Küresel İşgalin Silahları: "Milliyetçilik ve Ulus Devlet"
15 Temmuz 2024

Küresel İşgalin Silahları: "Milliyetçilik ve Ulus Devlet"

Köklü Değişim Medya

Köklü Değişim Dergisi’nin 169. sayısı yayımlandı. Bu sayıda; “İslâm Coğrafyasında Askerî-Siyasi, Ekonomik-Kültürel İşgal Sorunu” aynı başlıkla, fikrî ve siyasi açıdan değerlendirilerek okuyucuyla buluştu.

Filistin “sorunu”, İslâm beldeleri üzerindeki siyasal işgalin etkisi, küresel işgalin ekonomik unsurları, Batı kültürünün müfredata etkisi ve milliyetçiliğin İslâm ümmeti üzerinde meydana getirmiş olduğu büyük tahribat vs. konularına ışık tutulan bu sayıda; yazarımız Serdar Yılmaz da bir makale kaleme aldı.

“Milliyetçilik ve Ulus Devlet” başlığını konu edinen Yılmaz, makalesinin girişinde; Batı tarafından İslâm’a ve Müslümanlara karşı topyekûn bir savaş yürütüldüğünün, bu savaşta Batı’nın siyasi ve kültürel unsurlara çok büyük önem verdiğinin üzerinde duruyor.

Devamla; bu siyasi işgal unsurlarından en önemlisinin; Müslümanların hayatlarını altüst edip onları İslâm’dan uzaklaştıran, -aynı Allah’a ve Rasulü’ne iman eden, aynı şeriata tabi olan, toprakları, bayrakları, savaşları ve barışları bir olan- tek bir ümmet olmaktan çıkartıp aralarını ayıran ve hatta birbirine düşman kavimler haline getiren, bölücü, düşük ve dar fikirler; “milliyetçilik” ve “ulus-devlet” anlayışının olduğunu vurguluyor. Ayrıca İslâm ümmetinin bölünüp parçalanmasına, devletlerinin ve izzetlerinin yitirilmesine neden olan milliyetçiliğin, bugün de İslâm ümmetinin yeniden birleşmesinin, eski izzet, şeref ve gücüne kavuşmasının önündeki en büyük engellerden birisi olduğunu, Müslümanların geneline sirayet eden, kutsanan bir fikir haline getirildiğini ifade ediyor.

Yazar, makalesinin ilerleyen bölümlerinde; milliyetçiliğin tanımı ve tarihî kökeni üzerinde durarak Müslümanların “ateşten kaçar gibi” bu zehirli fikirden kaçınmasının, bu fikri sahiplenenlerin kınanması ve tenkit edilmesinin önemi üzerinde duruyor.

Yazar, daha sonra; İslâm’ın milliyetçiliğe ve ulus devlet fikrine bakışını şer’i naslar çerçevesinde değerlendirerek siyasi bir fikir olarak son dönemde ortaya çıkışını ve Müslümanlara nasıl tesir ettiğini irdeliyor. Bu bağlamda İslâm beldelerine girişini ifade sadedinde milliyetçilik fikrinin; Avrupa’nın Osmanlı Hilâfet Devleti’ni parçalama çabalarının bir ürünü olduğuna, Osmanlı’nın son dönemlerinde devletin bünyesine Avrupa tarafından yerleştirilen misyonerlerin, “Jön Türkler” ve “Jön Araplar” gibi yapılar eliyle “Arapların üstünlüğüne” dair Araplara, “Türklerin üstünlüğüne” dair Türklere telkinlerde bulunulduğuna ve böylece bu fikrin İslâm beldelerinde yayıldığına dikkat çekiyor.

Makalede ilaveten; Osmanlı Hilâfet Devleti bakiyesi üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin de milliyetçilik esasını kaim bir ulus-devlet olduğu, Türkiye’nin laiklik esasını kabul etmesiyle dinin hayattan ve devletten sökülüp atıldığı dolayısıyla insanları bir arada tutacak yeni bir bağa ihtiyaç duyulduğu ve bu bağın da milliyet ve vatancılık bağı olduğu ifade ediliyor.

Makalenin dikkat çeken bölümlerinden birinde; ilk nüvelerini, “Milli Nizam Partisi (MNP)”nin attığı ve günümüzde “Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti)”nin temsil ettiği, “muhafazakâr milliyetçilik” fikri eleştirilerek muhafazakâr milliyetçiliğin; “daha çok demokrasi” söylemini yücelten, Türk milliyetçiliğini muhafazakârlıkla ve biraz da İslâmi motiflerle harmanlayan bir milliyetçilik anlayışı olduğu vurgulanıyor.

Türkiye’deki Müslüman kitlelerin, sömürgeci kafirlerin tuzağına, daha ziyade bu “muhafazakâr milliyetçilik” anlayışıyla düştüklerini belirten Yılmaz, milliyetçilik fikrinin ifsadını ve toplumdaki yozlaştırıcı etkisini makalesinde şu sözlerle ortaya koyuyor:

“Birçok politik sebeple zaman zaman çeşitli güçler, halklar içerisinde milliyetçilik duygu ve söylemlerini yükseltir ya da düşürürler. Çünkü bu duygunun yükseltilmesiyle halklar, büyük ölçüde düşünme yetilerini kaybederler. Taassup, tahakküm arzusu, aşırı öfke ve nefret, aşırı sevgi ve yüceltme gibi nefsi meyiller, kişileri ve halkları kaplar. Böylece insanlar, doğru düşünme özelliklerini büyük ölçüde yitirirler. İşte bu haldeki insanları yönetmek, yönlendirmek ve -yanlışlığı bariz de olsa- o yöne kanalize etmek, çok kolaylaşır. Bu sebeple tarih boyunca, elinde insanlara sunabileceği doğru bir akide olmayan tüm yöneticiler, milliyetçilik gibi içgüdüsel, ilkel ve gayriinsani olan bu duygu ve söylemleri kullanmışlardır…”


Makalenin tamamını okumak için: Milliyetçilik ve Ulus Devlet