var. Batı emperyalizmi 19. yüzyılda bütün dünyayı kontrol altına aldı ve sömürgeleştirdi. 20. yüzyılın başında emperyalistlerin iç çatışması büyük bir dünya savaşına yol açtı. Bu savaşın sonunda Osmanlı Devleti yıkıldı, toprakları paylaşıldı ve İslâm dünyası bir daha bir araya gelemeyecek şekilde parçalandı. 20 yıl sonra ikinci bir dünya savaşında sonra ise “İsrail” devleti İslâm’ın merkez topraklarında bir terminal devlet olarak teşekkül ettirildi.

Geçen yüzyıl boyunca Müslümanlar birçok sözde devletin bayrağı altında birbirlerine yabancılaştırıldı. Ortak İslâm algısı tamamen yok edilmek istendi ve bu yönde bir hayli mesafe kat edildi. Bugün İslâm dünyasının öncelikle ciddi bir zihin onarımına ihtiyacı var. Bu onarım faaliyeti olmaksızın güçlü bir birliktelik iradesinin ortaya konulması mümkün görünmüyor.

•İslâm dünyasında özellikle son yüzyılda Müslümanların, İslâmi hareketlerin ve özellikle siyasi partilerin edindiği olumsuz tecrübeleri ve başarısızlığını nasıl değerlendiriyorsunuz, nedenleri hakkında düşünceleriniz nelerdir?

20. yüzyılda İslâm dünyasında ortaya çıkan ve İslâmî olarak nitelenen bazı akımların gerçekten İslâmi oldukları ve kendi inanç ve düşünce zeminleri üzerinde yükseldikleri tartışmalı. Bazı hareketlerin dış bağlantıları zamanla görünür hale geldi. İslâm dünyası yüzyıl içinde kendi siyasi hedeflerini tayin edemediği gibi, gerçek anlamda sonuç alıcı siyasi hamleler de yapamadı. Batı emperyalizminin Rusya’da ortaya çıkan komünist devrimden sonra yaşadığı Doğu-Batı veya kapitalist-komünist çatışması, İslâm dünyası ile ilgili geleneksel düşmanlık algılarının geçici olarak arka plana atılmasına yol açtıysa da Sovyet sisteminin çökmesinden sonra Müslüman düşmanlığına dönüldü. Bugün İslâmofobi Batı dünyasının en güçlü akımıdır.

•19. yüzyıl başlarında İslâm dünyasında ortaya çıkan “İslâmcılık” akımı o günden bugüne Müslüman dünyaya ne sundu?

İslâmcılık, 19. yüzyılın sonunda ortaya çıkan İttihad-ı İslâm akımının sonraki yirminci yüzyılın ikinci yarısından sonraki adlandırılmasıdır. İslâmcılık, kelime olarak İttihad-ı İslâm (İslâm Birliği) kavramını temsil gücünden yoksundur. 19. yüzyılda İttihad-ı İslâm fikri, bütün İslâm dünyasında büyük bir manevi bütünleşme dalgası meydana getirdi. Osmanlı Devleti ve Osmanlı Hilâfeti Müslümanların atıf merkezi olarak önem kazandı. Bu durum elbette Batı emperyalizminin merkez devleti İngiltere tarafından fark edildi. Birinci Dünya Savaşı sonrasında gerçekleştirilen büyük paylaşımın Osmanlı Devleti’nin merkez topraklarında yeni bir devletin oluşumunu Hilâfet’in yok edilmesi şartına bağlaması sonuçta kapsayıcı siyasi hedefleri de temelden sarstı. Ancak 1970’li yıllarda ortaya çıkan İran İslâm devrimi başlangıçta güçlü bir etki uyandırdı. Zaman içinde bu etki zayıfladı ve İran inkılabının “islâmi”lik iddiası inandırıcılığını yitirdi.

•Müslümanlar son yüzyılda kalkınma yolunda metot ve yöntem tartışmaları yaptılar. Fikir ve metot olarak İslâm nasıl bir siyaset ve yönetim modeli ortaya koymuştur?

İslâm dünyası maalesef bu süre içinde bilgi açığını kapatamadı, kendi teknolojisini üretemedi. Kendi iktisadi şartlarının sağladığı güçle ayakta durabilen çok az İslâm ülkesi var. Petrol zengini İslâm ülkeleri de bu varlıklarını efendilerinin işaretleri doğrultusunda kullandı. İslâm dünyasının zengin ülkeleri, İslâm dünyasında yoksulluğun dermanı olma konusunda hiçbir sonuç alıcı çaba göstermedi. Fikir tartışmaları ekseriya mahalli çerçevelerde kaldı, ülke bazında yaşanan sıkıntıların altında adeta ezildi. Bu yüzden bütünü kucaklayan bir siyasi yönetim modeline ulaşmak düşünülse bile, bununla ilgili somut tavırlar oluşturulamadı.